HDK’den barış paneli: Barışın kendisi bir yoldur

img
ANKARA - HDK Ankara Meclisi’nin düzenlediği “Barışın Toplumsallaşmasında Emekçilerin Rolü” adlı panelinde, barış tartışmalarının zor bir süreçte başladığı ve emek örgütlerinin demokratikleşmesi gerektiği vurgusu yapıldı.
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ankara Emek Meclisi’nin düzenlediği, “Barışın Toplumsallaşmasında Emekçilerin Rolü” başlıklı panel Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panele, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyesi Deniz Derinyol ve KESK Mali Sekreteri Erdal Karakuş konuşmacı olarak katılırken HDK üyesi Remzi Altunpolat ise panelin moderatörlüğünü üstlendi.
 
‘HEPİMİZİN ÜSTÜNE BİR GÖREV YÜKLENMİŞ OLDU’
 
Panelin açılış konuşmasını yapan Altunpolat, “Barışın yolu yoktur, barışın kendisi bizatihi bir yoldur” diyerek, “Biliyorsunuz 27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısından sonra hepimizin üstüne bir önemli görev yüklenmiş oldu. Bu barış talebinin toplumsallaşması için bizler ne yapabiliriz, tüm Türkiye toplumu ne yapabilir? Bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor. Barış sadece çatışmanın yokluğu meselesi değildir. Yani savaşın bitmesinin meselesi değildir. Biz buna ‘negatif barış’ diyoruz” dedi.
 
‘SOSYLİSTLERİN DEVLET AYGITLARINI KARŞISINA ALMASI GEREKİR’
 
Paris Komünü’nün bastırılmasından sonra Marx ve Engels’in devleti sönümlendirme konusunu daha alt perdeden ele aldıklarını belirten Karakuş, “Literatürde şunu görmüşlerdir; ‘Karşımızda acımasız bir kapitalist bir devlet varken sosyalizmi kurmakta bizimde bir devlete ihtiyacımız olabilir!’ diye daha sonra Lenin’de de anlamını daha fazla bulan bir kavram ortaya çıktı. Sosyalistlerin kaybettiği soğu savaşın devrimci ve sosyalistlere bıraktığı en kötü miraslardan bir tanesi yenilmek değildi. Yenildiğiniz yerden ayağa kalkarsınız. En önemli miras şuydu aslında; devleti ve onun aygıtlarını zımmen kabul etme durumu oluştu aslında sosyalist kültürde. Hal böyle olunca devlet aygıtlarını ve onun yüzbinlere varan ordusunu, bütçenin çoğunluğunu kapsayan silahlarını, zorunlu askerlik sistemlerini de zımmen kabul etme durumu oluştu. Dolayısıyla çatışmasızlığı barış olarak saymama yerine aslında özgürlükçü sosyalist olmanın en önemli şeyi savaşı şiddeti oluşturan tüm aparatlara karşı doğrudan onu karşısına almak, yani ordunun ve devlet aygıtlarının bizatihi kendisini karşınıza koymadığınız zaman gerçek anlamda barış mücadelesini başlatamıyorsunuz” dedi.
 
‘EMEK ÖRGÜTLERİNİN TAMAMI DEMOKRATİKLEŞMELİ’
 
Karakuş, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrıyı da hatırlatarak şunları ekledi: “Şimdi bu çağrı aslında demokratik toplum inşasının barışın kalıcı şartı hale gelmesinden hareketle bir siyasal eşiğe işaret ediyor. Ama bunu şöyle ifade edelim; bu siyasal eşik Ortadoğu’daki hem siyasal hem de askeri dengelerin geçici bir durum sebebiyle bu haldedir. Bu geçici durum başka biçimde bir forma dönüştüğünde bu durumda değişir. Hepimizin aleyhine olacak şekilde değişir. Bu sebeple de emek örgütlerinin tamamını demokratikleştirerek tamamında barış mücadelesini devlet aygıtından ziyade siyasal, emekçi ve işçi kadrolarla sağlayarak ve bunun ötesinde gerçekten Ortadoğu gibi bir yerde barış mücadelesini, çatışmasızlıkla başlayan ve demokratik toplumla militarizmin tüm aygıtlarını karşımıza aldığımız partilerimiz ve kurumlarımızla, elimizdeki her türlü güçle bu dönemde bulunduğumuz yerden birkaç adım ötede bir şeyi yakalamamız gerekiyor.”
 
‘BU TARTIŞMALARA ZOR BİR SÜREÇTE GİRDİK’
 
Ardından konuşan Deniz Derinyol ise barışın bütün toplumsal çatışma ve çelişkilerin çözüldüğü bir mesele olduğunu belirterek, “Böylesi bir durumda demokrasi dediğimiz şey bir devlet yönetimi veya aygıtı olmaktan çıkar, demokrasi kılcallaşır toplumsal hayatın bütün alanlarına girer ve demokrasi dediğimiz şey bir kavram olmaktan çıkıp toplumsal hayata işler. Dolayısıyla barışı hem tarihsel anlamda, sonuçları anlamında geçmişten örnek aldığımız olaylarla karşılaştırılabilir hem de gündelik hayatımızda sonuçları görülebilir şekilde bunların her birini birlikte değerlendirmek durumundayız. Fakat öyle bir süreçe giriyoruz ki bu tartışmalara bu diyalog ve barış mücadelesine bize gerçekten zor şartlar sunuyor. İçine girdiğimiz dünya ve tarihsel dönem çoklu krizlerle sarsıldığımız ve adeta medeniyetler bunalımı diyebileceğimiz, ekolojik krizlerle yok olma ihtimalimizin insanlığı tehdit eder hale gelmiş bulunuyor kapitalizm” dedi.