WAN – Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma Sempozyumu’nda, Abdullah Öcalan’ın felsefesinden esinlenen Rojava’daki komünal tarım ve ekonominin sömürgeciliğe karşı umut verici ve en güçlü model olduğu vurgulandı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında “Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma Sempozyumu”nun ilk oturumu sona erdi. Wan’da devam eden sempozyumun son oturumunda “Kurdistan’da tarım politikaları, ne yapmalı, nasıl yapmalı?” sorusunun cevabı arandı. Panele Wan Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Mustafa Avcı, Hamit Kurt, Agit Özdemir ve Necmettin Türk konuşmacı olarak katılırken, sunumun moderatörlüğünü ise DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit yaptı.
‘BELEDİYESİZ BELEDİYECİLİK DENEYİMİ’
İlk olarak konuşan Mustafa Avcı, yerine kayyım atanmasından sonra kurdukları kooperatife ilişkin bilgi verdi. “Belediye olmadan olmaz” demenin doğru bir yöntem olmadığını söyleyen Avcı, “Yerimize kayyım atandıktan sonra alanı terk etmedik ve üretim için bazı yol haritası çizdik. Toprağından koparılma bir devlet politikasıdır. Toprağından kopan kişi kelkeleye (kökünden kopan ve kuruduğundan rüzgarda savrulan bitki) döner. Bir yandan devlet insanları topraklarından kopardı bir diğer yandan yoksulluğa mahkum etti. Biz, kooperatifi kurarken önemli veriler elde ettik ve bu veriler ışığında hareket ettik. İşte üretimden kopan bu insanları yeniden üretime sevk ettik. Öz örgütleme süreci işlemediği sürece insanları tekrar üretime ve örgütlenmeye sevk etmemiz mümkün değil. Belediyeler insanları üretime teşvik edecek projeler geliştirmelidir. Belediyelerin ortak tarımsal makine parkı olması gerekiyor. Çitçiye tohum, mazot ve traktör vererek insanları buna teşvik etmemiz gerekiyor. Belediyesiz belediyecilik fikrini bu kentte hayata geçirdik ve bunu devam ettireceğiz” dedi.
‘TARIM VE HAYVANCILIĞIN İÇİN SAVAŞ BİTMELİDİR’
Ardından konuşan Ziraat Teknikeri Hamit Kurt, “Dünya’da tarımsal arazi varlığı 4,9 milyar hektar, Türkiye’de 24 milyon hektardır. Türkiye arazi varlığı açısından dünyada 9’uncu sırada ve bunun en büyük bölümü ise Mezopotamya sağlıyor. Kurdistan’da 6 milyon hektar ekilebilir arazi var ve bunun yüzde 60’ından fazlası sulanabilir arazidir. Türkiye’de 53 milyon küçük, 16 milyon büyükbaş hayvan var. Wan küçükbaş hayvancılıkta birinci sırada yer alıyor. 1980 yılında Wan’da tam 5,5 milyon küçükbaş hayvan vardı. Türkiye’de 1989 yılında 53 milyon hayvan varlığı, 2009 yılında 26 milyona düşüyor. Bunun tek nedeni savaşa bağlı olarak köylerin zorunlu göçe zorlanmasıdır. Yine Türkiye’deki mayınlı araziler ve yayla yasakları da elbette bundan etkili oldu. Türkiye’de tarım ve hayvancılık azalıyorsa bunu savaştan bağımsız ele almamız mümkün değil. Savaş politikaları, özelleştirme ile tüm kaynakların sermayeye peşkeş çekilmesi, eğitim, liyakatsizlik, kar hırsı, tarım girdilerinin artması da bunda etkili oldu. Türkiye’de Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözmeden hiçbir sorunu çözemez ve her alanda geriye gider. Savaş son bulmalı, yasaklar kalkmalı, mayınlı araziler temizlenmeli ve insanların köylerine dönmelidir. Bu savaş devam ettikçe ülkenin kaynakları yine mermiye gidecek ve tüm alanlarda geriye gideceğiz” diye konuştu.
‘BARAJ POLİTİKASI DEVLET İÇİN STRATEJİKTİR’
Ardından, toplumsal ekoloji işçisi olarak kendisini tanımlayan Agit Özdemir sunum yaptı. “Kimin, ne için ve hangi tür enerji” sorularını soran Özdemir, “Verimli Hilal’in nasıl baraj ve enerji üretim yerleri ile yok edildiğini hepimiz iyi bilmeliyiz. GAP projesi ile Harran Ovası topraklarının yüzde 25’i tuzlandı, işsizlik bitmedi, halk sağlığı konusunda hastalıklar ortaya çıktı. Türkiye, Kurdistan’da endüstriyel tarımı dayatarak geri dönülemez sıkıntılara yol açıyor. Türkiye’de demokratikleşme olmadan ne DEDAŞ sorunu ne diğer sorunların çözümü olur. Kurdistan’daki tüm tahribatlar birbirinin devamıdır. Bütünsel bir bakış açısıyla buna itiraz etmediğimiz için bu tahribatlar giderek derinleştiriliyor. Kurdistan’da sömürgecilik okunabilir, izlenebilir ve denetlenebilir hale getirildi. Bu baraj politikası devlet için stratejiktir. Mesele enerji değil stratejidir. Zilan, Silvan, Hasankeyf’in seçilmesinin bir anlamı var. İklim krizinin derinleştiği bir dönemde bu barajlar aynı zamanda Rojava için de tehdit olarak kullanılıyor” diye belirtti.
‘ÖCALAN’IN PARADİGMASIYLA YENİ BİR MODEL GELİŞTİRİLDİ’
Son olarak konuşan Çevre ve İnsan Hakları Aktivisti Necmettin Türk ise Almanya’dan video konferansla bağlandı. “Rojava’da tarım inşasıyla sömürgeciliğin yapısökümü” başlığında bir sunum yapan Türk, “Benim saha çalışmamın tamamı Rojava’da. Herkes kırımcı politikaları görmesi gerekiyor çünkü hepsi sömürgecilikle bağlantılıdır. Ulus devlet sömürgeciliği her zaman sömürgeciliği uyguladı. Suriye Baas rejimi Kürt bölgelerinde devlet sömürgeciliğini uyguladı. Tarım moderizasyonunun merkezi kontrolünü sağlamak ve Kürt kimliğini bastırmak için bunu yaptı. Yine demografik ve politik yapıyı değiştirmek için Arap Kemeri politikasını uyguladı. Ama bugün orada Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın paradigmasıyla yeni bir model geliştirildi. Özerklik ve merkeziyetsiz karar alma, toplulukları güçlendirmek için köyden bölge düzeyine kadar uzanan konseyler kurulması, monokültürden çeşitlendirilmiş agroekolojik kültüre yönelme gibi adımlar atıldı. Ekonomi, ekoloji ve tarım konseylerinin kurulması, kadın ekonomisi, kadın ekolojik köylerinin kurulması gibi tüm bu çalışmalar Rojava’da hayat buluyor. Rojava’da 500 bin hektar arazi ortak kontrol altında ve yüzde 80’i tarım kooperatiflerine ayırıldı. Rojava’da 500 tarım kooperatifi var ve kadın kooperatifleri buna dahil değil. Kuraklık orada da sorun ve yağmur suyu ve damlama sistemi devreye alınıyor. Yani ürettikleri ile siyasette olduğu gibi gıda özerkliğini de eline almış durumda ” dedi.
‘ROJAVA UMUT VERİCİ BİR MODEL’
Rojava’nın yeni, umut verici bir model olduğunu söyleyen Türk, “Rojava modeli toplumu güçlendirme, ekolojik sürdürebilirlik ve kültürel dayanıklılığa odaklanır. Tarım politikası Öcalan’ın felsefesinden esinlenen, komünal bir tarım ekonomisi olarak sırasıyla kooperatifler ve ekofabrikalar aracılığıyla kendi kendine yetmeye dayanmaktadır. İşletme tesislerinin geliştirilmesi ve adil fiyat politikası hayat bulmuştur. Bunun için Rojava bu sömürgeciliğe karşı umut verici ve en güçlü model olarak önümüzde duruyor” diye bitirdi.