URFA - Amara’ya 2009 yılında yapılan yürüyüşte katledilen Mustafa Dağ’ın aile avukatı Sedat Gözkıran, soruşturmada 6 yıl sonra müzekkere yazıldığını belirterek, bakanlığın sadece Bozova'daki personel listesini, valiliğin ise 2014’teki listeyi gönderdiğini söyledi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın yaş günü vesilesi ile Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) öncülüğünde 4 Nisan 2009 tarihinde Urfa'nın Halfeti ilçesine bağlı Amara (Ömerli) Mahallesine "Güneşe yolculuk" adı altında yürüyüş düzenlendi. Birecik ilçesinin Karataş mevkiinde 10 binlerce kişinin önünü kesen polis ve askerler, kitleye gaz bombaları ile müdahale etmesi sonuç 2 kişi yaşamını yitirdi. Gaz bombasının isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Suruç doğumlu Mustafa Dağ ve Ergani doğumlu Mahsum Karaoğlan ile ilgili Birecik Savcılığı'nın açtığı soruşturma dosyası 13 yıldır raflarda bekletiliyor.
ÖLDÜRENLER DEĞİL TAŞ ATANLAR YARGILANDI
Onlarca kişinin de yaralanmasına sebebiyet veren güvenlik güçleri hakkında "Dosyada eksik var" iddiasıyla ile bir türlü dava açılmazken, yürüyüşe katıldıkları gerekçesiyle onlarca kişi hakkında, "Örgüt üyeliği", "Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgütün talimatı doğrultusunda eylem ve fiillerde bulunmak", "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet etmek" iddialarıyla davalar açıldı. Açılan davaların birçoğunda mahkûmiyet kararları çıktı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, ölüm olayı nedeniyle açılan idari tazminat davasının reddedilmesi üzerine 3 yıl önce "Etkin soruşturma yürütülmediği" gerekçesi ile Dağ ve Karaoğlan dosyasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.
Şikayetleri ile ilgili aileleri dinleme gereği duymayan savcılık, Mustafa Dağ'ın kafasına isabet eden gaz bombası kapsülü dosyada olmasına rağmen tek bir asker ya da polisin ifadesine de başvurmadı. Davanın avukatı Sedat Gözkıran, aradan geçen 13 yılda soruşturma dosyası ve cezasızlık ile ilgili Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
6 YIL BOYUNCA BİR ŞEY YAPILMADI
4 Nisan 2009’da insanların barışçıl ve demokratik haklarını kullanmak için bir araya geldiğini belirten Gözkıran, Mustafa Dağ ve Mahsum Karaoğlan’ın güvenlik güçleri tarafından “ateşli silahla” katledildiğini belirtti. Olaydan sonra ailelerin avukatları olarak sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduklarını dile getiren Gözkıran, “O bölgede silah kullanılan personellerin listelerinin çıkarılması ve ifadelerine başvurulmasını istedik. Görüntü ve kayıtların dosyaya eklenmesini istedik. 2009 yılından 2015 yılına kadar savcılık tarafından hiçbir işlem yapılmadı. Bizim taleplerimiz değerlendirilmedi. Biz taleplerimizi birçok kez bu süre içinde tekrarladık. Savcılığın 6 yıl boyunca yaptığı tek şey; iki ayda bir Halfeti Jandarma Karakoluna yazı yazarak, olayın faillerinin kim ya da kimler olduğunun araştırılması oldu. Jandarma karakolu da iki ayda bir, komik bir şekilde ‘Halfeti ve çevresinde yapılan araştırmada olayın faillerinin bulunamadığı ve aramaya devam edildiği' şeklinde tutanak düzenleyip savcılığa gönderdi. Soruşturma 2015 yılına kadar böyle devam etti” diye konuştu.
6 YIL SONRA MÜZEKKERE
Birecik Cumhuriyet Başsavcılığı'nın avukatların talepleri doğrultusunda olaydan 6 yıl sonra “delil toplamaya” başladığını dile getiren Gözkıran, savcılığın İçişleri Bakanlığı, Urfa Valiliği ve o dönem ajanslarından Doğan Haber Ajansı’na (DHA) müzekkere yazdığını sözlerine ekledi. Savcılığın müzekkerelerde DHA’dan olaya dair görüntü, İçişleri Bakanlığı ve Urfa Valiliği’nden ise o dönem görev alan personellerin listesini istediğini belirten Gözkıran, “Ancak, İçişleri Bakanlığı, Urfa Valiliği ve DHA müzekkerelere cevap vermedi. Savcı aynı müzekkereleri bir ay arayla 3 kez gönderiyor ve 3’üncü müzekkerelere cevap veriliyor. İçişleri Bakanlığı sadece Bozova’dan katılan personelin listesini gönderiyor. Diyarbakır, Mardin Yeşilli ve Kızıltepe’den katılan personellerin listelerinin kendilerinde olmadığını belirtiyor. Bomba atar kullanan personel listesi de gönderilmiyor. Hala bu listeler dosyaya sunulmuş değil. Urfa Valiliği ise komik bir şekilde 2014 yılında gerçekleşen etkinliğe dair görev listesi göndermiş. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve faillerin yargılanması için bugüne kadar hiçbir adım atılmış değil. Savcılık faillerin bulunması için jandarmaya yazı yazıyor, ancak hep aynı cevap veriliyor” ifadelerini kullandı.
‘HERKESE DOSYAYA MÜDAHİL OLSUN’
Olayın yaşandığı dönemde görev alan personellerin listesinin İçişleri Bakanlığı’nda olduğuna ve bu listelerin dosyaya eklenmesinin önemine değinen Gözkıran, aradan 13 yıl geçmesine rağmen bir kişinin dahi ifadesinin alınmadığını kaydetti. Dosyada “Cezasızlık politikası” uygulandığını vurgulayan Gözkıran, “Dosyanın rafta bekletilmesinin nedeni zaman aşımına uğratılmak istenmesidir. Yaşam hakkının ihlali, örgütlenme özgürlüğüne müdahale söz konusu. Demokratik bir ülkede olmaması gereken bir durum. Bunun mücadelesini veren hukuk örgütleri, barolar var. Bu kurumların bir şekilde bu dosyaya müdahil olması ve sorumluların bulunması için gerekli işlemleri yapmaları gerekir. Çağrımız herkese, dosyaya müdahil olsunlar” diye konuştu.
‘DEVLETİN SORUMLULUĞU VAR’
Birecik Cumhuriyet Başsavcılığı’na 29 Mart 2022 tarihinde yeniden başvuru yaptığını dile getiren Gözkıran, devamında şunları söyledi: “Olayın yaşandığı gün orada bulunan personellerin ifadelerinin alınmasını talep ettik. Kişilerin yaşamlarını kaybetmesinde devletin kusursuz sorumluluğu var. İnsanların örgütleme özgürlüğü var ve bunu kullanırken devletin de onları koruma görevi var. Bu demokratik bir Türkiye’de mümkün. 4 Nisan yaklaşıyor, Anayasa çok açık; ‘İnsanlar önceden izin almaksızın toplanabilir, gösteri yapabilirler’ diyor. Bunu düzenleyen Anayasa’dır, devletin görevi Anayasa’nın en iyi şekilde uygulanmasını sağlamaktır.”
MA / Emrullah Acar