Lübnanlı gazeteci: Türkiye’nin bölgeye yönelik hiçbir hamlesi tutmadı

img

RIHA - İsrail-Filistin savaşının Ortadoğu’ya etkilerini değerlendiren Lübnanlı gazeteci Sarkis Kassargian, Türkiye’nin uzun zamandır bölgeye yönelik hamlelerinin olduğunu ancak hiçbirinin tutmadığını belirtti. 

İsrail’in, Hamas'ın 7 Ekim 2023’te gerçekleştirdiği saldırılar sonrası Filistin’i hedef almasıyla başlayan çatışmalar sürüyor. Saldırıların başlangıç tarihinden bu yana geçen sürede savaş Lübnan’a sıçrarken zaman zaman İran ve Suriye’ye yönelik saldırılar da gerçekleştiriliyor.  Hizbullah’ın üst düzey yetkililerinin hedef alındığı saldırılara dair de İran İsrail'i füzelerle hedef aldı.Lübnan'da yayınlanan günlük gazete An-Nahar Gazetesi Türkiye Haberler Sorumlusu Sarkis Kassargian, çatışmaların yıl dönümünde Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. 
 
‘İSRAİL BAZI KAZANÇLAR ELDE ETTİ’
 
Filistin-İsrail savaşı üzerinden geçen bir yılda saldırıların Lübnan’da yoğunlaştığına dikkat çeken Kassargian, “Hamas’ın saldırıları ardından İsrail’in insanlık dışı saldırıları, Filistin sorununun bölgede nasıl bir risk teşkil ettiğini, bu sorunun çözülmemesiyle bölgedeki istikrarın ve barışın nasıl tehlikede olduğunu bir kez daha görmüş olduk. İsrail-Filistin savaşındaki güç dengeleri son saldırılarla birlikte İsrail’in kendini bir adım öne attığı bir hal aldı. İsrail’in temel hedeflerinden biri Hamas’ı ve Hizbullah’ı kökten yok etmekti. Bu anlamda başarısız olduğunu söyleyebiliriz. Ancak başka yönüyle baktığımızda, bu saldırılarla Hamas’ı ve Hamas’ı destekleyen Hizbullah’ın askeri etkisini azaltarak yeni bir güç dengesi oluşturdu. Bu da karşımıza farklı bir harita çizdi. Filistin’de Hamas, Lübnan’da da Hizbullah artık eskisi gibi bir ‘güç dengesi’ teorisini ortaya koyamıyor. Burada her iki örgüt için de sadece savunma planlarından bahsedebiliyoruz. Bu anlamda İsrail, böyle bir kazanç elde etmiş oldu” dedi. 
 
Lübnanlı gazeteci Sarkis Kassargian
 
İSRAİL’İN LÜBNAN SALDIRILARI 
 
Kassargian, İsrail’in Lübnan’a dönük saldırılarının fitilinin Hizbullah üyelerine karşı başlattığı siber saldırılarla ateşlendiğini anımsatarak, devamında ise Lübnan’ın güneyi ve Hizbullah’ın üst düzey isimlerinin hedef alınmasıyla sürdüğünü kaydetti. Saldırılarda direkt olarak sivillerin de hedef alındığını ifade eden Kassargian, “İsrail güçleri 1 Ekim’de kara operasyonu sonucu Lübnan topraklarına girmeye çalıştı. Hizbullah ordusunun buna karşılık vermesiyle hareket geri püskürtüldü. Ancak onların da çok fazla dayanabileceklerini düşünmüyorum. İsrail hava hakimiyetinde çok önde. Bu denklemde Hizbullah’a çok daha büyük hasarlar verebilecek bir konumdadır” ifadelerini kullandı.  
 
DENKLEMDEKİ İRAN…
 
İsrail’in özellikle Hizbullah’a dönük saldırılarıyla İran’a karşı 2 hedefi başardığını belirten Kassargian, “İran’ın proksileri’ yani onlarla bağlantılı ya da onlar için köprü görevi gören gruplar olarak bilinen Hamas’ı ve özellikle Hizbullah’ı askeri anlamda etkisiz hale getirmek, İran’ın bölgedeki etkisini ve nüfusunu azaltma anlamına geliyordu. Çünkü İran’ın bölgedeki siyaseti ve İslam Devrimi ideolojisi, İsrail’i her zaman bir düşman olarak tanımlayıp onu bölgeden çıkarma vaadi üstüne kuruluydu. Bu proksiler ya da İran’ın ileri güçlerini oluşturan grupların askeri anlamda çökmesi, İran’ın bu ideolojisinin de zayıflaması anlamına gelir. Bu da İran’ı doğrudan tehdit eder. Bu tehdit yalnızca dış kaynaklardan değil içeride de büyük bir tehdit unsuru olarak görünebilir. Çünkü İran’ın etnik, mezhepsel iç çatışmaları dışarıdaki düşmanlara karşı birleşme sloganlarıyla erteleniyordu. Şimdiki haliyle İran’ın İsrail’e karşı böyle çözümsüz ve çaresiz kalması içeride de büyük risk taşıyor. İkinci olarak, İran’a ister ideolojik isterse de mezhepsel olarak bağlı kendisini ‘direniş ekseni’ olarak tanımlayan güçlere tabi gören kişi ya da grupların İran’a güveninin azalması anlamı taşıyor. Bu da İran’ın bölgedeki nüfusunu tehdit ediyor. Yani İsrail hem askeri hem de psikolojik anlamda İran’a büyük bir darbe vurmuş oldu. Bu sebeple İran bugün çok zor durumdadır. ABD seçimlerinin yakın olduğu bu dönemde İsrail etkisi altında bulunan ABD ve batı ülkelerine karşı geniş çaplı bir savaşa girmenin faturasının da ağır olacağını biliyor. Öte yandan İran’ın bu geniş savaşı önleme faturası da oldukça ağır. Çünkü İsrail’in kendisine dönük hem gücünü hem de imajını zedeleyen hamleleri arka arkaya sürüyor” diye belirtti. 
 
SURİYE İÇİN BÜYÜK TEHDİT
 
Çatışmalı süreçten hem direkt hem de dolaylı olarak etkilenen Suriye’nin durumuna da değinen Kassargian, çatışmaların Suriye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir boyutta olduğunu belirtti. Kassargian, “Hizbullah için Suriye, İsrail’e karşı ön savunma hattı oluşturan bir yer olmuştur. Ancak bugünün şartlarında bu savunma hattının büyük kırılmalar yaşadığını görüyoruz. Bu hat daha düşmedi ama bu hatta oluşan kırılmalar Suriye’yi doğrudan tehdit etmeye yeterlidir. Suriye’nin doğrudan etkileneceği bir başka şey ise şu; Suriye, İran ile Hizbullah arasında bir köprü görevi görüyor. İsrail’in Hizbullah’a dönük durmayan saldırılarını genişletmesi ve buraya taşımasıyla yıkım halinde bulunan Suriye, ekonomik ve altyapısal anlamda direk olarak tehdit altında kalacaktır” diye konuştu. 
 
‘CİDDİ GÜVEN SORUNU VAR'
 
Saldırıların ve çatışmalı sürecin Türkiye'ye dönük etkilerine işaret eden Kassargian, "Türkiye Ortadoğu'da etkinliğini yeniden kazanmak için geçmişte de pek çok hamle yaptı. Bu hamleler, Gazze hattında Hamas ile Körfez ülkeleri ve İslam ülkeleriyle birleşik karar nezdindeydi. Ancak hiç biri tutmadı. Türkiye’nin bugünkü hamlesi, Lübnan ve Suriye ile birlikte İsrail’in tehditlerini durdurmaya dönük. Burada Türkiye’nin yapmak istediği İran’ın görünüşteki etkisiz durumundan yararlanarak kendini 'İslami Hamî' olarak bu ülkelere ve bölgeye tanıtmaktır. Bu siyasetin çok tutarlı olacağını düşünmüyorum. Çünkü bölgedeki ülkeler ve Türkiye arasında ciddi bir güven sorunu var. Söz konusu ülke Suriye olduğunda, yalnızca güvensizlik değil birçok ters anlayış ve düşünce ortaya çıkıyor. Onun için siyaseten Türkiye’nin Suriye’ye doğru bir kaç hamle daha yapacağını düşünüyorum. Bu anlamda Suriye’nin cevabı da bölgesel güç dengelerinin durumuna bağlı olacak. Yani Şam daha çok sıkıştırıldığı anda Türkiye ile yeniden yakınlaşabilir. Türkiye’nin sahadaki durumuna gelecek olursak; Bu durumda Türkiye statükoyu koruma aşamasında ilerleyecektir. Çünkü herhangi bir şekilde 2 savaşan gücün yani İran ve İsrail daha geniş açıyla da ABD ile Rusya arasında sahada sıkıştırılmayı göze alamayacaktır” dedi.
 
DENKLEMİN KÜRT AYAĞI
 
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin de bu saldırılardan dolaylı bir şekilde etkilenme tehdidiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Kassargian, denklem içerisinde Kürtlerin durumunu şu şekilde değerlendirdi: “Kürtler deyince geniş bir kitleden bahsediyoruz. Bu kitleye baktığımızda içerisinde hem çelişkileri hem de bu çelişkilerin yer yer çatışmaya dönüştüğü durumları görüyoruz. Ortadoğu’da şimdiye kadar Kürtlerin kendilerini etkin bir faktör olarak gösterdiklerinden bahsedemeyiz. Çünkü Özerk Yönetim ile Hewler arasında ciddi sorunlar yaşandığını yine Hewler ile Süleymaniye arasında ciddi sorunların olduğunu görüyoruz. Onun için net olarak kitlesel bir Kürt kazanımından bahsetmek mümkün değil. Bence Kürt sorununun çözümü için bölgede istikrarın ve huzurun yeniden sağlanması büyük bir faktör. Aynı zamanda Kürt Sorununun çözümü bölgedeki barışın, istikrarın ve huzurun daha da güçlenmesini sağlayacak. Bu anlamda bakıldığında birbirini besleyen iki tezden bahsediyoruz. O yüzden bu şartlarda bunu tartışmak gerekiyor. Çelişkiden çatışmaya kadar ulaşan bölgedeki güçler ve hükümetlerle yeni diyalog kanalları açmanın bu şartlarda uygun olduğunu düşünüyorum.”
 
MA / Ceylan Şahinli