HABER MERKEZİ - Ajansımıza konuşan sanatçı Şivan Perwer, “Bu dönemde ‘ben’ demek bir şeyleri çözmüyor. Çünkü Başûr, Bakur, Rojava ve Rojhilat’ın kaderi birbirine bağlı. Birbirlerini dinlemek zorundalar” dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında uzun zamandır yapılan görüşmelerin Duhok Anlaşması kapsamında ilk aşaması mutabakatla sonuçlanmasıyla beraber Kürt ulusal birlik tartışmaları hız kazandı. Söz konusu mutabakat çerçevesinde görüşmelerin halen sürdüğüne dair mesajlar gelirken, çeşitli ülkelerde kimi Kürt örgüt, parti ve platformların bu yönlü çalışmaları ise devam ediyor. Avrupa’da bir araya gelen Kürt sanatçılar da sürece katkı sunmak amacıyla platform oluşturdu.
Koronavirüs (Kovid-19) salgınının etkisini yeni yeni gösterdiği bu yılın başında birçok etkinliğe imza atan platformda yer alan sanatçılardan Şivan Perwer ile ulusal birliği, Kürt müziğini, sanatçılara ve kendisine yönelik eleştirileri konuştuk.
Aç da kalsak ulusal anlamda bu toplumun hizmetini yapacağız. Bu bizim vazifemiz. Bizim sanatımız Kürt ve Kürdistan’a bağlıdır. Yok olursa biz de yok oluruz. Biz sudaki balıklarız. Bu toplum da sudur. Su kurursa balık ölür. Bundan kaynaklı birlik oluşturduk.
Salgın öncesi sizin de yer aldığınız bir grup sanatçı ulusal birlik için bazı etkinlikler düzenledi. Salgınla birlikte etkinliklere ara verildi. Ulusal birlik noktasında çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Pandemi dünyadaki ilişkileri kesti. Ticari, kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkiler başta olmak üzere tüm ilişkiler kesildi. Tabii bu kötü bir hastalık. Tüm hastalıklara ilaç bulunuyor. Ancak bu virüsün tedavisi yok. Bu da insanlar arasında büyük bir korku yarattı. Bu kültürel çalışma ve ilişkileri de etkiledi. Halkı buradan uyarıyorum. Dikkatli olmalılar. Sık sık yan yana gelmemeli ve maske kullanmalılar.
Bizim çalışmalarımıza da çok büyük etkisi oldu. Biz büyük bir umutla çalışmalara başladık. Sanat tarihsel bir renk, filozofik bir düşünce, bayrağın yükseltilmesi, öz geçmiş ve dünya toplumunun durumunu anlamaktır. Sanat çok önemli. Kürdistan’da eski dönemlerde sanata önem verilmiş ancak sanatı icra edene çok kıymet verilmemiş maalesef. Parçalanmışlık ve dağılmışlıktan kaynaklı kıymet verilmemiş. Biz de bundan kaynaklı bir araya geldik. Geçmişi uzun yıllara dayanan bir medeniyete sahip bir milletin, tüm saldırılara rağmen yok olmayan bir dile sahip milletin sanatçılarıyız.
Bazı kişiler şeyh ve ağaları için Kürdistan’ı satabilirler. Ancak, bu toprakların, yaşamlarının temeli ve geleceği olduğunu düşünmüyor. Bu topraklar her şeydir. Bu toprakların özgürlüğü her şeydir. Sanat da bunu dile getirsin dedik. Daha önce sanatçılar şeyhleri, ağaları, dağları için söylüyordu. Ancak biz sanatın ulusal bir yola girmesini istedik. Çünkü her halkın ulusal bir cumhuriyete ihtiyacı vardı. Ulusal renkle yürümezsek cumhuriyet oluşmaz. ‘Aman sanatçılar sadece sanatlarıyla uğraşsınlar, bir şey söylemesinler’ diyorlar. Suyla buluşmayan toprak yaşam bulmaz. Demek ki toprak ve suyun birbirleriyle bağlantısı var. Havada değişim olduğu zaman su ve toprakta da değişim yaşanıyor. Sanat, siyaset, ekonomi… Her şey birbiriyle bağlantılıdır.
Düşünceler ve bilinçlenme, aynı zamanda toplumun ilerlemesini de sağlar. Böylece toplum da güzel bir geleceğe sahip olur. Bundan kaynaklı biz de bir araya geldik. Biz büyük bir fedakarlık yapıyoruz. Aç da kalsak ulusal anlamda bu toplumun hizmetini yapacağız. Bu bizim vazifemiz. Bizim sanatımız Kürt ve Kürdistan’a bağlıdır. Yok olursa biz de yok oluruz. Biz sudaki balıklarız. Bu toplum da sudur. Su kurursa balık ölür. Birbiriyle bağlantılıdır. Bundan kaynaklı birlik oluşturduk. Ancak maalesef salgın bizi etkiledi.
Bundan sonra bir programınız var mı?
Korona etkisini yitirmeye başladığı zaman biz de eylemlerimizi sürdüreceğiz. Bunda kararlıyız. Halkımızdan da ricacıyız; Bizim ruhumuz onların ruhuyla, varlığımız da onların varlığıyla bağlı. Onların başarısı bizim başarımızdır. Tüm sanatçılara da sesleniyorum; Her sanatçı kendisini bir köşeye çekip, birbirini eleştirmesin. Elbette ki her sanatçının bir fikriyatı var. Ancak bu noktada birbirimizi dinlemeliyiz.
Şimdi Güney’e girmişler. Kürtler bunu nasıl kabul ediyor? Sen kardeşinle birlik olmuyorsun, düşmanı getirip kendi içine yerleştiriyorsun. Bir kez de güçlü ol, kahraman ol. Ulusal birlik Kürler için elzemdir. Kimse tek başına kurtulamaz. Bir parçanın kurtuluşu Kürdistan’ın diğer parçalarının kurtuluşudur.
Kürt ulusal birliğine dair adımların atılmaya başlandığı dönemlerde saldırıların da arttığına tanık oluyoruz. En son Kuzey ve Doğu Suriye’de partilerin yakınlaşması Türkiye’de tepkiyle karşılandı. Yine son dönemlerde Şengal, Kandil ve Mahmur başta olmak üzere birçok yere hava ve kara operasyonları düzenleniyor. Bu operasyonları nasıl yorumluyorsunuz?
Kürt düşmanları, Kürtlerin tüm yaptıklarına, adımlarına karşı uyanık. Onların ajanları ve muhbirlerinin her alanda ilişkileri var. Onlar, her zaman Kürtlerin yakınlaşmasını ve ilişki kurmasını engellemek isteyecek. Bir milletin birliği, o milletin başarısıdır. Düşman bu başarının gerçekleşmesini istemeyecektir. Maalesef bir tane düşman yok. Sykes-Picot Anlaşması bize büyük bele getirdi. Maalesef Kürdistanı böldüler. O dönem birlik oluşturacak, İngiliz ve Fransızları ikna edebilecek temsilciler yoktu. Tabii Kürdistan’ın rengi biraz farklı. Güney’de (Irak Federe Kürdistan Bölgesi) biraz ekonomik iyileşme olmuş. Milyarderleri oldu. Milyarderler fakirlerle ilişki kurmak istemiyor. Çünkü milyarlarından korkuyorlar. Ancak milyar da olsa milyon da olsa bir ülkenin toprağı asla ve asla para ile satın alınamaz ve satılamaz. Milyarderler ölmeye yaklaştıkları vakit pişman olacaklar ve “ax” diyecekler. ‘Ben Kürdistan toprağının özgürlüğünü göremedim’ diye. Ancak milyarderler zenginliklerini toplum ve ülkesi için harcıyorsa, ülkesini seviyorsa iyi insandır.
Almanlar hep ‘ben’ yerine, ‘biz’ diyor. ‘Biz’ demek sorunları çözer. Bu dönemde ‘ben’ demek bir şeyleri çözmüyor. Çünkü Başûr, Bakur, Rojava ve Rojhilat’ın kaderi birbirine bağlı. Birbirlerini dinlemek zorundalar. Düşman onları bir bir yok ediyor. Türkler, Araplar, Farslar... Bakur’u yok edecekler, Rojava’yı yok edecekler. Şimdi Güney’e girmişler. Ne işleri var Başûr’da? Şu an Kürtlerin topraklarında. Kürtler bunu nasıl kabul ediyor? Sen kardeşinle birlik olmuyorsun, düşmanı getirip kendi içine yerleştiriyorsun. Bir kez de güçlü ol, kahraman ol. Aman benim ekonomim bozulmasın. Düşman senin başardığını gördüğü vakit sana saldırıyor, referandum döneminde tankarıyla seni ezeceğini söylediler. Ulusal birlik Kürler için elzemdir. Kimse tek başına kurtulamaz. Eğer Kürdistan’ın bir parçası kurtuluyorsa, insan buna destek olmalı. Benim şarkılarım da bunun üzerine. Bir parçanın kurtuluşu Kürdistan’ın diğer parçalarının kurtuluşudur. Düşman bunu biliyor ve diğer parçayı da bozmak istiyor. Kürtler buna izin vermemeli. Başkaldırmalı. Kürtler ulusal birlikle kendilerini doldurmalı.
Bir süre önce kimi eleştirilerim oldu, ağalar ve paşalar böyle diye. Ya nasıl saldırılarla karşılaştım. Feodalizmin devri bitti. Burjuvazi sonrası feodalizm bitti ve devletler kuruldu. Kürdistan için feodalizmin dinlenmemesi lazım. Hepimizin kaderi birbirine bağlı. Kürt ve Kürdistan’ın yok olması özgürlüğün yok olmasıdır. İyi Ruhaniler, ruhlarının Kürdistan’ın üzerinde olduğunu söylemeli. İyi Mîrler ‘ben halkımın Miriyim’, ‘Kürdistan toprağı benim her şeyimdir’ demeli. ‘Ben halkımın hizmetkarıyım, ben Kürdistan’ın hizmetkar şeyhiyim’ demeli. Bu gerekli. Çünkü devir değişiyor. Kürt toplumu artık uyanıyor. Toplum içerisinde ulusal önderler çıkıyor. Mesela Sayın Abdullah Öcalan ulusal bir önder. Sayın Öcalan 21 yıldır zindanda. İnsanların sahip çıkması gerekir.
Sayın Öcalan ulusal bir önder ve yıllardır zindanda. ‘Siz birlikte olun, siz güç olun’ diyecek. Onun duruşu doğru bir duruş. Sayın Öcalan, Kürtleri yeniliğe götürmek istiyor. Kürtler de artık yeniliği yaratması gerekiyor. Türkiye de barış ülkesi olsun. Türk ve Kürtler el ele versin. Bu tüm Kürdistan parçalarına etki yapar. Bu akılla geldik.
Tam da bu noktada şunu sormak isterim, PKK Lideri Abdullah Öcalan en son görüşmesinde “Küçük olsun benim olsun” yaklaşımını eleştirmişti. Öcalan’ın eleştirileri kapsamında Kürt örgütleri ve siyasi partileri ulusal birlik noktasında nasıl bir tutum alması gerekir?
Nelson Mandela yıllarca zindanda kaldı. Halk onun fikirlerine aşık oldu. Dünya kahramanı oldu. Birçok alanda ödüllendirildi. Sebebi neydi? Mandela’nın yaşamı zindanda çürüdü. O, yanına gidenlere ‘Dışarıdakiler her şeyi biliyor onlara sorun’ diyordu. Çok büyük hizmeti oldu. Sayın Öcalan da zindanda. Gaddar bir düşmanın etkisi altında. Ne diyor? Elbette bazı argümanlar veriyor kimi nasihatlerde bulunuyor. ‘Siz birlikte olun, siz güç olun’ diyecek. ‘Sizin elinizde’ diyecek. Onun duruşu doğru bir duruş. Sayın Öcalan, Kürtleri yeniliğe götürmek istiyor. Avrupa neden Rönesans ve reform gerçekleştirdi? Çünkü her şey ilerledi. Kürtler de artık yeniliği yaratması gerekiyor. Özellikle gençlerimiz. Biz artık ihtiyarladık. Yeni neslin uyanması gerekir. Siyasetin onlara sahip çıkması gerekir. Artık miriti ve ruhaniliğin kudreti kalmadı. Kürt ve Kürdistan’ın hizmetine girmeliler. Biz sanatçılar da artık eski rolle hareket edemeyiz. Birlik ne kadar zahmet de olsa başarmalıyız. Şu an bu gerekli. Kürtler değişmeli.
Diyarbakır’daki buluşmayı hatırlatmak istiyorum. İbrahim Tatlıses ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mitingine katılmanız çokça tartışıldı ve eleştirildiniz. Ancak sonrasında bizzat Erdoğan’ın talimatıyla, sizin için de ayrı bir öneme sahip olan Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılar gelişti. Hatta Efrin’e dönük operasyonun bestesi Tatlıses’ten geldi. Bugün dönüp o fotoğraf karesine bakarken ne düşünüyorsunuz?
Birincisi, Tatlıses hakkında çok fazla şey söylemek istemiyorum. Onun hayatını biliyorum. Fakir bir çocuktu, soğuk su ve çekirdek satıyordu. O su sattığında ben de okuyordum. İbrahim, Kürtlük bilinci ve ruhunu görmedi. 'Nasıl meşhur olurum, keyfime bakarım' derdindeydi. Çok kişi öyle büyüdü. Kürtlük bilinciyle uyanmadılar. Bu nedenle devlet ne isterse mecbur onu yapıyorlar. Bunu bir kenara bırakalım.
İkincisi, halkına hizmet eden herkese saygım var. Kak Mesut’u (Mesut Barzani) çok severim. Bir gün yanına gittim ve ona ‘Sen benim başkanımsın, çünkü sen Kürdistan’ı yönetiyorsun, bundan dolayı sen benim başkanımsın’ dedim. ‘Sen söylediğinde, senin söylemin benim için önemli ve Kürdistan’a gidelim’ dedim. Daha önce AKP kimi isimleri ve bakanlarını gönderiyordu. Neye gelecektim? Kendimi mi satsaydım? Benim bir ülkem var ve satılık değil. Aklımda öyle bir şey yok. Ancak, bir şey vardı; Ben özgürlüğe aşıktım. Eğer ülkenin toprağı özgür değilse bir ağaç bile dikemezsin. Bütün dünyayı gezmiştim. Ancak benim toprağım Kürdistan. Toprağıma geldiğimde bayrağımın olması gerekir. Toprağımın özgür olması gerekir. Benim dilimin konuşulması gerekir. Bu olursa gelirim. Tabii o dönem Kürtlerin petrolü olmuştu, ticaret yapıyorlardı. Milyarderler olmuştu. Ancak para gelince kültür gitti.
Türkiye ile de ilişki vardı. Türkiye de Kürdistan’dan milyarlar kazanıyordu. Bana da bu durumun daha da pekişmesi, barışın olması, Türkler ve Kürtler arasının iyileşmesini söylediler. Ben de ‘hadi gidelim’ dedim. Artık Heso, Hiso, Celo…fark etmez. Barış olsun, dostluk olsun, birbirimizi öldürmeyelim hadi gidelim. Kimseden para istemedik. Madem milletimiz için, Kürt ve Türk halkının dostluğu için bir araya geleceğiz, birçok gencimiz yaşamını yitiriyor. Kürtlerin durumu iyi değil. Türkiye de barış ülkesi olsun. Türk ve Kürtler el ele versin Ortadoğu’da hüküm sürsün. Bu tüm Kürdistan parçalarına etki yapar. Bu akılla geldik. Herkesi de gördük.
Ancak, Ortadoğu’nun mantalitesi de böyle; Birçok din çıktı, Zerdüştlük, Budizm, Yahudilik, Müslümanlık…Birbirleriyle savaştılar ve birbirlerini öldürdüler. Ortadoğu’da siyaset de öyle. Gelip, ‘Filankes çağırdı geldin, ben çağırdım neden gelmedin?’ dediler. Bu mantalite iyi değil. Bunun kalkması gerekir. Ben çok iyi birisi olduğumu söylemiyorum. Ancak sen iyi bir hizmet yapıyorsan iyisindir. İnsan yaptıklarıyla iyidir. Bundan kaynaklı biz kimseyi kendi isteklerimize mecbur etmiyoruz. Yıllardır ben hizmet ediyorum. Ben de bu halkın bir çocuğuyum. Onlara duygularımı göndermek istedim. İşte sizin Şivanınız geldi! Ya ben 38 yıl ülkemi görmedim. Ancak sonrasında ne barış geldi ne de süreç devam etti.
Ancak para aldı diyorlar. Farklı bir yola sokuyorlar. Hile yapıyorlar. Bunun kalkması lazım. Kürt milleti dürüst bir yolda el ele tutuşmalı. Bütün Kürtlerin kaderi birbirine bağlı. Elbette her parçanın kurduğu ilişkiler farklı. Her kes kendini yenilemeli. Soranlar ve Kurmanclar oturup ‘biz bizsiz olmayız’ demeli. Yenilik olmalı. Halka umut verilmeli.
Sanatçıya yaşama imkanı vermezseniz sanat ölür. Ektiğiniz toprağa su vermemek gibi. Ne olacak? Kuruyacak. Sanatçılara sahip çıkılmıyor. Taraf değilsen bittin demek. Belki bazı arkadaşlarımın imkanı var. Ancak ben halen doğru dürüst bir albüm yapamıyorum.
Kürt müziğine gelelim. Kürt sanatçılar günümüzde zor koşullarda çalışma yürütüyor. Özellikle finansman, organizasyon noktasında birçok engelle karşılaşıyorlar. Yine birçoğu, hakkında açılan davalardan kaynaklı sürgünde. Söz konusu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz, bu koşullarda icra edilen Kürt müziğinin durumunu nasıl okuyorsunuz?
Bir gün İsveç’teki Kürtler aradı. Benimle görüşmek istediler. Karar verdik ve görüştük. Bir konserlerinin olduğunu söylediler. Kazım El Saher. Arapların sevdiği bir sanatçı. Benim de ön sıralarda yer almamı ve Saher’in merhabalık vermek istediğini söylediler. Meraktan sordum: Konseri nasıl yapıyorsunuz? Ekonomik durumunuz nedir? 200 bin dolar masraftan bahsettiler.
Onlara biletin ne kadar olduğunu sordum. 110 dolar dediler. Ben de Kürtlerin konsere gelmeyeceklerini söyledim. Kürtler bir konsere 110 dolar vermeye alışık değil. Onlara dükkanları satıp masraflarını ödeyeceklerini söyledim. Aynen öyle de oldu.
Bizim hayatımız Newroz ve siyasi partilerin etkinliklerine bağlı. Ne zaman konserimiz olsa saldırı oldu. ‘Biz yapmazsak siz nasıl yaparsınız?’ Kürt sanatçılara konser yapmak yasak. Ya Newroz olacak ya da bir düğün. Ya da siyasi bir partinin gecesi. Kürt sanatçıların kaderi Kürt siyasi parti ve örgütlerine bağlanmış. Hareketler aslında kendine güvenmiyor. Eğer kendilerine güven duysalar, ‘sanatçıları özgür bırakın, düşüncelerini hapsetmeyin’ diyecekler. Tabii sanatçılar da hadlerini bilmeli. Eroin, kumar vs. pisliğe bulaşmamalı. Biz halkın sanatçılarıyız. Temiz yaşamalıyız.
Bize 5 bin TL verdiklerinde sonrasında ‘Biz Şivan’a, Diyar’a, Xelîl Xemgîn’e para verdik. Para aldılar’ diyorlar. İnsanları rezil ediyorlar. Sanatçıya yaşama imkanı vermezseniz sanat ölür. Ektiğiniz toprağa su vermemek gibi. En olacak? Kuruyacak. Sanatçılara sahip çıkılmıyor. Taraf değilsen bittin demek. Belki bazı arkadaşlarımın imkanı var. Ancak ben halen doğru dürüst bir albüm yapamıyorum. Doğru dürüst bir sanatçı arkadaşıma yardımcı olamıyorum. Yarım milyon ile bir stüdyo yaptım. Ancak, siyaset sanatçıların gelmesini engelledi ve yasakladı.
Sanatçılar da çalışmalı. Herkes kendi işini yapmalı. Sanatın yolu Kürt siyasi güçleri tarafından bitirilmiş durumda. İngilizler benim için konser düzenlemek istedi. Sonra ‘Senin halkın bırakmıyorlar, saldıracaklarını söylediler’ dediler. Neden? Yani bu dereceye geldik. Nasıl devlet ya da birliğimizi sağlayacağız. Bir şarkı yaptım. Güney Kürdistan’ın yok edileceğini söyledim. ‘Şivan PDK’ye karşı olmuş’ dediler. Bazıları bana saldırdı. Bana ‘PKK’li olmuşsun’ diye saldırıldı. Kendi fikirlerinle düşünmene izin vermiyorlar. Bizim de bir aklımız var. Kısaca bize dönük çok saldırı var. Bundan kaynaklı bir platform kurup, ulusal bir ruhla birbirimize yardımcı olalım dedik. Artık bizim de merkezlerimiz olsun. Avrupa’da 4 milyon Kürt yaşıyor. Ancak bir tane ulusal akademimiz yok.
Rojava’dakiler çok Kürdistanîler. Hepimiz için büyük zahmetler çekti. Çok kahramanlıkları var. İnanmış bir ruhla hizmet ediyorlar. Ekonomik kaygı duymadan canlarını veriyorlar. Bu sanatın ruhunu da yükseltiyor. Kürdistan’daki sanata örnektir.
Son yıllarda Kürt sanatçılarına dönük “tıkanmışlık” ve “üretimsizlik” eleştirisi yapılıyor. Bu eleştiriyi siz de üzerinize alıyor musunuz?
Kendimde bir tıkanmışlık görmüyorum. Kim ne diyorsa desin. Doğru gördüğüm yerde yürüyorum. Ne zorluk çıkarsa çıksın. Her Kürt sanatçı da öyle yapmalı. Kürt sanatçılarının şansızlığı iyi bir eğitim alamamak. Kürtçe sanatsal eğitim yok. Eğitilmiş bir sanat yok. Güney’de çok çalıştım. Bir konservatuar olsun, sanatçılar eğitim görsün istedim. Kürdistan’da, ekonomik kaygılar gütmeden yaşayabilen, çalışma yürüten ve hizmet üreten sanatçıların sayısı az. Sanatçılar platformu kurulduğunda da çok isteksiz davranan vardı. ‘Aman acaba ekmeğime engel çıkar mı, siyaset ve partiler yolumu kapatır mı' diye düşünenler vardı. Bunlar olacak. Sanatın güçlenmesi siyaseti de güçlendirir. Sanatçıların birlik platformu güçlenirse siyasi güçlere de güç verir. Onlarsız Kürtlerin geleceği olmaz.
Üretimsizlik ve tıkanmışlık tartışmalarını sormuşken tam tersine Rojava Devrimi'yle birlikte Kuzey ve Doğu Suriye’deki sanat çalışmaları bütün dünyada büyük övgü kazanıyor. Siz de takip ediyorsunuz; nasıl görüyorsunuz bu çalışmaları?
Rojava’daki çocuklarımız Kürtlüğün derin bir rengini taşıyor. Çok Kürdistanîler. Rojavalılar hepimiz için büyük zahmetler çekti. Buna saygılıyım. Çok kahramanlıkları var. İnanmış bir ruhla hizmet ediyorlar. Bu fedakar bir hizmet. Ekonomik kaygı duymadan canlarını veriyorlar. Kobanê şehit dolu. Bu sanatın ruhunu da yükseltiyor. Bundan kaynaklı Rojava’daki sanat Kürdistan’daki sanatın ilerlemesinde örnektir. Bu unutulmamalı.
Yeni bir albüm çalışmanız var mı?
Ruhum sanatla bağlantılı. Filozofi çalışmalara ruhumu adıyorum. Bu olmadan sanat yapamazsınız. Yüzlerce şarkı sözü yazdım. Ancak korona araya girdi. İnsanlar halen birbirine uzak. Her gün stranlar topluyorum. Her şeyle ilgili. Bir çalışmam var. Devam ediyor. Benim için önemli olan; Ben ne yapıyorum ve ne yapacağım. Bunun üzerine düşünüyorum. Tabi insanlar birbirine karşı saygılı olmalı ve birbirini dinlemeli. Pandemi sonlandığı zaman platformda yer alan sanatçılarla görüşeceğim. Onlara danışacağım. Siyasilere danışacağım. Bizden kaçmasınlar. Çünkü bir bütünen Kürt toplumuna hizmet ediyoruz. Birbirimize yardımcı olmamız gerekir.
MA / Gökhan Altay