DÊRSIM - Sırrı Süreyya Önder’in yaşamının son anına kadar barış için mücadele ettiğini belirten Dicle Anter, “Sırrı gerçeklerle yüzleşilmesi için savaştı” dedi.
Kaldırıldığı hastanede 3 Mayıs’ta yaşamını yitiren Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti üyesi ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, ardında Türkiye’nin “kangrenleşmiş” sorunu haline gelen Kürt sorununun barışçıl çözümü için vermiş olduğu mücadeleyi miras bıraktı. Önder için DEM Parti il ve ilçe örgütlerinde kurulan taziyeleri binlerce kişi ziyaret etti. Dêrsim’de kurulan taziyeyi ziyaret edenlerden biri de Kürt bilge Apê Musa’nın (Musa Anter) oğlu Dicle Anter oldu.
Önder ile 2011 yılında tanışan Anter, el birliğiyle barış umuduna sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.
'MİZAH YÖNÜ BABAMI ANIMSATIYOR'
Önder ile Cihangir’deki evinde görüştüğünü belirten Anter, “Çok mütevazı ve eleştirel bir sohbet etmiştik. Babamdan, sanattan konuşmuş ve uzun bir sohbet etmiştik” dedi. Önder’in demokratik adımların atılmasını isteyen ve sürekli adalet arayışı içerisinde oluğunu dile getiren Anter, “Sırrı Süreyya Önder’i sadece siyasetçi olarak tanımıyoruz. Şair, yazar, yönetmen, halkın acılarını her alanda dile getiren ve barış için mücadele eden biriydi. Kürdistan coğrafyasında yaşanan acıların içinden çok önemli insanlar çıkıyor. Sırrı Süreyya Önder de onlardan biriydi” diye belirtti. Önder’in son ana kadar barış için mücadele ettiğinin altını çizen Anter, “12 Eylül paletlerinin altında kalan bir toplum vardı. Onlardan biride Sırrı Süreyya Önder’di. Cezaevinde kaldığı süreçlerde gördüğü işkenceler ve daha sayamadığımız birçok zorlukla karşılaştı. Hepsi bir araya gelince ağır bir hastalıkla mücadele etmek zorunda kaldı. Espri ve mizah yönü biraz da benim babamı anımsatıyor. Musa Anter deyince herkesin aklına mizahi yanı geliyor akıllara, bu yönüyle babama benzetiyorum. Bir yazımda Sırrı Süreyya Önder'i ‘Barış Savaşçısı’ olarak tanımlamıştım. Sırrı tam olarak öyle biriydi. Barış için sokakları aşmak gerekmiyor. Bu ülkenin en büyük derdi iltihaplanmış gerçeklerle yüzleşmemesidir. Sırrı bu gerçeklerle yüzleşebilmesi için savaştı. Tekrar belirtmek gerekiyor ki gerçeklerle yüzleşmeyen toplumlarda ne adalet ne demokrasi ne de barış olur. Hak, adalet, hukuk hiçbir şey yok, demokrasi yok, barış yok. Ekonomi çökmüş. O’nun çok güzel bir lafı var. ‘Siz denklemi baştan yanlış kurarsanız sonuna kadar bu denklemin son sonucu da yanlış çıkar.’ Onun için kurulan denklemin yeniden yapılanması, o denklemin baştan olması gerekiyor ki barıştan, adaletten, ekonomiden, sağlıktan, eğitimden bahsedelim” ifadelerini kullandı.
‘HEPİMİZİN KATKI SUNMASI GEREKİYOR’
Demokrasinin sağlanması için siyasi bir aklın olması gerektiğini söyleyen Anter, şöyle devam etti: “Toplumda nefret ve ayrıştırma derinleştirildi. En büyük sorumluluk gençlerdedir. Gençliğin ayağa kalkması ve hareket geçmesi gerekiyor. Herkes barış için mücadele etmeli. Ülkeyi yönetenlerin barış kavramına sahip çıkmaları gerekiyor. Öyle sözle olmuyor. Uygulama yolunu pratikte göstereceksiniz. Türkiye'de biliyorsunuz işte KHK oldu. Kayımlar var. Bunlar şimdi barışın önünü kesiyor. Onun için bu tür adaletsiz ve hukuksuz uygulamalara son verilmesi, insanlara hak ve hukukun tanınması gerekiyor. Bu düzenin sağlanması da yöneticinin elinde ama hepimizin barışı için katkı sunması gerekiyor.”
MA / Şilan Şirvan Çil