Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na işaret eden Tülay Hatimoğulları, “Tam da bu ülkede yaşanan bu kadar acının, bu kadar haksızlığın, tekçi, ırkçı, milliyetçi ve tek merkezci zihniyete karşı, bu topraklarda yaşayan 72 millete aynı nazardan bakan bir anlayışın, bir siyasi düzenin oluşması için yapılmış bir çağrıdır aynı zamanda. Bu çağrıda Alevi canlarımıza yer çoktur. Bu çağrımız Alevi canlarımızadır aynı zamanda. Ve bizler bu topraklarda eşit yurttaşlık hakkı temelinde her inançtan, her milletten insanın kendi ana diliyle konuşabilmesi ve eğitim görebilmesi ve kendi inancını bu topraklarda özgürce yaşayabilmesi için yeni bir düzen kurulana dek mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu çağrıyı aynı zamanda bu şekilde okuduğumuzu ve anladığımızı da sizlerle paylaşmak isteriz. Bizler bu topraklarda çok acı çektik. Bizler bu topraklarda dilimizden dolayı, inancımızdan dolayı çok acı çektik. Çok sayıda katliamlara maruz kaldık. Bunlara karşı bir olmak, beraber olmak ve mücadele etmek dışında bir seçeneğimiz yok değerli canlar. Ve bu nedenle özellikle demokratik toplum çağrısına hep beraber sahip çıkarak demokratik bir cumhuriyeti birlikte inşa etmek için elimizden gelen her türlü çaba içinde olmaya devam etmeliyiz” ifadelerini kullandı.
DÊRSIM - Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edilişinin 88’inci yılında yapılan anmada mezar yerlerinin açıklanması, Dêrsim adının iadesi ve yaşanan katliam için resmi özür dilenmesi istendi.
Dêrsim Emek ve Demokrasi Platformu, Seyit Rıza ve arkadaşlarının katledilişinin 88’inci yıl dönümü dolayısıyla anma etkinliği düzenledi. Anmaya Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğlulları’nın yanı sıra çok sayıda siyasi parti ile sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Sanat Sokağı’nda bir araya gelen kitle, Kurmanckî “Kamil insanlarımızı unutmayın” pankart ile Seyit Rıza ile arkadaşlarının fotoğrafını taşıyarak yürüdü. Seyit Rıza Meydanı’na varan kitle, açıklama öncesi saygı duruşunda bulundu. Gureş Ana Ocağı’ından Fetiye Yıldırım çıra yakıp, Gulbeng okudu. Platform adına konuşan Emek Partisi (EMEP) İl Başkanı Ergin Tekin, idamın bugün hala yüzleşilmemiş bir tarih, kapanmamış yara ve adaleti bekleyen bir hafıza olarak durduğunu belirtti.
Kapitalist “vahşetin” en katı, en tekçi biçimi dönemin İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından halklara dayatıldığını, insanlık suçlarına imza atıldığını dile getiren Tekin, “Adına Türk-İslam sentezi denen ideolojik zemin üzerinden, bu coğrafyada yaşayan halklara yaşatılan soykırımlar zincirinin başlatılmıştır. Dersim soykırımı da bu soykırımlar silsilesinin halkalarından biri olarak gerçekleştirilmiştir. Yüz yıllara yayılan bir kuşatmaya, sayısız askeri sefere maruz kalan Dersim’in yeni dönemde ki tasfiye süreci ise Koçgiri halk hareketiyle başlatılmış, 1937-38’lerde ise zirveleştirilmiştir. Dersim, hem Kürt hem Alevi kimliği nedeniyle, on binlerce insanımızın katli ve kalanların sürgün edildiği bir soykırım planı saldırısına maruz bırakılmıştır. Dersimlinin o günden bu yana yaptığı şey ise, elde kılıç üzerine gelen bu gücün karşısında yaşamını ve yaşam alanlarını savunmaktan ibarettir. Uçak filolarının, zehirli gazların ve on binlerle ifade edilen askeri güçlerin kullanıldığı bu saldırıda, cenazelerimiz, ya nehirlere doldurulmuş ya da güneş altında bırakılarak kurda kuşa yem edilmiştir. Hayatta kalabilen ve sayısını bilemediğimiz, özellikle kız çocuklarımız ise bilinmeyen yerlere götürülmüş, bir daha da kendilerinden haber alınamamıştır. Dêrsim ileri gelenlerinden Seyit Rıza, Resik Wusen, Wusené Seydi, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Hesené İvrayimé Qıji, Aliyé Mırzé Sıli, savunma haklarının dahi olmadığı düzmece bir mahkemede yargılanarak idam edilmiştir. Cenazeleri ise teslim edilmediği gibi bugüne kadar mezar yerleri dahi açıklanmamıştır” dedi.
‘YÜZLEŞME’ VURGUSU
AKP’nin yıllar boyunca Dêrsim’in acısını seçim malzemesi yaptığını, sözde yüzleşme söylemlerini günübirlik, politik hesaplara kurban ettiğini sözlerine ekleyen Tekin, konuşmasına şöyle devam etti: “Bugün ortada ne açılmış arşiv vardır ne bulunmuş kayıp çocuklar ne de gerçek bir özür. Aksine; Dersim’in dağları maden şirketlerine, dereleri barajlara, halkı, baskıcı politikalara teslim edilmeye çalışılmaktadır. Halkın iradesi kayyımlarla gasp edilmekte, inanç değerleri yok sayılmakta, kimliği ve kültürü sistematik biçimde baskılanmaktadır. Seyit Rıza’nın sözleri hâlâ kulağımızdadır: ‘Ayıptır, zulümdür, cinayettir.’ Bugün bu sözlerin muhatabı yalnızca tarihin karanlık sayfaları değil; yüzleşmekten kaçınan, hakikati erteleyen günümüz siyasal yaklaşımıdır. Kürt ve Alevi kimliklerimiz nedeniyle yaşatılan nice haksızlık ve travmaların ancak nitelikli bir yüzleşme temelinde eşit yurttaşlık hukukunun tanınarak aşılabileceğine olan inancımızı bir kez daha vurguluyoruz.”
TALEPLER
Tekin, “Seyit Rıza ve idam edilen diğer altı canımızın mezar yerleri açıklanmalı ve cenazelerinin Dêrsim’e nakli engellenmemelidir. Arşivler açılmalı, Dêrsim ismi iade edilmelidir. Sürgünler, kayıplar, el konularak götürülen çocuklarımızın listesi ve akıbetleri açıklanmalıdır. Asimilasyon, zorunlu göç, doğa katliamı ve her türlü şiddet biçimine son verilmelidir. Devlet tarafından açık ve resmi bir özür kamuoyu önünde ilan edilmelidir. Soykırım tanınmalıdır” şeklindeki taleplerini sıraladı.
BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM SÜRECİ
Ardından konuşan Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, yaşanan katliamları hukuksuzlukları sıralarken, bugün itibariyle Dêrsim’de değişen hiçbir şeyin olmadığına dikkat çekti. Kadriye Doğan, “Seyid Rıza ve arkadaşlarını boğazındaki ilmek hala bizim boğazımızda duruyor. Köylerimize, mezralarımıza, ilçelerimize yüzde 99 Alevi olmasına rağmen meclisler, camiler dayatılıyor. Bunun yolunu bulmuşlar. Elbette devlet güçlüdür, parası vardır, zulmü vardır” tepkisinde bulundu.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne dikkat çeken Kadriye Doğan, “Bu süreç tamamına ererse bu mücadelede yerimizi alacağımıza söz veriyoruz, bunun sorumluluğunu hepimizin alacağına inanıyoruz. Sayın Öcalan’ın çağrısı yerinde bir çağrı. Buna hepimizin emek vermesi lazım” şeklinde konuştu.
‘DÊRSİM HALKIYLA YÜZLEŞMEK ZORUNDASINIZ’
Dêrsim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) Başkanı Ali Rıza Bilir ise “Kapitalist sistem on binlerce insanımızı katledip sürgüne maruz bırakmıştır. Halen bunun acısını yaşıyoruz. Mevcut siyasal iktidar taleplerimizi görmezden geliyor. Devlete diyoruz ki; Dêrsim halkı ile yüzleşmek zorundasınız. 1937’de Dêrsim Tertelesi kararı çıkarıldı. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu katliam ile karşı karşıya kaldı. Halen doğa talanı ile burayı imansızlaştırma politikası devam ediyor” dedi.
Bilir, son olarak yarın gerçekleştirecekleri doğa mitingine katılım çağrısında bulundu.
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR: BU TOPRAKLAR HAFIZAMIZDIR
Ardından konuşan Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Bugün yağmur yağıyor, doğa Seyid Rıza için, verdikleri direniş için gözyaşı döküyor” dedi. Seyid Rıza ver arkadaşlarının kimliği, varlığı, dili, inancı savunduğunu belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Hükümet neyi düşünüyordu? Hükümet ‘Ben bir ulus devlet kurdum, bunun içinde yaşayan herkes Türk olmalı’ diyordu. İsmet İnönü’nün bir söylemi var: ‘Bizim birinci vazifemiz Türklüğe karşı gelen, Türkçülüğü kabul etmeyen bir kişi varsa onu bu vatandan atarız.’ Dêrisim’de hem tertele hem katliam hem de soykırım vardı. Doğamız elimizden alındı, kız çocuklarımızı kendilerine hizmetkar yaptılar. Kim onları hizmetkar yaptı? Kazım Orbay, Celal Bayar yaptı. Kadınları, yaşlıları öldürdüler. Bu topraklar, bu derviş mekanı sadece bir kent değil, bizim hafızamızdır, inancızdır geleceğimizdir. Bundan sonra bizim bu toprakların diline sahip çıkmamız gerekiyor. Toprağın özgürlüğü için mücadele edenler bu hafızayı bize bıraktılar. Bu hafızayı bir miras olarak bıraktılar. O miras bitmedi, o yol kapanmadı. Seyit Rıza’dan sonra Kürdistan’ın evlatları özgürlük için savaştılar. Geçmişlerini, hafızalarını unutmadılar, özgürlük mücadelesinden taviz vermediler. Biz diyoruz ki; eğer bir toprakta insanlar yaşıyorsa özgür olmalılar. Bizim verdiğimiz mücadelenin özü budur. Bize devredilen mirası içselleştirmişiz. Onu mücadelemizde taşımışız” şeklinde konuştu.
‘ÇAĞRIDA 72 MİLLETE EŞİT BAKMAK VAR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıyı hatırlatan Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Sayın Öcalan diyor ki, ‘Bizim mirasımız büyüktür. Biz bu toplumu demokratikleştirebiliriz, gücümüz var. Biz bu topraklarda özgürlüğü ve barışı inşa edebiliriz.’ Atalarımız bu mücadeleyi verdiklerinde korkmadılar, siz de korkmayın, bildiğiniz üzere bizim inancımızda 72 millete eşit bakmak var. Bu çağrı da 72 millete eşit bakmak var. Biz hiçbir halkı toprağı ayırmıyoruz. Biz bu topraklarda ağaçları, torakları, taşları öpüyoruz; suya niyaz ediyoruz. Bu niyaz bizim kavgamızdır. Bizim inancımız bize diyor ki, demokratik toplumu inşa edin” diye belirtti.
TÜLAY HATİMOĞULLARI: HALKTAN ÖZÜR DİLENMELİ
Tülay Hatimoğulları ise, Dêrsim’in büyük acıların yaşandığı bir coğrafya olduğunu hatırlattı. Gerçek bir yüzleşme yaşanmadığı sürece, bu tarihi hafızayla yüzleşilmediği, gerçekler açığa çıkmadığı sürece; bu acıları ifade etmeye, bu konuda hak talebinde bulunmaya ve mücadele etmeye de devam edeceklerini vurgulayan Tülay Hatimoğlulları, “Dêrsim Terteresiyle yüzleşilmeli. Dersim halkından özür dilenmeli. Bu resmi bir şekilde gerçekleşmelidir” dedi.
SURİYE’DEKİ ALEVİ KATLİAMI
AKP’nin ilk geldiği zamanlarda "Alevi açılımı ve Kürt açılımı yapacağım" diyerek siyaset yürütmeye çalıştığı zamanda özrünü ifade ettiğini ama özür kelimesini tamamlamadığını söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Ve şu an daha beter bir konumdayız. Bugün Alevi canlarımıza tarih boyunca yaşatılan katliamlara ne yazık ki yenileri ekleniyor. 21’inci yüzyıldayız. Suriye'de Alevi katliamları yaşandı. Ve son yılların, son yüzyılın diyebiliriz ki en büyük Alevi katliamından birisi sahil kentlerinde Ehli Savahile yaşatıldı. Lazkiye'ye yaşatıldı. Hama'ya Humus'a yaşatıldı. Ve binlerce Alevi canımız orada katledildi. Buradan bir kez daha Suriye'de gerçekleştirilen katliamı, buna ön ayak olanları, buna yol açanları, destekleyenleri, fiilen gerçekleştirenleri sizlerin huzurunda kınıyoruz. Ve çağrımızı buradan, Alevi katliamının en büyüklerinden birini yaşamış Dêrsim coğrafyasından bir kez daha yineliyoruz. Suriye'de Alevi canlarımıza insani yardımı ulaştırabilmek için koridor açılması konusunda başta Türkiye'deki yetkililer olmak üzere bütün yetkilileri göreve davet ediyoruz” diye ifade etti.
‘DEVLETİN ALEVİSİ OLMAYACAĞIZ’
Tülay Hatimoğulları, konuşmasına şöyle devam etti: “Yok saymak, onları sünnileştirmek ve resmi ideolojiye adapte etmek tırnak içinde. Bunu gerçekleştirmek için devletin oynadığı oyunlar bitmiyor. Yani Muaviye'nin oyunları bu topraklarda bitmiyor. Yenilerine yenileri ekleniyor. Bakın Dêrsim'de yarın bir miting gerçekleşecek ve Dêrsim halkı doğasına sahip çıktığının mesajını güçlü bir şekilde verecek. Ve bugün Dêrsim halkının inancının neye dayalı olduğunu, nereden beslendiğini hepimiz biliyoruz. Reya heq inancı ağacı, börtü böceği, taşı, toprağı, suyu yani doğayı merkezine alan bir inançtır. Ve bugün mevcut olan bu iktidar sermayeyle el ele vererek bu topraklardaki asimilasyonun bir başka versiyonunu bu şekilde hayata geçirmek istiyorlar ve burada çok ciddi bir doğa talanı söz konusu. Dêrsim halkı ve Türkiye'den gelen doğa savunucuları yarın burada taşına, toprağına, suyuna ve inancına sahip çıktığının mesajını bir kez daha verecek. Asimilasyon politikası sadece bunlarla devam etmiyor ne yazık ki. Bugün devlet kendi Alevisini yaratmak istiyor. Kültür ve Cemevi Başkanlığı yani bir devlet projesi olarak Alevi canlarımızın cemevlerini, Alevi canlarımızın inançlarını araçsallaştırmak ve kendi aracı haline getirmek istiyorlar. Bizler devletin Alevisi olmayacağız. İnancımızı diri bir şekilde yaşatmak, ibadet merkezlerimize sahip çıkmak için tıpkı tertelelere karşı, soykırımlara karşı, katliamlara karşı nasıl beraber ve dik durduysak bugün de aynı kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğimizin sözünü burada bir kez daha veriyoruz.”
‘ÇAĞRIDA ALEVİ CANLARIMIZA YER ÇOK’
