COLEMÊRG - Kürt sorununun diyalogla çözülmesi tartışmalarının başlandığı 2005'te kitapevini bombalamaya çalışan askerleri suçüstü yakalamasıyla kamuoyunda tanınan Seferi Yılmaz, "Savaş rantçılarına karşı herkesin gece gündüz barış için çalışması gerekiyor" dedi.
Colemêrg'in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinde sahibi olduğu Umut Kitapevi'ni 2015 yılında bombayan 2 uzman çavuşu suçüstü yakalayan Seferi Yılmaz, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ve yürütülen süreçle ilgili Mezopotamya Ajansı'na (MA) konuştu. Yılmaz, masa başında çözülmesi gereken bir sorunun bu şekliyle çözülmediği için savaş sonucunu doğurduğunu dile getirdi.
Meseleyi konuşma imkanı olsaydı, savaş sonuçlanmayacağını vurgulayan Yılmaz, "Eğer o dönemde ve o şartlarda herkesin fikirlerini rahatça söyleyebilme olanağı olsaydı bu savaş olmazdı. Yani demokratik bir siyaset, örgütleme özgürlüğü diğer halklar gibi kimlik sahibi olsaydık bu savaş 50 yıl devam etmezdi. Yani bir savaşın mücadeleyi getirdiği nokta artık bu kadardır. Artık bu aşamadan sonra hiçbir asimilasyoncu güç, hiçbir devlet ya da iktidar Kürtleri inkar edemez. Çünkü Kürtler o bilince ulaşmış durumdadır. Zaten canlı mücadelenin bitirilmesi sorunun çözüldüğü anlamına gelmez; aslında asıl mücadele şimdi başlıyor. Yenilenen örgütlemelerle yeni olanaklarla yeni meclislerle yeni komünlerle kendini örgütleyerek bu mücadele devam edecektir" ifadelerini kullandı.
'DEVLET ŞUAN BEKLE-GÖR POLİTİKASINDA'
Abdullah Öcalan'ın paradigmasına dikkati çeken Yılmaz, "Bu mücadele, Latin Amerika veya diğer ülkelerde nasıl çözülmüşse bunun deneyimleri var. Devletler, örgütler açısından yani bu deneyimler uzun zamandır inceleniyor. Bu çağrı sadece Şubat ayında dile getirilen bir söylem değildi. Sayın Öcalan, 91, 93, 95, 96'larda ateşkesle yine bir muhatap arayışına girdi. Ne yazık ki bugüne kadar ciddi bir muhatap çıkmış değil. Kürt sorunu yüzyılların ötesinde olan bir sorundur. Bu sorun birkaç demokratik paketle ya da bir hukuki zeminle çözülecek bir sorun değil. Ya da birkaç hasta tutsağın bırakılmasıyla çözülecek bir sorun değildir. Devlet şimdiye kadar ciddi bir adım atmış değil ve zamana yayma durumu var. İktidar tarafından belli bir oyalanma yaşanırken demokratik kitle örgütlerinde, emek hareketlerinde, halkta ve sosyalist harekelerde de ciddi bir hareketlenme yok. Devlete adım attıracak olan hareketler ve bu örgütlerdir. Eğer bunlar 'bekle-gör' politikasına göre bir pozisyon almaya çalışırlarsa bu süreç kokar, çürümeye doğru gider" uyarısı yaptı.
'EN FAZLA KÜRTLER BU SÜRECE SAHİP ÇIKMALI'
Savaşın bedelini ödeyen Kürtlerin sürece daha çok sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, "Türkiye'deki halklar da aynı şekilde kendi sorunları çözme konusunda irade ortaya koymalıdır. Şovence bir yaklaşımla ne kendi sorunlarını ne de Kürt halkının sorunlarına destek olabilirler. Bunun için de önce Sayın Öcalan'ın koşulları düzeltilmeli, kitle örgütleriyle daha yakından ilişki kurabilmelidir. Yine ikna olmayan kesimlere bu sorunların kavratılması açısından iletişim kurabilmelidir. Bu 40-50 yıllık savaşta yaşanan büyük tahribatlar var ve elbette sorunun çözülmesi kolay değil. Halen İttihat Terakki ve Ergenekon güçlerinin daha güçlü olduğu bir dönemdeyiz. Halen de belli suikast girişimleri var. Kürt sorunu ile ilgilenen Cumhurbaşkanı Turgut Özal gibi yine askeri yetkililerden Eşref Bitlis gibi birçok general saf dışı bırakıldı. En son Pervin Buldan'ın arabasına çarpmasını tesadüfi bir olay gibi görmüyoruz. Sırrı Süreyya Önder'in vefatı bile araştırılması gereken bir konumdadır. Bu kadar savaş, milliyetçilik, şovenizmin geliştirilmesi bir sorundur. Bununla birlikte ilk önce yapılması gereken Sayın Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanmasıdır. Örgütleme özgürlüğü, akademisyenlerle görüşebilme imkanı, toplum psikolojisini iyi çözümlemesi gereken görüşmelerin olması gerekir. Bu sürecin yumuşaması için bunlar elzemdir" diye konuştu.
'SAVAŞ RANTÇILARINA DİKKAT EDİLMELİDİR'
Medyanın rolünün bu süreçte önemli olduğunu eski dili terk etmesi gerektiğini belirten Yılmaz, devletin de homojen bir yapıya sahip olmadığının altını çizerek, "40-50 yıl içinde savaşa endeksli gruplar, savaş rantçıları kesimler var. Şimdi korucu sisteminden tut üst birimlere kadar savaştan beslenen güçler var. Devletlerin üst düzeyinde de yine aynı şey var. Bu savaşların durması belki birçok devlet, Türkiye'ye silahlardan tut, mermilerin satılmasına kadar ekonomik olarak her açıdan etkilenecek. Bu savaşa bulaşmış, faili meçhullerde yer almış bireyler, deniz açığı yerlerde uyuşturucu ticareti yapmış, bu kirli savaş bir yerde de buradan besleniyor. Bu açıdan gerek devlet gerekse iktidar içerisinde bu savaşa ve silahsızlanmaya karşı bir direnç var. Bunu boşa düşürme, savaşı devam ettirme gibi eğilimler, devletin de 'bekle-gör' politikası var. İttihat Terakki, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar halen dirençli ve ayaktadır. Belki görünüş olarak değil, ama bu savaşla birlikte daha çok kendini görünür kılmıştır. Tüm bunları yan yana getirdiğimizde bir direncin olduğunu biliyoruz" şeklinde konuştu.
'HERKES KENDİSİNİ SÜRECE KATMALIDIR'
Herkesin bu süreçte dikkatli olması gerektiğini ifade eden Yılmaz, "Ulusal kurtuluş hareketlerine bakıldığında en büyük katliamların yaşandığı dönem görüşmelerin devam ettiği süreçlerdir. Bu süreç devletin adım atmaması nedeniyle halen sözde ilerleyen bir süreçtir. Demokratik kitle örgütleri, halk, emek hareketleri olarak daha güçlü bir şekilde tavır geliştirerek barışı gündemleştirmek gerekir. Siyasi partiler kendini yeniden biçimlendirmeli ve güçlü bir şekilde sahaya inmelidir. Bunun karşısında tabii ki devletin engellemeleri olacaktır, ama tüm siyasi hareketlerimiz en radikal şekilde sokağa inmelidir. Devletten başka bir şekilde iyi adım beklemek bir gaflettir. Bu açıdan halk olarak kendimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Siyasi partiler kendini gözden geçirmeli ve gecesi gündüzüyle kendini sürece katmalıdır" diye belirtti.
MA / Adnan Bilen