Tarihçi Türkyılmaz: ‘İyi Kürt, kötü Kürt’ devri bitti, doğrudan kolonyalizm var

img

ANKARA - Bugünkü rejimin Kemalistler dahil hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda yürüdüğünü belirten tarihçi Yektan Türkyılmaz, “AKP, Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Artık doğrudan kolonyalizm var” dedi.

AKP iktidarı, son yüzyıldır Kürt kentlerinde uygulanan tüm politikaları yavaş yavaş batıya taşıdı. İnsan haklarını yok sayıldığı, işkencenin olağanlaştığı, hukukun devre dışı kaldığı bir dönem yaşanıyor. Bu dönemin tarihsel referansları ise tartışma konusu. 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında alınan “Çöktürme Planı”, 1925 yılındaki Şark Islahat Planı’na benzetilirken, günümüzün politikacıları da 1920’lilerin İttihat ve Terakkicileriyle özdeşleştiriliyor. Kentlerin yıktırılması, sivillerin katledilmesi, binlerce kişinin cezaevlerine konulması, iktidarın “tek bayrak, tek millet” söyleminin referansını tarihten aldığını gösteriyor. Tarihi bağlara dikkati çeken tarihçi ve antropolog Yektan Türkyılmaz, bugünkü iktidarın kurucu olamaması, yönetememesi ve miras aldığı rejimi etkisiz hale getirmesi dolayısıyla İttihat ve Terakki’yle benzerliğini kuruyor.
 
Türkiye’nin kuruluş dönemine dair ayrıntılı çalışmalar yapan, iç ve dış politikayı yakından takip eden Berlin Forum Transregionale Studien'den Dr. Türkyılmaz’la yeni dönemin karakterini, uygulamalarını, Kürtlere yönelik politikaları ile gelecek üzerine konuştuk. 
 
Bugünün Türkiye’sini İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu yıllara benzetenler var. Yaşananlara baktığınızda siz hangi döneme benzetiyorsunuz? 
 
Türkiye’deki iktidar, daha önce keşfedilmemiş, gidilmemiş ve görülmemiş açık bir deniz de yol alıyor. Bu noktada iki çıkarım yapacağım. Birincisi, Türkiye daha önce keşfedilmemiş denizde yol alıyor olabilir ama bir yerlerden geliyordur. İkincisi; ‘tarihi biliyorsak bugünü de bileceğiz şeklindeki beklentiden’ vazgeçmemiz gerekiyor. Elbette ki geçmişin büyük önemi var ama geçmişle her şeyi açıklama, sanki bir şifresi, bir ruhu varmış gibi ve o şifre ile ruhun insandan insana ya da siyasi hareketten siyasi harekete genetik bir kod gibi aktarılıyor yaklaşımı sorunlu. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, Cumhuriyetin, İttihatçılığın, Abdülhamitçiliğin, Osmanlı modernleşmesinin sonuçlarından ve ihtimallerinden biridir. Ama bu mecburi bir sonuç değil. Yani tarih AKP gibi bir sonuca çıkma mecburiyetinde değildi. Onun ihtimallerinden biriydi. Bence tanımı böyle koymak lazım. Bu yaklaşım bizi ikiliklerden kurtarıyor. ‘Kemalizm vardı ve o gitti, yok edildi’ diye bir şey iddia etmiyorum. Tarihin geleceğimizden haber vermesi ihtimalinden kurtulalım. Öyle bir ihtimal çok yok. Tarih müneccimlik yapan bir şey değildir. O tarih belli özneleri, belli yapısal durumları yaratır ama ondan sonrası ihtimallerle doludur. 
 
 
Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Benim kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler.
 
O halde benzetmeleri neye göre yapabiliriz ya da tarihi nasıl daha kullanışlı hale getirebiliriz?
 
Benzetmeler çoğu zaman ideolojik olarak da yapılıyor ama ben bunlardan kaçınıyorum. Çünkü İttihatçılık dediğimiz şey bir ideoloji değildir. Ya da Kemalizm’in bir ideoloji olduğunu söylemek çok zordur. Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler. İkisi de daha önce ellerine aldıkları sistemi de-stabilize (istikrarsız hale getirmek) ediyorlar. İttihatçıları örnek vermek gerekirse, bir kurtarma fikriyle ortaya çıkmışlardır. Yani devleti, milleti, vatanı kurtarma fikriyle ortaya çıkmış ve daha sonra bir rövanş fikriyle geçiş dönemi olmuştur. Demem o ki, Abdülhamit’ten Kemalizm’e geçen bir ara bir yıkıntı dönemidir. Abdülhamit döneminin yarattığı kurumlarla ve teamülleriyle hatırlayabilirsiniz. Yine devletin iç düşman tanımıyla hatırlayabiliriz. Hakeza, bunların aynısını Kemalist dönemi içinde söyleyebiliriz. Çünkü ikisi de kurucu dönemlerdir. Ama ittihatçıları böyle tarif edemeyiz. İttihatçıların kim olduklarını ve neyi düşündüklerinden öte kendilerinden sonra nelerin olmasına, nelere vesile oldukları önemlidir. İttihatçıların önemi, üzerine bir Kemalist rejimin kurulabilir olmasıdır. Yoksa ‘İttihatçıların düşünce biçimi, ittihatçılık nedir’ diye sorduğunuz zaman bunun ideolojik ve doktrinel bir açıklaması çok zordur. Ancak bu noktada bir benzerlik yapabilirim.
 
İttihat ve Terakki’nin bir “Türk kuruluşu” olmadığı fikri yaygın. Oluşumun uygulama mekanı, seçilen coğrafya ve arkasında yatan fikir ele aldığınızda nasıl ifade ediyorsunuz? 
 
İttihat ve Terakki’nin 19’uncu yüzyıl sonlarındaki köklerine giderseniz bunu görürsünüz. Bu yapı çok farklı gruptan insanların kurduğu, çok farklı gruplardan entelektüellerin, askerlerin, doktorların içinde bulunduğu bir hareket. Ama böyle olması, bizi bazı fikirlerden uzaklaştırmamalı. Biz Türklük ve Müslümanlık diye bir dikotomi (ikilik) kuruyoruz ve bunları sanki birbirine zıt konumlanan ideolojik ya da doktrinel pozisyonlar olarak düşünüyoruz. Böyle olmadığının en iyi ispatları hem İttihat ve Terakki’nin başlayıp geldiği yer hem de sizin sorunuzdur. Aslında İttihat ve Terakki’nin kurucuları içerisinde Türk olmayan Müslümanların büyük temsiliyetinin olması, bizim ‘sıfır numara Türkçülük’ diye okuduğumuz Kemalizm dahil, hiçbirinin böyle bir gerilim etrafında değil, bu iki farklı şeyi, yani Türklük ile Müslümanlığı çok başarıyla harmanlayabilmeleri olduğunu görmek lazım. Bir diğer ve önemli olan ispatı da şu anki rejimin aldığı haldir. Bu bile yeterlidir.  Türkiye ve Osmanlı tarihinde bence iki tane yol yok, sadece bir yol vardır. Bu yolun da en ayırt edici özelliği, devlete tapan, devlet merkezli ve en nihayetinde özerklik ve ademi merkeziyetçilik ihtimallerine karşı konumlanan pozisyonları ve çizgileridir. Osmanlı’dan başlayarak bugüne gelinen modernleşmenin en temel çizgisi, bana göre bu hattır. Ve bu hat içerisine oturttuğumuz AKP’de bir yerinde oturuyor elbette.
 
 İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz.
 
Erdoğan-Bahçeli-Perinçek ittifakı, "İttihat ve Terakki zihniyeti ve uygulamalarını sürdürüyor" diyebilir miyiz? 
 
İttihatçılık, ilk olarak Osmanlı mirasının birikimi üzerine kuruldu. Bu insanlar modernleşen Osmanlı içinde yetişen genç subaylar, okula gitme imkânı olan şehirli unsurlar ve başka profesyonel bireylerdi. Bir yanıyla Osmanlı modernleşmesi, öbür yanıyla Avrupa aydınlanmasının etkisi vardı. İttihatçılığı, Osmanlı modernliğin içinde koparıp bambaşka bir nokta da ele aldığımız zaman hem öncesini hem de sonrasını temize çekiyoruz. Yani ittihatçılığın aslında Abdülhamitçilikle bağlantısını gözden kaçırıyoruz. İttihatçıların bir sonucu olan Kemalizmi de temize çekiyoruz. İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz. ‘İçlerinden Abdülhamit çıktı’ derken şunu kastediyorum, bu topraklarda sistematik Ermeni kırımlarının başlangıcı, Ermenilerin iç düşman olarak tanımlanmasının birinci derecede mimarı Abdülhamit’tir. Bugünkü iktidarı siyaset yapma metoduyla ittihatçılara benzetiyorum ama bu benzetmeyi fikir olarak yapmıyorum. Esas olarak vurguladığım şey kurucu olmayışları. Miras aldıkları bir sistemi de-stabilize ediyorlar ama onun yerine bir şey kurma marifetleri yok. Bu anlamıyla benzetiyorum.
 
Türkiye tarihine en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı olarak geçen 30 Ekim 2014 tarihli toplantıda Kürtlere karşı “Çöktürme Planı” kararı alındığı ortaya çıktı. Plan hala da uygulamada. Türk-İslam birlikteliği dışında kalanlara yönelik uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Çok doğru bir tarihten başlıyorsunuz. Bu tarihte iki kritik dönüm noktası var. Bir, Kobanê direnişi, diğeri 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri. En başında söyledim, biz daha keşfedilmemiş sularda yüzüyoruz.  Açıkçası, şuandaki rejimi, Kemalistler dahil başka hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda olduğunu düşünüyorum. Şu anki rejimin Kürtler konusunda yeni-kolonyal yaklaşım içerisinde olduklarını düşünüyorum. Osmanlı’nın merkezileşme çabasının başladığı tarihten, AKP’nin 2013-2014 yılına kadar giden sürece kadar bir çizgi vardır. Bunların, bu süreç içinde bölgeyi idare taktiği sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı iyi Kürdü’ kullanması oldu. ‘Kötü Kürt’ hakkını talep eden Kürt, ‘İyi Kürt’ ise bunun karşısında duran Kürt. Kürt meselesini sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı İyi Kürt’ ile hal etmeye çalıştılar. 
 
 Bu denklemi tarihsel arka planıyla açıklar mısınız?
 
Örnek olarak, tarihe baktığımızda, bir tarafta Seyit Rıza vardır diğer tarafta Diyap Ağa vardır. İşte Diyap Ağa ‘İyi Kürt’tür.  Şeyh Sait, dönemine gidelim. Oranın ‘Kötü Kürdü’ Şeyh Sait idi. Karşısında olanlar ise ‘İyi Kürt’tü.’ Yine 90’lı yıllara geldiğimizde o dönemin ‘İyi Kürtleri’ de koruculardı. Ama şimdiki iktidarın yeni-kolonyal anlayışı, yaklaşımı var. Eğer ki, 90’lı yıllar olsaydı iktidar kayyum atadığı belediyelerin başına korucu atardı. 
 
 Şimdi ise kayyım olarak valiler ve kaymakamlar atanıyor...
 
Bu şu anlama geliyor; AKP artık Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Bu İngilizlerin dolaylı yeni-kolonyalizmden doğrudan kolonyalizme geçiştir. Artık doğrudan kolonyalizm vardır. Bu iktidarın stratejik olarak izlediği tek konu, kesinlikle Kürtler ve Kürtlerin hak ve statüye sahip olmasını varoluşsal tehdit olarak görmesidir. Türkiye’nin izlediği uzlaşmaz çizgi, Türkiye’nin yaşadığı sorunları da kat be kat arttırıyor. Türkiye’nin Kürtlere bakışındaki ufak bir değişiklik Türkiye’yi çok büyük bir rahatlığa ya da çok büyük gerilime götürebilir. Dolayısıyla, net ifade etmek gerekir ki, Türkiye toplumunun şu an içinde olduğu krizin en büyük sebebi iktidarın Kürt sorunuyla ilgili yaptığı tercihlerdir.
 
 Somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobané direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir.
 
 Kolonyalizme geçişe açıklık getirdiniz. Bu noktada Kürtlerin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Şöyle söyleyeyim; eskiden devletin Kürdistan’da oyu vardı. Kimi zaman CHP’nin kimi zaman ANAP’ın kimi zaman Refah Partisi’nin kimi zaman da DYP’nin en az yüzde 40 oranında oyu olurdu. Şimdi somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobanê direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir. Demek ki karşı denilen tarafta bir siyasi birlik sağlanmıştır. Yani eski sistemin sürdürülemeyeceğine ilişkin kanıya varmalarının bir sebebi bu. İkinci sebep ise Kobanê. Kobanê direnişi, Kürtlüğün en geniş tanıma ulaştığı yer oldu. Daha önce onun içerisinde hiç olmamış, kendini konumlandırmamış kesimler de kendisini Kürt şemsiye altında soktukları bir an oldu. Ve bu siyasal bir tanımdır. Dikkatinizi çekerim. Burada siyasal bir talep etrafında bir araya geliyor. Yani zaten Kürtlerin tarihinde kültürel bir birlik olup olmama gibi bir sorunu yoktur. Kürtler artık, siyasi birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştüler. Devlet gözünde baktığınız zaman bunu görürsünüz. Şimdi siyasal birliğin oluşmasıyla da ve Kürtler için belli riskler de başlıyor.
 
Ne tür risklerden bahsediyorsunuz? 
 
Şu anlamda başlıyor; siz bir grup düşünün. Yüzde 40’ı size isyan ediyor ama yüzde 30’u da sizden yanaysa o grup sizin elinize gelmez. Siz o gruba bir şey yapamazsınız. Tamam, yüzde 40’ı bunların düşman, yüzde 30’u da bizle beraber, e belki yüzde 40’ında yarın öbür gün bir kısmı bizden olacak. Belki de bu yüzde 30’u öbür tarafa geçecek. Bu böyle gider yani. Kürtler, 150-200 yıllık alt üst oluşta, Dersim Soykırımı veyahut Gelye Zilan gibi birkaç an dışında çok büyük felaketler ve kırımlardan yırtıp bu günlere geldiler? 
 
Çünkü Kürtler devletlerin veya büyük temel aktörlerin ellerine gelemediler. Kobanê ve 7 Haziran’dan sonra, siyasal birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştü, Kürtler. Devlet gözünde yukarıdan baktığınız zaman onu görmeye başladınız. Kürtlüğün aslında Ehl-i Sünnetlik’ten ıskat edildiği bir nokta da oldu. ‘Biz aynı camiye gitmiyoruz’ demeye başladılar. Aslında bu, Türklükle-İslamcılığın, çok da fazla kavga içinde olmadığını, umduğumuz kadar zıtlık oluşturmadığının çok güzel örneklerinden biridir. Çünkü, Kürtlüğü, “Siz Kürt’sünüz” diye reddetmiyor. Şunu diyor: “biz seninle aynı camiye gitmiyoruz, aynı secdeye başımızı koymuyoruz.” 
 
2014 yılındaki kırılma veya “çözüm süreci”nin sonlanması büyük bir dönüm noktası. Ondan sonra da gördüğümüz Kürt Hareketi, politik kırım hareketiyle karşı karşıya kaldı. Politik kırım diyerek kastettiğim HDP’lilerin ya da basın yayın kurumlarının baskı görmesi değil. O dönem de KHK’ler ile dernekleri vs. kapatıldığı 15 Temmuz’dan sonraki o rejimin “fırsat döneminde” aslında Kürtler için daha önceden başlamıştı. 
 
2014 yılı itibariyle başlamış, 2013 yılı sonunda işaretlerini vermişti. ‘Taş üstünde taş bırakmama siyaseti’ vardır. O dönemde, Kürtlerin bir tek siyasi örgütleri hedef alınmadı. Yatay sosyal dayanışma ağlarının hepsi hedef alındı. Kimsesiz çocuklara destek kurumları kapatıldı. Yaşlılara ya da yoksullara destek kurumları kapatıldı. Bir tek aktif siyasetle uğraşan, dille uğraşan, partiler vs. kapatılmadı. Sendikalar kapatılmadı. Aynı zamanda, Kürtlerin devletten bağımsız herhangi bir şekilde yatay sosyal dayanışma ağları kurma ihtimali bile hedef alındı. Bunlar kötü sinyaller, bunlar gerçekten kırmızı alarmdır. Bir grubun dayanışmaması, kendisine ve haklarına sahip olamaması ve kendisini koruyamaması üzerine bir siyaset sürdürülüyor.
 
Kürt karşıtlığı iç politikada olduğu gibi dış politikada da sürüyor. Tekrardan patlak veren Türkiye-Fransa gerginliğinin altında, Fransa’nın Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerle ilişkisi öne sürülüyor. Buna katılıyor musunuz?
 
Evet, o konu çok gündeme gelmedi ama ben de Türkiye’nin çok büyük rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava’yı işgal girişimi zamanında da Macron büyük rahatsızlık belirtmişti. Tabii bunlar iktidarda çok büyük rahatsızlık yarattı ama bunun yanında stratejik ve uzun vadeli bir gerilim de söz konusu. Yani Macron gitse ve yerine başkası gelse de gerilim devam edeceğe benziyor.
 
 Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Bu gerginlik “İslam karşıtı” olarak sunuluyor. Batıda ise Türkiye’nin "radikal İslam’ın temsilcisi" olduğu yaygın bir kanı olmaya başladı. Bu politika Erdoğan ve ittifaklarının bilinçli tercihi mi?
 
Kesinlikle bilinçli bir tercih. Hatta bu tercih yeni de değil. Yumuşak güç üzerinden etki kurma amaçlanıyordu. Ancak ben bu siyasetin şarampolden aşağı yuvarlandığını söyleyebilirim. Bu siyaset, Ahmet Davutoğlu döneminde cemaat desteğiyle sürdürülüyordu. Beğenelim beğenmeyelim ama Davutoğlu’nun o tür ülkelerde yumuşak güç üzerinde etki yaratma vizyonu vardı. Ancak, 15 Temmuz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin berhava ettiği, çarçur ettiği ve kontrolden çıkartıldığı bir diğer noktada bu oldu.  Bu yumuşak güç, Türkiye siyasetiyle paralel olarak sert güce dönüştü. Yani bu yumuşak güç olma durumu amacı dışına çıkarak başka bir mahiyete büründü. 
 
15 Temmuz sonrasında, devletin berhava ettiği ve kontrolden çıkardığı nokta yumuşak güç oldu. Bir düşünceyi, fikriyatı oluşturmaktan çıkıp, Türkiye'deki iç siyasete pareler olarak gayet sert güce dönüştü. Siz şimdi Avrupa’daki kurumlarınızı, camilerini, oradaki Müslüman gruplarla ilişkilerinizi bir fikir ve ikna aracı olarak kullanmak başka bir şey, silahlaştırmak ve sokak gücü oluşturmak başka bir şey. Denetleme ve gözetleme yapmak, Avrupa’daki muhalifleri fişlemek üzere kullanırsanız, o proje berhava olur.
 
Türkiye’deki iç siyaset nasıl yapılıyorsa, onun gibi kabadayılaşmışlık var. Militanlaşmış, muhaliflere karşı para-militer güce dönüşmüş. Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Sert güce dönüşe dikkati çektiniz. Yine Avrupa’da son günlerde dinci saldırılar yaşanıyor ve dünyadaki algı Türkiye’nin bunlara sahiplik yaptığı yönünde. Neler söylemek istersiniz? 
 
Olumsuz getirileri olacak mı bilmiyorum ama şu kısmı net; bu algı falan değil.  Suriye’de Rusya, cihatçılar ile aracı olarak Türkiye’yi görüyor. Bu artık algı falan değil. Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkasya’ya cihatçı trafiği var, bu algı falan değil. Artık kimse bir şeyi yanlış anlamıyor. İşin garip tarafı Türkiye, daha öncesinde de yani cihatçıları ya da para-militer kuvvetleri kullanıyordu. Bu yeni değil. Özellikle yurtdışında. 
 
Hem onlara bu kadar yakın olup hem de bunları kullanamayışı bence çok ilginç. Onların elinde maskara olması belki ilk olabilir. Düşünebiliyor musunuz? DAİŞ ile o kadar birtakım ilişkiler gerçekleştirdi. En sonunda pazarlıkla tutuklu DAİŞ’lileri bırak. Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir şey! İdlib gibi bir yerde cihatçı gruplara sözünüzü geçiremiyorsunuz. Yani bir yanda onları silaha dönüştürme çabası var diğer yanda onların elinde maskara olma hali var. Bunun ötesinde önemli olan Türkiye’nin uzun vadeli kayıplarıdır. Türkiye’nin uzun vadede yerine koyamayacağı kayıplar yaşanıyor. Türkiye şu anda bayağı bir cihatçı cennetine dönüşüyor. Twitter’dan başvurucu aranıyor. Bu tabii ki, büyük kumar oynuyorlar. Türkiye’nin itibarına, geleceğine -artık ne kaldıysa- hepsi berhava ediliyor.
 
MA / Selman Güzelyüz  

Diğer başlıklar

18:01 Gelecek Partili Torun: Türkiye Adem-i Merkeziyetçilikten korkmamalı
17:39 Kadınlardan 25 Kasım eylemleri: Şiddeti birlikte durduracağız
16:51 Yücel 31 yılın ardından tahliye oldu: Başaracağız
16:49 Gazeteci Aykol’un tedavisi devam ediyor
16:46 Özgür Özel’den AİHM kararlarını uygulama çağrısı
16:28 HPG’li Garan’ın taziyesine ziyaret: Süreci onurlu barışla taçlandıracağız
16:18 EMEP Genel Başkanı Aslan, gazetecilerle bir araya geldi
16:15 İnternet sitelerine erişim sağlanamıyor
15:42 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Kadınların emeğiyle bu süreci büyütebiliriz
15:37 KESK'ten Adana bölge mitingi için çağrı
15:24 Komisyon’un 17’nci toplantısı başladı: Hep birlikte kazanacağız
15:03 Öztürk: Suriye politikanızın gelecekteki sonuçlarını görmek istiyorsanız Kıbrıs’a bakın
14:59 Sanal medya platformu X çöktü
14:56 Dêrsim’de baz istasyonu tepkisi
14:53 Siyaset bilimci Köker: Komisyonun İmralı'ya gitmesi ciddi bir beklenti haline gelmiştir
14:39 Rosa Kadın Derneği: Nilay Esmer’in yanındayız
14:38 Ekoloji örgütlerinden Avrupa Komisyonu'na mektup
14:35 ‘Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ atölyelerinin raporu: 25 kentte 3 bin kadına ulaşıldı
14:34 DAKAP'tan 25 Kasım açıklaması: Barışı kadın mücadelesi getirecek
14:32 Gazeteci Kaya’nın duruşması ertelendi
14:31 İHD’den, Hatice Onaran çağrısı
14:27 7. Mezopotamya Gurme Fuarı açıldı
14:15 Kadınlar, sergiye yapılan baskını protesto etti
14:13 Silifke'de atık deposuna tepki: Köylerimizde çöplük istemiyoruz
14:09 Figen Yüksekdağ’dan Önder adına yapılan turnuvaya mesaj
14:04 Bakırhan: Komisyon İmralı’ya giderse sürecin zemini güçlenir
13:38 750 kurum ve kuruluştan açıklama: Kürt dili resmen tanınsın
13:06 Gazeteci Bayram’a 7 yıl 6 ay hapis
12:48 DEM Parti’den cezaevi katliamına yönelik zaman aşımı kararına tepki
12:43 Bakırhan: Bahçeli tarihi sorumluluk alma cesaretini gösterdi
12:40 Berivan Kutlu uğurlandı: Yarım bıraktığı barış şarkısını tamamlayacağız
12:21 Tunç’tan İmralı ziyareti açıklaması: Takdir komisyona ait
11:49 Kolombiya’da askeri operasyonlarda 15 çocuk yaşamını yitirdi
11:41 Tülay Hatimoğulları ve Özgür Özel'in olduğu 11 vekil için dokunulmazlık fezlekesi
11:03 Zelenski Türkiye'ye geleceğini açıkladı
11:00 Bahçeli: 3 arkadaşımla İmralı’ya gitmekten imtina etmem
10:29 25 Kasım sergisine polis baskını: 7 fotoğrafa el konuldu
10:13 CHP Genel Merkezi avukatı Çağlayan: İBB iddianamesi hukuki değil siyasi bir dosya
10:10 Fransa Ukrayna’ya savaş uçağı gönderecek
10:07 BM, ABD’nin Gazze tasarısını kabul etti
10:06 Hüseyin Özsoy: Örgütlü toplumlar özgür toplumlardır
09:34 Êzidî komutan Dilvîn Şengalî: Erkeklerin ve yasaların korumadığını öğrendik
09:27 Anadolu Üniversitesi’ndeki kadın öğrenciler: Güvende değiliz
09:12 ‘Bir fotoğrafla hayatımızı kararttılar’
09:07 SMF’li Gürz: Barış bütün ezilenlerin ortak mücadele programıyla gelişebilir
09:05 ÖHD'li Aktaş: 'Umut hakkı'nın uygulanmasının önünde engel yok
09:02 Wan otlu peynirin fiyatı cep yakıyor
09:00 18 KASIM 2025 GÜNDEMİ
17/11/2025
23:59 ‘Kamu görevlileri tarafından uyuşturucu dağıtımı yapılıyor’
23:37 Irak seçimlerinin nihai sonuçları açıklandı
23:20 Çiçek Otlu: Bakanlık ve ATK, Rojin Kabaiş'in cinayetine ortaktır
23:11 ‘İçişleri Bakanlığı bütçesinde barışa, adalete ve ekmeğe tek bir kuruş yok’
22:24 'Bîra Sûrê' Rojava Film Festivalinde
21:51 Süveyda’nın batısı ağır silahlarla bombalanıyor
21:29 Kayseri'de 74 kişi gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye başvurdu
20:44 Dilek İmamoğlu'ndan 'toplumsal sorumluluk' çağrısı
20:38 Tanhan: Kayyım ve bürokratlar hakkında mali soruşturma açılsın
20:13 Zehirlenme faciasında baba Servet Böcek de hayatını kaybetti
19:40 Kadınlardan Berk Akand protestosu
19:35 DEM Parti Kadın Meclisi'nden direnişteki işçilere ziyaret
19:16 DEM Parti Eş Genel Başkanlarından Berivan Kutlu için taziye mesajı
18:53 Suriye’de Alevi evleri işaretlendi, evleri boşaltma çağrısı yapıldı
18:49 Kuzey Ege için fırtına uyarısı
18:47 Devrilen kepçenin altında kalan Akkaya yaşamını yitirdi
18:43 Gazeteci Aykol'un tedavisi ek ilaçlarla devam ediyor
18:33 Kadınlar şiddete karşı mücadele yöntemlerini konuştu
18:30 Dilovası'ndaki iş cinayeti protestosu: Susmayacağız
17:36 ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ katliamı davasında ‘zaman aşımı’ kararı
17:26 Tutsakların tahliyelerinin engellenmesi Meclis gündeminde
17:20 Ayşe Tokyaz cinayetinde iddianame hazırlandı
17:16 Cizîr Belediyesi eski Eşbaşkanı Berivan Kutlu hayatını kaybetti
16:55 Irak'ta seçimi kazanan 6 adayın oyları iptal edildi
16:48 Meclis tutanaklarda yer verdiği Kürtçe ifadeleri sildi
16:10 'Barış, Demokrasi ve Sağlık Çalışma Grubu' kuruldu
15:34 İZBB işçileri: İşimizi geri istiyoruz
15:13 Meclis tutanaklarında ilk defa Kürtçe ifadeler yer aldı
14:51 TTB Demokrasi ve Sağlık Çalışma Grubu: Çözüm demokratikleşme programıyla mümkündür
14:41 Bütçe görüşmelerinde Yerlikaya'ya tepki: Huzur bu mu?
14:39 Eğitim Sen’den rapor: 2026 Eğitim Bütçesini kabul etmiyoruz
14:36 Kadın tutsaklar için birçok kentte açıklama: Dayanışmayı büyütelim
14:35 Fadime Elkan’ın taziyesi kitlesel ziyaret
14:05 Asistan hekimler eylemde
13:49 Barış İçin Toplumsal Girişim: 'umut hakkı'nın uygulanması talep edilmeli
11:56 Qamışlo'da ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’ yürüyüşü
11:02 Temelli: Komisyon özel yasa hazırlanması için rapor hazırlayacak
10:58 Çöpte buldukları para ve ziynet eşyalarını sahibine teslim ettiler
10:20 Dêrsimli yurttaşlar: Doğa talanına izin vermeyeceğiz
09:34 Şiyar Be Platformu Sözcüsü: Sadece bizimle sonuç alınmaz, tüm dinamiklerin sözü olmalı
09:30 ‘Komisyon Abdullah Öcalan’la görüşmeli’
09:22 Kerboran'da bir genç öldürüldü
09:19 ‘Topyekun mücadele erkeklerin dönüşümünü zorunlu kılar’
09:11 Hareket Yönetimi: Zap güçlerimizi uygun sahalara çektik
09:10 Wan Baro Başkanı Özaraz: Entegrasyon yasaları düzenlenmeli
09:02 Foza Yûsif: Dünyada kadın perspektifiyle örgütlenmeli
09:00 17 KASIM 2025 GÜNDEMİ
08:47 Trump’tan, ‘Epstein dosyaları’ çağrısı
08:45 Birçok kentte kuvvetli kar yağışı ve sağanak bekleniyor
16/11/2025
23:15 Riha Barosu: İki çocuğun öldüğü iş cinayeti denetimsizliği göstermiştir
22:44 Tuncer Bakırhan, Barış Akademisyenleri ile bir araya geldi
22:34 BMGK, Gazze’ye ‘çokuluslu güç konuşlandırılmasını' yarın oylayacak
22:19 Gazeteci Alican Uludağ'ın Akand paylaşımına soruşturma açıldı
21:29 Ahmet Kaya’nın 1996’daki sözleri yayınladı
20:44 Bakanlıktan Şule Çet'in faillerinden Berk Akand hakkında açıklama
19:47 Annesi kızı Rojbin Sönmez’i ağıtlarla andı
18:54 Ekoloji Kervanı 2'nci gününde: Talana karşı sesimizi yükseltiyoruz
18:50 Reqa'da 2 Kürt genci kaçırıldı
18:46 İHD’nin yeni Eş Genel Başkanları belli oldu
18:36 Devrimci Parti kuruluşunun 10'uncu yılını kutlandı
18:29 Riha'da iş cinayeti: 2 çocuk yaşamını yitirdi
17:54 Kayyımın kapattığı Şamiran Kadın Yaşam Merkezi yeniden açıldı
17:36 TJA, 25 Kasım startını Kadifekale'de verdi
17:24 Kadınlar barış için buluştu: Öcalan'ın özgürlüğünü istiyoruz
17:15 Colemêrg-Wan Karayolunda kaza
17:12 Qamişlo'da Abdullah Öcalan için yürüyüş düzenlenecek
16:48 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Kadının özgür olmadığı bir toplum demokratik olamaz
16:37 Mûş'ta kar yağışı: 14 köy yolu ulaşıma kapandı
16:34 Sırrı Süreyya Önder Barış Futbol Turnuvası başladı
16:10 Yaşamını yitiren 5 HPG’li için anma
15:48 Kadınlardan fuhuş ve uyuşturucuya karşı mücadele çağrısı
15:30 YPG'li Yıldız'ın taziyesine kitlesel ziyaret
14:47 Beton dökümü sırasında inşaat çöktü: 2 işçi yaşamını yitirdi
14:24 TJA’dan Dîlok’ta ‘şiddetle mücadele’ atölyesi
14:16 Silêmanî’de 25 Kasım’ın startı verildi
14:08 Wan'da Rojin Kabaiş Ormanı oluşturuldu
14:00 Tülay Hatimoğulları: Ey iktidar Dêrsim'den elini çek
13:57 Dêrsim’de miting öncesi kitlesel yürüyüş
13:39 Demirtaş: Eşit ve adil geleceği birlikte kuracağız
13:24 15 yaşındaki çocuktan 3 gündür haber alınamıyor
13:23 11’inci Yargı Paketi’nin bu hafta Meclis’e sunulması bekleniyor
12:47 Şule Çet'in faillerinden Berk Akand tahliye edildi
12:43 Saadet Partisi Grup Başkanı Kaya: Süreçten umutluyuz ama AKP yeteri katkı sunmuyor
12:17 OECD'nin sağlık raporunda Türkiye sonuncu
11:20 Jin dergi 'Dêrsim Katliamı'nı kapağına taşıdı
11:07 Riha’da işkence edilen çocuk ağır yaralandı
09:42 İki başarı hikayesi
09:35 25 Kasım Kadın Platformu: Taksim'e isyana çağırıyoruz
09:26 AKP’nin 23 yıllık 'suç' kaydı: En az 8 bin 33 kadın katledildi
09:23 Tutsak yakını: Devletin maskesi zindanlarda düşüyor
09:18 'Komisyon İmralı'ya gitmeli, kapılar ardına kadar açılmalı'
09:17 Engelli raporuna rağmen bir bırakıp bir tutukluyorlar
09:15 Wanlı yurttaşlar: Asgari ücret 50 bin TL olmalı
09:05 Metro inşaatındaki göçükte 1 işçi yaşamını yitirdi
09:04 Elektriğe gizli zam: 900 TL gelen fatura bin 900 TL olacak
09:00 16 KASIM 2025 GÜNDEMİ
08:09 Meteoroloji’den Colemêrg, Şirnex ve Wan için sarı kodlu uyarı
15/11/2025
22:11 Ege Denizi'nde deprem
22:05 Kabataş'ta metro inşaatında iskele çöktü
21:45 Zehirlenip yaşamını yitiren ailenin kaldığı otel boşaltıldı
21:39 Tiktok’tan Seyîd Rıza anmasına sansür
21:18 Tuncer Bakırhan: Komisyon derhal İmralı’ya gitmeli