Tarihçi Türkyılmaz: ‘İyi Kürt, kötü Kürt’ devri bitti, doğrudan kolonyalizm var

img

ANKARA - Bugünkü rejimin Kemalistler dahil hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda yürüdüğünü belirten tarihçi Yektan Türkyılmaz, “AKP, Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Artık doğrudan kolonyalizm var” dedi.

AKP iktidarı, son yüzyıldır Kürt kentlerinde uygulanan tüm politikaları yavaş yavaş batıya taşıdı. İnsan haklarını yok sayıldığı, işkencenin olağanlaştığı, hukukun devre dışı kaldığı bir dönem yaşanıyor. Bu dönemin tarihsel referansları ise tartışma konusu. 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında alınan “Çöktürme Planı”, 1925 yılındaki Şark Islahat Planı’na benzetilirken, günümüzün politikacıları da 1920’lilerin İttihat ve Terakkicileriyle özdeşleştiriliyor. Kentlerin yıktırılması, sivillerin katledilmesi, binlerce kişinin cezaevlerine konulması, iktidarın “tek bayrak, tek millet” söyleminin referansını tarihten aldığını gösteriyor. Tarihi bağlara dikkati çeken tarihçi ve antropolog Yektan Türkyılmaz, bugünkü iktidarın kurucu olamaması, yönetememesi ve miras aldığı rejimi etkisiz hale getirmesi dolayısıyla İttihat ve Terakki’yle benzerliğini kuruyor.
 
Türkiye’nin kuruluş dönemine dair ayrıntılı çalışmalar yapan, iç ve dış politikayı yakından takip eden Berlin Forum Transregionale Studien'den Dr. Türkyılmaz’la yeni dönemin karakterini, uygulamalarını, Kürtlere yönelik politikaları ile gelecek üzerine konuştuk. 
 
Bugünün Türkiye’sini İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu yıllara benzetenler var. Yaşananlara baktığınızda siz hangi döneme benzetiyorsunuz? 
 
Türkiye’deki iktidar, daha önce keşfedilmemiş, gidilmemiş ve görülmemiş açık bir deniz de yol alıyor. Bu noktada iki çıkarım yapacağım. Birincisi, Türkiye daha önce keşfedilmemiş denizde yol alıyor olabilir ama bir yerlerden geliyordur. İkincisi; ‘tarihi biliyorsak bugünü de bileceğiz şeklindeki beklentiden’ vazgeçmemiz gerekiyor. Elbette ki geçmişin büyük önemi var ama geçmişle her şeyi açıklama, sanki bir şifresi, bir ruhu varmış gibi ve o şifre ile ruhun insandan insana ya da siyasi hareketten siyasi harekete genetik bir kod gibi aktarılıyor yaklaşımı sorunlu. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, Cumhuriyetin, İttihatçılığın, Abdülhamitçiliğin, Osmanlı modernleşmesinin sonuçlarından ve ihtimallerinden biridir. Ama bu mecburi bir sonuç değil. Yani tarih AKP gibi bir sonuca çıkma mecburiyetinde değildi. Onun ihtimallerinden biriydi. Bence tanımı böyle koymak lazım. Bu yaklaşım bizi ikiliklerden kurtarıyor. ‘Kemalizm vardı ve o gitti, yok edildi’ diye bir şey iddia etmiyorum. Tarihin geleceğimizden haber vermesi ihtimalinden kurtulalım. Öyle bir ihtimal çok yok. Tarih müneccimlik yapan bir şey değildir. O tarih belli özneleri, belli yapısal durumları yaratır ama ondan sonrası ihtimallerle doludur. 
 
 
Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Benim kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler.
 
O halde benzetmeleri neye göre yapabiliriz ya da tarihi nasıl daha kullanışlı hale getirebiliriz?
 
Benzetmeler çoğu zaman ideolojik olarak da yapılıyor ama ben bunlardan kaçınıyorum. Çünkü İttihatçılık dediğimiz şey bir ideoloji değildir. Ya da Kemalizm’in bir ideoloji olduğunu söylemek çok zordur. Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler. İkisi de daha önce ellerine aldıkları sistemi de-stabilize (istikrarsız hale getirmek) ediyorlar. İttihatçıları örnek vermek gerekirse, bir kurtarma fikriyle ortaya çıkmışlardır. Yani devleti, milleti, vatanı kurtarma fikriyle ortaya çıkmış ve daha sonra bir rövanş fikriyle geçiş dönemi olmuştur. Demem o ki, Abdülhamit’ten Kemalizm’e geçen bir ara bir yıkıntı dönemidir. Abdülhamit döneminin yarattığı kurumlarla ve teamülleriyle hatırlayabilirsiniz. Yine devletin iç düşman tanımıyla hatırlayabiliriz. Hakeza, bunların aynısını Kemalist dönemi içinde söyleyebiliriz. Çünkü ikisi de kurucu dönemlerdir. Ama ittihatçıları böyle tarif edemeyiz. İttihatçıların kim olduklarını ve neyi düşündüklerinden öte kendilerinden sonra nelerin olmasına, nelere vesile oldukları önemlidir. İttihatçıların önemi, üzerine bir Kemalist rejimin kurulabilir olmasıdır. Yoksa ‘İttihatçıların düşünce biçimi, ittihatçılık nedir’ diye sorduğunuz zaman bunun ideolojik ve doktrinel bir açıklaması çok zordur. Ancak bu noktada bir benzerlik yapabilirim.
 
İttihat ve Terakki’nin bir “Türk kuruluşu” olmadığı fikri yaygın. Oluşumun uygulama mekanı, seçilen coğrafya ve arkasında yatan fikir ele aldığınızda nasıl ifade ediyorsunuz? 
 
İttihat ve Terakki’nin 19’uncu yüzyıl sonlarındaki köklerine giderseniz bunu görürsünüz. Bu yapı çok farklı gruptan insanların kurduğu, çok farklı gruplardan entelektüellerin, askerlerin, doktorların içinde bulunduğu bir hareket. Ama böyle olması, bizi bazı fikirlerden uzaklaştırmamalı. Biz Türklük ve Müslümanlık diye bir dikotomi (ikilik) kuruyoruz ve bunları sanki birbirine zıt konumlanan ideolojik ya da doktrinel pozisyonlar olarak düşünüyoruz. Böyle olmadığının en iyi ispatları hem İttihat ve Terakki’nin başlayıp geldiği yer hem de sizin sorunuzdur. Aslında İttihat ve Terakki’nin kurucuları içerisinde Türk olmayan Müslümanların büyük temsiliyetinin olması, bizim ‘sıfır numara Türkçülük’ diye okuduğumuz Kemalizm dahil, hiçbirinin böyle bir gerilim etrafında değil, bu iki farklı şeyi, yani Türklük ile Müslümanlığı çok başarıyla harmanlayabilmeleri olduğunu görmek lazım. Bir diğer ve önemli olan ispatı da şu anki rejimin aldığı haldir. Bu bile yeterlidir.  Türkiye ve Osmanlı tarihinde bence iki tane yol yok, sadece bir yol vardır. Bu yolun da en ayırt edici özelliği, devlete tapan, devlet merkezli ve en nihayetinde özerklik ve ademi merkeziyetçilik ihtimallerine karşı konumlanan pozisyonları ve çizgileridir. Osmanlı’dan başlayarak bugüne gelinen modernleşmenin en temel çizgisi, bana göre bu hattır. Ve bu hat içerisine oturttuğumuz AKP’de bir yerinde oturuyor elbette.
 
 İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz.
 
Erdoğan-Bahçeli-Perinçek ittifakı, "İttihat ve Terakki zihniyeti ve uygulamalarını sürdürüyor" diyebilir miyiz? 
 
İttihatçılık, ilk olarak Osmanlı mirasının birikimi üzerine kuruldu. Bu insanlar modernleşen Osmanlı içinde yetişen genç subaylar, okula gitme imkânı olan şehirli unsurlar ve başka profesyonel bireylerdi. Bir yanıyla Osmanlı modernleşmesi, öbür yanıyla Avrupa aydınlanmasının etkisi vardı. İttihatçılığı, Osmanlı modernliğin içinde koparıp bambaşka bir nokta da ele aldığımız zaman hem öncesini hem de sonrasını temize çekiyoruz. Yani ittihatçılığın aslında Abdülhamitçilikle bağlantısını gözden kaçırıyoruz. İttihatçıların bir sonucu olan Kemalizmi de temize çekiyoruz. İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz. ‘İçlerinden Abdülhamit çıktı’ derken şunu kastediyorum, bu topraklarda sistematik Ermeni kırımlarının başlangıcı, Ermenilerin iç düşman olarak tanımlanmasının birinci derecede mimarı Abdülhamit’tir. Bugünkü iktidarı siyaset yapma metoduyla ittihatçılara benzetiyorum ama bu benzetmeyi fikir olarak yapmıyorum. Esas olarak vurguladığım şey kurucu olmayışları. Miras aldıkları bir sistemi de-stabilize ediyorlar ama onun yerine bir şey kurma marifetleri yok. Bu anlamıyla benzetiyorum.
 
Türkiye tarihine en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı olarak geçen 30 Ekim 2014 tarihli toplantıda Kürtlere karşı “Çöktürme Planı” kararı alındığı ortaya çıktı. Plan hala da uygulamada. Türk-İslam birlikteliği dışında kalanlara yönelik uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Çok doğru bir tarihten başlıyorsunuz. Bu tarihte iki kritik dönüm noktası var. Bir, Kobanê direnişi, diğeri 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri. En başında söyledim, biz daha keşfedilmemiş sularda yüzüyoruz.  Açıkçası, şuandaki rejimi, Kemalistler dahil başka hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda olduğunu düşünüyorum. Şu anki rejimin Kürtler konusunda yeni-kolonyal yaklaşım içerisinde olduklarını düşünüyorum. Osmanlı’nın merkezileşme çabasının başladığı tarihten, AKP’nin 2013-2014 yılına kadar giden sürece kadar bir çizgi vardır. Bunların, bu süreç içinde bölgeyi idare taktiği sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı iyi Kürdü’ kullanması oldu. ‘Kötü Kürt’ hakkını talep eden Kürt, ‘İyi Kürt’ ise bunun karşısında duran Kürt. Kürt meselesini sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı İyi Kürt’ ile hal etmeye çalıştılar. 
 
 Bu denklemi tarihsel arka planıyla açıklar mısınız?
 
Örnek olarak, tarihe baktığımızda, bir tarafta Seyit Rıza vardır diğer tarafta Diyap Ağa vardır. İşte Diyap Ağa ‘İyi Kürt’tür.  Şeyh Sait, dönemine gidelim. Oranın ‘Kötü Kürdü’ Şeyh Sait idi. Karşısında olanlar ise ‘İyi Kürt’tü.’ Yine 90’lı yıllara geldiğimizde o dönemin ‘İyi Kürtleri’ de koruculardı. Ama şimdiki iktidarın yeni-kolonyal anlayışı, yaklaşımı var. Eğer ki, 90’lı yıllar olsaydı iktidar kayyum atadığı belediyelerin başına korucu atardı. 
 
 Şimdi ise kayyım olarak valiler ve kaymakamlar atanıyor...
 
Bu şu anlama geliyor; AKP artık Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Bu İngilizlerin dolaylı yeni-kolonyalizmden doğrudan kolonyalizme geçiştir. Artık doğrudan kolonyalizm vardır. Bu iktidarın stratejik olarak izlediği tek konu, kesinlikle Kürtler ve Kürtlerin hak ve statüye sahip olmasını varoluşsal tehdit olarak görmesidir. Türkiye’nin izlediği uzlaşmaz çizgi, Türkiye’nin yaşadığı sorunları da kat be kat arttırıyor. Türkiye’nin Kürtlere bakışındaki ufak bir değişiklik Türkiye’yi çok büyük bir rahatlığa ya da çok büyük gerilime götürebilir. Dolayısıyla, net ifade etmek gerekir ki, Türkiye toplumunun şu an içinde olduğu krizin en büyük sebebi iktidarın Kürt sorunuyla ilgili yaptığı tercihlerdir.
 
 Somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobané direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir.
 
 Kolonyalizme geçişe açıklık getirdiniz. Bu noktada Kürtlerin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Şöyle söyleyeyim; eskiden devletin Kürdistan’da oyu vardı. Kimi zaman CHP’nin kimi zaman ANAP’ın kimi zaman Refah Partisi’nin kimi zaman da DYP’nin en az yüzde 40 oranında oyu olurdu. Şimdi somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobanê direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir. Demek ki karşı denilen tarafta bir siyasi birlik sağlanmıştır. Yani eski sistemin sürdürülemeyeceğine ilişkin kanıya varmalarının bir sebebi bu. İkinci sebep ise Kobanê. Kobanê direnişi, Kürtlüğün en geniş tanıma ulaştığı yer oldu. Daha önce onun içerisinde hiç olmamış, kendini konumlandırmamış kesimler de kendisini Kürt şemsiye altında soktukları bir an oldu. Ve bu siyasal bir tanımdır. Dikkatinizi çekerim. Burada siyasal bir talep etrafında bir araya geliyor. Yani zaten Kürtlerin tarihinde kültürel bir birlik olup olmama gibi bir sorunu yoktur. Kürtler artık, siyasi birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştüler. Devlet gözünde baktığınız zaman bunu görürsünüz. Şimdi siyasal birliğin oluşmasıyla da ve Kürtler için belli riskler de başlıyor.
 
Ne tür risklerden bahsediyorsunuz? 
 
Şu anlamda başlıyor; siz bir grup düşünün. Yüzde 40’ı size isyan ediyor ama yüzde 30’u da sizden yanaysa o grup sizin elinize gelmez. Siz o gruba bir şey yapamazsınız. Tamam, yüzde 40’ı bunların düşman, yüzde 30’u da bizle beraber, e belki yüzde 40’ında yarın öbür gün bir kısmı bizden olacak. Belki de bu yüzde 30’u öbür tarafa geçecek. Bu böyle gider yani. Kürtler, 150-200 yıllık alt üst oluşta, Dersim Soykırımı veyahut Gelye Zilan gibi birkaç an dışında çok büyük felaketler ve kırımlardan yırtıp bu günlere geldiler? 
 
Çünkü Kürtler devletlerin veya büyük temel aktörlerin ellerine gelemediler. Kobanê ve 7 Haziran’dan sonra, siyasal birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştü, Kürtler. Devlet gözünde yukarıdan baktığınız zaman onu görmeye başladınız. Kürtlüğün aslında Ehl-i Sünnetlik’ten ıskat edildiği bir nokta da oldu. ‘Biz aynı camiye gitmiyoruz’ demeye başladılar. Aslında bu, Türklükle-İslamcılığın, çok da fazla kavga içinde olmadığını, umduğumuz kadar zıtlık oluşturmadığının çok güzel örneklerinden biridir. Çünkü, Kürtlüğü, “Siz Kürt’sünüz” diye reddetmiyor. Şunu diyor: “biz seninle aynı camiye gitmiyoruz, aynı secdeye başımızı koymuyoruz.” 
 
2014 yılındaki kırılma veya “çözüm süreci”nin sonlanması büyük bir dönüm noktası. Ondan sonra da gördüğümüz Kürt Hareketi, politik kırım hareketiyle karşı karşıya kaldı. Politik kırım diyerek kastettiğim HDP’lilerin ya da basın yayın kurumlarının baskı görmesi değil. O dönem de KHK’ler ile dernekleri vs. kapatıldığı 15 Temmuz’dan sonraki o rejimin “fırsat döneminde” aslında Kürtler için daha önceden başlamıştı. 
 
2014 yılı itibariyle başlamış, 2013 yılı sonunda işaretlerini vermişti. ‘Taş üstünde taş bırakmama siyaseti’ vardır. O dönemde, Kürtlerin bir tek siyasi örgütleri hedef alınmadı. Yatay sosyal dayanışma ağlarının hepsi hedef alındı. Kimsesiz çocuklara destek kurumları kapatıldı. Yaşlılara ya da yoksullara destek kurumları kapatıldı. Bir tek aktif siyasetle uğraşan, dille uğraşan, partiler vs. kapatılmadı. Sendikalar kapatılmadı. Aynı zamanda, Kürtlerin devletten bağımsız herhangi bir şekilde yatay sosyal dayanışma ağları kurma ihtimali bile hedef alındı. Bunlar kötü sinyaller, bunlar gerçekten kırmızı alarmdır. Bir grubun dayanışmaması, kendisine ve haklarına sahip olamaması ve kendisini koruyamaması üzerine bir siyaset sürdürülüyor.
 
Kürt karşıtlığı iç politikada olduğu gibi dış politikada da sürüyor. Tekrardan patlak veren Türkiye-Fransa gerginliğinin altında, Fransa’nın Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerle ilişkisi öne sürülüyor. Buna katılıyor musunuz?
 
Evet, o konu çok gündeme gelmedi ama ben de Türkiye’nin çok büyük rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava’yı işgal girişimi zamanında da Macron büyük rahatsızlık belirtmişti. Tabii bunlar iktidarda çok büyük rahatsızlık yarattı ama bunun yanında stratejik ve uzun vadeli bir gerilim de söz konusu. Yani Macron gitse ve yerine başkası gelse de gerilim devam edeceğe benziyor.
 
 Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Bu gerginlik “İslam karşıtı” olarak sunuluyor. Batıda ise Türkiye’nin "radikal İslam’ın temsilcisi" olduğu yaygın bir kanı olmaya başladı. Bu politika Erdoğan ve ittifaklarının bilinçli tercihi mi?
 
Kesinlikle bilinçli bir tercih. Hatta bu tercih yeni de değil. Yumuşak güç üzerinden etki kurma amaçlanıyordu. Ancak ben bu siyasetin şarampolden aşağı yuvarlandığını söyleyebilirim. Bu siyaset, Ahmet Davutoğlu döneminde cemaat desteğiyle sürdürülüyordu. Beğenelim beğenmeyelim ama Davutoğlu’nun o tür ülkelerde yumuşak güç üzerinde etki yaratma vizyonu vardı. Ancak, 15 Temmuz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin berhava ettiği, çarçur ettiği ve kontrolden çıkartıldığı bir diğer noktada bu oldu.  Bu yumuşak güç, Türkiye siyasetiyle paralel olarak sert güce dönüştü. Yani bu yumuşak güç olma durumu amacı dışına çıkarak başka bir mahiyete büründü. 
 
15 Temmuz sonrasında, devletin berhava ettiği ve kontrolden çıkardığı nokta yumuşak güç oldu. Bir düşünceyi, fikriyatı oluşturmaktan çıkıp, Türkiye'deki iç siyasete pareler olarak gayet sert güce dönüştü. Siz şimdi Avrupa’daki kurumlarınızı, camilerini, oradaki Müslüman gruplarla ilişkilerinizi bir fikir ve ikna aracı olarak kullanmak başka bir şey, silahlaştırmak ve sokak gücü oluşturmak başka bir şey. Denetleme ve gözetleme yapmak, Avrupa’daki muhalifleri fişlemek üzere kullanırsanız, o proje berhava olur.
 
Türkiye’deki iç siyaset nasıl yapılıyorsa, onun gibi kabadayılaşmışlık var. Militanlaşmış, muhaliflere karşı para-militer güce dönüşmüş. Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Sert güce dönüşe dikkati çektiniz. Yine Avrupa’da son günlerde dinci saldırılar yaşanıyor ve dünyadaki algı Türkiye’nin bunlara sahiplik yaptığı yönünde. Neler söylemek istersiniz? 
 
Olumsuz getirileri olacak mı bilmiyorum ama şu kısmı net; bu algı falan değil.  Suriye’de Rusya, cihatçılar ile aracı olarak Türkiye’yi görüyor. Bu artık algı falan değil. Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkasya’ya cihatçı trafiği var, bu algı falan değil. Artık kimse bir şeyi yanlış anlamıyor. İşin garip tarafı Türkiye, daha öncesinde de yani cihatçıları ya da para-militer kuvvetleri kullanıyordu. Bu yeni değil. Özellikle yurtdışında. 
 
Hem onlara bu kadar yakın olup hem de bunları kullanamayışı bence çok ilginç. Onların elinde maskara olması belki ilk olabilir. Düşünebiliyor musunuz? DAİŞ ile o kadar birtakım ilişkiler gerçekleştirdi. En sonunda pazarlıkla tutuklu DAİŞ’lileri bırak. Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir şey! İdlib gibi bir yerde cihatçı gruplara sözünüzü geçiremiyorsunuz. Yani bir yanda onları silaha dönüştürme çabası var diğer yanda onların elinde maskara olma hali var. Bunun ötesinde önemli olan Türkiye’nin uzun vadeli kayıplarıdır. Türkiye’nin uzun vadede yerine koyamayacağı kayıplar yaşanıyor. Türkiye şu anda bayağı bir cihatçı cennetine dönüşüyor. Twitter’dan başvurucu aranıyor. Bu tabii ki, büyük kumar oynuyorlar. Türkiye’nin itibarına, geleceğine -artık ne kaldıysa- hepsi berhava ediliyor.
 
MA / Selman Güzelyüz  

Diğer başlıklar

13:48 AİHM'den ihlal kararı: Aysel Tuğluk siyasi nedenlerle tutuklandı
13:23 Eylül ayında 396 şiddet çağrısı alındı: Fail en yakınındaki erkek
13:12 Halk buluşmasına çağrı: Mücadeleyi birlikte yükseltelim
12:46 Bakırhan: Bu yılın Meclisi ilk Meclis kadar önemlidir YENİLENDİ
12:25 Zeyneb Celaliyan’ın tedavi hakkı engelleniyor
12:19 Enternasyonal öğrencilerden GÖÇİZDER'e ziyaret
11:58 Gazeteci Oruç’un adli kontrolü kaldırılmadı
11:49 Bahçeli: 27 Şubat İmralı açıklaması dışında hiçbir sözün hükmü yoktur
11:20 Kürtçe için 'strateji ve politika belirleme' çalıştayı başlıyor
11:05 Yolsuzluğu ortaya çıkardı, 4 yıldır tutuklu
10:14 Altında rekor üstüne rekor
10:02 Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne operasyon: 6 gözaltı
10:00 4 ilde sağanak bekleniyor
09:44 'Kürt halkının tek talebi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü'
09:23 Wan’daki yurttaşlar: Rojin bu ülkenin adalet sınavı
09:21 Kızılpınar’da bir ilk: Kürtçe kursları başladı
09:18 Trump’un Erdoğan’a verdiği görev: Hamas’ı bitirmek
09:08 Wan’da beş mahalleden geçen tren hattı tehlike saçıyor
09:00 14 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:57 Bursa'da 15 kişi tutuklandı
13/10/2025
23:56 Gazeteci Akar'ın cenazesi Şirnex'e getirildi
23:45 Hakan Tosun'un saldırıya uğradığı görüntüler ortaya çıktı
23:28 X'te kampanya: #HakanTosunaNeOldu?
22:27 Çeşme’de iş cinayeti: 1 çocuk hayatını kaybetti
22:23 İsrail ateşkesi ihlal etti
21:24 Arkadaşları hastane önünde: Hakan Tosun'a ne oldu?
20:04 Mısır'da Gazze için imzalar atıldı
19:41 İsrail, 2 bine yakın Filistinliyi serbest bıraktı
19:25 Kayyımın işten çıkardığı 223 işçi 75 gündür direniyor
19:20 Yurt dışında yaşayan Yeşilova'nın evine polis baskını
18:44 Dr. Hikmet Kıvılcımlı Mersin’de anıldı
18:32 DFG: Hakan Tosun'a yapılan saldırı bir an önce aydınlatılsın
18:24 Kadınlardan 'Rojin Kabaiş soruşturması şeffaf yürütülsün' çağrısı
18:01 CHP İl Başkanlığı ablukası paylaşımlarına dava
17:46 EPDK’dan yeni düzenleme: Elektrikte sınır düşüyor, fatura artıyor
17:33 Gazeteci Hakan Tosun'un beyin ölümü gerçekleşti
17:31 CHP'den Demirtaş'a ziyaret
17:16 Gazze zirvesi öncesi Kahire'de patlama
16:59 ‘Zamanın izi’ sergisi sanatseverlerle buluştu
16:52 Şêxmeqsûd ve Eşrefiye’de 7 genç kaçırıldı
16:39 Mazlum Ebdî: Yerinden edilenlerin güvenli dönüşü öncelikli gündem
16:33 Şam görüşmesi sona erdi
16:19 Avukatlar Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi
15:09 Wan'da Rojin Kabaiş tepkisi: Eski savcı ve ATK hakkında suç duyurusu
14:58 KESK’liler Amed’den Ankara’ya yürüyüş başlattı
14:26 Gazeteci İmen serbest bırakıldı
14:15 Wan’da düzenlenecek dil çalıştayı için çağrı
14:05 Cezaevleri raporu: Tecrit toplumsal barışa saldırıdır
13:54 Şêx Murşid El Xeznewî trafik kazası geçirdi
13:52 Üniversite yemekhanesine rezervasyon sistemi getirildi
13:04 Kuzey ve Doğu Suriye komitesi Şam’da
13:02 Rojin Kabaiş dosyasındaki çelişkiler Meclis’e taşındı
12:49 ‘Gazze Zirvesi’ne Netanyahu ve Abbas da katılıyor
12:22 Akademisyen McLaren: Öcalan'ın sözleri bir güvercin gibi denizleri aştı
11:54 Komisyonda bu hafta kadın ve gençlik örgütleri dinlenecek
11:51 Bülent Arınç: Komisyon Öcalan’ı doğrudan dinlemeli
11:07 Asrın Hukuk Bürosu avukatları İmralı’da
11:05 ‘Özgürlük’ mitingine katılanlar: Öcalan’ın manifestosuyla başaracağız
10:54 DEM Parti: Faşist söylemlerle kadın siyasetçilerin hedef alınması tesadüf değil
10:35 Temelli: Komisyon bir an önce Abdullah Öcalan ile görüşmeli
10:09 Köln’deki ‘Öcalan’a özgürlük’ mitingi için bir aylık seferberlik
09:40 Gram altın ve ons altın haftaya rekorla başladı
09:14 Meteoroloji'den 16 kent için sarı kodlu uyarı
09:07 Vezan Karabulut: Öcalan'ın özgürlüğü kadınlar için de önemli
09:03 Bağdu katledileli 11 yıl oldu: Dosya yeniden ele alınmalı
09:00 13 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:48 Hamas ve İsrail karşılıklı rehine takasına başladı
12/10/2025
23:21 ABD: İsrailli esirler 24 saat içinde bırakılacak
22:13 Şiddet faili 10 gün sonra tahliye edildi
21:29 Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê'de mazot yasağı nedeniyle elektrik sorunu
21:22 Gazeteci Hakan Tosun'a yönelik saldırıya ilişkin 2 kişi tutuklandı
20:10 DEM Parti Eş Genel Başkanları: Tosun'a yönelik saldırı derhal aydınlatılmalı
19:53 Ankara'da trafik kazası: 1 kişi hayatını kaybetti
19:45 DEM Parti İzmir'de halkları buluşturdu
19:03 Rojin Kabaişin ailesine dayanışma ziyareti
18:13 Uluslararası Af Örgütü, Pexşan Ezîzî için imza kampanyası başlattı
17:38 Barış ve çözüm paneli: Ortak mücadele örmeliyiz
17:33 Taciz failine verilen cezanın bozulmasına karşı açlık grevi başlattı
17:19 İstanbul'da Ekin Kültür ve Sanat açıldı
17:08 Gerok Ma'dan Abdullah Öcalan'ın evinde çocuk atölyesi
17:04 Êlih mitinginden notlar: Halk Önderliğini istiyor
16:10 Miting ardından gençler 'Barışın mimarı İmralı'da' sloganıyla yürüdü
16:01 Efrîn’de iki yurttaş kaçırıldı
16:00 'Rojin Kabaiş'in bedeninde rastlanan DNA'ların sahipleri tespit edilsin'
15:38 Gar Katliamı’nda yaşamını yitirenler anıldı
15:23 Meclis'te bütçe görüşmeleri başlıyor
15:06 'Özgürlük' mitinginde Abdullah Öcalan’ın posteri açıldı
15:05 Çiğdem Kılıçgün Uçar: İmralı kapıları açılmadıkça çözüm yaşam bulmaz
14:51 Êlih mitingine katılanlar: Devlete değil, Öcalan'a güveniyoruz
14:10 Kitap Fuarı'nda 'Kürtçe eserleri sahiplenme' çağrısı
14:04 Kadınlardan “Özgür ve demokratik bir Suriye’ kampanyası
13:36 Afganistan ve Pakistan sınırında çatışma
13:19 İsrail Hamas tünellerini yok etmeye hazırlanıyor
12:46 Qoser’deki yangında ölen çocuk sayısı 2 oldu
12:40 Tunuslu filozofdan Öcalan’ın çağrısına destek
12:38 Meral Danış Beştaş: Öcalan’ın özgürlüğü milyonların talebidir
12:05 ‘Halklar ve İnançlar Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı
11:52 Ankara rüşvet soruşturmasında 9 tutuklama
11:36 Wan Büyükşehir Belediyesi Kadın Meclisi toplandı
11:26 Gazeteci Tosun, yol kenarında darp edilmiş halde bulundu
10:58 Havalar soğuyor: 25 kentte kar ve sağanak
10:39 Kürt Dirilişi belgeseli sezon finalini yapıyor
10:30 Gazze zirvesi öncesi üç Katarlı diplomat Mısır’da kazada öldü
10:05 Rojin Kabaiş soruşturması: Savcı ‘cinsel saldırı’ dosyası açmalı
09:40 Pastör Peker: Kanuni düzenlemeler yapılmadan süreç sözde kalır
09:30 Jin dergi ‘Demokratik Entegrasyon’ manşetiyle yayında
09:20 Estukyan: Öcalan insanlığın bir arada yaşamının reçetesini sunuyor
09:05 Wan'da 2 yılda 700 esnaf kepenk indirdi
09:00 12 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:50 Prof. Lemkow: İlk adım Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olmalı
08:06 Nisêbîn’de Kültür Sanat Festivali başladı
11/10/2025
23:56 Mısır: Gazze zirvesine 20'den fazla ülke katılacak
22:19 Bismil’de halk konseri
22:14 Êlih mitinge hazır: Bu davanın sahibi halk
22:08 Tülay Hatimoğulları Berlin’de: Demokratikleşme ve özgürlük yasaları hayata geçirilmeli
22:01 ABD'nin Mississippi eyaletinde silahlı saldırı
21:57 Mazlum Ebdî: Türkiye ile görüşmelerimiz oluyor
21:55 X’te Rojin Kabaiş tepkisi: Failler hesap vermeli
20:01 Hamas, barış anlaşması imza törenine katılmayacak
18:56 'Anadilde eğitim demokratik entegrasyonu güçlendirir'
18:49 Êlih mitingine çağrı: Barışın sesini yükselteceğiz
18:11 Amed'de Mehmet Uzun anması
17:49 Irak Dışişleri Bakanı Türkiye’yi ziyaret etti
17:45 Avrupa ve Latin Amerika’da 9 Ekim protestosu: Öcalan serbest bırakılsın
17:16 Dêrazor'da İç Güvenlik Güçleri'ne saldırı girişimi
17:13 İran 13 ayda en az 49 kadını idam etti
17:04 İzmir'de bağımlılık tartışıldı
16:51 ‘Abdullah Öcalan’ın perspektifi halkların ve inançların önünü açıyor’
16:35 Tahliyesi 3 kez ertelenen Berlik cezaevinden çıktı
16:33 Êlih ‘özgürlük’ mitingine hazır: Kentte Newroz havası var
16:07 İHD: Tutsakların taleplerine kulak verin
16:04 Gar Katliamı panelinde 'çözüm' önerileri: Özgürlükler güvenceye alınmalı
15:42 'Barış bir haktır' talebiyle bildiri dağıtıldı
15:33 Êlih mitingine çağrı: Gelin sürecin sahibi olun
15:28 Rojin Kabaiş soruşturmasında yeni gelişme: Cinsel saldırı ihtimali ortaya çıktı
15:06 İngiliz filozof Critchley: Öcalan'ın çağrısı antikapitalistler için ilham verici
14:51 Halklar ve inançlar konferansı: Herkes sürece destek vermeli
14:34 ‘Hatice Onaran’ın infazı ertelensin’
14:26 Eşbaşkan Taş tahliye edildi
14:25 Oluç: Üslup ve dil değişikliğine ihtiyaç var
13:58 Gözaltına alınan gazeteciye şiddet
13:31 Kayıp yakınları Gar Katliamı'nın faillerini sordu
13:15 Mehmed Uzun mezarı başında anıldı
12:59 Êlih büyük mitinge hazır: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü haykırılacak
12:58 Cumartesi Anneleri Cemil Kırbayır’ın akıbetini sordu
12:38 Gençler Amed ve Bursa’da ‘özgürlük’ yürüyüşü düzenleyecek
12:29 Amed’de ‘Görsel sanatlar kadın çalıştayı’ düzenlendi
12:24 Demokratik Birlik İnisiyatifi Konferansı: Suriye Kürtlerin kırmızı çizgisidir
12:05 Pervin Buldan: Sayın Öcalan, tehdit dilinin terk edilmesi gerektiğini söyledi
11:45 Kız Çocukları Günü: Geleceklerinin karartılmasına izin vermeyeceğiz