HABER MERKEZİ- Almanya'nın Düsseldorf kentinde kimyasal silah kullanımının protesto edildiği yürüyüşte “Başta OPCW olmak üzere uluslararası kurumlar derhal sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli ve suçu işleyenlere gerekli yaptırımlar yapılmalı” denildi.
Avrupa Demokratik Kürt Toplum Kongresi (KCDK-E), Türkiye’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik saldırılarda kimyasal silah kullanımına karşı 12 Kasım'ı Avrupa'nın kimyasal silahlara karşı grev günü olarak ilan etti. Almanya ve Avrupa'nın dört bir yanından katılımla Almanya'nın Düsseldorf kentinde yürüyüş gerçekleştirildi.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Birleşmiş Milletler (BM), NATO ve taraf devletlerin sessizliğinin de protesto edildiği yürüyüşe Avrupa’da yaşayan on binlerce Kürt ve dostları katıldı.
Sabahın erken saatlerinde Düsseldorf’un DGB Hauz (Zap) ve Rheinwiesen (Avaşin) parkında bir araya gelen kitle, kurum temsilcilerinin selamlama ve konuşmalarının ardından iki koldan yürüyüşe geçti. Kimyasal silah kullanımına karşı temsili kıyafetlerle yürüyüşe geçen kitle kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitiren 17 HPG’linin fotoğraflarının bulunduğu pankartlar açtı. Yürüyüşte sık sık “Zap, Avaşin, Metina”, “Bijî Serok” sloganları atıldı. Yürüyüş Rhein Parkı'ndaki (Metina) miting alanında son buldu.
Miting alanında KON-MED Eşbaşkanları Zübeyde Zümrüt ve Engin Sever’in kitleyi selamlaması ve kısa konuşmaları ile başladı. Ardından Hozan Diyar tarafından müzik dinletisi gerçekleştirildi.
Kürdistani kurum ve partileri ile Avrupa Demokratik Güç Birliği (ADGB) temsilcilerinin sahneye çıkıp kitleyi selamlamasının ardından kurumlar adına hazırlanan açıklamalar okundu. Kürtçe hazırlanan açıklamayı Soranîce’de Artin Mariwan okurken, Kurmanci’yi ise Rıdvan Bilek okudu. Türkçe hazırlanan açıklama metni ise Hülya Yer tarafından okundu.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Biliyoruz ki soykırımcı Türk devleti Neo Osmanlı devleti projesiyle 1920 yılında ilan ettikleri Misak-ı Milli topraklarını da kapsayan tüm Kurdistan ve bölgenin işgalini hedefliyor. Bunun için her tür kirli yöntemlerle tüm Kurdistan'da savaşı sürdürüyor. Özgürlük gerillası ve Kurdistan halkının direnişi sonucu başarısız olan Türk devleti tüm Kurdistan halkının kazanımlarını ve geleceğini yok etmek, Lozan’ın 100. yılında hayalini gerçekleştirmek için uluslararası hukuku ve sözleşmeleri hiçe sayarak kimyasal silah kullanarak sonuç almak istemektedir. Devam eden bu saldırılar ve işgal tüm Kurdistan coğrafyasına dönüktür ve Kurdistan coğrafyası bir bütün olarak soykırım kıskacındadır. Kürtler yüzyıl önce örgütsüz, kurumsuz, savunmasız oldukları için egemenler Kurdistan’ı dörde parçaladı işgal ve ilhak politikaları ile yok edilmek istendi.
SESSİZ KALMAK SOYKIRIMI ONAYLAMAKTIR
Kurdistan halkı artık örgütlü, bilinçli, kurumları ve öz savunma güçleri olan bölgede demokrasi, özgürlük, eşitlik ve kadın özgürlükçü düşüncesiyle hem bölgenin garantisi ve göz ardı edilmeyecek bir güçtür. Bunun artık bir realite olduğunu görerek Kurdistan’daki katliam ve saldırılara karşı çıkmalı, sessizlikleri ile ortak olmamalıdırlar. Avrupa’daki Kurdistanlı kurum ve partiler olarak Türk devletinin Kurdistan’da özgürlük gerillasına, sivil halka, doğamıza karşı kullandığı kimyasal silahların tüm Kurdistanlılara ve bölgede yaşayan haklara ve inançlara yönelik bir saldırı olduğunu görmeliyiz. Özgürlük gerillası direnişi ile Türkiye’nin yeni Osmancılık hayalleri olan bölgeyi işgal etme politikalarını direnişi ile boşa çıkardığı için saldırıların hedefi olmaktadır. Kurdistanlı kurumlar olarak 1988 Halepçe’de kullanılan kimyasal silahlarda olduğu gibi önce sesiz kalıp onaylamak, yıllar sonra ise bu katliamı dile getirme siyasetini kabul etmiyor ve hakaret kabul ediyoruz. Kurdistanlılar olarak başta OPCW olmak üzere uluslararası kurumlara uzun süreden beri talebimiz olan bölgeye bir heyetin gönderilmesi ve inceleme yapması çağrımızı bugün burada on binler olarak yineliyoruz ve haykırıyoruz.
Kurdistan’da işgal ve katliamlar durana kadar tüm Kurdistanlılar olarak farklı parça ve siyasi görüşe bakılmaksızın yürütülen topyekûn saldırıya karşı ulusal birlik ruhuyla karşı koyacağız. Kurdistan halkının çıkarlarını, değerlerini ve geleceğini her şeyin üstünde tutarak ortak mücadele ederek bu kirli politikaları boşa çıkararak bu yüzyılı Kurdistan özgürlük yüzyılı yapalım.
Buradan öncelikle Almanya’ya seslenmek istiyoruz. Çünkü Almanya yüz yıldır, ittihatçılardan günümüze kadar kirli savaşta Türkiye'nin en büyük destekçisi oldu. Yüzyılın başında Türkiye ve Almanya ilişkisi en güçlü şekilde yaşanırken, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında Süryaniler, Ermeniler, Rumlar ve Êzidî Kürtler soykırıma uğradı. Biz Kürt ve Aleviler bu soykırımcı zihniyeti Koçgiri’den, Ağrı’dan, Zilan’dan, Dersim’den, Maraş’tan, Sivas’tan tanıyor, biliyoruz."
ULUSLARARASI KURUMLARA ÇAĞRI
OPCW'ye (Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü) çağrı yapılan açıklamada, “Başta OPCW olmak üzere uluslararası kurumlar derhal sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, gerekli inceleme ve araştırmayı yapmalı, suçu işleyenlere gerekli yaptırımlar yapılmalıdır. Aksi takdirde onlar da Türk devletinin suç ortakları olur" denildi.
Açıklamaların ardından Barış Akademisyeni Prof. Dr. Neşe Özgen bir konuşma yaptı. Özgen, kimyasal silahların ve zehirli gazların savaşlarda kullanımı ile ilgili tarihten örnekler vererek, zehirli silah stoklarının sadece yüzde 10’unun bilindiğini ve bu stoklarının yüzde 95’nin Amerika ve Rusya’nın elinde olduğunu söyledi. Kimyasal silah kullanımı ile ilgili Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını kınayan Özgen, Türkiye’nin kimyasal silah kullanımı ile ilgili uluslararası kuruluşların inceleme başlatmalarının öneminden bahsetti.
Konuşmaların ardından Hozan Cömert de sahne aldı.