AKP, İsrail ile hem ‘dost’ hem de ‘düşman’ olmayı nasıl başarıyor?

img

ANKARA - Her kritik dönemde İsrail ile kavgayı körükleyen ve bunu gazete ile televizyon manşetlerine taşıyan AKP, ihtiyaç duyduğu her dönemde ise İsrail’le gizli anlaşmalar gerçekleştirdi. 17 Ağustos 2016 tarihinde Dışişleri Komisyonu’nda görüşülen İsrail ile anlaşma toplantısının tutanakları, AKP’nin İsrail ile “hem dost hem de düşman kalmayı” nasıl başardığını gösteriyor. 

ABD’nin, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının ardından İsrail’e yönelik söylemlerini sertleştiren ve “terör devleti, katil devlet” olarak nitelendiren AKP, geçmişteki pek çok çıkışına rağmen İsrail ile ikili ilişkilere devam edip, kritik bazı anlaşmalar yaptı.
 
2009-2014: KATİL İSRAİL
 
Erdoğan ile AKP’nin, İsrail ilgili söylem ve politik tutumu bakıldığında çelişkilerle dolu. Özellikle kritik dönemlerde Hükümetin İsrail’e dönük söylemi değişse de, tutumu hep aynı kaldı. Örneğin 2009 yerel seçimlerinden önce Erdoğan, Davos’taki zirvede “One Minute”, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” çıkışlarında bulundu. Sonrasında da bu söylem üzerinden yaratılan kriz, 2016 yılına kadar sürdürüldü. Yine Mavi Marmara katliamından sonra söylem düzeyinde İsrail’e neredeyse savaş ilan edilecek noktaya gelindi. 
 
Öyle ki Temmuz 2014 tarihinde Ordu’da yaptığı konuşmada İsrail’i “terör devleti” olarak nitelendiren Erdoğan, 2015 yılından sonra ise bu söylemini farklılaştırdı. 
 
2015: İSRAİL TÜRKİYE’NİN DOSTUDUR
 
20 Aralık 2015 tarihinde yapılan AKP MKYK toplantısı sonrasında Parti Sözcüsü sıfatıyla açıklama yapan Ömer Çelik, “İsrail ile anlaştığımız yönünde bazı basın yayın organlarında haberler çıkıyor. Kesin bir anlaşma yok, bir taslak üzerinde çalışılıyor. Kuşkusuz İsrail devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur. Bizim şimdiye kadar ki eleştirilerimiz İsrail’in aşırı davranışlarına ve meşru görmediğimiz tutumuna dönüktür. Mavi Marmara saldırısı bir dönüm noktası olmuştur” demişti.
 
BU FIRSATI KAÇIRMADI
 
Fakat bugün AKP ve Erdoğan, tam da Zarrab meselesinden dolayı içeride sıkışmışken ve 2019 seçimleri için bir çıkış ararken ABD’nin Kudüs kararını fırsat bilerek, eski söylemlerine yani “Katil ve terör devleti İsrail” diline geri döndü. Halbuki “İsrail ile yaratılan krizden çıkma” arayışında olunduğu dönemde, Ankara ve Kudüs’te yapılan anlaşmalar ile Kudüs fiilen Trump’tan önce İsrail’in başkenti olarak kabul edilmişti.
 
 
DARBEDEN 15 GÜN ÖNCE ANLAŞMA BİR AY SONRA YASA!
 
AKP hükümeti, darbe girişiminden önce 28 Haziran 2016 tarihinde imzalanan bu anlaşmadan sonra 17 Ağustos 2016 tarihinde İsrail ile yapılan mutabakatı TBMM’de yasal hale getirdi. “Türkiye-İsrail Arasında Tazminata ilişkin Usul Anlaşması” tasarısının Meclis Dışişleri Komisyonu’nda yapılan görüşmelerinde sert tartışmalar yaşandı. Hükümet o dönem İsrail ile yaptığı anlaşmayı savunuyor ve bunun gereklerini ifade ediyor, muhalefet ise yaşanan krizin sorumlusunun AKP olduğunu belirterek, “neden kriz çıkarıldığı ve neden bundan vazgeçildiğinin” hesabını soruyordu. 
 
Komisyon toplantısındaki ilk tartışma, AKP’li Komisyon Başkanı’nın basını içeri almaması üzerine yaşandı. O tartışmalar tutanaklara şöyle yansıdı:
 
AKP’Lİ KOMİSYON BAŞKANI TAHA ÖZHAN: Ben basın mensubu arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum ve toplantımıza geçiyorum. Tasarı 17 Ağustos 2016 tarihinde yani bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuş ve aynı gün komisyonumuza havale edilmiştir. Ben ilk sözü Dışişleri Bakanlığından Sayın Müsteşar Yardımcımız Ümit Yalçın’a vermek istiyorum. 
 
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Basın mensuplarını niye çıkarıyoruz?
 
BAŞKAN - Hiçbir toplantıda basını almadık bugüne kadar.
 
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Darbe girişimiyle ilgili yapmış olduğumuz görüşmelerde almıştık.
 
BAŞKAN - Doğrudur, onda olabilir.
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Olağanüstülük açısından bir usul var mı yani İç Tüzük’te bunun bir yeri yok?
 
BAŞKAN - Hayır, tutanaklardan zaten okuyacaklar. Dolayısıyla, gizli saklı meselesi değil, sadece burada rahat konuşma ortamını sağlamak için arkadaşlar.
 
EREN ERDEM (İstanbul) - Evet, bu, zannediyorum İç Tüzük’ümüze de aykırı değil. Keza, işleyeceğimiz konu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamını ilgilendiren bir konudur. Çünkü Mavi Marmara hadisesi birçok seçimde de bir kampanyanın parçası gibi âdeta gündeme getirilmiş. 
 
BAŞKAN - Şimdi arkadaşlar, zaten bunların hepsi tutanaklara geçiyor, toplantıdan sonra herkes zaten görecek.
 
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Yani bu tavrı ben protesto ediyorum. Madem herkes görecek, madem tutanaklarda yayınlanacak, madem yarın Meclis kürsüsüne geldiği zaman basın mensupları zaten orada olacak, s¸u anda basın mensuplarını dışarıya çıkarmanın teamülle izah edilir bir tarafı yok.
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Hayır, kamuoyundan niye saklıyorsunuz? Zaten Meclise geldiği zaman konuşacağız, orada zaten oyumuzu belli edeceğiz, burada da eleştirilerimizi haklı olarak sıralayacağız.
 
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Benim anladığım kadarıyla bütün muhalefet partileri basının kalmasını istiyor değil mi? Biz de istiyoruz, onu belirtmek istiyorum. Takdir sizin tabii ama yani çok bir rahatsızlık vereceğini şahsen ben düşünmüyorum. Evet, tutanaklara geçer, olabilir ama özellikle görsel basının olmasının bu tartışmaların kamuoyuna yansıması açısından faydalı olduğunu da düşünüyorum. Kamuoyu gidip tutanakları açıp okumuyor gerçekten, öyle bir şey yok yani biz bile çoğu zaman dönüp o tutanakları bir daha hani derli toplu bir şekilde okumuyoruz.
 
AKP’Lİ HAYDAR ALİ YILDIZ: Hassasiyet, elbette ki toplumsal bir hassasiyet var, bu anlaşılabilir bir şey ama basına kapalı olması kamuoyuna kapalı olduğu anlamına da gelmeyeceğinden ben bu anlamda Başkanın kanaatinin yerinde olduğunu düşünüyor, saygılar sunuyorum.
 
 
İSRAİL İLE ANLAŞMAK BASINA KAPALI, İSRAİL İLE KAVGA ETMEK BASINA AÇIK!
 
Bütün itirazlara rağmen, AKP’lilerin çoğunluğunun kararı ile komisyon oturumu basına kapalı gerçekleştirildi. Muhalefetin söylediği gibi konuşulanlar o tutanaklarda unutuldu yani bugün İsrail’e karşı olduğunu ileri sürenler, İsrail ile anlaşmayı savundu. Muhalefet ise bu duruma gelinmesini eleştirdi. Devamında da anlaşmanın içeriğine ilişkin şu tartışmalar yaşandı: 
 
BAŞKAN - Sayın Yalçın, buyurun.
 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMCISI BÜYÜKELÇİ ÜMİT YALÇIN - Bugün görüşülecek olan Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail devleti arasında tazminata ilişkin usul anlaşması 6 maddeden oluşmakta ve 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze halkına yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisine yönelik gerçekleştirilen saldırı sonrası Türkiye’nin ileri sürdüğü özür dilenmesi, tazminat ödenmesi ve yaptırımların hafifletilerek Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesine imkân tanınması koşullarına ilişkin mutabakatın tazminata ilişkin usullerini belirlemektedir.
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Şimdi, İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesiyle ilgili AKP Hükümeti’nin üç tane şartları vardı, yani AKP’nin kendi şartları. (…) İngilizceye girmek istemiyorum ama- “apology” kelimesinin kullanıldığını bilmiyoruz, sadece, söylendiği kadarıyla şifahi bir özür dilendiği söyleniyor.
 
İkinci konu, tazminat konusu. Bu şart öyle hafif bir şart değil, olaya karışmış İsrail askerlerinin, İsrail komandolarının Türk yargı sisteminden bağışıklığını, affını öngörüyor, çünkü her türlü cezai ve hukuki işlemlerden muaf tutuluyor. Bu üçüncü konu, ablukanın kaldırılması. Ancak bu metne yansıyan hafifletilmesi yani bu hafifletilme olayı İsrail’le yapılan bu gizli pazarlık bu anlaşmayla ilgili kamuoyuna yansıdıktan sonra olayın ne yönde cereyan ettiği anlaşılınca Hükümet tarafından ablukanın kaldırılması değil, hafifletilmesi.
 
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Burada bir tazminat durumu söz konusu değildir, burada bir lütuf söz konusudur, “in recognition of loss” yani “Evet, siz bir hata yaptınız, biz sizi öldürdük ama işte öldürdük, o kayıpları biz tanıyoruz ve bunun için de bir para veriyoruz, hadi gelin biz bu meselenin üzerini kapatalım.” Yani en kaba tabiriyle söylüyorum bunu. Ortada bir yanıltma var. O metnin başına, yasanın başına “tazminat” kelimesi koyarak olmuyor. Niye olmuyor? Mavi Marmara olayı ve mağdurları -çok kaba bir tabirle söylüyorum yine- kullanıldılar, kullanıldılar, şu an çaput gibi atılıyorlar ve üstü kapatılmak isteniyor arkadaşlar. Dolayısıyla işin siyasi boyutu vardır. Burada çok ilginç bir durum -ben şeye girmek istemiyorum- yani bu insanların hukuki anlamda önleri kapatıldı ama Allah aşkına “kul hakkı” dediğimiz bir şey var ya. Bu kul hakkını devlet ne adına, kimin adına bu şekilde gasp ediyor? 
 
Sayın Dışişleri Bakanı bütün Komisyonun huzurunda, hatta beni de tersleyerek “Yazılı özür var.” demişti, burada söylemişti. Ben hâlâ o yazılı özrü bekliyorum. 
 
BAŞKAN - Atlamadan gidersek Sayın Müsteşarım, tekrar aynı konuya yeniden girmek zorunda kalmayalım lütfen.
 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMSI BÜYÜKELÇİ ÜMİT YALÇIN: Tabii tabii, not aldım.
 
Gazze’ye ambargo kalkması meselesi... Bununla ilgili evet, bunca yıldır süren müzakerelerin bir mutabakatı var ve bu mutabakatta da Gazze’ye ilişkin her türlü insani yardımın, sivil yardımın, inşaat malzemesinin, para transferinin, her türlü altyapının, arıtma tesisinin yapılabileceği var ve kayıtlı.
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Bir saniye... “Memorandum of understanding” var mı ayrı bir anlaşma?
 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMSI BÜYÜKELÇİ ÜMİT YALÇIN - Mutabakat notu var.
 
ÖZTÜRK YILMAZ(Ardahan) - Peki, onu niye sunmuyorsunuz? Yani biz niye bilmiyoruz onu?
 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMSI BÜYÜKELÇİ ÜMİT YALÇIN - 
 
Çünkü mutabakat notu bu müzakerelerde, müzakerelerin sonunda -siz de çok daha iyi biliyorsunuz- zaten görüşmelerin yani o müzakerelerin işte, “Özrü kabul ettik. Bir usul anlaşması yapıyoruz.” ki bu ve Gazze’ye ilişkin de ambargonun hafifletilmesi ve şu demin saydığım -ki tekrar sayabilirim- geçişlerin kolaylaştırılmasına ilişkin görüşmelerin mutabakatı. Yani yüzlerce, binlerce mutabakat veya görüşme veya tutanak uluslararası bir anlaşma sayılmadığı için zaten yok ama bilgi veriliyor, söylüyorum.
 
(itirazlar üzerine) 
 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMSI BÜYÜKELÇİ ÜMİT YALÇIN - İmzalı tek metin var, o da bu usul anlaşması ve usul anlaşmasının...
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Ama burada bir mutabakat muhtırası var.
 
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - O mutabakat muhtırasını harfiyen okuyorum, burada gerekçede yok. Bakınız, “Türkiye ve İsrail kendi ülkeleri üzerinde veya üzerinden birbirlerine karşı herhangi bir terörist veya askerî faaliyete izin vermediklerini veya ülkeleri dışında bu tür faaliyetlere destek sağlamadıklarını beyan ederler. Bu amaçla Türkiye ve İsrail bu tür faaliyetlerin toprakları üzerinden birbirlerine karşı herhangi bir örgüt -Hamas yani, Hamas diyor- veya grup tarafından girişilemeyeceğini, planlanmayacağını, uygulanmayacağını, yönetilemeyeceğini veya finanse edilemeyeceğini teminen her türlü gerekli tedbiri alır.” Niye yok burada gerekçede mesela?
 
TBMM’de yapılan oturumda muhalefet partileri “İsrail ile kavga istiyorlar” suçlamasından çekindikleri için ya oy kullanmadılar ya da AKP’nin istediği oyu kullandılar. Anlaşmaya karşı oy kullanan tek grup ise, HDP oldu. 
 
MA / Kenan Kırkaya