Bekir Ağırdır: Yeni bir ütopya üretmeli ve siyasetini örgütlemeliyiz

img

DİYARBAKIR – İç ve dış politik gelişmeleri küresel gelişmelerle birlikte okuyan ve her türlü hakkın geriye gidişi “Küresel ara buzul dönem” olarak tanımlayan araştırmacı Bekir Ağırdır, umutsuz ve belirsizlikten kurtuluş için iktidardan muhalefetine “yeni bir ütopya üretmeli ve bunun siyasetini örgütlemeliyiz” diyor. 

Anlık olarak değişen gündem, sinir katsayılarını zıplatan gelişmeler, kazanılmış hakların bir bir geriye gitmesi, politik ve ekonomik umutsuzluk ve karamsarlık ile dış politikadaki gelişmeleri “Küresel ara buzul dönem” olarak tanımlayan, araştırmalarıyla büyük bir kesime güven veren, entelektüel birikim ve söylemleriyle en olumsuz zamanda “umuda” sarılan Bekir Ağırdır ile merak edilen birçok şeyi konuştuk. Kürt sorunundan seçim güvenliğine, iktidar ve muhalefetin sorunundan toplumun gündemine kadar, Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularına amasız, fakatsız yanıt veren Ağırdır, iç dinamiklere olan güvenini koruyor ve öneriyor.
 
Gündem çok hızlı değişiyor. Meclis’te Urfa Milletvekili Osman Baydemir’e cezai yaptırımla sonuçlanan “Kürdistan” tartışması ile başlamak istiyorum. Güvenlik siyaseti nereye gidiyor, ne oluyor?
 
AK Parti iktidarında “Kürdistan meselesi” devletin eski reflekslerine geri döndüğünü gösteriyor. 40 yıl geriye… İşin siyasi bir manevra tarafı var. O da şu; AK Parti İktidarı özelikle 2013’ten itibaren çok düzenli bir biçimde muhalefeti ötekileştiren, giderek “şeytanlaştıran” ve “milli”lik kavramı üzerinden kriminalize ederek onları hataya zorlamayı siyasi taktiğe döndürdü. Önce HDP içindi, şimdi CHP için aynı dil ve kelimeler konuşuluyor. Selahattin Bey (Demirtaş) için kullanılan cümleler, Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) için de kullanılmaya başlandı. Bu dilin gerisinde felsefi bir çalışma ve ideolojik yaklaşım olduğunu sanmıyorum. Doğrudan 2019 seçimlerine yöneliktir. 2019 seçimlerinde muhalefete gidecek oy veya AK Parti tabanındaki olası çözülmenin önüne geçmek içindir. Muhalefeti hep bir yere kilitleme taktiğidir. İşin ideolojik tarafı ise, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlikçi yaklaşımı, bakışı yeniden Kürt meselesine galebe çaldı. Konuşulan şey yeniden güvenlikçi yaklaşımdır. 
 
Daha somut bir yerden bakarsak, güncel aktörler üzerinden HDP şöyle, PKK böyle, Kürt siyaseti şu… tabi bazı şeyler söylenebilir; ama Türkiye’nin kendi Kürt meselesinde önemli bir değişim var. Neydi o değişim; son 3-4 yıldır Kürt meselesi giderek Türkiye’nin meselesi olmaktan çıkıp uluslararası katmana denk geldi. Artık üç katmanı var. Anayasal, Türkiye toplumunun kendi içinde uzlaşması, bölgesel ve küresel tarafı var. Dolayısıyla eskisinden daha karmaşık bir hale geldi. 
 
Oysa birkaç yıl önce kendi içimizde halletmeye çalıştığımız bir sorun… 
 
Evet, Akil İnsanlar heyetinin Samsun’a, Trabzon’a, Denizli’ye gönderdiğimiz gibi 3 sene 5 sene sonra yeni bir süreç başladığında Paris’e ya da Londra’ya da göndermek zorunda kalabiliriz. Ya da en azından Suriye’ye, Irak’a göndermek zorunda kalabiliriz. Küresel boyutu var. Artık meselenin küresel aktörleri var ve giderek daha karmaşık bir hale geliyor.  
 
Geriye gidişin dünyayla bağını kuranlardansınız… 
 
Yeniden ulus devlet reflekslerine geri dönülüyor. Yeniden bildiğimiz her şeyi kontrol edebileceği bir çaba içerisinde. Bu sadece Türkiye’de de böyle değil. Ben buna küresel ara buzul dönem diyorum.
 
Meseleyi yalnızca siyasetin güncel hareketleri üzerinden okumak ve anlamlandırmak kolay değil. Devlet bu problemi karmaşıklaştıkça bütün dünyada başka konularda da olduğu gibi yeniden ulus devlet reflekslerine geri dönülüyor. 80’lere, 90’lara kadar bildiğimiz, gördüğümüz ulus devlet modeline tutunuyor. Yeniden bildiğimiz “her şeyi kontrol edebileceği, gündelik hayatı kontrol edebileceği, siyaseti kontrol edebileceği” bir çaba içerisinde. Bu sadece Türkiye’de de böyle değil. Ben buna “küresel ara buzul dönem” diyorum. Bütün dünya bugünün daha karmaşık olduğu, kentli hayatına ya da daha hızlı internetin, bilişimin, ulaşımın olduğu; kırlardan kentlere göçlerin bu kadar büyük olduğu; ülkelerarası, kıtalar arası göçün bu kadar büyük oranlara vardığı; Dolayışla da adaletsizliklerin de aynı oranda, her ülkede, her toplumda, ülkeler arasında veya ülkelerin kendi içlerinde veyahut iklim değişikliği, kuraklık gibi; küresel terör, küresel göç gibi yeni problemlerin olduğu bir yerde, yeni çözüm yolu bulamadıkça insanlık ve bütün ülkelerde bu otoriter, şoven, ulus devlet modeline geri dönüş gözleniyor. 
 
Dünya ile paralel seyreden bir gidişat yani… 
 
Küresel ara buzul dönem… Trump’ın seçilmesini de çok tesadüf görmüyorum. Aynı problemler var. Dolayısıyla Türkiye hem kendi, hem Kürt meselesi, hem de gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim veya sağlık politikalarındaki sorunluluk gibi bir sürü problem için de geçerli. AK Parti iktidarından olan meseleler var; ama bütün dünyadaki gelişmelere paralel seyreden bir şeyler var. Bu karmaşıklığı devletler, dönüşerek aşmak yerine insanlık şimdi böyle bir ara dönemle yeniden eski ulus devlet kodlarına geri döndü. Tek tipçi, merkeziyetçi hayatın her alanını denetleyen, usullerine geri dönerek bu işleri halledeceklerini sanıyorlar. 
 
 Hükümet bu politikalarla sonuç aldığına mı inanıyor. Yoksa kendisini yapmak zorunda mı hissediyor? 
 
İnandıklarını sanıyorum. Daha doğrusu şöyle; insanlık 60’lardan itibaren, iletişim, dönüşler vs. bütün bu hayatla çağ değişip sanayi toplumu diye tanımlayabildiğimiz hikaye, bilgi toplumu ya da postmodern dünya… Adını ne koyarsanız koyun başka bir dünyaya döndü. Dünya, tıp, teknoloji, yönetim birimleri, reklamcılık, medya gibi birçok alanda her şey değişti ve buna uygun yeni yapılar oluşuyor. Sorun şu ki, dünyadaki devlet modelleri hala sanayi toplumunun kurguladığı devlet modellerdir. Devletlerin bu noktada yeniden değişmesi lazım diyorum. İnsanlığın krizi bir bakıma bu. Biz bugünkü hayata uygun, katılımcı devlet ve hukuk sistemlerini üretemedik. Ve bunu üretecek, ya da bunu savunacak siyaset adamaları, bilim insanları da ortada yok. Yani insanlığın önünde bir ütopya eksikliği var. Gündelik hayatta yaşadığımız başka bir hayat ama bu hayatı yöneten kurallar ve mekanizmalar ise halen sanayi toplumunun hayatı. Basit bir sayı söyleyeyim; 80’de Türkiye nüfusunun yüzde 55-60‘ı köylerde, kırda yaşıyordu. Bugün kırda yaşayan yalnızca yüzde 7. Nüfusu 2 binin altında olan yerleşim yerlerinde yaşayanlar yüzde 16. Yani, yüzde 84’ü kentli. Hatta 84’ün 50’si yani toplam nüfusun 50’si 11 metropolde. 
 
KÜRTLERİN YÜZDE 48’İ 5 METROPOLDE YAŞIYOR 
 
Kürtleri ele alalım mesela. İstanbul, İzmir’de beyaz Türkler gördüm. Beyaz Türkler, Kürtlere baktığında aşiret mensubu, töreler, gelenekler diyor… Kendince filmlerde edindiği bir izlenim. Kimse şunun farkında değil! Belki Kürt siyasetçiler de farkında değil. Bugün Türkiye’deki Kürt nüfusunun yüzde 49’u yani yarısı 5 metropolde yaşıyor. İstanbul,  Diyarbakır, Van, Mersin, Ankara. Şimdi yüzde 48-49 Kürt nüfusu buralarda. Dolayısıyla İstanbul’daki Kürtün aşiret, töre gibi o filmlerde kalmış ya da 60’ların köy hikayelerinde romanlarında, edebiyatında kaldığı hikayelerin bugün gerçeklikte karşılığı yok. Ama buna uygun da yeni bir hayat modeli de üretilemedi. Ne yönetimlerde, ne toplumsal mekanizmalarda, ne dayanışma mekanizmalarında… Kastettiğim şey bu. 
 
90’LARDA ‘DEĞİŞMEMİZ LAZIM’ DİYEN VARDI
 
Oysa böyle yeni bir model başladığı zaman 80’lerde 90’larda devletlerin demokrasinin içindeki insanlarda yarıya bölünmüştü. Değişmemiz lazım diyen vardı. Çözüm süreci sırasında bir sürü eski general çıktı, röportajlar verdi. Şunu başardık, bunu başardık ama bunun siyasetin başarması lazım dedi. Bundan kaynaklı bu iş bitmedi, vesaire diyorlardı. O zamanlar bürokrasi, bugüne taşınırken 90’larda 2000’lerde dünyada da Türkiye’de de böyle düşünen bürokratlar vardı. Ama o bürokratların ve siyasetçilerin yöntemleriyle problemler çözülemedi. Çünkü yöntemler tam doğru kurgulanmamıştı. Çözülemedikçe eski refleksleri olan bürokratlar, kadrolar şimdi hakim. Dolayısıyla bugün ‘memnunlar mıdır, inanıyorlar mıdır’ diyorsan; evet, buna inanan ve bundan memnun olan eski bir zihniyetin sahibi kadrolar iş başında. O vali, o müsteşar, o genel müdür gerçekten böyle bir kontrol yöntemi mekanizmaları içinde Kürtlerin hiçbir talebinin artık siyasallaşmayacağının umudunu taşıyorlar. Buna da inanıyorlar. Asıl mesele şu; Bu durumun sürdürülebilir olup olmadığı. Bu durumun sokaktaki gerçek hayata karşılık düşüp düşmediği. Benim kanaatim fiilen içinde yaşadığımız gündelik hayata karşılık düşmüyor. Yani bugünün dünyasında Türkiye’de bile neredeyse yetişkin hemen herkesin elinde cep telefonu ve hemen internete girilebilme imkanının olduğu dünyada … 1980’de Türkiye’de bütün telefonlar, başbakanın masasındakiler dahil 425 bin adetti. Bugün 18 yaşını geçmiş 56 milyonun elinde cep telefonu var ve internete girebiliyor. Bugünün hayatını 80’lerin mantığıyla, bütün medyayı denetleyeceğim o haberi çıkar, bu yazıyı koyma, bu fotoğrafı çıkar, televizyondaki o görüntüyü buzla, pratik olarak mümkün değil. Onun için sürdürülemez. Bir yerden sonra patlayacak.  Ruhumuz başka bir şey yaşıyor, bedenimiz başka bir yerde. 
 
Bu uygulamaların memnuniyet yarattığına dair bir de tez var. Laboratuvar olarak kullanılan Kürt illerindeki kayyum meselesinden bahsediyorum. İktidar sahipleri halkın son derece memnun olduğu ileri sürüyor. Sizin saha bilginiz ne diyor veya siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Kürtlerde hem zihni kırılma, hem de gönülde başka bir dönüşüm oldu. Dolayısıyla oy verme davranışı diye baktığımız zaman, Kürtler hala HDP’ye sahip çıkıyor, sahip de çıkacak. Onun için HDP’nin önünde bir baraj problemi olacağını sanmıyorum.
 
Bir hizmet olup olmadığını bilmiyorum. İnsanların eleştirileri olabilir veya şimdi de eleştirmiş olabilir. Veya kendisinin oy verdiği belediye başkanını da o zaman eleştiriyor olabilir. Ama eleştirel olması, kendi iradesinin dışında bir iradenin duruma hükmetmesine de izin veriyor anlamına gelmez. Örneğin çok başarılı bir kayyum da çıkabilir! Gerçekten adam çok başarılı işler de yapabilir. Ama bu seçimler geldiği zaman o yörede, o mahallede yaşayan insanların kategorik olarak böyle davranacakları anlamına gelmez. Bizim gördüğümüz şudur; Kürtlerin içinde ya da Kürt yurttaşların zihin dünyasında önemli bir kırılma oldu. 2013’lerden itibaren… Tabii ki Kürt sosyolojisi üzerine çok daha geniş kapsamlı bir çalışma yapmak lazım; ama bildiğim kadarıyla bu konuda en çok yapanlardan biri biziz. 
 
Gözlemlediğim şey şudur; sosyolojik olarak baktığınız zaman Kürtlerin içinde bir dindarlığı ya da Müslümanlığı daha öncelikli olarak tanıyan insanlar, kümeler vardır. Bir de elit, seküler bir hayatı ve seküler bir fikri öne koyan dolayısıyla hayatta kimlik dediğiniz zaman önce ‘Kürdüm ben’ diyen insanlar vardır. Bir de oldum bittim, düzene, egemenlere daha yakın kümeler vardır. Oldum bittim, düzene, egemenlere muhalif kümeler var.  Dolayısıyla o düzene, egemenlere yakın padişahlarda, Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de böyle. O düzene yakın Kürtlerin Cumhuriyet dönemindeki partilere her zaman Adalet Partisinin içinde, ANAP’ın içinde… Hani deniyor ya, ‘Kürtler ne istediler de olamadılar’ bakan da oldu vesaire... Evet, bunların içinde temsilcileri olmuştur. Muhalif siyasetçiler oldu. 
 
KOBANÊ İLE İLK DEFA KÜRT KİMLİĞİNE SAHİP ÇIKMA GİBİ BİR FİKRİ DÖNÜŞÜM OLDU
 
Ama 2013’ten itibaren şöyle bir kırılma oldu. Özellikle Kobanê’deki süreçte dindarlığı, Müslümanlığını kimlik olarak daha önde tutan Kürtlerde bile hayat tarzları sekülere çevirdikleri için değil, HDP’nin ekolojik politikalarını anladılar da ikna oldular, oy verdiler diye değil. Ama ilk defa Kürt kimliğine ve Kürt partisine sahip çıkmak gibi bir fikri dönüşüm oldu. Dolayısıyla o fikri dönüşüm yalnızca AK Parti’ye eleştirel bakmaya, başlamaktan ibaret değil. Hem zihni kırılma, hem de gönülde başka bir dönüşüm oldu. Şimdi de aynı şey Barzani meselesi ya da Barzani’ye karşı Kuzey Irak’a karşı, Suriye’ye karşı Türkiye’nin ya da Türkiye’yi yöneten iktidarın tutturduğu dil meselesi. Dolayısıyla oy verme davranışı diye baktığımız zaman Kürtler hala HDP’ye sahip çıkıyor, sahip de çıkacak. Onun için HDP’nin önünde bir baraj problemi olacağını sanmıyorum. 
 
KÜRTLER İLK DEFA ‘KÜRT PARTİSİNE BU YAPILIR MI’ İTİRAZI İÇİNDE
 
HDP’nin  bütün politikalarını onayladıkları anlamına gelmiyor. Hendek politikalarını onaylıyor anlamına da gelmiyor. Kürt yurttaşların içerisinde de PKK’ye eleştiri çok. Eleştirmemek ye mümkün değil. Mesela sadece PKK veya HDP meselesi değil. İlk defa Kürtler ‘ulan Kürt partisine de bunlar yapılır mı? Benim kimliğimin partisine de bu yapılır mı?’ diye bir itiraz içinde HDP’ye ya da ardından gelecek olan başka partilere sahip çıkacaktır. Ama mesele sadece oy verme davranışı değil. Mesele asıl olarak; Türkiye bu gerilimi taşıması mümkün mü, bu meselenin sürdürülmesi mümkün mü? Veya Kürtlerin oy verdiği belediye başkanlarının 2019 seçimlerinde de dolayısıyla bu oy verme davranışında ki gözlemimiz doğruysa; muhtemelen bu illerde, kentlerde, ilçelerde HDP veya bu siyasetin temsilcisi belediye başkanları kazanacak… Seçim sonrası yine mi kayyum atanacak bu sürdürülebilir bir durum değil. 
 
Gündemde çok konu var. Bütçe görüşmeleri, Kudüs, Zarrab davası, seçim… Seçim olacağını düşünüyor musunuz?
 
Çaresizlik, umutsuzluk ve korkuya teslim olmamak gerekiyor. Yapılacak şey, Türk, Kürt veya dindar, seküler, solcu sağcı, ama bugün Türkiye’yi ortak yaşam iradesini yaratacak yeni bir Türkiye ütopyası üretmeye emek harcamak ve bunun siyasetini örmektir.
 
AK Partiye muhalif kesimlerde kaç mesele var? Bir umutsuzluk. Çünkü Kürtler HDP’ye oy veriyor, destekliyor ayrı. Yine verecek, destekleyecek bu ayrı. Ama HDP’nin politikalarının yetmediğini görüyor. Ya da CHP’ye oy verenler CHP’nin politikalarının yetmediğini veya iktidarı kazanma ihtimalinin olmadığını görüyor. Bir de iktidarın yaptıklarına, OHAL şartları altında yapılan edilenlere, olan bitene bakıyor ve böyle bir umutsuzluk üretiyor bir yandan. Bir yandan evet, bu dünyada AK Parti karşıtı blokta bir entelektüel ve siyasi sığlık var. Yeni modeller, yeni Türkiye’nin ütopyasını üretmek yerine sadece bir mağduriyet dili üzerine siyaset üretilmeye çalışılıyor. Bu da toplumun büyük kesimleri tarafından da destek üretmiyor. Veya siyaseten baktığımız zaman 4 tane kimliğe kilitlenmiş siyaset ve 4 kimliğin de 4 partisi var. O zaman da kimlik sayımı yapıyoruz, seçim yapmıyoruz. Dolayısıyla seçimlerde, başka olumsuzluk, çaresizlik üretiliyor ve dolayısıyla korku üretiliyor. Ve korku üzerinden de böyle bir noktaya geliniyor. Elbette böyle bir matematik ihtimal de olabilir ama benim kanaatim odur ki yapılacak şey bu tür çaresizlik, umutsuzluk duygularına teslim olmak,  korkuya teslim olmak değildir. Yapılacak şey, Türk, Kürt veya dindar, seküler, solcu sağcı, ama bugün Türkiye’yi ortak yaşam iradesini yaratacak yeni bir Türkiye ütopyası üretmeye emek harcamak ve bunun siyasetini örmektir. 
 
 HDP, CHP veya muhalefet bunu neden yapamıyor? 
 
Birkaç problem var. CHP açısından bakarsak, CHP’nin entelektüel çevrelerden beslenme ilişkisi, yani fikri olarak değil insan malzemesi, insan kaynağı olarak beslenme ilişkisi zayıf. İki, sosyolojik olarak da ekonomik sınıflar bazında da belli kimlikler içine sıkışmış durumda. Ve o entelektüel ilişki yeni siyaset üretmek gibi bilgiden, bilimden faydalanma kapasitesi de zayıf olduğu için beslenme alanı tıkalı ve yenilenemiyor. 
 
HDP ise, hem Kürt meselesine tıkanıp kaldığı için, (buna ulaşmak istedi istemedi tartışmasına girmeden) sonuç olarak Kürt siyasetinin içine hapsolduğu için bir yandan da Kürt siyasetinin PKK gibi bir aktörünün onlara izin vermediği için ya da izin vermeyecek ortamlar oluşuyor olduğu için iki partide de bu yenilenme üretilemiyor. Problemimiz de burada. Ama bu illa CHP veya HDP’nin de görevi değil. Saadet Partisi’nden AK Parti/ye kadar herkesin görevi. Aslında bugün mesele Kürtlerin en önemli meselenin ‘Biz’ duygusunun parçalanıyor olması ve kimliklere dayalı kutuplaşmanın yayılıyor olarak görüyorum. 
 
Çünkü bu ruh hali ortak yaşam iradesini güçlendiren bir motivasyon üretmiyor. Aksine ortak yaşam iradesini zayıflatan motivasyonlar üretiyor. O zaman korkular çalışıyor. Çünkü biz CHP, HDP ya da HAYIR diyen blok üzerine konuştuk ama AK Parti ya da muhafazakar küme üzerinden bakarsak, onlar da tabandan almıyorlar. Siyasi aktörleri anlamında değil. Oradaki sade AK Parti’ye ya da MHP’ye oy vermiş 25 milyon insana baktığım zaman o insanların önemli bir kesimi gerçekten kendi vatanları veya inançları üzerinden bir tehdit algısına sahip. Bütün dünyanın Türkiye’nin bölüneceğine inanıyor. Gelişmeler de onları haklı çıkaracak önek üretti vs. 
 
 
Tablo buysa, o zaman ne yapmak gerekiyor? 
 
 
Hayırcı blok diye bakarak değil, bütün Türkiye’nin yüzüne bakmalıyız. Sadece Türklerin değil Kürtlerin de, sadece sekülerlere, solculara ya da Alevi ve aydınlara değil, muhafazakarlar da dahil bütün Türkiye için yeni bir ütopya üretmeli ve bunun siyasetini örgütlemeliyiz.
 
Dolayısıyla “Hayırcı blok” diye bakarak değil, bütün Türkiye’nin yüzüne bakmalıyız. Sadece Türklerin değil Kürtlerin de, sadece sekülerlere, solculara ya da Alevi ve aydınlara değil, muhafazakarlarda dahil bütün Türkiye için yeni bir ütopya üretmeli ve bunun siyasetini örgütlemeliyiz. Bugün var olan partilerin hiçbirisi bunu yapma kapasitesine sahip değil. Bu partilerin hepsi bir kimliğin unsuru ve kutuplaşmanın bir parçası haline dönüşmüş durumdalar. Bu anlamda HDP’nin Türkiyelileşme projesi çok anlamlıydı. Ben o zaman dedim keşke bütün partiler Türkiyelileşebilse. Çünkü, her parti bir kimliğin içerisinde tıkanıp kaldı. Ama hayat başka türlü aktı. Bölgedeki gelişmeler, Türkiye’deki gelişmeler, PKK’nin yaptıkları, devletin tercihleri, AK Parti’nin tercihleri sonuç olarak önümüzde böyle bir mesele var. Dolayısıyla burada bu kadar umutsuzluk üretecek, bu kadar kaygı, korku geleceğe bakmak yerine gerçekten ortak geleceğe olan inancımızı beslemek gerekiyor. Önce her birimizin kendi zihninde, gönlünde bir yenilenme üretmeye ihtiyacımız var. Bu çaresizlikten kurtulmak ve yeniden bu ülkenin ortak hayata, ortak geleceğe olan inancını tazelemekten başlamamız lazım. 
 
Mümkün mü?
 
OHAL şartlarında referandum yapıldı. “Hayır” kampanyası neredeyse yapılamadı. Bütün medya “Evet” kampanyasının destekçisiydi. Öyleyken ne oldu sonuç. 48,5 oya çıktı. Güvenmek için ne arıyorsunuz. Eğer ki doğru propaganda süreci yaşanabilseydi o 48.5 belki de 60-65 idi. Kaldı ki bizim araştırmalarımız da gösteriyor ki zaten süreç başlamadan “Evet” sadece 35’lerdeydi. Yani vatandaş bunu görmüyor değil. 
 
Siz meselelerin çözümünde iç dinamiklere güveniyor ve bunun üzerinden gidiyorsunuz. Dışarıya bakılmaması gerektiğini dile getiriyorsunuz. Bu anlamda Reza Zarrab davası için ne diyeceksiniz, umudu buraya bağlayanlar var. 
 
Bu konuda Trump’ın bükülmesi hayat noktamdır. Ülkemizde bir takım sorunlar olabilir ama onları aydınlatmak bizim işimiz. Trump’ın, Merkel’in ya da New York’ta bir savcının işi değil. Bir kere, yapay bunlar. Karşımızda aslında hakiki felaket var. Sorun iktidarın yapıp yapmadığı değil. Ben daha çok toplumsal tarafıyla meşgulüm. Sokakta her gün ortak yaşama irademizin ortak geleceğe olan inancımızın zayıflıyor olduğunu görüyorum ve asıl problemin de bu olduğunu sanıyorum. Ülkelerin toplumların hayatında 3 yıl 5 yıl, bir iktidarın 8 yıl sürmesi ya da sürmemesi binlerce yıllık tarihin içinde belki bir nokta. Asıl tehlike kimin iktidar oluyor olmaması değil, asıl tehlike ortak yaşama irademizin ortak geleceğe olan inancımızın zayıflıyor olmasıdır. O yüzden de bu New York’taki bir yargıyla ya da Merkel’le Putin’in yapacağı ile halledilir bir mesele değil. Bizim meselemizdir. 
 
HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen “korkuyu aşmamız gerekiyor” diyor…  
 
Hükümetin ve devletin korkutma kapasitesi daha büyük. Medya, polis, asker, güvenlik güçleri, OHAL yasaları elinde. Meclis çoğunluğu da var. Biz ancak umuda oynayarak ve bir umut üreterek bu umudu örgütleyerek buradan çıkabiliriz. Sokak sokak, kahve kahve bunu örgütlememiz lazım.
 
Evet öyle. Korku üzerinden oynarsak bu oyunu yani AK Parti ya da MHP’ye oy veren insanlar, seçmenler gerçekten ülkelerinin, vatanlarının inançları üzerinden bir tehdide sahip, bölüneceğiz paranoyası belki de tarihte ilk defa bu kadar gerçekliğe tekabül ediyor. Bölgede olanlara, AB’de olanlara bakılırsa… Bu tarafta da CHP’ye, HDP’ye oy veren bir sürü insan… Seküler hayat tarzına inanan bir sürü insan gerçekten kendini özgürlük alanları üzerinden hem tehdit algısı hissediyor hem de fiilen bu tehdidi yaşıyor. Çünkü, bugünkü OHAL şartları içinde ve AK Parti’nin hükümran davranışları içinde zaten sonuç olarak da tehdidi tümüyle yaşıyorlar. KHK ile atılan barış akademisyenlerinden, tutuklanan Selahattin Demirtaş’a oradan kapatılan medyalara kadar. Dolayısıyla iki tarafta korkuyla süreci yaşamaya devam ederse hükümetin ve devletin korkutma kapasitesi daha büyük. Medya elinde, polis, asker, güvenlik güçleri, OHAL yasaları elinde. Meclis çoğunluğu da var. Dolayısıyla onların korkutma kapasitesi daha büyük. Biz ancak umuda oynayarak ve bir umut üreterek bu umudu örgütleyerek buradan çıkabiliriz. Sokak sokak, kahve kahve bunu örgütlememiz lazım. Bu da silahla falan halledilir bir şey değil. 
 
Dış politikadaki süreklileşen çelişki ve çatışmanın sebebini neye bağlıyorsunuz? 
 
Bir, dünyanın kendisinin problemlerinden dolayı ama asıl iktidar burada Ahmet Davutoğlu’nu da anmadan geçmemek lazım. Ahmet Davutoğlu bir ilizyonun teorisini üretti. Bu gerilimlerin Amerika ile Rusya arasında yeni dengenin nasıl oluşacağı. Ya da batı ekonomilerinden Çin, Hindistan gibi doğuda güçlenmekte olan ekonomiler arasında yeniden nasıl olacağı gibi farklı katmanlardan, farklı denge arayışları varken, bugünkü hayata paralel olarak herkesin konuşmaktan kaçındığı, adını anmaktan kaçınarak temkinli konuştuğu bir katman daha var. Hristiyan coğrafya, Müslüman coğrafya katmanı. Ne yazık ki böyle bir katman dinler arasında dönen ve o coğrafyalar arasında da dönen bir gerilim var. Bu gerilimin içinden bakarak Davutoğlu öyle bir ilizyonluk teorisi üretti ki, bu Müslüman coğrafyanın lideri Türkiye olabilir. Ve Tayyip Bey de buna inandı. Dolayısıyla şimdi Kudüs’te olan tepki meselesinde hemen Müslümanlar üzerinden örgütleniyor. Belki de asıl İslam ülkelerini toplamak yerine AB ülkelerini toplantıya çağırsaydı ve Kudüs’e itiraz edelim deseydi ya da aynı anda ikisini de yapsaydı… Ama onun yerine bir tercihi var iktidarın. Suriye’de de bu olaylara o kadar müdahil olma çabasında yatan şey o. Mısır’da da öyle. Müslüman kardeşlere destek olmak ve bunu coğrafya ilişkilerini kuşatmak ve bir hakimiyet alanı olarak tanımlamak. Bunu sürdürüyor olması da inançtan. 
 
Soru çok, vaktiniz az. Hızlandırmak istiyorum. İYİ Parti Diyarbakır ve Hakkari’de iyi oy aldığı yönünde anketleri olduğunu yansıttı… 
 
Böyle anketler olamaz. O sayıda yapmak mümkün değil. İYİ parti şuana kadar benim gördüğüm sadece muhalefette yeni bir tarz üretiyor. İYİ Parti’nin AK Parti’nin tabanından da oy alırsa anlayacağız ki 5’inci aktör olarak siyaset tablosunu değiştirebilir. Parti bir blokun içinde yeni tarz ürettiğine göre, oradan oraya kamuoyunun bahsettiği gibi. İYİ Parti şu anda 10 oy alacaksa bunun 7’si MHP’den ya da 3’ü CHP’den ya da sadece 1’i AK Parti’den geliyor. İYİ Parti’nin başarılı olması için entelektüellerde olduğu gibi AK Parti’yi böler mi umudunu taşıyabilmesi için 10 oy alırsa bunun 5’ini AK Parti’den alıyor olması lazım. Şu anda böyle bir sonuç yok. 
 
Toplumun gündemi nedir?
 
Yoksulluk, yolsuzluk, eşitsizlik bunların farkında. 
 
Entelektüel kaçıştan bahsediliyor, gözleminiz nedir?
 
Böyle bir eğilim var. Ama varsayıldığı gibi milyonlar değil. Özellikle son iki yıldır giderek ülkenin ortak geleceğe olan umudu zayıflaması ve nitelikli olarak eğitim gören 10-15 yıllık eğitimli mühendisler ve doktorlar ise başvurduklarında her ülkeden vize aldılar. Böyle bir eğilim var, bu 30 bin kişi midir? 50 bin kişi midir? Bunu bilmiyorum. Ama sıkça lafı edilen bir mesele. Zamanında Tayyip Bey de söyledi yurtdışına giden sermaye var. Dolayısıyla böyle bir eğilim ve yönelim açık. Ama ben bunları sağlıklı bulmuyorum. Bu ülkenin geleceğine güvenerek buradan yatırım yapmak gerekir. 
 
Halk ekonomik krizi hissediliyor mu? 
 
Türkiye insanı, Türk ya da Kürt hepimiz “kahvenin verdiği düzen” diye bir laf vardır. “Dumanın doğru çıkması” diyor anam. Dumanı doğru çıkaran şey, 4 tanedir. Hanenin geçimi, gelir dağılımı, enflasyon ve işsizlik. Hanenin eğitim ihtiyacı, eğitim açısından problemler olduğu gibi ortada. Çünkü, eğitimin Türkiye için ya da Türkiye insanı için bir anlamı var. Türkler için de Kürtler için de bu böyle. Daha iyi bir hayata ulaşma arzusu için çocukların eğitim almaları ve eğitim alan çocuğun başarılı olması için, başarılı olan çocuğun da aileyi daha iyi bir yaşama taşıması gibi bir umut var insanlarda.  Eğitimde fırsat eşitliği ülkemizde olmaması, Diyarbakır’da da Denizli’de de bir ailenin çocuğunu okula göndererek tıp kazanamayacak olması, bu eğitim içinde o ailenin daha iyi bir hayata ulaşma arzusunu da söndürdüğü için. 
 
Hanenin sağlık ihtiyacı ise, evet AK Parti geldiği zaman herkesin sağlık hizmetlerine ulaşması için müthiş bir devrim yaptı. Niceliksel anlamda. Ama niteliksel anlamda reformları yapmaya geldiği zaman aklı bitti. Dolayısıyla sağlıkta da insanların 2005’teki memnuniyetinin olmadığı açık.
 
Diğeri, asayiş ile kendini güvende hissetme. Şimdi, bugün insanlar kendini güvende hissediyor mu? Metropollerde dahi sorduğunuz zaman sadece terörden, İŞİD’çiler kendilerini patlatıyor diye değil. Kalabalıkta, hırsızlık, otopark mafyası şu bu… İnsanların yarısı kendini güvende hissetmiyor, eve kapanıyor. Dolayısıyla 4 konuda da sade vatandaş Kürt veya Türk hepsinin tereddüdü ve sıkıntısı var. Bu AK Parti’nin yumuşak karnı. CHP, HDP, Saadet ve MHP de, bu konulara dair bir şey söylemiyor. 
 
Bütçe yapımından, hükümetin mitinglerine kadar ara ara seçim tartışmaları oluyor. Ben seçimden çok seçim güvenliği var mı, diye sorayım?
 
Mesele sadece sandığa giren oyun sayımı meselesi değil. Sandığa girecek oyun, kanaatinin nasıl oluştuğu. Önceki 2-3 ay bütün fikirler serbestçe tartışılabiliyor, konuşulabiliyor mu diye bakmak lazım.
 
Seçim siteminde yapılacak değişikliklere bağlı. Şuanda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) yasası da dahil orada sandık kurumlarının değişmesi gibi şeyler, seçim güvenliğini riske sokan şeyler. Asıl kamuoyu şuna dikkat etmeli; mesele sadece sandığa giren oyun sayımı meselesi değil. Sandığa girecek oyun, kanaatinin nasıl oluştuğu. Önceki 2-3 ay bütün fikirler serbestçe tartışılabiliyor, konuşulabiliyor mu diye bakmak lazım. Biz hep oy sayımını güvenlik sanıyoruz. Dolayısıyla zaten Türkiye’nin seçim sandığında bir güvenlik zaafı var. Son referandumda da gördük, 1 Kasım’da da gördük ki artık her görüntü televizyonlarda, medyada yaygın bir biçimde konuşulamıyor. İnsanların kanaatlerini oluşturma imkanı zaten eşit, demokratik bir biçimde çalışmıyor. Onun için güvenlik denen şeyi oyları saymak, saymamak meselesi olarak alırsanız bir şey söylemek için erken. Ama genel bir seçim süreci diye alırsanız, Türkiye’de seçim sistemi adil, demokratik değil. 
 
MA / Sedat Yılmaz – Bilal Güldem
 

Diğer başlıklar

21:20 Gazetecilerin hakimlik ifadeleri başladı
20:56 ODTÜ'de ‘kayyım rektör'ün yasağına karşı nöbet eylemi
20:24 Doğan’dan Adalet Bakanı’na: Aba altından sopa göstermeyin, kayyım rejimi sandığa gömüldü
19:59 ‘İzmir'in Çernobil'inde nükleer tepkisi
19:24 Cizîr’de, Celadet Ali Bedirxan’ın doğum günü kutlandı
18:23 Emine Şenyaşar 87 gündür Adalet Bakanlığı önünde
18:16 Tecavüz failine ‘iyi hal’ indirimi
17:03 Serbest bırakılan gazeteciler: Hakikati gerçekle buluşturduğumuz sürece müthiş kazanacağız
16:20 Gümüşhane'de yaylada açılmak istenen maden ocağına onay
16:00 Başhekim SES üyelerini hastaneden çıkarttırdı!
15:45 Tutuklamaya sevk kararı avukatlara verilmedi
14:57 Hakları için eylem yapan işçiler gözaltına alındı
14:37 İşte Amed kayyımının devrettiği taşınmazlar
14:33 3 gazeteci hakkında tutuklama istemi
14:24 Agrobay işçilerinin davası ertelendi
14:13 Cizîr'de 19 kişi gözaltına alındı
13:35 'Kürt iş insanlarının infazının MGK kararıyla olduğu tescillendi'
13:32 Katledilen 9 yaşındaki Gina'nın davası görüldü
13:10 İstiklal Caddesi'ndeki bombalı saldırı davasında karar
12:43 Şakran Cezaevi'nde tutsaklara hücre cezası
12:32 TJA: 1 Mayıs’ta tecride karşı alanlarda olacağız
12:28 'MİT' yalanıyla okulda tecavüz davasında verilen cezalar onandı
11:49 Amed Büyükşehir Belediyesi'nin borcu belli oldu
11:33 Efrîn’de 2 yurttaş kaçırıldı
11:03 Ailelerden İmralı için görüşme başvurusu
10:54 Gazetecilere yaptıkları haberleri soruldu
10:47 Gözaltındaki gazeteciler adliyeye getirildi
10:14 Colemêrg'te madene karşı eylem 4'üncü gününde
09:24 Gever'de askeri operasyon
09:24 Riha’da ev baskınları
09:15 45 gündür yanıt arayan soru: Ali Veli nerede?
09:14 İnşaat işçileri 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda olacak
09:01 81 yaşındaki hasta tutsak ATK’ye kelepçeli sevk edildi
09:01 Gazeteci Altan: Tazelenme ve demokratikleşme için mutabakat lazım
09:00 Tutsaklar ‘özgürlük’ eyleminde
09:00 KDP’nin alıkoyduğu gazeteciden 185 gündür haber yok
09:00 Mali müşavirler ekonomik krizle boğuşuyor
09:00 Çernobil 38'inci yılında: Sıra Sinop’ta!
09:00 YNK’li Herkî: Türkiye ile işbirliği Irak'a zarar verir
09:00 2 ilde bölgesel 1 Mayıs kutlamaları yapılacak
09:00 ATK raporları: Tecrit koşullarına 'tıbbi meşruluk' kazandırıyor
09:00 26 NİSAN 2024 GÜNDEMİ
25/04/2024
23:08 Qoser'de gözaltına alınan 30 kişi serbest
22:17 CPT Başkanı bu sefer topu AİHM’e attı
21:24 Amed Tiyatro Festivali 8’inci gününde
20:47 Mêrdîn'de su şebekesi yine patladı
20:35 Belçika temsilciliğinde Özgür Basına yönelik baskınlara ilişkin görüşme
19:59 Özgür Basına yönelik saldırılar Ege'de protesto edildi
19:07 Colemêrg’te 4 genç tahliye edildi
18:45 Ankara’da bir fabrikada yangın
18:40 İstanbul’da bir kadın katledildi
18:24 DEM Parti Êlih İl Eşbaşkanı serbest bırakıldı
17:39 ODTÜ’lüler ‘Devrim Yürüyüşü’nde ısrarcı: Direnişi büyüteceğiz
17:18 Sarıyer’de öğretmene şiddet
17:01 DEM Parti’den Şenyaşar'a destek: Bu talep hepimizin vicdanına sesleniyor
16:54 Gazetecilerin emniyet ifadeleri tamamlandı: Basın toplantısına neden katıldın?
16:29 DEM Parti Êlih İl Eşbaşkanı gözaltına alındı
16:15 Savcı Emine Şenyaşar hakkında açılan davanın reddini talep etti
16:04 IFFCO işçileri için açıklama
15:46 İnşaat işçileri hakları için eylem başlattı
15:31 Tanık gazeteciler polis şiddetini anlattı
15:30 Polis tutanağına göre Kışanak'ın kitabı yasak!
15:25 Gazeteci Kartal’a ceza talebi
15:21 Qoser’de gözaltı sayısı 30’a yükseldi
15:19 Amed’de iş cinayeti
15:15 Mêrdîn'de 4 kişiye ‘üyelikten’ ceza
14:52 Merkez Bankası politika faizini açıkladı
14:34 Bradost bölgesi bombalandı
14:33 10 gazeteci hakkında ceza talebi
14:25 Gazetecilerin emniyet ifadelerine başlandı
14:18 Asrın Hukuk Bürosu’nun X hesabı erişime engellendi
14:05 Özgür Basın'a saldırılar Avrupa’da protesto edilecek
13:39 DEM Parti’den 1 Mayıs çağrısı
13:38 Kendini yerlere atan AKP'li 'beni dövüyorlar' diye bağırdı
13:31 DEM’den Bakan Tunç’a yanıt: Yargıya talimat vermekten vazgeçin
13:29 ÖHD ve Dev Yapı-İş: 29 işçinin ölümünden işveren ve yerel yönetim sorumlu
13:19 1 Mayıs'a çağrı: Jin Jiyan Azadî ile Taksim’e
12:44 64 isimden Taksim’deki 1 Mayıs yasağına dair açıklama
12:38 Gözaltılara tepki: Kadrajımız hakikati çekmeye devam edecek
12:27 Amed Baro Başkanı Eren'e dönük tehditleri ‘eleştiri’ diye savundu
12:19 'KCK Basın Davası' ertelendi
12:05 CPT'den İmralı sorusuna yanıt: Türkiye ile diyaloğumuz var
11:39 Abdullah Öcalan’ın avukatlarından görüşme başvurusu
11:23 Çorlu tren kazasında kararlar açıklandı
11:12 AYM, Can Memiş başvurusunda ihlal kararı verdi
11:10 İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı istifa etti
10:49 AKP’nin ‘borçsuz’ dediği Mûş’ta 890 milyon borç!
10:42 Gazeteciler 3 gündür gözaltında
09:41 Qoser’de 2 kişi gözaltına alındı
09:40 Cûdî ve Gabar yeniden yasaklandı
09:14 Makbule Özer’in oğlu: Konu Kürt olunca hukuk ortadan kalkıyor
09:11 Eylemdeki tutsak: Dünyaya yayılmış bir direnişin halkasıyız
09:09 KDP’nin alıkoyduğu gazeteciden 184 gündür haber yok
09:07 Tutsaklar 5 aydır ‘özgürlük’ eyleminde
09:06 32 yıllık tutsağın tahliyesi 6'ncı kez uzatıldı
09:02 Tutsak yakınları: Tecrit kaldırılmalı
09:00 AKP döneminde en az 33 bin işçi yaşamını yitirdi
09:00 İmralı'da mutlak tecrit 38’inci ayında
09:00 Hekimler göç ediyor, randevu krizi büyüyor
09:00 25 NİSAN 2024 GÜNDEMİ
24/04/2024
22:51 İran’da Kürt sanatçıya idam cezası
21:46 Kadınlardan 'İstismar failini mahallede istemiyoruz' çağrısı
21:10 Mêrdîn’de kaza: Bir çiftçi ve çocuk hayatını kaybetti
21:04 CHP'li Tanrıkulu: Bu bir suç duyurusudur, kayyımlar araç motorlarını bile sökmüşler
20:35 DEM Parti'ye polis baskını protesto edildi
20:26 Madde bağımlılığı raporu: Polisler temin ediyor
19:58 Örkmez ve Uğur'un özgürlüğü için eylem
19:50 Polis baskınında katledilen kadınların fotoğrafları yere atıldı
19:42 ‘Kürt basınını susturma çabası Türkiye’ye kaybettirecek’
19:00 KHK eyleminde 1 Mayıs'a davet
18:38 Adana Emek ve Demokrasi Güçleri’nden 1 Mayıs'a çağrı
17:51 İstismar faili serbest, tepki gösteren muhtara gözaltı
17:40 ÖHD ve İHD'den gazetecilere dayanışma ziyareti
17:28 Cenevre eylemi: Saldırılara karşı topyekun mücadeleyi sürdüreceğiz
17:08 Danıştay Eğitim-Sen’e randevu vermedi
17:03 Polis barikatlarıyla çevrilen Şenyaşar: Bu zulmün altında kalın
16:56 Gazeteci Güleş'e 'haber' soruşturması
16:46 Avukatlar gazetecilerle görüştü: Başka evde yapılan aramada deliller gazeteciye yazıldı
16:02 Avukat ve ailelerden savcı mütalaasına tepki
16:00 Madımak Katliamı'nda çocuklarını kaybeden Sivri yaşamını yitirdi
15:33 Sendikalar Taksim’de: Valiliğin kararını tanımıyoruz
15:17 Danıştay başkanı değişmedi
15:14 İzmir'de cinsel saldırı faili öğretmen açığa alındı
15:11 Êlih'te DEM Parti binasına polis baskını
15:08 Bombacıları getiren kişinin telefonu dinleniyormuş
15:00 Ermeni Soykırımı 109’uncu yılında: Soykırımı tanıyın ve af dileyin
14:59 Televizyon stüdyolarına baskında Fransa detayı
14:49 Soylu’nun hedef gösterdiği 2 kişi hakkında müebbet hapis istemi
14:10 Kanser hastası sağlıkçıya riskli görevlendirme!
14:06 Makbule Özer’in tutuklanması protesto edildi
13:57 Aile Hekimliği çalışanları vergide adalet istiyor
13:56 Sağlık meslek örgütlerinden şiddete tepki
13:32 Gar Katliamı Davası: Mütalaada ‘insanlığa karşı suç’ yok sayıldı
13:19 Mali müşavirlerden 15 talep
13:07 Türkoğlu: Özgürlüğümüz için kadın dayanışmasını büyüteceğiz
13:03 Yargıtay'da seçim 23'üncü tura kaldı
12:57 ‘Gazeteciliklerine tanığız, meslektaşlarımızı serbest bırakın’
12:36 DİSK Genel Başkanı: Valiliğin görevi yer göstermek değil güvenliği sağlamaktır
12:28 Gazetecilere 'Kürt Gazeteciler Günü' suçlaması
12:28 MESEM'lerde 336 çocuk kaza geçirdi
12:13 Birçok kentte protesto: Gazeteciliğin engellenmesi suçtur
12:04 Colemêrg'te madenlere karşı 4 talepli eylem
12:02 Deştin'de imar planı davasına red
11:58 İskenderun'da poliklinik olarak kullanılan 3 konteynerde yangın
11:55 Ermeni Soykırımı için 'yüzleşme' çağrısı
11:10 Mereş'te bir çocuk katledildi
10:44 Dêrsim’de 2 kadın tutuklandı
10:40 Bakırhan: Seçim sonuçları 'savaşa hayır' çığlığıdır
Hatimoğulları: Halk tercihini değişimden yana yaptı
10:25 Şehba ve Minbic’e saldırı
10:19 32 yıllık tutsakların tahliyeleri gerekçesiz erteleniyor