Besê Hozat: Biz gerekeni yaptık, Türk devleti adım atmalıdır

img

HABER MERKEZİ - KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Barış ve Demokratik Toplum sürecinde yürütülen “silah bırakma” tartışmalarına tepki göstererek, “Çözüm niyeti olan, silahlı mücadeleyi durdurduktan sonra hemen PKK'ye özgü özel bir yasa çıkartırdı. Biz gerekeni yaptık, Türk devleti adım atmalıdır” dedi. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın ardından ateşkes ilan eden PKK, 5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği 12’nci Kongre’de silahlı mücadeleyi sonlandırma ve fesih kararı aldı. Kongreye politik bir rapor ile katılan Abdullah Öcalan’ın, raporda dikkati çektiği konular çerçevesinde başlayan tartışmalar devam ediyor. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, politik raporda yer alan konuları, Barış ve Demokratik Toplum Süreci, muhalefete dönük saldırılar, doğanın talan edilmesine, Zeynep Kınacı’nın (Zilan) ölüm yıl dönümü, İsrail-İran arasındaki savaş ve Kürtlerin bu savaşta tutumlarına dair Medya Haber TV’de yayınlanan özel bir programda değerlendirmelerde bulundu. 
 
Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’nci Kongresi’ne sunduğu politik raporun bir manifesto niteliğinde olduğunu belirten Besê Hozat, “Önder Apo’nun 12’nci kongreye gönderdiği rapor çok ufuk açıcıydı. Birçok tarihsel gerçekliği, hakikati çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu. Kadın ve Kürt tarihi açısından aynı şeyleri belirtebiliriz. Tarihsel hakikatleri yerli yerine oturtan, tarihin hakikatine göre yeniden yazan bir değerlendirmeydi. Bunun üzerine çok yoğun tartışmalar gelişti. Bir kısmı bize de yansıyor. Tartışmaların detaylarını bilmiyoruz. Kısmı bize yansıyan boyutları oldu. Eleştiriler var. Önder Apo’nun yaptığı değerlendirme bir nevi düşüncelerine dönükte son derece ahlaksız, adaletsiz, vicdansız bazı değerlendirmeler ve saldırı diye bileceğimiz düzeyde bazı yaklaşımlar var. Bunları elbette şiddetle eleştiriyor ve doğru bulmuyoruz. Önemli bir kısmının art niyetli, kötü niyetli olduğunu da düşünüyoruz. Bize yansıdığı kadarı ile bu tartışmaları yürüten kişilerin bir kısmı kaçkın, hain, ömrü işbirlikçilik, halkına düşmanlık ile geçen kişiler, kesimler ve çevrelerdir. Bu kesimlerin yaptığı eleştirileri biz eleştiri olarak değerlendirmiyoruz. Bunlar eleştiri değil. Bu karalamadır, teşhirdir, kendi yaptığı çirkinlikleri hayatı boyuna örtbas etme çabasıdır. Kendi kirli sicilini bir nevi bu şekilde örtme arayışı. Bunun eleştiri ve sağlıklı tartışma ile bir alakası yoktur. Önder Apo’nun politik raporda belirttiği görüşler on yıllardır, hatta grup döneminden, PKK kuruluşundan bu yana var. Önder Apo’nun tarihsel birikimi, derinliği geliştikçe, tarihsel gelişmeleri kavradıkça yaptığı değerlendirmelerdir. Sıfırdan yapılan değerlendirmeler değil” diye konuştu. 
 
POLİTİK RAPORA DAİR 
 
Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’nci Kongresi’ne gönderdiği politik raporda yer alan konuların savunmalarından oluşan 5 ciltlik eserde geniş bir şekilde açıkladığına dikkat çeken Besê Hozat, “Önder Apo Aleviliğe, Kürt tarihine, Marksizm’e, kadın tarihine ilişkin çok derinlikli çok yeni değerlendirmeleri var. Bu manifesto ile Önder Apo bu değerlendirmeleri derinleştirmiş bulunmaktadır. Bu anlamda bu manifesto çok ufuk açıcıdır. Şimdiye kadar yapılan değerlendirmeleri aşan ve derinleştiren değerlendirmeler var. Bu kadın tarihi, Kürt tarihi, toplumsal gelişim tarihi hakikatine ilişkinde böyledir. Evrensel tarihe dair de geniş değerlendirmeler var. Hem kuantum fiziğini ele alıyor, müthiş bir diyalektik bakış açısı ile değerlendiriyor. Diyalektiği ele alış şekli ne kaba materyalisttir ne de metafiziktir. Bunları bir bütün olarak ret etmiyor. Kendi dönemi için bunların insanlığa katkıları olmuştur. Fakat gerçekten çok muazzam bir diyalektik bakış açısı ile bütün insanlık, halk, halklar, kadın tarihini çok güçlü bir şekilde ele alıyor. Şu anda kadın, Kürt, sosyalist, Alevi kimliğim ile konuşuyorum. Bütün bu kimlikler ile manifestoyu okuduğum zaman muazzam bir güç alıyorum. Ufkum açılıyor, heyecan duyuyorum, bende müthiş bir sevinç yaratıyor manifesto. 
 
Bu anlamda bu kimliklere dair hiçbir yanlış değerlendirme görmüyor aksine bilincimi açıyor, özgürlük arayışımı güçlendiriyor. Bütün kadın arkadaşlar, arkadaşlar, halkımı açısından da tüm demokratik devrimci sosyalist sol kesimler açısından da bu böyledir. Bu kesimlerde de bazı eleştiriler, değerlendirmeler olabilir. Bu Önder Apo’nun diyalektik bakış açısını, paradigmasını, düşünce dünyasını yeterince anlamamak, kavramamaktan geçer. Herkesin bir ezber, dogma dünyayı anlamlandırma, kavrama anlayışı vardır. Bu değerlendirmeleri, analiz, görüş ve yeni tespitleri bu ezberci dogma kalıplara çarptığı zaman kuşkusuz bir sarsılmaya vesile oluyor. Belki bir kesimde ezberi bozulduğu için bir öfkeye de neden oluyor. Çünkü ona tanrı gibi inanmış, din haline getirmiş insanlarda yeni sancılar bir sarsılma, alt üstü yaratıyor. Buda anlaşılırdır. Bu değişim ve dönüşüm sancılarını biz yıllardır bire bir yaşıyoruz. Bu süreçleri biliyoruz, bu anlamda empati kurabiliyoruz. Bu eleştiriler bu yönden anlamaya dönük kendisinin inandığı doğruları sarsmanın verdiği bir tepkide olabilir. Bu reflekste olabilir. Bunlar anlaşılırdır, bunlara kıymet ve değer biçiyoruz. Bunlarda çok değerlidir. Bunlar da gelişmeye hizmet ediyor. Devrimci mücadeleye hepsi güç katıyor. Fakat benim esas olarak eleştiri geliştirdiğim nokta; bu kaçkın, hayin, hayatları işbirlikçilik ile geçen tiplerin böyle bir bakıma gerçekliklerini örtbas etmek için yaptıkları karalama ve saldırılar. Bunları şiddet ile ret ediyorum. Dönüp kendi gerçekliklerine baksınlar” ifadelerini kullandı.  
 
ALEVİLİK İNANCINA DAİR DEĞERLENDİRMELER
 
Abdullah Öcalan’ın Aleviliğe dair yaptığı değerlendirmelerin doğru olduğuna vurgu yapan Besê Hozat, sözlerini şöyle sürdürdü; “Bu değerlendirmeler kesinlikle doğru. Önderliğin Aleviliğe dair yaptığı değerlendirmeler Kürt Aleviliğine dair yaptığı değerlendirmelerdir. Kürt Alevi inancı Reya Hak inancıdır. Temeli Zerdüştlüğe, Neolitik toplumun kalıntılarına, doğa inancına dayanıyor. Kürt Aleviliğinin Reya Hak inancı bir bakıma doğa inancıdır, ekolojist bir inançtır. Aminizmin etkileri çok çok fazladır. Kendimizde derinliğine yaşadık. Kaldığımız çevre büyüdüğümüz ailede Alevilik kültürü inancı çok güçlüydü. Çekirdek aileden bahsediyorum. Bu anlamda şunu çok açık bir şekilde söyleye bilirim; Önder Apo ‘İttihat Terakkiciler eliyle özellikle 100-150 yıldır uydurma bir Alevilik yazdırıldı. Alevilik asimile edilmeye, Kürt Aleviler Türkleştirilmeye çalışıldı’ diyor. Bu çok doğru bir değerlendirmedir. Bu kesinlikle böyledir. Ben kendimde biliyorum. Çocukluğumdan biliyorum. Babam 1921’de annem ise 1930’larda doğdu. Dêrsîm Tertelesi yaşandığında benim babam evli ve 3 tane çocuğu vardır. 3 çocuğu, eşi, babası yani dedem Dêrsîm Tertelesi’nde katlediliyor. Annem Tertele zamanı 8-9 yaşında. Tertele öncesi Kürt kültürü, Alevilik inancı çok daha güçlüdür ve bu düzeyde asimile edilmemiştir. Biz o kültür ile büyüdük. Kürt kültürü ve Alevi inancı ile büyüdük. Dêrsîm’de Alevilere sorun önce ben kurmancim, dilim kurmanckî der. 
 
Dêrsîm Tertelesinden sonra Alevilik kimliği bu kadar başat, adete ulus kimliğinin önüne geçen bir duruma getirildi. Şimdi kime sorsan Alevilik kimliğini öne verir. Bu konuda Önder Apo’nun çok önemli değerlendirmeleri olmuş. Arkadaşlar ile tartışmaları olmuş. Bir bütün olarak yaşamımızdan da biliyoruz. Alevilik üzerine benimde okumam oldu. Şimdi bu anlamda bakıldığı zaman kesinlikle İttihat Terakki eliyle özellikle 100-150 yıllık Alevilik üzerine yapılan değerlendirmeler -özellikle Kürt Aleviliği neredeyse homojenleştiriliyor halbuki çok özgünlüğü vardır- doğru değil. Alevilik üzerine geliştirilen değerlendirmeler, yazılar, tartışmalar Kürt Alevileri Türkleştirme üzerine yapılan inançsal soykırımın bir parçası. Bunu kimse inkar edemez. Bu bir gerçektir. Önder Apo’nun yaptığı değerlendirmeleri doğru anlamak, incelemek çok önemli. Önder Apo’nun Seyit Rıza’ya dair yaptığı değerlendirmelerin benzerini geçmiş dönemde vardır. Seyit Rıza’nın o baş eğmeyen direnişçi tutumu ‘Ben yalanlarınız ile baş edemedim bu bana dert oldu ama bende sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun’ söylemine Önder Apo her zaman çok değer atfetti. Müthiş dersler çıkardığını söyledi. Bundan çıkardığı ders ve aldığı ilham üzerine mücadelede ne aldandı nede aldattı. Bu çizgi üzerinden mücadeleyi geliştirdi. Bu Kürtlük üzerine de öyledir. 52 yıllık özgürlük mücadelesi olmasa biz şimdi bir Kürtlük gerçekliğinden bahsedemezdik. Bir bütün olarak Kürtler asimile edilmiş olurdu. Kürtlük adına bir şey kalmayacaktı. Bu çok açıktır. Önder Apo’nun deyimi ile ‘zalim Tanrı bunu inkar edemez bu bir hakikattir.’”
 
DÊRSÎM VE KÜRTLÜK 
 
Kürt tarihinin son 200 yılının katliamlar ile dolu olduğunu belirten Besê Hozat, “Kültürel soykırımla, coğrafi soykırımla, her yönlü her boyutlu soykırımlarla dolu bir tarihtir. Bu anlamda Kürtlerin PKK çıkmadan önce iradesi kırılmıştı. Kürtler sindirilmişti. Kürt olmaktan, Kürt olduğunu ifade etmekten korkan bir duruma gelmişti. Kürtçe konuşamıyordu. Ya ben hatırlıyorum; bizim evde bir plak vardı, Kurmançkî parçalar çalan bir plaktı. Dil yasaktı, Kürtçe yasaktı. Her gün bizim köye operasyon oluyordu. Askeri operasyon oluyordu. Sürekli arama yapıyorlardı. Halka hakaret ediyorlardı. Dövüyorlardı, Kürtçe konuşanlara sövüyorlardı. Sabah annem keşfe çıkardı. Bakardı çevrede asker varsa hemen apar topar bizi uykudan uyandırırdı. Biz o plağı götürürdük, samanların içine gizlerdik. Operasyon bitince samanlığın içerisinden o plağı çıkarıp getirirdik. Asker olmadığında dilimizi unutmamak için plak dinlerdik. Korkudan askerin yanında Kürtçe konuşamazlardı. Türkçe bilmeyenler lal olurdu, lal kesilirdi. Ya bunu yaşadık, gördük. Kendim de yaşamışım. Şimdi kim bunu inkar edebilir yani? Kürtlük nereden nereye geldi? Önderlik ‘çöplük’ derken bunu kastediyor. Kendini ifade etmekten korkan, sinen, iradesi kırılan herkesin elinde malzeme haline getiren herkesin hizmetine koşturduğu, asker yaptığı, işçi yaptığı, köle yaptığı Kürtlüğe bu ithamlarda bulunuyor. Özgür Kürt için bunu söylemiyor. Örgütlü iradeli Kürt için bunu söylemiyor. Kendi varlığının, kimliğinin bilincinde olan, bunun için mücadele eden Kürt için bunu söylemiyor” diye konuştu. 
 
KÜRTLER VE JUDENRAT 
 
Binlerce yıl örtük bir biçimde sürekli bir saldırı, zulüm altında ciddi bir kırılma ve dağılmayla, parçalanmayla yüz yüze kalan bir Kürt gerçekliği olduğunu dile getiren Besê Hozat, “Son 200 yıldır da korkunç bir soykırım saldırıları altında, fiziki katliamlar ve kültürel soykırımla süre gelen bir tarih var. Şimdi elbette bu kadar soykırım altında, kültürel, fiziki soykırım altında kalan bir Kürt iradeli olabilir mi?” diye sordu. Kürt gerçekliğinde “hain işbirlikçi bir kesim gerçekliğinde” olduğuna dikkat çeken Besê Hozat, “Dili yasak, korku içerisinde sürekli tedirginlik içerisinde, şey içerisinde yaşıyor. Bu anlamda yani doğru anlamak lazım buna, doğru anlam vermek lazım.  Elbette bütün bu tarih içerisinde gerçekten çok köklü, yani adeta böyle nasıl yani geleneksel bir çizgi haline gelen Kürt tarihinde de bir damar olarak da ifade ettiğimiz bir işbirlikçi, hain kesim de çıktı ortaya yani. Binlerce yıllık saldırılar altında geçen bir tarih, bir toplum. Gerçekten büyük dağılmalara, yarılmalara çok sürümelere, yozlaşmalara yol açıyor ve onun içerisinde bir hain işbirlikçi kesim de çıkıyor ve Kürtlerde de bu fazladır. Yani Kürtlerde gerçekten nereye baksan mutlaka bir işbirlikçi haine rastlarsın. Önderlik bunun adına ‘Judenrat’ diyor. Niye tepki duyuyorsunuz? Bu kadar tepki duyanların demek ki yarası derindir. Yarası olduğu için bu kadar tepki duyuyor yani. Haindir, kaçkındır, işbirlikçidir. O yüzden Bu kadar agresif, çok çirkin bir biçimde saldırıyor. O zaman sen Judenratsın, hainsin, işbirlikçisin. Yok mu bunlar Kürtler tarihinde? Doludur. Say say bitmez. Şimdi saymaya kalksak bu program buna yetmez gerçekten” ifadelerini kullandı. 
 
‘JUDENDRAT EŞİTTİR İŞBİRLİKÇİ’
 
Kürdistan’da koruculuk sisteminin bariz bir Judenrat örneği olduğunun altını çizen Besê Hozat, “Şu anda her yerde devletle iş tutan, Kürt düşmanlığı yapan, özgür Kürt'e düşman olan, kendini yaşatmak, kendine konforlu bir yaşam alanı oluşturmak için özgür Kürt'e saldıran, düşmanla da sömürgeci, soykırımcı, her türlü yapı, devlet ve oluşumla da işbirliği yapan, kontralık, tetikçilik yapan Kürt az değil. Etnik kimlik olarak Kürt'tür. Ama Kürt düşmanıdır. Haindir. İşbirlikçi çizgi nedir? Özgür Kürt'ün tasfiyesi için, imhası için sürekli Kürt'ün düşmanıyla işbirliği yapıyor. Kürt'e saldırıyor, düşmanlık yapıyor. Yani bu hain işbirlikçi Judendrat dediğimiz kesimler siyasette de var, ticarette de var, basında da var. Toplum her yerinde var. Şimdi ben böyle çok isim vermek de istemiyorum. Doludur yani. Şimdi çıkıyor televizyonda ‘terör’ güvenlik uzmanı, gazeteci, basıncı, yazar olarak konuşuyor. Tam bir haindir. 24 saat o televizyonda Kürt düşmanlığı yapıyor. Soykırım ve savaş politikalarını meşrulaştırıyor. Judenratır. Buna niye tepki duyuyorsun? Tepki duyuyorsan dön kendine bak. Anlamadan tepki verenler olabilir. Ona anlam veriyoruz. Benim eleştirim onlara değil. Anlam veremiyor; bu Judenrat Yahudi soykırımı sürecinde işbirlikçi Yahudilerden oluşan bir konseydir. Nazilerle işbirliği yapmış. Ne alakası var? 
 
Kürtlerde de böyle, tarih bilinci zayıf ya da anlam veremiyor. Bunlar anlaşılırdır. Benim sözüm bunlara değil. Sözüm Judenrat olup da buna buna saldıranlaradır. Önder Apo'nun bu değerlendirmelerini gerçeği bilip de saldıranlardır. Kendi gerçeğini bilip de saldıranlaradır. Onların da hiçbir kıymeti yoktur. Zaten aslında çokça tartışılmalıdır. Kürtlerdeki Judendratlar çok tartışılmalıdır. Tüm gerçek yüzleri tüm çıplaklığı ile açığa çıkarılmalı, mahkum edilmelidir. Judendratlar olmasaydı Kürdistan'da, Kürtlerde kesinlikle şimdi Kürt sorunu demokratik temelde çözülmüştü. Türkiye’de Ortadoğu’da demokratikleşmişti. Kürt sorunun bu kadar uzun ve ağır bedellere rağmen halen bu mücadele sürüyor olması, Kürt sorununun da halen demokratik temelde çözülmüyor olması, Kürtlerin varlığını, özgürlüğünü, güvenceye almaması, kimliğini güvenceye almaması; demokratik, özgür bir statü sahibi olmaması, ülkesinde özgürce yaşamamasının temel hatta baş nedeni Kürtlerdeki bu Judendratlardır. Bu işbirlikçi hain çizgidir. Judendrat eşittir işbirlikçi hain çizgidir. Bunu kim inkar edebilir?” diye sordu. 
 
SINIF ELEŞTİRİLERİ
 
“Judendrat” gerçekliğine karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren herkesin etkili, güçlü bir cevap vermesi gerektiğini belirten Besê Hozat, politik raporda Abdullah Öcalan’ın dikkati çektiği sınıf meselesine dair şunları söyledi: “Önder Apo'nun gerçekten Marksizm’e ilişkin çok çarpıcı değerlendirmeleri var. Reel sosyalizm iflasını Önderlik önemli oranda esas olarak değerlendiriyor. ‘Tüm sorunları sınıf temelli ele almak reel sosyalizmi iflasa götürdü’ diyor. Gerçekten öyledir. İnsanlık tarihi sınıfla mı başladı? Tarihin ilk çelişkisi kadın erkek arasındaki çelişkidir. Bu bir gerçektir. İlk toplumsallık kadın etrafında gelişen toplumsallıktır. Komündür, klandır. Erkeğin kadın ekseninde, kadın toplumsallığında oluşan tüm değerlere el koyması, toplum üzerinde egemenlik kurmasıyla ile tarihin ilk çelişkisi başlamış oluyor. Onunla birlikte peyderpey elbette sınıf ortaya çıkıyor. Önderlik bunu derken sınıf çelişkisini reddetmiyor. Aksine Önderlik tarihi gerçekleri gelişim tarihini hakikatine denk bir biçimde ele alıyor ve değerlendiriyor. Sınıf mücadelesi de olmuştur hep. Ama temeli komünle devlet arasındaki yani kadının yarattığı toplumsallıkla erkek egemen zihniyetin yarattığı iktidar devlet sistemi arasındaki mücadele ve çelişkiyle geçmiştir. Tarihsel mücadeleyi önderlik buna oturtuyor ve bu kesinlikle doğrudur. Aslında son dönemlerinde Önder Apo da ifade ediyor. Marx'ın da bu yönlü arayışları olmuştur. Değerlendirmeleri olmuştur. Paris Komünü üzerine yazmıştır, konuşmuştur, tartışmıştır. Fark etmiştir bazı şeyleri ama ne ömrü ona yetmiştir, ne birikimi yetmiştir, ne de o çağın gerçeği buna yeterince el vermiştir. Bu anlamda Önder Apo'da Marx'ın, Lenin'in, Engels'in, insanlığa kattığı elbette çok büyük değerler olduğunu, o fikirler, o düşünceler üzerinde çok güçlü bir toplumsal mücadelenin, halkların, kadınların, insanlığın büyük mücadele verdiğini ve çok önemli değerler ortaya çıktığını söylüyor ve bunları teslim ediyor. Eleştirdiği bu değildir. Bu anlamda bir bütünen Önderliğin geçmişten bu yana özellikle o 5 ciltlik eserini de (savunmalar) bütün bu kesimler yeniden yeniden bir daha okuyarak manifesto okumaları da yaparak bütünlüklü değerlendirmeleri önemlidir. Bu daha sağlıklı, daha doğru değerlendirmelere götürebilir.” 
 
YAHUDİLİK ÜZERİNE TARTIŞMALAR
 
Besê Hozat, İmralı’da Abdullah Öcalan ve DEM Parti İmralı Heyeti arasında gerçekleşen görüşmelere ait notların sosyal medyada dolaşıma sokulmasına dair, “Onun üzerinden bir tartışmanın olduğu söyleniyor. Yahudilik üzerinden bir tartışmanın böyle yoğun geliştirildiği belirtiliyor. Önderliğin Yahudilik üzerine de çok önemli değerlendirmeleri var, -Demokratik Uygarlık Manifestosu’nda- şu anda yaptığı değerlendirmeler onlardan bağımsız değil. Tekrardan ben bu tür tartışmaları yürütenleri anlamayıp da farklı böyle yanlış değerlendirmelere gidenleri, haksız değerlendirmelere gidenleri tekrar savunmaları okumalarını istiyorum, öneriyorum. Okusunlar. Elbet tarih boyunca gerçekten Yahudilerin Kürtlere ilgisi çok fazla olmuştur. Kürtlerle ilişki çok önemsemiştir. Hatta tarihte Yahudiler bir kayıp kavimlerinin olduğunu söylüyorlar ve bu kavimlerin de Yahudi Kürt kavmi olduğunu belirtiyorlar. Tarihte bunlar geçiyor. Yok mudur Kürt Yahudiler? Var. Özellikle Musul'da, Başûr'da, Hakkari'ye kadar. Birçok yerde. Birçok halktan da vardır Yahudi kesimler. Kürtler açısından da tarih boyu da öyledir. Güney Kürdistan'da bu federasyonlaşma süreci, Güney Kürdistan'da verilen mücadele, Saddam diktatörlüğüne karşı, Yahudilerin Kürtlere çok desteği olmuştur. Bunu biz söylemiyoruz, tarih yazmış. Bunu herkes değerlendiriyor. Kürtler bölgede stratejik güçtür. Kim Kürtlerle ilişkilenirse, kim Kürtlerle ilişkileri geliştirirse, kim Kürtlerle ittifak geliştirirse o bölgede üstünlüğü elde ediyor. Bölgenin gerçekten temel gücü olmada, stratejik gücü olmada Kürtlerle stratejik ilişki, ilişki ittifak çok neredeyse belirleyici diyeceğimiz bir rol oynuyor. Şimdi herkes bunu düşünüyor. Türkiye'de bunu tartışıyor. İşte bu sürecin bir nedeni de o tartışmalardır. ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin bir nedeni de odur. Bunu İsrail’de Araplarda, Farslarda tartışıyor. Kürtlerin Farslarla ilişkisi de çok kadimdir, tarihidir. Türklerle ilişkisi de bin yıllık bir ilişkidir. Yahudilerle ilişkisi binlerce yıllık bir ilişkidir. Şimdi bu tarihi gerçeklikleri Önder Apo güncel siyasetle birlikte ele alıp değerlendirdiğinde niye bu kadar büyük reaksiyonlar çıkıyor, tepkiler çıkıyor ortaya? Doğru değil. Tarihe de doğru, rasyonel, tarihsel sosyolojiyle ve diyalektik yaklaşmak lazım. Böyle yersiz tartışmaları yürütenleri daha doğru yaklaşmaya ben davet ediyorum” diye konuştu.
 
BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM SÜRECİ
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ulaştığı aşamaya değindi ve şöyle devam etti: “Bu süreci iktidarın tanımladığı gibi ‘terörsüz Türkiye süreci’ olarak tanımlamak çok yanlıştır. Biz bu ifadeyi bu tanımlamayı reddediyoruz. Artık yani bu söylemin gündemden çıkarılması gerekiyor. Bu sürecin adı bellidir; ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’dir. Önder Apo 27 Şubat'ta ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ yaptı. Yaptığı bu çağrı devlet heyetiyle ortak mutabakatla konsensüsle geliştirilen bir çağrıydı. Dolayısıyla Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni, süreç adını devletin kendisi de kabul etmiş oluyor. Bu durumda bu ‘terörsüz Türkiye’ söylemini ortadan kaldırma, gündemden çıkarmak gerekiyor. Yoksa doğru tartışmalar gelişemez. Doğru bir gelişim de sağlanamaz bu süreçte. Bunu başta belirteyim. İkinci bir şey; şimdi bu İsrail-İran Savaşı'yla bu sürecin ne kadar önemli olduğu, ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Şu anda bölge büyük bir cehennemin içindedir. Cayır cayır yanıyor her yer. Ve şu anda İran'la birlikte sıra Türkiye'de gelmiştir. O tartışmalar kesinlikle doğrudur. Başladı Gazze, Lübnan, Suriye, şimdi İran artık sıra Türkiye'dedir. Bölge yeniden dizayn ediliyor. Bu bölgenin dizaynı ile alakalı bir süreçtir. Dolayısıyla sağlıklı tartışmak gerekiyor. Bu konuda artık devletin de, iktidarın da somut adım atması gerekiyor. Biz hareket olarak yapmamız gerekeni yaptık. Her türlü adımı attık. Önder Apo’nun çağrısına olumlu cevap verdik. Ateşkes ilan ettik. Ardından PKK'nin 12. Kongresi'ni topladık. PKK'yi feshettik kongrede. Silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı aldık. Biz şu anda Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırmışız. Türkiye'ye karşı silahlı mücadele vermiyoruz. Buna karşı Türkiye, Türk devleti adımı atmalıdır. 
 
Silahlı mücadeleyi Türkiye'ye karşı vermeyen bir güce dönük ne yapacak? Bu süreci Türkiye nasıl karşılayacak? Adım atması gerekiyor. Artık bu güç diyor ki: ‘Ben artık silahlı mücahit Mücadele yürütmeyeceğim Türkiye'ye karşı. Silah kullanmayacağım. Ben gelip siyaset yapmak istiyorum. Demokratik siyaset yapmak istiyorum.’ O zaman Türkiye demokratik siyaset hakkını tanıyacak bu insanlara, bize. Yasal, Anayasal düzenlemeler yapacak. Hukuki düzenlemeler yapacak. Siyaset alanı açılacak ki Türkiye'ye karşı silah kullanan bu insanlar gidip Türkiye'de siyaset yapabilsin. Toplumsal çalışma yapabilsin. Şimdi bu konuda hiçbir adım atmıyor. Artık bundan ötesi olmaz. Silahlı mücadeleyi durdurmanın ötesinde daha ne olacak? Artık sıra karşının adım atmasına geliyor. Muhatabın adım atmasına geliyor. Yasal Anayasal düzenlemeler yapılmadan dağdaki gerilla nasıl ovaya inecek? Nasıl ovada siyaset yapacak? Ovada siyaset yapması için yasal anayasal düzenlemeler yapıp siyaset alanını açması, siyaset hakkını tanıması gerekiyor ki gerilla silahı bırakıp gidip ovada siyaset yapabilsin.” 
 
‘HALEN ORTADA BİR ŞEY YOK’
 
Türkiye’de bazı kesimlerin bilinçli olarak silah demagojisi yaptığını belirten Besê Hozat, “PKK silah bıraksın” söylemlerinin ciddiyet taşımadığını sözlerine ekledi. PKK’nin attığı adımlara paralel olarak devlet kanadının bir adım atmadığına dikkati çeken Besê Hozat, “Çözüm niyeti olan, çözüm zihniyeti ve politikası olan PKK kendisini feshettikten, silahlı mücadeleyi durdurduktan, bitirme, sonlandırma kararı aldıktan hemen sonra ikinci gün hemen komisyon oluştururdu, Meclisi toplardı, Meclis tartışırdı, yasa çıkarırdı, PKK'ye özgü özel bir yasa çıkartırdı. Siyaset hakkı tanırdı, yasal Anayasal düzenlemeler yapardı ve Gerillada çıkardı, giderdi, ovada, şehirde siyaset yapardı. Ciddi olan bir devlet, niyeti iyi olan bir devlet, çözüm zihniyeti olan bir devlet, bir iktidar bunu yapardı. Üzerinden ne kadar zaman geçmiş. 12 Mayıs, şimdi Haziran'ın sonlarıdır. Halen ortada bir şey yok. Bu kabul edilemez” dedi. 
 
‘MUHALEFETE DÖNÜK SALDIRILAR
 
Barış İçin Toplumsal Girişimi’nin İstanbul Eyüpsultan ilçesinde düzenlediği "Barışın yolunu açmak" başlıklı konferansa değinen Besê Hozat, “Gerçekten çok önemli bir konferanstı. Ben belli oranda takip ettim. Çok değerli yani böyle insanlar katılmış. Çok önemli tartışmalar oldu. Belki sayı azdı ama iyi bir nitelik vardı. Muhalefetteki bütün parti liderleri mesaj da gönderdi konferansa. Değerlendirmeler çok yerinde değerlendirmelerdir yani. Yani Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Türkiye'nin demokratikleşmesi için Kürt sorunu demokratik temelde çözmesi gerekiyor. Kürtlerin kimliğini tanıması gerekiyor. Kürt kimliğinin anayasal güvenceye kavuşması gerekiyor. Varlığının ve kimliğinin siyaset alanının demokratik siyaset alanının sonuna kadar ardına kadar açılması gerekiyor. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Önder Apo'nun siyaset yapması gerekiyor. Barış ve demokratik süreç toplum sürecini yönetmesi gerekiyor, yürütmesi gerekiyor. Ve o tartışmalarda da vardı. Gerçekten ana muhalefet partisinin CHP’nin bu süreci bir bütünen sahiplenmesi ve çok güçlü, aktif bir biçimde bu sürece katılması gerekiyor. Bu süreç toplum tarafından güçlü bir şekilde sahiplenilirse yine muhalefet, sivil toplum örgütleri, kadınlar, gençler, Aleviler, tüm toplumsal kesimler tarafından güçlü bir sahiplenme gelişirse, bu anlamda güçlü bir mücadele ortaya çıkarsa muhalefet de bir bütüne sahiplenir ve bu sürece katılır. Kürt sorununun demokratik çözümüne, Türkiye'nin demokratikleşmesine ilişkin güçlü bir politika ortaya koyarsa ve bu konuda çeşitli adımlar atarsa kesinlikle bu süreci bu iktidarın elinde malzeme olmaktan çıkartabiliriz. Yani bu İktidara bırakılırsa bu iktidar bu süreci de araçsallaştırıp götürecek bir sonuç ortaya çıkmayacak. 
 
Dolayısıyla tüm toplumun tüm toplumsal kesimlerin sivil toplum örgütlerinin muhalefetin bu süreci çok güçlü bir biçimde sahiplenmesi gerekiyor ve bu konuda gündem oluşturup pratik çözümler konusunda da ortaya proje koyup yoğun bir tartışma süreci ve pratik süreç geliştirmesi gerekiyor. Yoksa mevcut durumda yani halen öyle somut bir şey, adım yoktur. O yüzden bir bütünen bir tıkanmadan da bahsedemeyiz. Ama olduğu gibi yolunda giden bir süreçten de bahsedemeyiz. Böyle ağır aksak demokratik çevrelerin, Kürtlerin özgürlük hareketinin mücadelesiyle çabasıyla zorlamasıyla adeta giden bir süreç var ve özelde de Önder Apo'nun büyük bir emeği ve çabasıyla böyle sıcaklığını koruyan bir süreç var. Yoksa mevcut durumda iktidarın yaklaşımı öyle Kürt sorunu demokratik çözme, Türkiye'yi demokratikleştirme temelli bir yaklaşım değil. Gerisinde diyor; ‘PKK silah bırakacak gelip teslim olacak.’ PKK bu yaklaşımla bu anlayış karşısında ne silah bırakır ne gelip teslim olur. Bu tür çağrıları, bu tür gündemleri, bu tür değerlendirmeleri de şiddetle eleştiriyoruz ve reddediyoruz. Bu iktidar ciddi olacak. Bölge şu anda cehennem yerine dönmüş. Bu ateş Türkiye'ye de sıçrar. Türkiye'nin bu durumdan kendisini kurtarmasının tek yolu Kürtlerle kesinlikle stratejik ilişki ittifaktır. Kürt sorunun demokratik çözümüdür. Türkiye'nin demokratikleşmesidir. Türkiye'de yaşayan bütün kesimlerin özgür yurttaşlık temelinde haklarını elde etmesidir. Aksi durumda büyük bir felaket Türkiye'yi bekliyor” diye konuştu. 
 
‘İSTANBUL'DA FAŞİZM AMED'TE DEMOKRASİ OLMAZ’
 
Muhalefete dönük saldırıların yoğunlaştığına dikkati çeken Besê Hozat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da bu iktidarın bu sürece ne kadar gayri ciddi yaklaştığını ortaya koyuyor. Böyle ciddi bir çözüm Türkiye'yi demokratikleşmeye dönük ciddi bir planın politika projenin olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye'nin demokratikleşmesine dönük bir ciddi bir niyeti, iyi niyeti, zihniyeti, politikası olsaydı muhalefet üzerinde bu kadar ağır baskı, bu kadar şiddet uygulanmazdı. Demokratik siyaset alanı sonuna kadar açılırdı. Daha önce de bir programda söyledim. İstanbul'da faşizm varsa Amed'te demokrasi olmaz. Türkiye'de faşizm varsa Kürdistan'da Kürt sorunu demokratik çözülmez. Kürdistan'da demokrasi olmaz. Bu mümkün değil. Muhalefet üzerindeki bu baskılar da zaten böyle birçok kesimde de birçok kuşkuya, kaygıya yol açıyor. Niyeti bozuk olmayan bir iktidar niye bu tür şeylere başvursun? Diyor yolsuzluk. Peki, AKP belediyelerinde yolsuzluk yok mudur? Ben şunu öneriyorum. Bir bağımsız komisyon kurulsun. O bağımsız komisyon içerisinde bütün partilerden üyeler olsun. Demokratik hukuk kesimlerinden de birçok insan o komisyonda yer alsın. O komisyon AKP belediyeleri başta olmak üzere CHP, diğer muhalefet belediyeleri, bütün belediyelere dönük bir yolsuzluk soruşturması başlatsın. Bütün belediyeleri bir soruştur. Bir incelesin, incelemeye tabi tutsun. Bakalım durum ne olacak? 
 
Kürdistan'da gördük. Kayyımlarla daha önce HDP'nin belediyelerine el koydu. Şimdi DEM Parti ile aynı şey sürüyor. Yeni bir seçimle tekrar belediyeler alındı. Yani enkaz görüldü. Nasıl borç batağına o belediyelerin batırıldığı, nasıl yolsuz yolsuzlukların yapıldığı görüldü. Hepsi AKP kayyumla, AKP'nin adamlarıydı. AKP belediyelerin yolsuzluktan boğuluyor hepsi. Yolsuzluksa o zaman bu yolsuzluk soruşturmaları hepsine dönük yapılsın. Bakalım hele bir sonuç ortaya çıksın. Bir de yapmadın yapmadın, Barış ve Demokratik Toplum Süreci başladı. Demokrasinin önü açılacak, siyasetin önü açılacak. İşte sözde iç cepheyi güçlendireceksin. Bütün muhalefet, toplum bu süreci sahiplenecek ki bu süreç bir sonuca gitsin. Böyle bir süreçte sen büyük bir bölünme yaratıyorsun. Büyük bir muhalefet içerisinde dağılma yaratıyorsun. Toplumda kutuplaşmayı derinleştiriyorsun. Sürece dönük büyük bir tepki yaratıyorsun bu kesimlerde. Kuşku yaratıyorsun. Sonra da diyorsun ki ben bu süreci yürüteceğim. Ben bu süreci sonuca götüreceğim. ‘Terörsüz Türkiye’. Zaten bu ‘terörsüz Türkiye’ deyiminden de nasıl bir zihniyete sahip oldukları ortaya çıkıyor. Muhalefete saldırılardan nasıl bir zihniyete sahip oldukları ortaya çıkıyor. 
 
‘Kendine gel’ diyorum, bu devlet, bu iktidar kendine gelsin. Sen artık Kürtleri kandıramazsın. Ayak oyunlarıyla sen Kürtleri aldatamazsın. O dönem bitti. O dönem tarihe karıştı. Doğruya gel, gerçeğe gel. Oyun oynama. Zamana oynama, konjonktüre oynama. Konjonktüre oynuyor. Gelişmelere bakıyor, ona göre üslup tutturuyor. Kürt sorunu Türkiye'nin çok temel bir sorunudur. Türkiye'deki faşizmin, otoriterleşmenin temel nedeni Kürt sorunun kendisidir. Bu soykırım politikalarıdır. İnkar, imha politikalarıdır. Türkiye'nin demokratikleşmesinin yolu elbette Kürt sorununun demokratik çözümünden geçer. Kürt kimliğinin tanımasından geçer. Kürt özgürlüğünün işte varlığının tanımasından geçer. Türkiye öyle demokratikleşir. Bu da işte muhalefetin bu süreci sahiplenmesiyle, tüm toplumun sahiplenmesiyle mümkündür. Sen bütün bu kesimleri bastırıyorsun, eziyorsun, büyük bir şiddet altında tutuyorsun. O açıdan ben daha önce de söyledim; muhalefet bu gerçeği görerek bu oyunlara gelmemeli. Bu önemli bir süreçtir. Önder Apo'nun muazzam bir emeği, çabası var. Özgürlük hareketinin, Kürtlerin, demokrasi güçlerinin, kadınların, büyük bir mücadele emeği var. Gerçekten bu süreci çözüm sürecine çevirmek için herkesin bu süreci çok güçlü sahiplenmesi, mücadeleyi büyütmesi ve birleşik birlikte bir mücadele yürütmesi gerekiyor.” 
 
İSRAİL-İRAN SAVAŞI
 
Besê Hozat, son ateşkes kararı öncesi yapılan programda İsrail-İran savaşını da değerlendirerek, şunları söyledi: “Evet bölge gerçekten yangın Yeridir. Oluk oluk kan akıyor. Yani çok böyle nasıl büyük bir ekolojik yıkım, doğa yıkımı var. Şehirler yerle bir oluyor. Toplumun bütün kaynakları böyle bombalanıyor. Korkunç yani tek kelimeyle. Bütün bunlar hani yeni olmuyor. Aslında bu süreç Körfez Savaşı'yla başladı yani. 90'larda başlayan bir süreçtir. Adım adım gelişti. Irak müdahalesi, Afganistan müdahalesi, Gazze'ye saldırı, 7 Ekim, Lübnan saldırısı, Suriye, Suriye'de gelişen 2011 ile birlikte gelişen iç savaş, Suriye'nin yıllardır süren savaş, şimdi İran'da gelişen bütün bunlar bir sürecin 90'larla başlayan işte bunun içinde uluslararası komplodan da yani daha o süreç ileri bir noktaya götürüldü ve sonrası hızlı bir biçimde bu bölgeye müdahale gelişti. Bu tamamen bölgeye uluslararası güçlerin, kapitalist hegemonik sistemin bölgeye dönük geliştirdiği müdahalenin çok önemli bir aşaması oluyor. 3’üncü Dünya Savaşı'nın çok önemli bir aşaması olarak bu süreci değerlendirmek lazım. Ondan kopuk değil. Bölge yeniden dizayn ediliyor. Kapitalist, emperyalist, küresel sermayenin hegemonik sermayenin çıkarları temelinde bölge yeniden dizayn ediliyor. Bölgedeki siyasal sistem yeniden biçimlendiriliyor. Bölge Yeniden dizayn edilirken, bölgeye küresel hegemonik sermayenin çıkarları temelinde yeni bir biçim verilirken bu sisteme kapalı, içe dönük, statükocu, faşist ulus devlet sistemleri dağılıyor. Çünkü; bu sistem yapısı, bu devlet yapısı, bu hegemonik küresel sermaye sistemine hizmet etmiyor. Onun çıkarına zarar veriyor. O yüzden dağıtıyor. Şimdi bunun bir ayağı da İran'dır. İran'a müdahaleyi de bu kapsamda değerlendirmek lazım. 
 
REJİM DEĞİŞTİRMEYE DÖNÜK SALDIRILAR
 
İran'a müdahale sadece ‘Nükleer üretimi yapıyor’ bundan kaynaklı İran'a bir müdahale oluyor demek gerekçedir. Irak'a da aynı gerekçeyle müdahale ettiler. Esas müdahale sisteme dönük bir müdahaledir, rejime dönük bir müdahaledir. İran'da giderek İran'daki sistem de devlet sistemi de yeniden şekillendirilecek, biçimlendirilecek. Bu çok açık ve sıra Türkiye'ye gelecek. Çünkü bu tür sistem yapılan artık küresel emperyalist hegemonik sistem açısından bir yüktür. Küresel sermaye önünde bir engeldir. Böyle görüyorlar. Libya'da başladı, Suriye, Irak İran… Gidiyor. O açıdan bu olaya geniş bir pencereden, ufuktan bakmak gerekiyor. Makro bakmak gerekiyor. İşin gerçeği böyledir. Bu savaş İran'ı yeniden düzenleme savaşıdır. Dolayısıyla yani rejim ayakta kalsa bile uzun süre ayakta kalamaz. Artık o duruma getirdiler. Belki ayakta kalsa bile bir süre daha böyle çok zayıf bir durumda pozisyonda ömrünü sürdürüp fakat ondan sonra değişir, değişmek durumunda kalır. Sistem giderek öyle bir sonuç ortaya çıkaracak oradan. Dolayısıyla elbette doğrudan İran sistemine ve rejime dönük bir saldırıdır bu. Rejimi değiştirmeye dönük bir saldırıdır.
 
Elbette bunun etkisi tüm bölgeye olacak. Şimdi Amerika'da resmen savaşa girdi. Baştan itibaren zaten Amerika, İngiltere, İsrail'le başlayan bir Ortadoğu müdahalesi var. Bütün bu müdahale sonucunda da kapitalist modernitenin çekirdek gücü olan İsrail bölgenin hegemonik gücü yapılmak isteniyor. Bir hegemonik güç olarak İsrail bölgede inşa edilmek isteniyor. Bu açık. Dolayısıyla İsrail'in tüm bölge genelinde de etkisi giderek artacak. ABD, İngiltere, Batı'nın etkisi giderek daha fazla artacak. Ve Ortadoğu'daki devletler, siyasi sistemlerin hepsi küresel sisteme entegre edilecek. Hedef budur. Sistemin içine çekilecek. Ve bunun etkisi Irak'a da olacak daha fazla. Irak zaten büyük bir kaos içindedir. Bir türlü çıkmadı. Bu kaos daha fazla Irak'ta derinleşecek öyle görülüyor. İç çatışmalar başlayabilir. Diğer alanlarda öyledir. Türkiye Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni doğru değerlendirmezse, pratik adım atmazsa Türkiye'de bundan çok çok büyük etkilenecek ve gerçekten artık o süreç İran'dan sonra Türkiye'de de başlayacak. O yüzden elbette bu süreç önemlidir.
 
JIN JIYAN AZADÎ
 
Milliyetçi, dinci, tekçi, tüm ulus devlet sistemleri sonuçta böyle bir yıkımla karşı karşıya kalıyor. Çürüme ile karşı karşıya kalıyor. Mesela uzun süredir İran'da özgürlük talepleri, demokrasi talepleri, hak, adalet talepleri var değil mi? İşte Jin Jiyan Azadî. Jin Jiyan Azadî sadece Kürtlerin bir isyanı, kadınların bir isyanı değildi ki. İran'da yaşayan tüm toplumlar, tüm halklar, hatta sistem içinde bile sahiplenenler oldu o reformist kanat. Özgürlük talep edildi. Hepsine İran gözünü, İran rejimi gözünü kapattı. İdamla terbiye etmeye çalıştı. İradesini kırmaya teslim almaya çalıştı toplumu. Baskıyla, şiddetle, zindanla… Müthiş bir çürüme yarattı bu. Şimdi Mesela Mossad, CIA'ye adeta içeriden İran'ı fethetti, işgal etti. Drone atölyeleri bile içeride kurmuşlar. On binlerce ajan örgütlemişler. İçeriden ajan devşirmişler, adam devşirmişler. Bu kadar çürüme, devlete kadar devletin içinden ajan devşirmişler. Rejimin içinden ajan devşirmişler. İçeriden ele geçirmişler. Truva atı gibi. Bu kadar çürüme Bu siyasetin bir sonucudur. İran demokratik bir siyaseti esas alsaydı, köklü demokratik reformlar yapsaydı, kadınların taleplerine cevap verseydi, Kürtlerin, Belucilerin, tüm halkların taleplerine cevap verseydi, tüm toplumsal kesimlerin taleplerine cevap verseydi, gerçekten köklü reformlar yapsaydı, demokratikleşseydi, bu kadar on binlerce ajan İran'a karşı çalışır mıydı ya? Düşmanlık yapar mıydı? Mossad, CIA her türlü MIT her türlü istihbarat adeta içeriden işgal eder miydi? Ele geçirir miydi ülkeyi? Esas savaş içeriden yürütüldü. Birçok patlama içeriden yapıldı. Tamam, İsrail'in savaş uçakları, ABD'nin bilmem savaş uçakları şey yaptı ama yani bir sürü suikast içeriden yapıldı. Devrim muhafızlarından başlamak üzere sistemin ideolojik kadroları tasfiye edildi, imha edildi. İşte yani bu tekçi Milliyetçi, ırkçı, faşist hiçbir yapı ben burada Türkiye'yi de özellikle ben dikkat çekmek istiyorum Türkiye'ye. Bölgenin en ırkçı, en faşist, en tekçi, iktidar sistem yapısına sahip bir ülke de ulus devlet ülkesi de Türkiye'dir işte. Sonuç çıkarması gerekiyor. Çok büyük sonuç çıkarması gerekiyor. Şimdi korkunç bir çürüme durumunu görüyorsun yani. O yüzden çok güçlü bir şey de olmuyor. Tamam, saldırılar karşısında şimdi toplum sesini çıkarmıyor. Çünkü çok köklü bir geleneksel bir şey de var. Gerçekten kültür de var. Batı karşısında batı karşıtlığı güçlüdür İran'da. Fakat bu böyle hep sürecek anlamına gelmez. Bu rejim toplumda müthiş bir öfke yaratmış, tepki yaratmış yani. O yüzden yani ayakta kalması zor görünüyor. Kalsa bile uzun süre kalması çok mümkün görünmüyor.
 
İRAN SAVAŞI VE KÜRTLER
 
Kürtler tutumunu ortaya koydu. Elbette Kürtler öz gücüne dayanacak, öz örgütlülüğüne dayanacak, öz savunmasına dayanacak, herhangi bir güce dayanarak, güvenerek, beklentiye girerek Kürtler kendi varlığını ve özgürlüğünü sağlayamaz, güvenceye alamaz. Kürtlerin mücadele stratejisi de bellidir. Demokratik ulus stratejisidir. Demokratik ulus anlayışıdır. Bütün halklarla birlikte ortak yaşam projesine anlayışına sahiptir Kürtler. Dolayısıyla böyle PJAK’in da yaptığı açıklamalarda bu çok net bir biçimde ifade edilmişti. Böyle bir stratejiyle mücadele yürütüyorlar. Dolayısıyla İran'ı, Kürdistan'i bütün halklarla birlikte ortak bir mücadele, ortak bir örgütlülük, ortak bir öz savunma geliştirme çabası içerisindeler. Zaten ancak bu biçimde kendilerini koruyabilirler, kendilerini savunabilirler. Varlığını ve özgürlüğünü de güvenceye alabilirler. Bu önemlidir. Elbette bu bölgede Kürtler çok önemli stratejik bir güçtür. Kürtler örgütlendiği kadar, örgütlü mücadele yürüttüğü kadar öz gücüne güvenerek örgütlenip mücadele ettiği kadar bir bu dünyada yaşıyorlar. Bu bölgede yaşıyorlar. Kürtlerin de siyaset yapma hakkı var. Diplomasi yapma hakkı var. Kürtler de siyaset yapıyor. Diplomasi yapıyor. Stratejik ilişki ittifak Çalışmaları yürütüyor. Halklarla, sivil toplum alanıyla, taktik ilişkiler geliştiriyor. Taktik ilişkilerden yararlanmaya çalışıyor. Bu konjonktürü değerlendiriyor. Bunun üzerinde duruyor. Buna göre plan yapıyor, politika geliştiriyor, pratik adım atıyor, örgütleniyor. Bunları yapıyor. Hepsini yapıyor. Bu konuda izlediğimiz, takip ettiğimiz kadarıyla belli bir hazırlıkları da var. Katılımları da var. Kendilerine herhangi bir güç saldırma müddetçe onlar da saldırmayacak. Kendilerini koruyacak, kendilerini savunacak. Kendi varlığını ve özgürlüğünü ayakta tutmaya ve güvenceye almaya çalışacak. Ama saldıran hangi güç olursa olsun ona karşıda en etkili cevabı verecek, mücadeleyi yürütecek. Bu Kürtlerin temel mücadele esprisidir, anlayışıdır. Rojhilat Kürdistan Kürtlerinin yaklaşımını da böyle gördük. Açıklamalardan yaklaşımlardan, bu net, ortadadır. Rojhilat Kürdistan'da bu genel Kürdistan açısından da geçerli. Ulusal birlik çok önemlidir. Birlikte hareket etme, ortak politikayla, ortak anlayışla, yaklaşımla bu süreci geliştirme, yürütme çok çok önemlidir. Bu konuda da çeşitli çağrıları oldu. Rojhilat örgütlerinin, bu çağrılar çağrıda kalmamalı, sözde kalmamalı. Elbette pratik gerçekten bedene kavuşmalıdır.”
 
ULUSAL TUTUMUN ÖNEMİ
 
Kürt örgütleri arasında da ortak bir ulusal birlik tutumu ve pratiği ortaya çıkması gerektiğini vurgulayan Besê Hozat, “Kürtlerin kazanmasında bunun etkisi de çok büyük olacak. Bu tüm Kürtler açısından geçerli. Bu süreçte Kürtlerin ulusal birliği çok önemlidir. Ulusal tutum çok önemlidir. Bu Kürtlere gerçekten çok çok büyük kazandırır. Bu konuda da her yerde çabalar geliştirilmeli, yoğunlaştırılmalıdır. Bazı çalışmalar da olur. Çok değerlidir. Yakın süreçte birkaç gün önce işte Bakûr Kürdistan'da da Kürt kadınlarının Ulusal Birlik Konferansı oldu. Çok önemli bir çalışmadır. Daha önce işte Başûr’da olmuştu. Böyle çalıştaylar oluyor birçok yerde. Qamişlo’da olmuştu genel Kürt Ulusal çalışması. Bunları da artık her yerde, her parçada geliştirerek genel bir Kürt Ulusal Kongresi'ne de, birliğine de gerçekten dönüştürmemiz gerekiyor. Tarihi bir süreçtir. Bu tarihi süreç Kürtler Ulusal Birliği geliştirerek karşılamalı ve bundan çok büyük kazanım sağlarlar” dedi. 
 
DOĞA SOYKIRIMI
 
Besê Hozat, devamında şöyle konuştu: “Kürdistan'da bu bir soykırım politikalarının yani bir parçası olarak geliştiriliyor. Türkiye'de her yer dünyanın her yerinde var ve özellikle Kürdistan'da çok fazladır. Bu konuda hani bir mücadele de var. İşte her yerde biraz tepkiler geliştiriliyor. Maden ocaklarına, HES’lere, barajlara karşı, işte doğa talanına, şimdi başlamışlar birçok yerde kuyu kazıyorlar. Sözde işte petrol çıkarıyorlar, bilmem gaz çıkarıyorlar, bilmem kaya gazı çıkarıyorlar. Yani ortada coğrafya bırakmadılar, doğa bırakmadılar. Böyle bir kırım, soykırım var. Bu tepkiler cılız kalıyor yani. Daha güçlü tepki vermek lazım. Bu doğa kırımına karşı öz savunma anlayışıyla bir mücadele yürütmek gerekiyor her yerde. Dêrsîm'de, Botan'da, Serhat'ta, her yerde çok güçlü mücadele etmek gerekiyor. Yine aynı politikalar işte toplumsal alanda da yürütülüyor. Uyuşturucudur, fuhuştur, ajanlaştırmadır. Yani biz hep siyaseti tartışıyoruz ama yani toplumsal sorunlarda da çok yani böyle gerçekten kangren diyebileceğimiz durumlar var. Yoğun bir özel savaş saldırısı var. 
 
TOPYEKUN MÜCADELE
 
Toplumu çürütme, yozlaştırma, bunlar çok fazla. Kültürel soykırımın bir parçası olarak, toplumsal kırım politikaları olarak bunlar yürütülüyor özel savaş politikalarıyla. Şimdi bu konuda da bir bilinçlenme, duyarlılık, örgütlenme, öz savunmalı bir duruş var fakat parçalıdır, dağınıktır, zayıftır. Bunu güçlendirmek gerekiyor daha fazla. İşte uyuşturucuya karşı kaç yerde mesela yürüyüşler oldu. Bunlar anlamlıdır. Ama bu duyarlılığı daha da geliştirmek, tüm Kürdistan'da bunu yaygınlaştırmak, Türkiye'de bunu yaygınlaştırmak, böyle topyekun bir toplum mücadelesi haline getirmek, öz savunma mücadelesi haline getirmek gerekiyor. Kadınlar üzerinde mesela korkunç bir şiddet var. Her yönlü çok boyutlu bir şiddet var. Buna karşı kadın öz savunması çok önemli. Örgütlü kadın mücadelesi çok önemlidir. Birleşik kadın mücadelesi çok önemlidir. Bütün bu mücadeleleri Birleşik, topyekun mücadele halini öz savunmalı hale getirmek ve bu temelde bilinçli gerçekten örgütlü bir mücadele yürütmek gerekiyor. Bu ancak özel savaş saldırılarını püskürtebilir, etkisini kırabilir. Eğitim çalışmaları çok önemli. Bu konuda bilinçlendirme toplumu, eğitme, çocuğu eğitme, genci eğitme, kadını eğitme, örgütleme, bunlar çok önemli. Eğitimle iç içe, örgütlemenin eğitimle iç içe, yine eylemin eğitimle iç içe yürütülmesi gerekiyor. Bunu daha da güçlü bir biçimde yürütmek lazımdır. Çalışmalar son derece kıymetlidir, değerlidir. Gerçekten kutluyoruz. Fakat bunu daha örgütlü dediğim gibi daha güçlü yürütmek gerekiyor.
 
ZEYNEP KINACI…
 
Ben Heval Zîlan'ı büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Zîlan arkadaşın çizgisi kadın özgürlük mücadelesi açısından da bir özgürlük çizgisidir. Özgürlük manifestosudur. Heval Zilan'ın özgürlük tutkusu Özgürlük arayışı, duruşu, fedakarlığı, fedailiği, bağlılığı, yaşam duruşu… yakından da biraz tanıma durumum var. Yani planlı, disiplinli, gerçekten hedefine böyle kilitlenen, sonuna kadar böyle iddialı bir kişilik sahibiydi Heval Zîlan. Önderliği kavrama, anlama, Önderlik gerçeğine katılma biçimi zaten kusursuzdur. Bu konuda Önderliğe bağlılığı sınırsızdır. Önderlik gerçeğini doğru kavrama ve ona katılma ve onu uygulama gerçekten kusursuzdur. Bu bütün kadın arkadaşlar açısından, bütün kadınlar açısından, halkımız açısından, toplumumuz açısından yani özgürlük mücadelesi veren herkes açısından esas alınması gereken bir duruştur, bir çizgidir. Ve bu çizgide biz bu Barış ve Demokratik Toplum mücadelesini de büyük bir iddia, kararlılık, özgürlük tutkusu, iddiası, önderlik gerçeğine yüksek katılım, doğru katılım, bağlılıkla yürütmeliyiz ve mutlaka başarıya ulaştırmalıyız. Zîlan arkadaşa da en doğru bağlılık, ona layık olmak da bununla bağlantılıdır. Bu ay içerisinde çok büyük şehitler de verdik. Onlar da Zîlan çizgisinde büyük mücadele yürüttü, direndi ve kahramanca şehit düştü bu yoldaşlar. Sema Yüce, Filiz Yerlikaya, Gûlan, Berivan Zîlan, Raperîn Amed, Leyla Wan arkadaş arkadaş… işte eski mücadelemizin ilk yıllarında Hanım Yaverkaya arkadaş… Bütün bu yoldaşlar da Haziran ayı şehitleridir. Zilan arkadaş çizgisinde o ruhla, o inançla mücadele ettiler ve kahramanca bu yoldaşlar da şehit düştüler. Özgürlük tutkusu, bağlılığı, mücadele iddiası, kararlılığı, güçlü yoldaşlardı. Yine bu ay içerisinde kahramanca şehit düşen erkek yoldaşlarımız var. Helmet arkadaş, Diyar Garip arkadaş. KCK Başkanlık Konseyi'nde de yer alıyordu. Uzun süre birlikte de çalıştık. Çok değerli bir yoldaştı gerçekten. Önderlik kavrayışı çok çok gelişkindi, çok güçlüydü. Yurtseverlik duyguları çok derindi. Kürdistan'niydi gerçekten çok dürüst, çok temiz bir yoldaştı. Onu da büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Başûr ve Kürdistan'ın gerçekten ulusal birlik çizgisinde semboldür. İşte o çizgide ulusal birlik çalışması gerçekten gelişmeli. Doktor Sîrvan'ların, Helmet'lerin, Vîyan'ların çizgisinde çok önemlidir bu. Yine Fazıl Botan, Ali Pûlum, Ferhat Şîplî yoldaş, bu ayın şehitleridir. Hepsini büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Mücadelelerini tüm bu yoldaş Ve bu yoldaşlar şahsında bütün devrim ve özgürlük şehitlerini büyük saygı ve sevgiyle anıyorum. Mücadelelerini başarıya götürmek için tüm gücümüzle, enerjimizle son nefesimize kadar çalışacağız ve mücadele edeceğiz. Mutlaka başaracağız.”

Diğer başlıklar

10:36 ‘21. Yüzyıl Özgürlük İdeolojisi: Demokratik Sosyalizm’ kitabının ikinci baskısı çıktı
10:03 İran 3 Kürt tutsağı idam etti
09:59 ADAMDER yöneticisi: Kürtlerle barışmış Türkiye Ortadoğu’da aktör olur
09:50 Cezaevlerindeki ihlallere karşı ortak mücadele çağrısı
09:37 'Ziggurat anlayışa karşı kadın birliğinin zamanı'
09:30 Gazeteci Geleban: Kürtler birleşirse İran’da demokratik konfederalizm inşa edilebilir
09:29 Ekonomist İlhan Döğüş: Asıl hedef nadir toprak elementleridir
09:27 Licê'nin 21 mahallesinde petrol araması: Yaşam alanımız talan ediliyor
09:26 Yaşamını yitiren hasta tutsağın oğlu: İktidar samimiyse adım atmalı
09:25 Sanatçılar: Barış konuşulurken operasyonların devam etmesi kabul edilemez
09:16 Gabar Dağı'nda ekosistem yok ediliyor
09:13 ‘İktidar hasta tutsakları koz olarak kullanıyor’
09:09 Sivil toplumdan süreç çağrısı: Çözüm adaletle olur
09:06 ‘Eylem Ataş kadınların ve gençliğin mücadelesinde yaşıyor’
09:05 Qaxizman'da kayyım geldi projeler askıya alındı
09:04 Rıza Türmen: Süreç için en büyük engel Türkiye'nin baskıcı rejimi
09:03 Şirnex’te çocuğa yönelik cinsel suç: Bu sadece adli değil politik bir mesele
09:02 Şair Ceketli Çocuk: 20 yıl geçti, elinden gitarı düşmedi
09:00 25 HAZİRAN 2023 GÜNDEMİ
24/06/2025
23:52 Gezici Çocuk Tiyatro Günleri’nde çocuklar doyasıya eğlendi
22:55 DEM Parti, Çerkeslerle buluştu
21:27 Siyasi partiler komisyon önerilerini bir hafta içinde sunacaklar
21:20 Besê Hozat: Biz gerekeni yaptık, Türk devleti adım atmalıdır
21:13 CPT: Türkiye Amêdiyê'deki köyleri 76 kez bombaladı
20:30 ‘Komisyon’ gündemli toplantı sona erdi
20:26 Uyuşturucuya karşı nöbet Koşuyolu’nda sonlandı: Bilinçlendirmek hepimizin görevi
20:19 Sosyalist partilerden Ortadoğu'daki savaşa tepki
19:47 Darıca Belediyesi'nde bir zabıta yaşamına son verdi
19:17 Tüm Bel-Sen’den TİS çağrısı: Tek yol emekçilerin mücadelesi
18:49 Kurtulmuş Meclis'te eski başkanlarla görüştü
18:42 Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi: Tüm kadınları barışa ses vermeye çağırıyoruz
18:19 Kurtulmuş ve siyasi parti grup başkanvekillerinin ‘komisyon’ gündemli toplantısı başladı
18:12 İzmir'de iki farklı noktada yangın
18:07 KHK’liler: Barışın konuşulduğu bu süreçte işlerimize geri dönmeliyiz
17:41 Pirsûs Katliamı anması davasında 30 kişiye beraat
17:34 Pezeşkiyan: İsrail ateşkesi ihlal etmezse, İran da ihlal etmeyecektir
17:30 DEM Parti ve Adalet Bakanı Tunç görüşmesi sona erdi: Cezaevlerindeki sorunlar konuşuldu
17:24 Katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin anısına film çekiliyor
17:16 CHP'li Didim Belediyesi'ne soruşturma: 4 gözaltı
16:50 Cezaevindeki ‘kafes’ uygulamasına keşif talebi reddedildi
16:49 Giyadîn’de taziyeye engel
16:44 Denizli'de tarihi çarşıda yangın çıktı
16:34 31 yıl sonra tahliye edildi: Süreçte üzerimize düşeni yapmaya hazırız
16:29 DEM Parti ve Adalet Bakanı Tunç görüşmesi başladı
16:06 Pervin Buldan, Önder’i andı: Meclis tarihi sorumluluğunu yerine getirmeli
15:39 Ateşkes bilmecesi: İran-İsrail çatışması sürüyor
15:33 Muğla, Balıkesir ve Uşak’ta yangın
15:25 Çukurova Belediyesi işçilerinden eylem
15:11 Meslek ve sivil toplum örgütleri: Zeytinlik teklifi toprak gaspı yasasıdır
15:03 Erdoğan: Süreci başarıya ulaştırmaya kararlıyız
14:57 Özel’den Erdoğan’a ‘iç cephe’ yanıtı: Önce demokrasi
14:55 Kamu emekçilerinden eylem: Toplu sözleşme hakkımız
14:52 Wan'da kadınlardan İmralı başvurusu
14:36 Amed’de iş kazası
14:22 Yargıtay kararı bozdu, müebbet hapis cezası verildi
14:18 İHD ve TİHV: İşkence Türkiye’de hâlâ sistematik bir uygulama
14:12 PJAK Eşbaşkanı: Her türlü olasılığa karşı hazırlıklıyız
13:34 Fenalaşan hasta tutsak hastaneye kaldırıldı
13:33 Dêrik’teki yangında bir kişi hayatını kaybetti
12:55 Ekonomiye güven son 10 ayın en düşük seviyesinde
12:54 Peyas Belediye Eşbaşkanı Dündar beraat etti
12:44 Tülay Hatimoğulları’ndan çağrı: Meclis kapanmasın, sorunların çözümü için çalışsın
12:41 Gazeteci Ren beraat etti
12:38 Gazeteci Uçar ve Aksu'nun duruşma tarihleri netleşti
12:24 AYM’den ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ açıklamasına dair karar
12:10 Tahliyesi ertelenen Arkaş için açıklama: Keyfi kurul kararlarıyla süreç yönetilebilir mi?
11:58 KRT'deki eylem kazanımla sonuçlandı
11:56 Sûr Belediyesi, Kadın Meclisi'nin kuruluşunu ilan etti
11:55 AKP'li vekilin madenine karşı Ankara'dalar: Dereler zehir akıyor
11:44 Bahçeli: Gün birleşme dayanışma günüdür
11:42 İsrail, Tahran'ı vuracağını duyurdu
11:41 Akademisyen Gülçin Özge Tan: Kadınlar tüm süreçlerin karar alma pozisyonunda yer almalı
11:23 DEM Parti ile Adalet Bakanı görüşmesi saat 16.30’da
11:17 Tahliyeyi erteleyen kurul itirazı beklemeden kararı infaz hakimliğine onaylattı
10:44 ‘Demokratik dönüşüm hukuki zeminde kendini var edebilir’
10:43 İşçilerden özlük hakları için eylem
10:26 Amed Film Festivali hazırlıkları sürüyor
10:00 İstinaftan 'mülakat' için emsal karar
09:56 Eren Keskin: Tüm kimliklerin kendini ifade ettiği Anayasa yapılmalı
09:48 İsrail de ateşkesi kabul etti
09:46 Barış Akademisyeni Bayraktar: Ezberleri sorguladığımız sürece ihtiyaç var
09:43 Tutsaklara psikolojik şiddet uygulanıyor
09:40 Eymir ve Mogan gölleri su havzasına maden tehdidi
09:38 Soyer: Sürecin başarısı barışın toplumsallaşmasından geçer
Hikmet Çetin: Elimi taşın altına koymaya hazırım
09:27 Bakırhan: Sözle süreç ilerlemez, sözleşmesi olmalı
09:04 10 Ekim katliamında eşini yitirdi: Onurlu barış için yüzleşme şart
09:02 Amed ve Mûş sınırında bir mahalle: Sorunları hangi belediye çözecek?
09:02 Mülkiye Birtane: Kadınlar ulusal birliğin diplomasisini yürütecek
09:01 Qazî Mihemed’in anısına müze ve kültür evi açılacak
09:01 Cezasızlık politikaları kadın cinayetlerini artırıyor
09:00 24 HAZİRAN 2025 GÜNDEMİ
08:48 Gülen Cemaati’ne operasyon: Çok sayıda kişi gözaltına alındı
08:29 Amed'te çocuklar için kültürel etkinlikler
08:27 Adana’da 4,5 büyüklüğünde deprem
08:15 İran Press TV: Ateşkes başladı
08:13 Amed sokaklarında ‘Öcalan’a özgürlük’ talebi
00:22 Çewlîg'de 3.8 büyüklüğünde deprem
23/06/2025
23:30 Trump: Saldırıyı önceden haber verdikleri için İran'a teşekkür ederim
22:57 'Demokratik Toplum Buluşması'nda süreç tartışması
22:43 Hamaney’den ABD saldırısı sonrası ilk açıklama
22:23 Ortadoğu'da hava sahaları bir bir kapanıyor
21:24 THY'nin Ortadoğu seferleri iptal
20:58 Yerine kayyım atanan eşbaşkandan Avrupa heyetine eleştiri
20:36 BM'den İran'ın saldırısına ilk tepki
20:29 Katar'dan açıklama: Egemenlik ihlali
20:19 İran'dan Katar ve Irak'taki ABD üslerine füze saldırısı
20:11 İstanbul Barosu önünde tutuklanan avukata destek açıklaması
20:04 'Zehire değil, emeğe sarıl' nöbeti
19:45 Katar hava sahasını kapattı
19:39 DEM Parti yarın Adalet Bakanı ile görüşecek
19:17 Ekolojistler ayakta: 'Kıyım' yasasını geri çekin
18:48 Aydın'da tarım alanlarında yangın
18:14 Hezex'te uyuşturucuya karşı yürüyüş
17:15 FİSA: Devletin ihmali sonucu 312 çocuk yaşamını yitirdi
17:07 Mereto'da keşfedilen kilise ziyareti dönüşünde kaza: 5 ölü
16:40 Gülizar Yıldız'ın taziyesine kitlesel ziyaret
16:22 ‘Çatışma ve çözüm süreçlerinde çocuk’ konferansı düzenlenecek
16:06 AKP’li vekilin madeninde kaçak atık havuz inşasına köylülerden tepki
15:48 SES: Demokratik zeminde grevli bir toplu sözleşme istiyoruz
15:42 Savunmaya baskıyı protesto eden avukatların yürüyüşüne engel
14:46 Gülizar Yıldız’ın katledilmesine ilişkin açıklama
14:34 Egîdê Cimo Müzik Okulu ilk mezunlarını verdi
14:23 PJAK’tan Azeri halkına mesaj: Bizden yana hiçbir tehdit yok
14:14 ‘Çocuğa cinsel istismar’ davasında tutuklama talebine ret
14:09 Madımak anmasına katılım çağrısı
14:09 Rapor: Bolu Cezaevi cezalandırma kampına dönüştü
13:32 DEM Parti: Partiler komisyon için yarın Meclis’te bir araya gelecek
13:26 MSD Şam’da kiliseye yapılan saldırıyı kınadı
13:17 Cumartesi Annesi Emine Ocak yoğun bakımda
13:16 İzmir ve Manisa'da orman yangınları
13:10 Gülizar Yıldız’ı katleden fail tutuklandı
12:43 İsrail Evin Cezaevi’ni bombaladı
11:19 Avrupa Yerel Yönetimler Kongresi Başkanı'ndan DEM Parti'ye ziyaret
11:15 Gazeteci Rabia Önver'in soruşturmasında takipsizlik
11:05 ‘Hafıza ve Adalet’ buluşmasının sonuç bildirgesi: Devlet adım atmalı
10:57 Kürt Kadın Birliği'nde 'kadın ittifakı sekretaryası' oluşturuldu
10:31 Kızıl Kürdistan hakkında yeni belge: Rus arkeoloğun Minkend izlenimleri
10:24 İran rejimi çökmenin eşiğinde: Kürt güçleri sorumlu davranmalı
10:13 Silopiya'da erkek şiddeti: Hamile kadın bebeğini kaybetti
10:02 Rojhilat’ta baskı arttı: Gözaltı ve internet yasağı
09:22 Ukrayna: Rusya saldırısında 4 kişi hayatını kaybetti
09:22 Abdullah Öcalan'dan Kürt Ulusal Kongresi çağrısı
09:19 Êzidî köyünde karakol yapımı için ağaç kıyımı başladı
09:17 EMO Amed: Yangının elektrik direklerinden çıkması yüksek olasılık
09:15 Bir kişiyi ağır yaralayan, birini de katleden faili aklama gerekçesi: Akli dengesi yok
09:09 'Barışa Giden Yol' buluşması: El ele vererek barışı sağlayabiliriz
09:03 Zeytinlik teklifi: Çevre, orman ve zeytincilik kanunlarının ruhunu yok edecek
09:00 23 HAZİRAN 2023 GÜNDEMİ
22/06/2025
23:54 İsrail, İran'a saldırdı
23:51 Şam: Saldırıyı DAİŞ düzenledi