İSTANBUL - Hayko Bağdat, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in özellikle hedef alındıklarını belirtirken İrfan Aktan ise 90’larda Kürt gazetecilerin JİTEM, bugün ise SİHA tarafından katledildiğini kaydetti.
Türkiye ve güdümündeki SMO’nun Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıları sürüyor. Bu saldırıları kamuoyuna duyurmak için gelişmeleri takip eden gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık'ta Tişrîn Barajı ve Sirîn beldesi arasındaki yolda Türkiye ait Silahlı İnsansız Hava Aracı ile (SİHA) katledildi.
Gazeteciler Hayko Bağdat ve İrfan Aktan, Türkiye’nin Özgür Basın’a dönük baskı ve saldırılarını, Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in katledilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BAĞDAT: SPEKÜTLATİF HABERLERİ DÜZELTİYORLARDI
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesinin, Kürt basın tarihinde yaşanan katliamların devamı olduğunu anımsatan gazeteci Hayko Bağdat, “Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalandığı günlerden bugünlere çok insan katledildi. Bu meslektaşlarımın haberlerini takip eden, o arkadaşlarımızı şahsen tanıyan ve haberlerini referans alarak yazan çizen gazeteciyim. Özellikle hedef alındıklarını düşündüğümü söylemek istiyorum. Bölgede Türk ordusuna bağlı çetelerin bir takım spekülatif haberlerini düzelttikleri haberler yapıyorlardı. Bu Özgür Basın’a yönelik büyük bir saldırı ve korkunç bir vahşettir. Arkadaşlarımız basın şehitleri tarihinde yerlerini aldı” dedi.
‘ROJAVA’DAKİ MESLEKTAŞLARIMLA GURUR DUYUYORUM’
Türkiye'de Kürt meselesine ilgi duyan ve Kürtlere selam veren herkesin hedef alındığını ifade eden Bağdat, “Kendi hayatımda da bunu deneyimledim. Kürt medyası bölgeden bildirmeseydi devletin ve kolluk kuvvetlerinin hangi şiddetleri gözümüzün önünden kaçırılacaktı? Bunu iyi düşünmek lazım. Bugün Ahmet Hakan ve benzeri ‘çukur’ isimler meslektaşlarımızın katledilmesini alkışlayacak kadar alçalmış durumdalar. Hrant Dink'in 19 Ocak'ta katledilmesinin yıldönümü de yaklaşıyor. Üzerinden 18 sene geçmiş olacak ama katili dışarıda dolaşıyor. Maalesef Türkiye'de gazetecileri öldüren, Kürtlere, Alevilere, Ermenilere zarar verenler kahramanlaştırılıyor. Dolayısıyla Hrant Dink'in ve Nazım'ın katledilmesi bugün yaşadıklarımızın aynısıdır. Bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen zalimlerin şiddet kültürüdür. Rojava’da görev yapan meslektaşlarımla gurur duyuyorum. Kürt medyasındaki gazetecilerin fotoğraf makinelerin bile ‘terör’ ispatı sayıldı. Görüştüğü isimler suç sayıldı. Ama medyadaki arkadaşlar tüm bunlara rağmen ve büyük baskı altında olmalarına rağmen görevlerine devam ediyor” diye belirtti.
AKTAN: 90’LARDA JİTEM, BUGÜN SİHA
Gazeteci İrfan Aktan, Türkiye’nin Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in katledilmesine dair herhangi bir açıklama yapmadığını hatırlatarak, 90’lı yıllarda katledilen Kürt gazetecilerin JİTEM tarafından bugün ise SİHA’larla yapıldığını vurguladı. Aktan, Türkiye’nin gazetecileri hedef almasındaki amacının hakikatin diğer yüzünün kamuoyuna yansımasını engellemek olduğunu belirterek, “Türkiye'nin Rojava'ya yönelik operasyonları sadece askeri değil aynı zamanda hakikati yeniden yazmak ve ters yüz etmektir. Nazım ve Cihan gibi sahada bulunan gazeteciler, doğrudan Kürt aktörlerle de görüşüyor. Orada halkla görüşebiliyor ve oradaki insanlara mikrofon uzatabiliyor. HTŞ'nin Şam'a ilerlediği tarihten hemen sonra Türkiye medyasından onlarca gazeteci Suriye'ye gitti. Bunların hepsi İdlib'e gittiler, Hama'ya oradan Şam'a doğru indiler. Fakat Türkiye’den Rojava'ya giden tek bir gazeteci olmadı. Türk medyası, YPG ve SDG'nin hareketliliğini aktarmayı bırakın Suriye'de Esad'ın devrilmesinden Kürtlerin nasıl etkilendiğini bile aktarmadı. Gazeteciler taraf da olabilir. Herhangi bir çatışma döneminde gazeteciler illa tarafsız olmak zorunda değildir. Ama bu gazetecilerin hedef alınmasını meşrulaştırmaz. Türkiye'nin ana akım medyasına bağlı gazeteciler, Türkiye destekli grupların araçlarına ya da onların konvoylarına dahil olarak orada olup bitenleri aktarıyor ve bunu taraflı bir biçimde aktarıyorlar. Ama bu onları hedef göstermeye kapıyı açar mı? Hayır. Bunu reddediyorsak Nazım'a, Cihan'a ve Kürt gazetecilere yönelik şiddeti de reddetmek durumundayız. Bunun uluslararası alanda da bütün gazeteciler tarafından kınanması gerekir” dedi.
7 GAZETECİ TUTUKLANDI
İstanbul’da Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in katledilmesini protesto etmek isteyen gazetecilerden 7’sinin tutuklanmasını da değerlendiren Aktan, “İktidar, ‘ben bunu yaparım, aynı zamanda mesleki dayanışmanızı da en sert şekilde cezalandırırım’ diyor. İktidar, gazetecilerin birbirleriyle dayanışmasını engellemeye, barolar üzerinden hukukçuların bu tür hak ihlallerini hukuka dayanarak reddetmesini çalışıyor. Burada bir suçluluk duygusuyla hareket etmiyor. Tam tersine ‘onu yaptım, bunu da yaparım’ diyor” diye konuştu.
‘KÜRT BASINI BARIŞ GAZETECİLİĞİDİR’
Aktan, Kürt gazeteciliğinin Türkiye’de barış gazeteciliği olduğunu belirterek, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin İmralı'da PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmesine ilişkin, “Kürt medyası çözüm süreçlerinde barış gazeteciliğine çok hızlı adapte olabilen bir geleneğe sahip. Kürt medyasının dili barış kelimesine alışkındır. Ama iktidara yakın gazeteciler bu sürece adapte olamıyorlar. Ana akım medyası, barış kelimesine, barış gazeteciliğine, hak savunuculuğuna, ezilenin sesinin duyurulmasına alışkın bir medya değil. Eğer bu süreç gerçekten bir çözüm sürecine evirilecekse, iktidardan bunlara barış diyebilmeleri için direktif gitmesi gerekecek. İktidara bu kadar bağımlı bir medyadan söz ediyoruz. Dolayısıyla Kürt medyası dünden barışa hazırdır” ifadelerini kullandı.
‘GAZETECİLİĞİ ENGELLEYEMEZSİNİZ’
Aktan, iktidarın kanatları altında gazetecilik yapanlara bir çağrı yapılmasına dikkat çekerek, “Siyasi koşullar ne olursa olsun gazetecilerin şaşmaması gereken bir pusulası var. O da hakikatlerdir. Biz savaşa, çatışmalara, taraflardan birinin muzaffer olup olmamasına bakmadan hakikatleri aktarırız. Bazen baskılar o kadar yoğunlaşır ki hakikatleri aktaramayacağımız zamanlar olur. Ama en azından dezenformasyon yapmayız. En azından hakikate ihanet etmeyiz. Başta Kürt gazeteciler olmak üzere, Türkiye ve Ortadoğu'da hakikatin peşinden giden gazeteciler öyle veya böyle gerçekleri aktaracaklar. Biz susarsak yurttaş gazeteciliği devreye girer. Çünkü artık her telefonun bir kamerası var. Gazeteci öldürebilirsiniz, gazeteci tutuklayabilirsiniz ama gazeteciliği engelleyemezsiniz” diye konuştu.
MA / Melik Çelik