İSTANBUL - AKP, 23 yıllık iktidarı süresince yeni bir toplumsal yapıyı kadın üzerinden inşa etmeye çalıştı. İlan edilen “Aile Yılı” ile kadının toplumsallığı “aile”, “anne” ve “eş” sıfatlarına hapsetme hedef alındı.
AKP’nin “Aile Yılı” müjdesiyle başlanan 2025 yılının ilk 3 ayında 67 kadın katledildi, 83 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre, Ocak ayında katledilen 33 kadının 23’ü, Şubat ayında katledilen 16 kadının 11’i, Mart ayında katledilen 18 kadının 15’i evinde erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikalar, kadınların en güvende hissetmeleri gereken evleri birer şiddet mekanına dönüştürdü. 23 yıllık iktidarı süresince “3 çocuk” çağrısında bulunan, “aile” politikasıyla kadını ve bedenini tahakküm altına almaya çalışan AKP, bu yıl ise murad ettiği aile yapısı için “Aile Yılı” ilan etti.
“Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters” diyen Erdoğan, itaat eden bir toplum için kadınlara, bedenlerine ve haklarına yönelik adeta savaş açtı, ataerkil kapitalist kodlarla inşa edilen muhafazakar politikalar adım adım yürütüldü. Kürtaj hakkının ortadan kaldırılmak istenmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284 sayılı kanunu iptal etme girişimleri ve nafaka hakkına yönelik düzenlemelerle, kadınların mücadeleyle kazandığı haklarına yönelik saldırılar hız kesmeden sürdü. “Arabuluculuk” sistemiyle boşanmaları zorlaştırmaya yönelik adımlar atıldı.
‘KÜRTAJ CİNAYETTİR, EN AZ 3 ÇOCUK’
Geleneksel cinsiyet rollerini ve “makul kadın” imajını pekiştiren bir sistem, “aile” üzerinden inşa edildi. 2011’de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan “kadını” çıkaran AKP, ilgili bakanlığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirdi. 2012'de Başbakan olduğu dönemde kürtajı “cinayete” benzeten Erdoğan, kadınlara “En az 3 çocuk doğurmaları” çağrısında bulundu. Kadın bedeni üzerinden politika üreten, bunun üzerinden de toplumsal mühendisliğe soyunan iktidarın bu politikaları ise kadına dönük şiddeti ve katliamları besledi.
BOŞANMA KOMİSYONU, NAFAKA HAKKI
Bu süre zarfında Erdoğan’ın nüfus arttırışı çağrılarının yanı sıra sistematik olarak adımlar da atıldı. 2016 yılında TBMM’de “Boşanmaları Araştırma Komisyonu” kuruldu. Yüzlerce sayfalık rapor hazırlayan komisyon, boşanmaların önüne geçmenin yollarını aradı. Kadınların hayatlarını güvence altına alacak herhangi bir sosyal politika geliştirmeyen AKP, boşanan ya da boşanmak isteyen kadınları “Nafaka hakkı” üzerinden adeta cezalandırma yoluna gitti. Kadınların istihdama katılım oranının yüzde 30’un altında kaldığı, kayıt dışı çalıştırılma oranının yüksek olduğu ve devletin kreş desteği sağlamadığı ülkede, nafaka süresine getirilmek istenen sınırlamayla boşanmış kadınlar doğrudan yoksulluğa itilmek isteniyor. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve yakında Meclis’e sunulması beklenen taslak düzenlemede nafaka sürelerinin evlilik süresine göre belirlenmesi planlanırken, düzenlemeyle 3 yıl evli kalanlara 5 yıl, 5-6 yıl arasında evli kalanlara ise 7 yıl nafaka verilmesi öngörüldü.
KADIN ÜNİVERSİTELERİ
Kadınların ne giyeceği, toplum içinde kahkaha atıp atmayacağı, hangi alanlarda çalışıp çalışamayacağı erkekler tarafından hep tartışıldı. Kadınları toplumsal alandan dışlamaya dönük adımlardan biri de “Kadın Üniversitesi” projesi oldu. Kadın üniversitelerine ilişkin tartışmalar ilk olarak Erdoğan’ın 2019 yılındaki Japonya ziyareti sonrasında gündeme geldi, daha sonra 2019-2023 dönemini kapsayan kalkınma planında yer aldı. Bahçeşehir Üniversitesi’nde yer alan isimlerin öncülüğünde şekillenecek üniversite için 26 Aralık 2019 tarihinde “Kadın Üniversitesi ve Eğitim Vakfı” kuruldu. Erdoğan’ın incelenmesini istediği Japonya’nın Mukogawa Kadın Üniversitesi ile Bahçeşehir Üniversitesi arasında 10 yıllık işbirliği yapıldı.
2015 yılında Afganistan’da da bir başka kadın üniversitesi projesini gündeme getiren Erdoğan, Mevlana Celaddin-i Rumi Türk-Afgan Kadın Üniversitesi Kampüsü'nün inşasına ilişkin niyet beyanı imzaladıklarını açıklamıştı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
2021 yılına gelindiğinde “kadın ve erkeğin eşit olamayacağını” savunan zihniyet, “Aile yapımızı tehdit ediyor” gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’ni rafa kaldırdı. Kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan ve buna dair kapsamlı bir eylem planı sunan bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke olmakla övünen Türkiye, sözleşmeyi fesheden ilk ülke oldu. Sözleşmeyi hedef alan çevreler daha sonra 6284 sayılı yasayı tartışmaya açtı. 6284’te yer alan uzaklaştırma kararının aileyi yıkacağı, yoksulluk nafakasının “mağdur erkekler” yarattığı ve kadın beyanının esas alınmaması gerektiği gibi argümanlarla yasaya dönük saldırılar sürüyor.
81 İLDE AİLE ÇALIŞTAYLARI
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2023 yılında 81 kentte “Aile Çalıştayları” düzenledi. “Güçlü Birey, Güçlü Aile, Güçlü Türkiye” sloganıyla düzenlenen çalıştaylar ise, kadınların kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yönelik fikirlerin pratiğe dönüştürülmesinin alanı oldu. Çalıştaylara, baroların kadın hakları merkezleri, muhalefet vekilleri, kadın örgütleri ya çağırılmadı ya da protokol olarak yer almaları için çağırıldı. Çalıştaylarda, “LGBTİ+’ların aile birliğini bozuyor” gibi nefret söylemleri, “iş ve aile yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik geliştirilebilecek politikalar” adı altında kadınların esnek, güvencesiz, evden çalışmaya mahkum edilmesinin adımı öne çıktı.
VİZYON BELGESİ VE EYLEM PLANI
İktidarın “aileci” politikalarının bir sonucu olarak 2024-2028 yıllarını kapsayacak şekilde hazırlanan eylem planı, 15 Mayıs 2024’te Ankara’da yapılan tanıtım toplantısıyla yürürlüğe girdi. Toplantıda konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş, tüm sosyal politikaların merkezine aileyi koyduklarını belirtti. Planın hazırlanma sebeplerine dair yapılan vurgulardan ikisi, doğurganlık hızının ve evlilik yaşının düşürülmesi oldu. Kadınların yaşamlarına, bedenlerine, aile kurup kurmayacaklarına dair karar verme hakkını kendinde gören iktidar, buna resmi dayanak oluşturmak için de birçok çalışma yürüttü. Bunun bir parçası olan Eylem Planı’nda şu 5 stratejik amaç yer aldı:
* Küresel riskler ve demografik dönüşüm karşısında ailenin korunması
* Ailelerin refah düzeyinin yükseltilmesi
* Aile odaklı sosyal politika ve hizmetlerin etkinliğinin artırılması
* Dijitalleşme sürecinde ailenin desteklenmesi
* Aileye duyarlı çevre politikaları ile ailelerin afet ve acil durumlara dayanıklılığının arttırılması
'ANNE' VEYA 'EŞ' DEĞİLSE…
Tüm sosyal politikaların “aile” odaklı geliştirilmesi nedeniyle “anne” veya “eş” olmayan kadının, devletin karşılamak zorunda olduğu sosyal hizmetlere erişimi imkansız hale getirildi. Bakanlığın “Kadınlara Yönelik Sosyal Yardımları” arasında bulunan “Şartlı Nakit Yardımı” için gereken şart “anne” olmak. Yardım, çocukların örgün eğitime devam etmesi amacıyla anneye ve hastanede sağlık kontrollerini yaptırmak şartıyla hamile kadınlara veriliyor. Yine Bakanlık bünyesinde “Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Yardım Programı” kapsamında sosyal güvencesi olmayan ve evli olduğu erkeği kaybetmiş kadınlara aylık 1.000 liralık bir maddi yardım yapılıyor.
Barınma, afet-acil durum, yakacak ve gıda yardımları, doğalgaz ile elektrik tüketim desteği ise “aileye yönelik sosyal yardımlar” kategorisinde yer alıyor. Yani bekar, boşanmış veya boşanma aşamasındaki bir kadının bu hizmetlerden yararlanması mümkün değil. Özellikle Mereş merkezli meydana gelen 6 Şubat depremleri sonrasında yakıcı bir şekilde ortaya çıkan afetler sonrası barınma ihtiyacının “aile” olanlara öncelikli sağlanması kadınları, şiddet gördükleri, boşanmak istedikleri, yanında güvende olmadıkları erkeklerle birlikte yaşamak zorunda bıraktı.
AİLE HUKUKU DEĞERLENDİRME KURULU
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un imzasıyla 5 Ağustos 2024’te Aile Hukuku Değerlendirme Kurulu kuruldu. Kurul, boşanma, nafaka, velayet ve tazminat gibi konularda çalışma yürütecek. Adalet Bakanlığı bünyesinde 2023 yılında gerçekleştirilen Aile Hukuku Sempozyumu ve 2024’te gerçekleştirilen Medeni Kanun Çalıştayı’nda ele alınan ve planlanan başlıklarla değerlendirildiğinde kurulun kadınların kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yürüteceği belirtiliyor.
AİLE ENSTİTÜSÜ
2024 ve 2028 yıllarını kapsayan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı kapsamında kurulması planlanan Aile Enstitüsü, 25 Aralık 2024 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yürürlüğe girdi.
BÜTÇEDEN 38 KURUŞ
2025 yılı için hazırlanan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi, kadınların hak mücadelesine ve toplumsal eşitlik taleplerine kulak tıkayan eşitsiz sistemi bir kez daha gözler önüne serdi. “Ailenin korunması ve güçlendirilmesi” için 16,6 milyar TL ayrılırken, “Kadının güçlenmesi” için yalnızca 5,9 milyar TL ayrıldı. Bu, aileye ayrılan bütçenin, kadına ayrılan bütçenin üç katı olduğunu gösterdi. Kadın başına düşen yıllık 139 TL’lik bütçe günlük 38 kuruşa denk geldi.
Kadın ve çocukları korumak yerine aileyi koruyan ve güçlendirmeyi amaçlayan bir politika izleyen AKP, iktidarı süresince kadınları ekonomik olarak bağımlı hale getirerek, evlere hapsetmeyi hedefledi. Temelinde evlenme oranlarındaki azalmanın önlenmesi ve nüfus artış hızında ilerlemenin sağlanması olan “Aile Yılı” ile de kadının toplumsallığı “anne” ve “eş” sıfatlarına hapsetme isteniliyor.
MA / Yeşim Tükel