‘Yaşam hakkı’nın bölgedeki karşılığı: Öldürülmeme hakkı!

img

DİYARBAKIR - Bölgede çocukların “oyun alanı” olan sokaklarda, son 10 yılda zırhlı araç çarpması sonucu 22 çocuk öldürüldü. Avukat Mehmet Emin Gün, “Kolluk görevlisi olan failler ‘Türk milleti’ adına suç işlerken, ölen Kürt çocuklarını nereye koyacağız?” diye sordu.

 
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17’nci maddesi, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” der. Yine Türkiye’nin de imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Yaşam hakkı”nı düzenleyen 2’nci maddesine göre; “Her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır”. İyi ama yasa ve sözleşmelerle korunan yaşam hakkı, bizzat kanunların uygulayıcıları tarafından ortadan kaldırılıp, failler kanun koruyucuları tarafından cezasız bırakıldığında geriye ne kalır?
 
Şırnak’ta, yol kenarına çektiği bozulan aracının yanı başında beklerken avukat Serkan Karakaş’ın canına bile isteyerek kast eden polisin, kendisini “Psikolojim iyi değildi. Gaipten sesler duydum, geri geri gelerek çarptım” diyerek savunması, içerisinde bulunulan durumun en son ve çarpıcı örneği. Çıplak bedenine canlı bomba örtüsü giydirilmek istenen Kemal Kurkut’un polis tarafından “yasaya uygun” katledildiği koşullarda, olaydan sonra ameliyat geçirip, tedavisi süren Av. Karakaş, aslında hayatta kaldığı için şanslı bile sayılabilir.
 
RAPORLARA YANSIYAN ÖLÜMLER
 
Kendisini her örnekte daha bir fütursuzca gösteren kolluk şiddetinin korkutucu bir diğer yüzü, çocukların yaşam hakkına yönelik gerçekleşen ihlaller oldu. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, 2011 ile 2021 yılları arasında yaşanan silahlı çatışma ortamı koşullarında toplam 228 çocuk yaşamını yitirdi. Bu çocukların 30’a yakını 0-5 yaş aralığındaydı. Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nce, geçtiğimiz ay kamuoyu ile paylaşılan "Zırhlı Araç, Mayın ve Çatışma-Savaş Atıkları Kaynaklı Çocuk Hakkı İhlalleri" raporuna yansıyan bilgilere göre ise, son 11 yıl içerisinde zırhlı araç çarpması, mayın ve savaş artığı patlamaları sonucu 67 çocuk yaşamını yitirdi. Bunlardan 66'sının bölge kentlerinde yaşanmasının haritada anlattığı çok şey var. 
 
ZIRHLI ARAÇ CİNAYETLERİ
 
Sadece 22 çocuğun oyun alanları olan sokakta zırhlı çarpması sonucu yaşamları ellerinden alındı. Bu çocukların arasında 4 yaşındaki Onur Özalp, 7 yaşındaki Muhammet ve 6 yaşındaki Furkan Yıldırım kardeşler ile dedesi gibi zırhlı araç altında kalan 5 yaşındaki Efe Tektekin de vardı. Soruşturma ve kovuşturma süreçleri takipsizlik ya da çok küçük cezalarla sonuçlanan benzer olaylarda olduğu gibi O’nun ölümüne neden olan polis, yargılandığı davada bilirkişilerin olayla ilgili hazırladıkları ilk raporda kusurlu dahi bulunmadı. İkinci raporda kısmi kusur bulunsa da hakkında beraat kararı verilen polis, çocukların bulunduğu sokaklarda yeniden görevinin başında hala. 
 
ÖLDÜRÜLMEME HAKKI
 
Hal böyle iken Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Mehmet Emin Gün, bireylerin belirli haklara sahip olabilmesi için “yaşıyor olması” gerekliliğinden hareketle yaşam hakkının diğer haklar arasında kilit bir noktada durduğunun altını çiziyor. Bu konuda pozitif ve negatif hükümlülükleri bulunan devletin bu sorumluluklarını yerine getirmemesinden kaynaklı ortaya çıkan raporlarını oyun hakkı ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı perspektifi ile hazırladıklarını dile getiren Gün, yaşam hakkını özellikle “öldürülmeme hakkı” olarak tanımladıklarına dikkat çekti. Gün, “Son 10 yılda zırhlı araçlardan kaynaklı 22 çocuk yaşamını yitirmiş, 27’si de yaralanmış. Yine mayın kaynaklı 45 kişi yaşamını yitirmiş, 135 kişi ise yaralanmış. Bunlar sadece çocuk, yani yetişkin yok aralarında. Yetişkinleri de saydığımız zaman çok daha korkunç bir rakam çıkıyor ortaya” dedi.
 
‘TESADÜF DEĞİL!’
 
Raporlarının çıkış noktalarından bir diğerinin “ayrımcılık yasağının ihlali” olduğunu belirten Gün, bu konuda şunları ifade etti: “Yaşamını yitiren veya yaralanan çocukların hemen hemen hepsi belirli bir bölgede yoğunlaşmış durumda. Ve bunların hepsi Kürt çocuğu. Bu tesadüf değil. Burada zırhlı araçların yoğun bir şekilde kullanıldığı anlamına gelir. Toprağa gömülü mayınların hemen hemen hepsinin bu bölgede olduğunu gösterir. Savaş ve çatışma artıklarının hepsinin bu bölgede olduğunu gösterir. Açık bu, çünkü burası bir çatışma bölgesi. Zaten yaşam hakkı ihlallerin yıllara göre, olduğu tabloya baktığınız zaman çatışmaların yoğunluğunun arttığı dönemlerde ya da devletin Kürt politikalarının değişiklik gösterdiği durumlarda ölüm ya da yaralanma vakalarının arttığını görüyoruz. Mesele 2015-2016 dönemlerinde tavan yapmış durumda, çok ciddi bir artış var. Bu, çatışma sürecinden en çok zarar görenlerin, mağdurlarının çocuklar olduğunu bize gösteriyor.”
 
CEZASIZLIĞIN ÖNÜNÜ AÇAN YARGI
 
Buradaki önemli noktalardan biri ise yargının mevcut tablodaki yeri. Devlet ve yurttaş arasında güç dengesini sağlamakla görevli olan yargının, failin kolluk olduğu durumlarda failin nezdinde devleti korumaya çalıştığını söyleyen Gün, nedenini ise “Çünkü o faillerin hepsi devleti temsil eden failler. Vatandaş yaşam hakkını ihlal ettiği zaman katil oluyor ama kamu görevlisi ihlal ettiği zaman bugünkü Efe Tektekin dosyasında gördüğünüz üzere beraat edebiliyor. Bu korkunç bir karardı. Normal bir trafik kazasında bile suç sizde ise beraat edemezsiniz. Ama maalesef asli görevini unutan yargı, her defasında failleri cezasızlık zırhı ile koruyor” sözleriyle açıkladı.
 
Gün’ün üzerinde durduğu bir diğer nokta, faillerin kamu görevlisi olduğu dosyalarda tahkikatın yine kolluk görevlileri belki de faillerin mesai arkadaşları tarafından yapılıyor olması. Böyle olduğunda faillerin lehine olan bütün deliller toplanırken aleyhine olan tüm delillerin karartılması ile karşılaştıklarını vurgulayan Gün, oyun alanları olan sokaktan öte evlerinin içerisinde can veren Muhammet ve Furkan kardeşler olayında evlerinin içine giren zırhlı aracın kusurlu bulunmasını hatırlatıp, “Öyle ki duvarı yapan ustayı kusurlu bulacaklar artık” diyor. 
 
‘ÖLENLERİ NEREYE KOYACAĞIZ?’
 
Bu zırhlı savaş araçlarını kullanan kişilerin bir süreden sonra gerçeklikle bağlarının koptuğunu ve cezasız kalacağına dair güvenle hareket ettiklerini belirten Gün, Efe Tektekin faili olan polisin mahkeme salonundaki savunmasına da değindi. Gün, “Türk mahkemeleri karar verirken ‘Türk milleti adına’ diye başlarlar. Efe’nin faili olan polis, duruşmada kendisini savunurken ‘Ben Türk milletinin bir evladıyım’ dedi. Peki, ölen çocuğu nereye koyacağız. Yani o da Kürt milletinin bir evladı. Devlet adına, Türk milleti adına suç işleyen biri, Türk milleti adına beraat kararı aldı. Olayın özeti buydu aslında yargı cesaret veriyor. Cezasızlık politikası dediğimiz şey failleri cezbediyor. Devlet adına çalışan kolluk kuvveti bizce suç olan ama ona göre görev olan bir eylem de bulunuyor ve bunun için yargılanırken Türk mahkemeleri tarafında cezalandırılmıyor. Çünkü cezalandırılırsa bir daha kendi adına suç işleyecek birini bulamaz. Cezasızlığın anlamı budur” diye kaydetti.
 
ADALETE OLAN İNANÇ
 
Yargı, siyasi iktidarın yönlendirmelerine açık halde iken adalet beklemenin pek mümkün olmadığını, bunu son dönemde çok net gördüklerini söyleyen Gün, bir hukukçu olarak “Adalete olan inancımızı belki diğer yurttaşlardan daha fazla kaybetmiş durumdayız” dese de peşi sıra şunları ekliyor: “Ama bu bizi pasifize etmemeli. Tam tersine mücadele azmimizi arttırması gerekiyor. Zorluklar, mücadele için yeni alanlar da açıyor. Böyle baktığımız zaman ancak daha güçlü oluruz, aksi takdirde çabuk yıkılırız.”
 
MA / Ömer Çelik