Yüksekdağ: İnsan onurunun üstün olduğunu göstermek için sandıklara gidilmeli

img

HABER MERKEZİ – Cezaevindeki HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Halklarımız önüne barikatlar kurulsa dahi sandıklara gitme kararlılığını göstermelidir. Sadece kayyumları göndermek için değil, insan onuru, iradesi ve vicdanının her zulüm biçiminden üstün olduğunu göstermek için sandıklara gidilmelidir” dedi.

 
Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Yeni Yaşam gazetesinin sorularını yanıtladı. Leyla Güven’in tecride karşı başlattığı ve 141’inci gününde devam eden açlık grevine ilişkin Yüksekdağ, “Süresiz açlık grevi bugün bölgede, dünyada ve Türkiye’de binlerin katıldığı kitlesel bir direniş hamlesine dönüşmüş durumda. Olayı sadece bir açlık grevi, sadece İmralı’da tecridin kaldırılması ya da Kürt siyasi tutsaklarının zindan eylemliliği olarak değerlendirmek, onu darlaştırmak olur. Sevgili Leyla Güven öncülüğünde başlayan ve devam eden süresiz açlık grevi direnişi, küresel çapta siyasi etkiye sahip bir onur ve özgürlük hareketi olarak şimdiden tarihe kaydolmuştur” dedi. 
 
‘AÇLIK GREVİNİN ÖNEMİNİ GÖRMEYENLER TARİHİN AKIŞINI KAÇIRIRLAR’
 
Açlık grevlerinin daha geniş bir toplumsal kesim tarafından sahiplenilmesi gerektiğinin altını çizen Yüksekdağ, “Oluşan tarihsel enerji alanının sinerjiye dönüştürülmesi bakımından ciddi bir yetersizlik olduğu da ortada. Verili düzene ve siyasi gidişata itirazı olan herkesin kör tarafı olamayacak kadar kritik bir siyasi gündemdir tecride karşı mücadele. Önemini göremeyenler tarihin akışını da kaçırırlar ve dışında kalırlar. Bu nedenle öncelikle bütün muhalif halk, emek ve demokrasi güçlerinin akışa enerjik biçimde dahil olması gerekiyor. Başta Leyla Güven olmak üzere yüzlerce açlık grevcisinin durumu şu an hayati eşiğe gelmiş durumda. Ve sayısı 7 bini bulan direnişçiden söz ediyoruz. Siyasi iktidar tecride karşı büyüyerek, yeni aşamalar kaydederek ilerleyen açlık grevi hareketini yok sayma politikasıyla bir yere varamaz. Aynı zamanda bilinen ve başvurulan saldırı ve direnişi kırma yöntemlerinin ters tepeceği de bir sır değil. Siyasi iktidar açısından bugün tek geçerli bir karşılığı olacak seçenek, İmralı’yla birlikte çözümün kapısını açmaktır. Aksi durumda doğacak vebalin altından kalkamaz. AKP-MHP koalisyonu bugün var olan sessizliğin biteviye böyle devam edeceğini sanarak, çözümsüzlük, temel talebi yok sayma, gerilimi tırmandırma tavrında ısrar ediyor” diye kaydetti.
 
‘KAYBEDECEK VAKİT YOK’
 
Cezaevlerinde tecride karşı yaşamına son veren tutukluları da hatırlatan Yüksekdağ, “Artık kaybedecek vakit yok ve herkesin kendi yaşam ve mücadele alanlarından ses vermesi gerekiyor. Demokrasi güçleri, AKP-MHP iktidarının çözümsüzlük ve tecritle birlikte faşizmi pekiştirme saldırganlığı karşısında inisiyatifi ele almalıdır. Özellikle batı ve metropoller merkezli sahiplenme ve dayanışma hareketinin örülmesi için bütün emek ve demokrasi dinamiklerinin, partilerin, emek meslek kuruluşlarının, kadın ve gençlik örgütlerinin, sivil toplum oluşumlarının, inisiyatiflerin etkin biçimde devreye girmesi gerekiyor. Bugün bir açlık grevine destek vermek ya da ölümleri engellemenin yanı sıra Türkiye halklarının birbirinden tecrit olmaması, Kürt halkının acıları varlığı ve yaşamsal hak talepleriyle araya tarihsel bir duvar örülmemesi için harekete geçilmeli. Diğer yandan Kürtlerin oyunu isteyen, onların desteği olmadan siyasi denklem kuramayan, her biçimde Kürt halk potansiyelini kendi siyasi ikbali için sömürmenin peşinde olan anlayışların da büyük bir aymazlık ve fütursuzlukla bu halkın tecridin kaldırılması yönündeki temel talebini görmezden gelmeleri kabul edilemez” dedi.
 
‘MUTLAK TECRİT KALDIRILMALI’
 
Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Gelinen aşamada süresiz açlık grevinin tek talebi olan Sayın Öcalan üzerindeki hukuk dışı mutlak tecridin kaldırılması yönünde hızla adım atılmalı ve İmralı’daki avukat, aile görüşleri yasal güvence altına alınmalıdır. Bunun yanı sıra hapishanelerde özellikle ilk grupta yer alan grevcilerin sağlık durumlarını izlemek üzere bağımsız heyetlerin ziyaretleri yönündeki çaba ve kamuoyu baskısı yoğunlaştırılmalı, heyetler hapishanelere acilen alınmalıdır. Tabii bunların sağlanabilmesi için esas olarak dışarıdaki mücadelenin ivmelenmesi, sonuç alma odaklı hareketin sağlanması gerekiyor. Artık halklarımız ve tüm demokratik, politik odakların tek hedef ve gündem olarak açlık grevinin başarısını, sonuç almasına kilitlenmesi hayati önem taşıyor. Bu önemi gören bir ivme ve ayağa kalkış yaşanacağına inanıyoruz.”
 
‘HDP ERDOĞAN’IN UYKULARINI KAÇIRIYOR’
 
HDP’nin seçim hamlesi hakkında düşüncelerini de Yüksekdağ, şu sözlerle dile getirdi: “31 Mart seçimleri tarihe kayyum siyasetinin yenilgisi olarak geçecek. İstedikleri kadar Türkiye’de Kürdistan diye bir bölge yok bağrış çağırışlarıyla HDP’nin Eş Genel Başkanı’nı, partiye oy veren Kürtleri, halkları kovma küstahlığına yönelsinler. Burunlarının ucundaki gerçekten kaçamazlar. Asıl Kürt halkı varlığı ve iradesini tahakküm altına alan kayyumları def ederek onurlu ve tarihi bir cevap verecektir. Siyasi iktidar ve kayyumcu, inkarcı kamp ise bin bir türlü zulme, güce, olanağa, hilebazlığa rağmen seçilemeyen gayrı meşru ve utanç verici yöntemlere tenezzül ederek yerel yönetimlere el koyan bir siyaset olarak tarihe geçecek.
 
HDP bu kadar ağır baskılar altında, eşitsiz koşullarda, medya ve propaganda olanaklarını kullanamadan seçime giriyor olmasına rağmen AKP-MHP koalisyonunun, Erdoğan’ın uykularını kaçırıyor. Temel seçim taktiklerini yine HDP ve Kürt karşıtlığı üzerine kurdular. Ama HDP’yi terör uzantısı ilan etme, bu yolla kara propaganda yapma yöntemleri de kitlede beklenen karşılığı bulmadı. Aksine iktidardakiler çirkinleştiler. 2015 7 Haziran’ından bu yana adım adım yaşadıkları gerileme ve tek başına yönetememe krizini bugün ‘tek adam iki parti’ ittifak modeliyle aşmaya çalışıyorlar ama 31 Mart’ta da gerileme sürecektir. Yani AKP-MHP ve etrafındaki ıvır-zıvırı da topladıklarında, yine yönetme krizini aşamayacaklar. Artık dayandıkları kitle tabanında dahi kullandıkları söylemlerin güçlü bir karşılığı yok.”
 
‘İNSAN ONURUNUN ÜSTÜN OLDUĞUNU GÖSTERMEK İÇİN’
 
Cumhur İttifakı açısından 31 Mart’ın büyük bir tükenişin seçimi olacağını vurgulayan Yüksekdağ, “Halklarımız, kadınlar, emekçiler, demokrasi ve barış güçleri içinse, faşizm vurdukça güçlenmenin, haklılıkta meşruiyette direnmenin ve bütün zorluklara rağmen kazanmanın yeni bir örneği olacaktır. Bugün kitlesel gözaltılar, tutuklamalar, ağır baskılar, saldırı ve provokasyonlar ortamında seçime gidiyoruz. Böylesi şartlarda sandıklara gitmek de direnişin bir biçimidir. Halklarımız önüne barikatlar kurulsa dahi sandıklara gitme ve oyunu, iradesini tüm saldırılara, hilelere karşı koruma kararlılığını göstermelidir. Sadece yerel seçimleri kazanmak, kayyumları göndermek için değil, insan onuru, iradesi ve vicdanının her zülüm biçiminden üstün olduğunu göstermek için sandıklara gidilmelidir. Bunun yanı sıra HDP’nin ikili seçim taktiği haklı kaygı ve tereddütlere yol açsa da seçim siyasetinin ana omurgasını demokratik direniş tavrının oluşturduğunu da unutmamak, gözden kaçırmamak gerekiyor. Hepsinden önemlisi de böyle bir dönemde HDP etrafında birleşmek, kenetlenmek bütün düzen güçlerinin farklı biçimlerde hedef aldığı ya da yok saydığı devrimci demokratik meşruiyetimize sımsıkı sarılmaktır.”
 
Yüksekdağ, son olarak “En zor koşullarda dahi kazanma ruhunu karartmasınlar. İçeride, dışarıda, bütün yaşam alanlarında süren topyekun özgürlük, demokrasi, barış hareketine katılmaya, bu hareketi büyütmeye çağırıyorum herkesi” sözleriyle kamuoyuna seslendi.