Tarihçi Türkyılmaz: ‘İyi Kürt, kötü Kürt’ devri bitti, doğrudan kolonyalizm var

img

ANKARA - Bugünkü rejimin Kemalistler dahil hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda yürüdüğünü belirten tarihçi Yektan Türkyılmaz, “AKP, Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Artık doğrudan kolonyalizm var” dedi.

AKP iktidarı, son yüzyıldır Kürt kentlerinde uygulanan tüm politikaları yavaş yavaş batıya taşıdı. İnsan haklarını yok sayıldığı, işkencenin olağanlaştığı, hukukun devre dışı kaldığı bir dönem yaşanıyor. Bu dönemin tarihsel referansları ise tartışma konusu. 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında alınan “Çöktürme Planı”, 1925 yılındaki Şark Islahat Planı’na benzetilirken, günümüzün politikacıları da 1920’lilerin İttihat ve Terakkicileriyle özdeşleştiriliyor. Kentlerin yıktırılması, sivillerin katledilmesi, binlerce kişinin cezaevlerine konulması, iktidarın “tek bayrak, tek millet” söyleminin referansını tarihten aldığını gösteriyor. Tarihi bağlara dikkati çeken tarihçi ve antropolog Yektan Türkyılmaz, bugünkü iktidarın kurucu olamaması, yönetememesi ve miras aldığı rejimi etkisiz hale getirmesi dolayısıyla İttihat ve Terakki’yle benzerliğini kuruyor.
 
Türkiye’nin kuruluş dönemine dair ayrıntılı çalışmalar yapan, iç ve dış politikayı yakından takip eden Berlin Forum Transregionale Studien'den Dr. Türkyılmaz’la yeni dönemin karakterini, uygulamalarını, Kürtlere yönelik politikaları ile gelecek üzerine konuştuk. 
 
Bugünün Türkiye’sini İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu yıllara benzetenler var. Yaşananlara baktığınızda siz hangi döneme benzetiyorsunuz? 
 
Türkiye’deki iktidar, daha önce keşfedilmemiş, gidilmemiş ve görülmemiş açık bir deniz de yol alıyor. Bu noktada iki çıkarım yapacağım. Birincisi, Türkiye daha önce keşfedilmemiş denizde yol alıyor olabilir ama bir yerlerden geliyordur. İkincisi; ‘tarihi biliyorsak bugünü de bileceğiz şeklindeki beklentiden’ vazgeçmemiz gerekiyor. Elbette ki geçmişin büyük önemi var ama geçmişle her şeyi açıklama, sanki bir şifresi, bir ruhu varmış gibi ve o şifre ile ruhun insandan insana ya da siyasi hareketten siyasi harekete genetik bir kod gibi aktarılıyor yaklaşımı sorunlu. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, Cumhuriyetin, İttihatçılığın, Abdülhamitçiliğin, Osmanlı modernleşmesinin sonuçlarından ve ihtimallerinden biridir. Ama bu mecburi bir sonuç değil. Yani tarih AKP gibi bir sonuca çıkma mecburiyetinde değildi. Onun ihtimallerinden biriydi. Bence tanımı böyle koymak lazım. Bu yaklaşım bizi ikiliklerden kurtarıyor. ‘Kemalizm vardı ve o gitti, yok edildi’ diye bir şey iddia etmiyorum. Tarihin geleceğimizden haber vermesi ihtimalinden kurtulalım. Öyle bir ihtimal çok yok. Tarih müneccimlik yapan bir şey değildir. O tarih belli özneleri, belli yapısal durumları yaratır ama ondan sonrası ihtimallerle doludur. 
 
 
Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Benim kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler.
 
O halde benzetmeleri neye göre yapabiliriz ya da tarihi nasıl daha kullanışlı hale getirebiliriz?
 
Benzetmeler çoğu zaman ideolojik olarak da yapılıyor ama ben bunlardan kaçınıyorum. Çünkü İttihatçılık dediğimiz şey bir ideoloji değildir. Ya da Kemalizm’in bir ideoloji olduğunu söylemek çok zordur. Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler. İkisi de daha önce ellerine aldıkları sistemi de-stabilize (istikrarsız hale getirmek) ediyorlar. İttihatçıları örnek vermek gerekirse, bir kurtarma fikriyle ortaya çıkmışlardır. Yani devleti, milleti, vatanı kurtarma fikriyle ortaya çıkmış ve daha sonra bir rövanş fikriyle geçiş dönemi olmuştur. Demem o ki, Abdülhamit’ten Kemalizm’e geçen bir ara bir yıkıntı dönemidir. Abdülhamit döneminin yarattığı kurumlarla ve teamülleriyle hatırlayabilirsiniz. Yine devletin iç düşman tanımıyla hatırlayabiliriz. Hakeza, bunların aynısını Kemalist dönemi içinde söyleyebiliriz. Çünkü ikisi de kurucu dönemlerdir. Ama ittihatçıları böyle tarif edemeyiz. İttihatçıların kim olduklarını ve neyi düşündüklerinden öte kendilerinden sonra nelerin olmasına, nelere vesile oldukları önemlidir. İttihatçıların önemi, üzerine bir Kemalist rejimin kurulabilir olmasıdır. Yoksa ‘İttihatçıların düşünce biçimi, ittihatçılık nedir’ diye sorduğunuz zaman bunun ideolojik ve doktrinel bir açıklaması çok zordur. Ancak bu noktada bir benzerlik yapabilirim.
 
İttihat ve Terakki’nin bir “Türk kuruluşu” olmadığı fikri yaygın. Oluşumun uygulama mekanı, seçilen coğrafya ve arkasında yatan fikir ele aldığınızda nasıl ifade ediyorsunuz? 
 
İttihat ve Terakki’nin 19’uncu yüzyıl sonlarındaki köklerine giderseniz bunu görürsünüz. Bu yapı çok farklı gruptan insanların kurduğu, çok farklı gruplardan entelektüellerin, askerlerin, doktorların içinde bulunduğu bir hareket. Ama böyle olması, bizi bazı fikirlerden uzaklaştırmamalı. Biz Türklük ve Müslümanlık diye bir dikotomi (ikilik) kuruyoruz ve bunları sanki birbirine zıt konumlanan ideolojik ya da doktrinel pozisyonlar olarak düşünüyoruz. Böyle olmadığının en iyi ispatları hem İttihat ve Terakki’nin başlayıp geldiği yer hem de sizin sorunuzdur. Aslında İttihat ve Terakki’nin kurucuları içerisinde Türk olmayan Müslümanların büyük temsiliyetinin olması, bizim ‘sıfır numara Türkçülük’ diye okuduğumuz Kemalizm dahil, hiçbirinin böyle bir gerilim etrafında değil, bu iki farklı şeyi, yani Türklük ile Müslümanlığı çok başarıyla harmanlayabilmeleri olduğunu görmek lazım. Bir diğer ve önemli olan ispatı da şu anki rejimin aldığı haldir. Bu bile yeterlidir.  Türkiye ve Osmanlı tarihinde bence iki tane yol yok, sadece bir yol vardır. Bu yolun da en ayırt edici özelliği, devlete tapan, devlet merkezli ve en nihayetinde özerklik ve ademi merkeziyetçilik ihtimallerine karşı konumlanan pozisyonları ve çizgileridir. Osmanlı’dan başlayarak bugüne gelinen modernleşmenin en temel çizgisi, bana göre bu hattır. Ve bu hat içerisine oturttuğumuz AKP’de bir yerinde oturuyor elbette.
 
 İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz.
 
Erdoğan-Bahçeli-Perinçek ittifakı, "İttihat ve Terakki zihniyeti ve uygulamalarını sürdürüyor" diyebilir miyiz? 
 
İttihatçılık, ilk olarak Osmanlı mirasının birikimi üzerine kuruldu. Bu insanlar modernleşen Osmanlı içinde yetişen genç subaylar, okula gitme imkânı olan şehirli unsurlar ve başka profesyonel bireylerdi. Bir yanıyla Osmanlı modernleşmesi, öbür yanıyla Avrupa aydınlanmasının etkisi vardı. İttihatçılığı, Osmanlı modernliğin içinde koparıp bambaşka bir nokta da ele aldığımız zaman hem öncesini hem de sonrasını temize çekiyoruz. Yani ittihatçılığın aslında Abdülhamitçilikle bağlantısını gözden kaçırıyoruz. İttihatçıların bir sonucu olan Kemalizmi de temize çekiyoruz. İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz. ‘İçlerinden Abdülhamit çıktı’ derken şunu kastediyorum, bu topraklarda sistematik Ermeni kırımlarının başlangıcı, Ermenilerin iç düşman olarak tanımlanmasının birinci derecede mimarı Abdülhamit’tir. Bugünkü iktidarı siyaset yapma metoduyla ittihatçılara benzetiyorum ama bu benzetmeyi fikir olarak yapmıyorum. Esas olarak vurguladığım şey kurucu olmayışları. Miras aldıkları bir sistemi de-stabilize ediyorlar ama onun yerine bir şey kurma marifetleri yok. Bu anlamıyla benzetiyorum.
 
Türkiye tarihine en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı olarak geçen 30 Ekim 2014 tarihli toplantıda Kürtlere karşı “Çöktürme Planı” kararı alındığı ortaya çıktı. Plan hala da uygulamada. Türk-İslam birlikteliği dışında kalanlara yönelik uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Çok doğru bir tarihten başlıyorsunuz. Bu tarihte iki kritik dönüm noktası var. Bir, Kobanê direnişi, diğeri 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri. En başında söyledim, biz daha keşfedilmemiş sularda yüzüyoruz.  Açıkçası, şuandaki rejimi, Kemalistler dahil başka hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda olduğunu düşünüyorum. Şu anki rejimin Kürtler konusunda yeni-kolonyal yaklaşım içerisinde olduklarını düşünüyorum. Osmanlı’nın merkezileşme çabasının başladığı tarihten, AKP’nin 2013-2014 yılına kadar giden sürece kadar bir çizgi vardır. Bunların, bu süreç içinde bölgeyi idare taktiği sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı iyi Kürdü’ kullanması oldu. ‘Kötü Kürt’ hakkını talep eden Kürt, ‘İyi Kürt’ ise bunun karşısında duran Kürt. Kürt meselesini sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı İyi Kürt’ ile hal etmeye çalıştılar. 
 
 Bu denklemi tarihsel arka planıyla açıklar mısınız?
 
Örnek olarak, tarihe baktığımızda, bir tarafta Seyit Rıza vardır diğer tarafta Diyap Ağa vardır. İşte Diyap Ağa ‘İyi Kürt’tür.  Şeyh Sait, dönemine gidelim. Oranın ‘Kötü Kürdü’ Şeyh Sait idi. Karşısında olanlar ise ‘İyi Kürt’tü.’ Yine 90’lı yıllara geldiğimizde o dönemin ‘İyi Kürtleri’ de koruculardı. Ama şimdiki iktidarın yeni-kolonyal anlayışı, yaklaşımı var. Eğer ki, 90’lı yıllar olsaydı iktidar kayyum atadığı belediyelerin başına korucu atardı. 
 
 Şimdi ise kayyım olarak valiler ve kaymakamlar atanıyor...
 
Bu şu anlama geliyor; AKP artık Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Bu İngilizlerin dolaylı yeni-kolonyalizmden doğrudan kolonyalizme geçiştir. Artık doğrudan kolonyalizm vardır. Bu iktidarın stratejik olarak izlediği tek konu, kesinlikle Kürtler ve Kürtlerin hak ve statüye sahip olmasını varoluşsal tehdit olarak görmesidir. Türkiye’nin izlediği uzlaşmaz çizgi, Türkiye’nin yaşadığı sorunları da kat be kat arttırıyor. Türkiye’nin Kürtlere bakışındaki ufak bir değişiklik Türkiye’yi çok büyük bir rahatlığa ya da çok büyük gerilime götürebilir. Dolayısıyla, net ifade etmek gerekir ki, Türkiye toplumunun şu an içinde olduğu krizin en büyük sebebi iktidarın Kürt sorunuyla ilgili yaptığı tercihlerdir.
 
 Somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobané direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir.
 
 Kolonyalizme geçişe açıklık getirdiniz. Bu noktada Kürtlerin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Şöyle söyleyeyim; eskiden devletin Kürdistan’da oyu vardı. Kimi zaman CHP’nin kimi zaman ANAP’ın kimi zaman Refah Partisi’nin kimi zaman da DYP’nin en az yüzde 40 oranında oyu olurdu. Şimdi somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobanê direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir. Demek ki karşı denilen tarafta bir siyasi birlik sağlanmıştır. Yani eski sistemin sürdürülemeyeceğine ilişkin kanıya varmalarının bir sebebi bu. İkinci sebep ise Kobanê. Kobanê direnişi, Kürtlüğün en geniş tanıma ulaştığı yer oldu. Daha önce onun içerisinde hiç olmamış, kendini konumlandırmamış kesimler de kendisini Kürt şemsiye altında soktukları bir an oldu. Ve bu siyasal bir tanımdır. Dikkatinizi çekerim. Burada siyasal bir talep etrafında bir araya geliyor. Yani zaten Kürtlerin tarihinde kültürel bir birlik olup olmama gibi bir sorunu yoktur. Kürtler artık, siyasi birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştüler. Devlet gözünde baktığınız zaman bunu görürsünüz. Şimdi siyasal birliğin oluşmasıyla da ve Kürtler için belli riskler de başlıyor.
 
Ne tür risklerden bahsediyorsunuz? 
 
Şu anlamda başlıyor; siz bir grup düşünün. Yüzde 40’ı size isyan ediyor ama yüzde 30’u da sizden yanaysa o grup sizin elinize gelmez. Siz o gruba bir şey yapamazsınız. Tamam, yüzde 40’ı bunların düşman, yüzde 30’u da bizle beraber, e belki yüzde 40’ında yarın öbür gün bir kısmı bizden olacak. Belki de bu yüzde 30’u öbür tarafa geçecek. Bu böyle gider yani. Kürtler, 150-200 yıllık alt üst oluşta, Dersim Soykırımı veyahut Gelye Zilan gibi birkaç an dışında çok büyük felaketler ve kırımlardan yırtıp bu günlere geldiler? 
 
Çünkü Kürtler devletlerin veya büyük temel aktörlerin ellerine gelemediler. Kobanê ve 7 Haziran’dan sonra, siyasal birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştü, Kürtler. Devlet gözünde yukarıdan baktığınız zaman onu görmeye başladınız. Kürtlüğün aslında Ehl-i Sünnetlik’ten ıskat edildiği bir nokta da oldu. ‘Biz aynı camiye gitmiyoruz’ demeye başladılar. Aslında bu, Türklükle-İslamcılığın, çok da fazla kavga içinde olmadığını, umduğumuz kadar zıtlık oluşturmadığının çok güzel örneklerinden biridir. Çünkü, Kürtlüğü, “Siz Kürt’sünüz” diye reddetmiyor. Şunu diyor: “biz seninle aynı camiye gitmiyoruz, aynı secdeye başımızı koymuyoruz.” 
 
2014 yılındaki kırılma veya “çözüm süreci”nin sonlanması büyük bir dönüm noktası. Ondan sonra da gördüğümüz Kürt Hareketi, politik kırım hareketiyle karşı karşıya kaldı. Politik kırım diyerek kastettiğim HDP’lilerin ya da basın yayın kurumlarının baskı görmesi değil. O dönem de KHK’ler ile dernekleri vs. kapatıldığı 15 Temmuz’dan sonraki o rejimin “fırsat döneminde” aslında Kürtler için daha önceden başlamıştı. 
 
2014 yılı itibariyle başlamış, 2013 yılı sonunda işaretlerini vermişti. ‘Taş üstünde taş bırakmama siyaseti’ vardır. O dönemde, Kürtlerin bir tek siyasi örgütleri hedef alınmadı. Yatay sosyal dayanışma ağlarının hepsi hedef alındı. Kimsesiz çocuklara destek kurumları kapatıldı. Yaşlılara ya da yoksullara destek kurumları kapatıldı. Bir tek aktif siyasetle uğraşan, dille uğraşan, partiler vs. kapatılmadı. Sendikalar kapatılmadı. Aynı zamanda, Kürtlerin devletten bağımsız herhangi bir şekilde yatay sosyal dayanışma ağları kurma ihtimali bile hedef alındı. Bunlar kötü sinyaller, bunlar gerçekten kırmızı alarmdır. Bir grubun dayanışmaması, kendisine ve haklarına sahip olamaması ve kendisini koruyamaması üzerine bir siyaset sürdürülüyor.
 
Kürt karşıtlığı iç politikada olduğu gibi dış politikada da sürüyor. Tekrardan patlak veren Türkiye-Fransa gerginliğinin altında, Fransa’nın Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerle ilişkisi öne sürülüyor. Buna katılıyor musunuz?
 
Evet, o konu çok gündeme gelmedi ama ben de Türkiye’nin çok büyük rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava’yı işgal girişimi zamanında da Macron büyük rahatsızlık belirtmişti. Tabii bunlar iktidarda çok büyük rahatsızlık yarattı ama bunun yanında stratejik ve uzun vadeli bir gerilim de söz konusu. Yani Macron gitse ve yerine başkası gelse de gerilim devam edeceğe benziyor.
 
 Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Bu gerginlik “İslam karşıtı” olarak sunuluyor. Batıda ise Türkiye’nin "radikal İslam’ın temsilcisi" olduğu yaygın bir kanı olmaya başladı. Bu politika Erdoğan ve ittifaklarının bilinçli tercihi mi?
 
Kesinlikle bilinçli bir tercih. Hatta bu tercih yeni de değil. Yumuşak güç üzerinden etki kurma amaçlanıyordu. Ancak ben bu siyasetin şarampolden aşağı yuvarlandığını söyleyebilirim. Bu siyaset, Ahmet Davutoğlu döneminde cemaat desteğiyle sürdürülüyordu. Beğenelim beğenmeyelim ama Davutoğlu’nun o tür ülkelerde yumuşak güç üzerinde etki yaratma vizyonu vardı. Ancak, 15 Temmuz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin berhava ettiği, çarçur ettiği ve kontrolden çıkartıldığı bir diğer noktada bu oldu.  Bu yumuşak güç, Türkiye siyasetiyle paralel olarak sert güce dönüştü. Yani bu yumuşak güç olma durumu amacı dışına çıkarak başka bir mahiyete büründü. 
 
15 Temmuz sonrasında, devletin berhava ettiği ve kontrolden çıkardığı nokta yumuşak güç oldu. Bir düşünceyi, fikriyatı oluşturmaktan çıkıp, Türkiye'deki iç siyasete pareler olarak gayet sert güce dönüştü. Siz şimdi Avrupa’daki kurumlarınızı, camilerini, oradaki Müslüman gruplarla ilişkilerinizi bir fikir ve ikna aracı olarak kullanmak başka bir şey, silahlaştırmak ve sokak gücü oluşturmak başka bir şey. Denetleme ve gözetleme yapmak, Avrupa’daki muhalifleri fişlemek üzere kullanırsanız, o proje berhava olur.
 
Türkiye’deki iç siyaset nasıl yapılıyorsa, onun gibi kabadayılaşmışlık var. Militanlaşmış, muhaliflere karşı para-militer güce dönüşmüş. Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Sert güce dönüşe dikkati çektiniz. Yine Avrupa’da son günlerde dinci saldırılar yaşanıyor ve dünyadaki algı Türkiye’nin bunlara sahiplik yaptığı yönünde. Neler söylemek istersiniz? 
 
Olumsuz getirileri olacak mı bilmiyorum ama şu kısmı net; bu algı falan değil.  Suriye’de Rusya, cihatçılar ile aracı olarak Türkiye’yi görüyor. Bu artık algı falan değil. Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkasya’ya cihatçı trafiği var, bu algı falan değil. Artık kimse bir şeyi yanlış anlamıyor. İşin garip tarafı Türkiye, daha öncesinde de yani cihatçıları ya da para-militer kuvvetleri kullanıyordu. Bu yeni değil. Özellikle yurtdışında. 
 
Hem onlara bu kadar yakın olup hem de bunları kullanamayışı bence çok ilginç. Onların elinde maskara olması belki ilk olabilir. Düşünebiliyor musunuz? DAİŞ ile o kadar birtakım ilişkiler gerçekleştirdi. En sonunda pazarlıkla tutuklu DAİŞ’lileri bırak. Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir şey! İdlib gibi bir yerde cihatçı gruplara sözünüzü geçiremiyorsunuz. Yani bir yanda onları silaha dönüştürme çabası var diğer yanda onların elinde maskara olma hali var. Bunun ötesinde önemli olan Türkiye’nin uzun vadeli kayıplarıdır. Türkiye’nin uzun vadede yerine koyamayacağı kayıplar yaşanıyor. Türkiye şu anda bayağı bir cihatçı cennetine dönüşüyor. Twitter’dan başvurucu aranıyor. Bu tabii ki, büyük kumar oynuyorlar. Türkiye’nin itibarına, geleceğine -artık ne kaldıysa- hepsi berhava ediliyor.
 
MA / Selman Güzelyüz  

Diğer başlıklar

24/12/2025
23:53 Paris'te katledilenler anıldı: Avrupa gerçeği açığa çıkarsın
22:47 Nijerya’da camide patlama
20:46 Kadın Emeği Almanağı'nın sergisi düzenlendi
20:27 Sadettin Saran tekrar gözaltına alındı
19:42 QSD: 6 DAİŞ’li yakalandı, bomba yüklü araç etkisiz hale getirildi
19:37 Şehitler Mağarası’nda 33 yıl sonra ilk anma
19:29 KHK eyleminde asgari ücret tepkisi
19:23 Asgari ücret protestosu: Bu sömürü düzenine mahkum değiliz
19:19 CHP’li Alp’ten CHP’li Dikbayır’a: Kürtlerin inkarı çoktan tarih oldu
19:13 11’inci Yargı Paketi itirazlara rağmen kabul edildi
19:08 Gülistan Kılıç Koçyiğit'ten siyasi tutsakların kapsam dışı bırakılmasına tepki
18:34 7,5 aylık bebeğin darp edildiği ortaya çıktı
18:30 Aralık ayı açlık sınırı 30 bin 665 lira
18:27 Mereş Katliamı anması: Yüzleşmeden barış olmaz
18:19 Netayahu’dan Gazze’ye saldırı tehdidi
18:16 Depremde can kayıplarında sorumluluğu olanlara tahliye yok
18:08 11'inci Yargı Paketi görüşmeleri: 'Kürtler annesini görmesin' paketidir
17:38 Zonguldak'ta 2 kadın katledildi
17:31 Okul bahçesinde araç çarpan çocuk yaşamını yitirdi
17:14 Geçiş hükümeti ateşkesi ihlal ediyor
17:01 Şam’a bağlı güçlerin Halep’te katlettiği kadın son yolculuğuna uğurlandı
16:48 Sidar Amed'in yaşamını yitirdiği açıklandı
16:35 Erdoğan'dan CHP'ye rapor eleştirisi: Çözüme dair hiçbir reçeteleri yok
16:18 ABD’den Venezuela’ya askeri müdahale hazırlıkları: Kuşatma sürüyor
16:17 Gülistan Kılıç Koçyiğit: Rapor barışın hukuksal altyapısını oluşturmalı
16:15 Gazeteci Aykol'un sağlık durumunda değişiklik yok
16:02 Kurtulmuş’tan ‘süreç’ uyarısı: Türkiye kuşatılmaya çalışıyor, çok vaktimiz kalmadı
15:57 Hakan Fidan Hamas Heyeti ile görüştü
14:47 Tahliyesi 15 ay ertelenen tutsağın durumu Meclis gündemine girdi
14:29 Rapor: Pişmanlık dayatması ve süreç sorularıyla tahliyeler erteleniyor
14:19 Panos'da taziyeye kitlesel ziyaret
14:12 Asgari ücret 'zammı' protestosunda ortak mücadele çağrısı
13:35 Meclis Komisyonu’nun çalışma süresi 2 ay uzatıldı
13:27 Ev baskınında Kürtçe konuşan anne darp edildi
13:08 Kürt Sanatçılar Birliği'nden 'Umut ve Özgürlük' mitingine çağrı
11:59 Şirnex'ta ev baskınları: 3 gözaltı
11:46 Alman Sosyolog Treiber: ‘Demokratik entegrasyon’ ilkesi nesnel koşullara uygundur
11:30 AYM’den tutsakların görüşmelerinin kaydedilmesine ihlal kararı
11:26 Komisyon çalışma süresinin uzatılması için toplandı
11:07 Libya heyetini taşıyan uçağın ses kayıt cihazına ulaşıldı
11:04 Kürtçe savunmaya engel: Mahkememde Türkçe konuşacaksınız!
11:01 'Umut ve Özgürlük mitingi demokratik çözümünün başlangıcı olacak'
10:40 Aldar Xelîl: HTŞ, BAAS rejiminin farklı bir versiyonudur
10:36 DEM Parti MYK toplandı
10:13 Döviz güne nasıl başladı?
09:53 Uyuşturucu operasyonu genişletildi: 22 kişi hakkında gözaltı kararı
09:49 Suriye belirsizlikle 2026 yılını karşılıyor
09:37 Fenerbahçe Başkanı Saran’ın uyuşturucu testi pozitif çıktı
09:35 Asgari ücreti protesto ederken gözaltına alınan gençler serbest
09:21 Verilmeyen suyun faturası yüksek kesildi!
09:20 Mehmet Altan: Siyaset demokratikleşmeden sorunlar çözülmez
09:17 Gülcan Kaçmaz Sayyiğit: Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı
09:02 Gençler 'sosyalist toplumda gençliğin rolünü' tartışacak
09:00 24 ARALIK 2025 GÜNDEMİ
08:59 ‘Düşen’ uçakta Libya Genelkurmay Başkanı dahil 8 kişi öldü
08:34 ‘Değerli kağıtlara’ yüzde 19 zam
23/12/2025
23:59 Halep’de ki saldırılar Winterthur’da protesto edildi
23:53 Libya heyetini taşıyan jetin enkazına ulaşıldı
22:22 Fidan konuşurken basın toplantısı bitirildi
22:16 Libya Genelkurmay Başkanı'nın olduğu jet ile bağlantı kesildi
21:44 'Asgari ücret 28 bin, sarayın günlük harcaması 58 milyon lira'
21:09 QSD'den DAİŞ operasyonu: 3'ü öldürüldü, 5'i yakalandı
21:06 Asgari ücreti protesto eden gençlere gözaltı
21:02 Depremzedeler yargı paketi geçmeden nöbeti bitirmeyecek
19:53 Kayyımın işten çıkardığı 223 işçi: Direnişimizi büyüteceğiz
18:48 2026 asgari ücreti belli oldu!
18:27 Mereş Katliamı anması: Faillerle yüzleşme sağlanmadı
18:25 İsrail Lübnan komutanını öldürdü
18:23 Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nden Koma Amed açıklaması
18:21 Demokratik Modernite davası ertelendi
18:18 Belgin Kanat 12 yıl sonra tahliye edildi
17:57 Gazze’de 70 bin 942 kişi katledildi
17:45 DİSK'in asgari ücret yürüyüşü Ankara'ya vardı
17:40 İsrail’de Alman kadın aktiviste cinsel saldırı
17:26 Esad'dan kalan cezaevleri hala kullanılıyor
17:09 AKP ve MHP’den 11’inci Yargı Paketi’nde geri adım
17:06 İktidar ve işveren temsilcileri asgari ücret için 3’ün kez toplanacak
17:03 Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu kongresine çağrı
17:01 Kurtulmuş, Meclis grubu olmayan partilerin komisyon üyeleriyle görüştü
16:05 Depremzedeler: Bu suçlar kamu vicdanından muaf tutulamaz
15:48 Kuyumcu cinayetinde 7 kişi tutuklandı
15:41 Adana'da Barış Anneleri Derneği açıldı
15:39 HPG'li Polat'ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:35 Hekimler, hekim ve asistan hekimlerin sorunlarına çözüm istedi
15:04 Mahkeme Gar Katliamı davasında şüpheli polisler için bilgi istedi
14:21 Özel YSK Başkanı Yener ile görüştü
14:19 Adalet Bakanı: Heyet ile atılacak adımları konuştuk
13:56 DEM Parti'li Hamdiye Kırıcı yaşamını yitirdi
13:46 DEM Parti’li Yaşar Demir için mevlit verildi
13:36 Mesut Seviktek ve İsa Oran mezarı başında anıldı
13:27 Buldan: Siyasi partilerin ortak mutabakatı önemli
Sancar: Sürecin hukuksal güvencelere ihtiyacı var
13:21 ‘Demokratik inşa için Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı’
13:09 Sivil toplum örgütleri süreci tartışacak
12:33 İmralı Heyeti ile Kurtulmuş görüşmesi başladı
12:17 Meclis Komisyonu çalışmaları uzatmak üzere bir araya gelecek
12:08 Sancar: Bakanlığın düzenlemelerle ilgili kapsamlı bir hazırlığı var
Buldan: Cezaevlerini, tahliye engellerini konuştuk, bizimle aynı fikirde
10:30 DEM Parti İmralı Heyeti ile Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un görüşmesi başladı
10:05 Amedspor ırkçı saldırı için hukuki süreç başlatacak
09:25 Tarih, özgürlük ve poetika bağlamında Arjen Arî
09:21 Cezaevi Savcısı’ndan tutsaklara: Yasa değişse de ‘iyi hal’ kriteri var oldukça sizi bırakmam!
09:20 Sağlıkçılar: Ticarileşen sağlık sisteminin alternatifi 'komün' modelidir
09:19 Şile Belediyesi soruşturması: 22 kişi gözaltına alındı
09:16 Irak ve Kürdistan hükümetinin bir yılı: Toplumda çoklu çöküş
09:14 Kuzey ve Doğu Suriye'nin en kalabalık kenti nasıl yönetiliyor?
09:08 Çocuk Hakları Dayanışma Ağı: Mücadele için bir araya geldiler
09:07 QSD kime entegre olacak?
09:05 HDK Eşsözcüsü: Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğü hayati bir mesele
09:04 Asimilasyon politikası 'Veli Toplantısı'nda
09:04 Mersin eski baro başkanı: Yasal düzenlemeler yapılmalı, somut adımlar atılmalı
09:00 23 ARALIK 2025 GÜNDEMİ
00:07 Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu'ndan Leyla Zana açıklaması
22/12/2025
23:56 Evde çıkan yangında bir kişi yaşamını yitirdi
23:54 Depremzede ailelere destek ziyaretleri
23:22 Özerk Yönetim: Saldırılar Suriye düşmanlarının çıkarına hizmet ediyor
23:18 QSD: Geçiş hükümeti bölgenin huzurunu tehdit ediyor
22:12 Geçiş hükümeti saldırıları protesto edildi
22:03 Fidan, Güler ve Kalın’ın Şam ziyareti sonrası saldırılar başladı
21:34 Çatışmalar şiddetlendi: Geçiş Hükümeti bir kadını katletti
20:58 Okuma salonuna Sırrı Süreyya Önder ismi verilecek
20:51 Amedspor taraftarlarına ırkçı saldırı
20:01 Kurtulmuş 'rapor' için grubu bulunmayan komisyon üyeleriyle bir araya gelecek
19:42 İsrail cezaevlerinde Filistinli kadın tutsaklara şiddet
19:29 Uşak'ta midibüs devrildi: 5 kişi yaralı
19:08 MESEM protestosu: 91 çocuk çalışırken hayatını kaybetti
18:50 Danimarka'dan Trump'ın Grönland ısrarına tepki
18:29 Komisyon çalışma süresini uzatmak için toplanacak
18:01 Seyit Aslan: Yeni bir sürecin kapısı aralanacak
Pervin Buldan: Yasal düzenlemeye ihtiyaç var
17:49 Rapor yazım ekibi toplantısı bitti: Komisyonun süresi uzatılacak
17:43 19 Aralık’ta koğuşları basılan kadın tutsaklarla görüşüldü
17:38 Halep’te iç güvenlik güçlerine saldırı
17:14 DEM Parti'den 'komünal' önerisi
17:13 Gayrettepe’deki gece kulübü yangını davası ertelendi
17:12 Trabzon'da Agirîli aile hakkında ırkçı paylaşımlar
17:11 Depremzedelerin nöbeti ikinci gününde devam ediyor
16:57 Hakan Fidan Şam’da: Gündemi yine Kürtler
16:21 Kurtuluşmuş ‘rapor’ yazım ekibi görüşmesi başladı
16:14 DEM Parti İmralı Heyeti ile EMEP görüşmesi başladı
15:44 Siyasetçi Sadak’ın hayati riski sürüyor: Tek talebi sürecin başarıya ulaşması
15:34 Gazeteci Aykol'un durumu stabil
15:13 Leyla Zana'ya yönelik saldırılar Mersin'de protesto edildi
15:06 İstanbul'da bir kişi yaşamına son verdi
14:57 Gazeteciler, meslektaşları Nazım Daştan'ı ve Cihan Bilgin'i andı
13:39 ÖHD'den Leyla Zana'ya yönelik saldırılara suç duyurusu
13:23 Özel: Türkiye ve Suriye’de barışın hakim olmasını istiyoruz
Sancar: Siyasal ve toplumsal mutabakat hayati önemde
13:21 Alevilerden Roboskî'ye ziyaret: Acımız bir
12:16 'Umut ve Özgürlük' mitinginin konuşmacıları belli oldu
12:08 DEM Parti İmralı Heyeti ile Özel görüşmesi başladı
12:05 Noel Bayramı'nın resmi tatil ilan edilmesi için Meclis'e teklif
11:45 Depremzedeler: 27'nci madde iptal edilene kadar mücadele edeceğiz
10:48 'Burak Ercan cezalandırılsaydı, 23 öğrenci istismar edilmezdi'