Kadın bilimi: Jineolojî Dergisi özgürlüğe ışık tutuyor

img

DİYARBAKIR - Kürt kadınlarının yürüttüğü jineolojî tartışmaları ışığında 6 yıldır yayın hayatını sürdüren Jineolojî Dergisi'nin Yayın Kurulu üyesi Ruşen Seydaoğlu, yeni düşünce kanalları oluşturan derginin, pozitivist akıl karşısında yeni bir yaşam biçimini ortaya koyduğunu söyledi. 

Kadın sorununun çözümü konusunda son 40 yılda önemli bir mesafe kaydeden Kürt kadınları, yürüttükleri mücadeleyi Jineolojî Dergisi’yle derinleştirerek, geliştiriyor. “Kadın etrafında gelişecek bilim, doğru sosyolojiye atılmış ilk adımdır” sloganıyla 8 Mart 2016 tarihinde yayın hayatına başlayan bilim kuram dergisi Jineolojî, ilk günden kadınların başucu dergilerinden biri oldu. Birçok kesimin ilgisini çeken ve sadece Kürt kadınlara değil, tüm uluslardan kadınlara hitap eden dergi, yayın hayatının 6'ncı yılına girdi. Jineolojî, ilk sayısından bu yana “Kadın gerçeğine dayalı yöntem ve hakikat”, “Özsavunma olarak Jineolojî”, “Kadın doğasına bakış”, “Erkek doğası ve erkeklik”, “Özgür eş yaşam”, “Etik estetik” ile “Kadın direniş yöntemleri ve eğitim politikaları” gibi konuları irdeleyen 24 sayıyı okurlarına ulaştırdı. 
 
Jineolojî Dergisi’nin Yayın Kurulu Üyesi avukat Ruşen Seydaoğlu, çalışmalarını ve kadınlar başta olmak üzere tüm toplum üzerindeki tecrit halini değerlendirdi. 
 
 
ÖCALAN’IN ÖNERİSİ
 
Seydaoğlu, bir sosyal bilim tartışması ve sosyal bilimin yeniden inşası olarak tanımlanan Jineolojî’nin, bilginin tekelleştirilmesi ve kadının kadim bilgisinin ters düz edilerek, kullanılmasına bir itiraz olarak ortaya çıktığını belirtti. Abdullah Öcalan’ın da Özgürlük Sosyolojisi kitabında Jineolojî’yi önerdiğine işaret eden Seydaoğlu, derginin “Kadın etrafında geliştirilecek bilim, doğru sosyolojiye atılmış ilk adımdır” sözü üzerinden kurulduğunu vurguladı. 
 
Seydaoğlu, “Abdullah Öcalan’ın kendisi de, sosyal bilimin daralmışlığı, kadının kadim bilgisinin bir şekilde ters düz edilmesi, başka bir toplumun yaratılmaya çalışılması üzerinden kadının bilgisini yeniden açığa çıkartacağı, üstüne daha fazlasını koyacağı ve bu bilim etrafında bir yaşamın örgütlenmesi gerektiğini söyledi. Jineolojî çalışmalarının çıkış noktası buydu. Aslında derginin geçen bunca zaman içerisinde ‘kadına dair her şey bilgidir’ demesi, bütün o alanlarda kadın arkeolojisini yapması da bundandır” ifadelerini kullandı.
 
ARKEOLOJİK KAZILAR
 
Yayın hayatlarının 6’ncı yılına girdiklerini ancak Jineolojî tartışmalarının 10 yılı geride bıraktığını aktaran Seydaoğlu, “Sahiden de girdiğimiz her alanda bilimin parçalanmış yapılarını bir araya getirirken, nasıl da bilgimizin paramparça edildiği ve aleyhimize nasıl toplumda örgütlendiğini gördük ve bu arkeolojik kazılarla ortaya çıktı. O günden bugüne 24 sayı çıkardık ve her birinin odak noktası farklıydı. Yayınlarımızda cinsel politikaları, ekonomi, ekoloji ve siyasetin kendisinden ayırmadan ele almaya çalıştık. Ya da işte demografi dediğimiz şeyin ekonomiyle, ekolojiyle ve demokratik siyasetle ne kadar ilişkili olduğunu ortaya koymaya çalıştık. Her şeyin birbiriyle ve toplumla ilintili olduğu bir düşünce sistematiği ortaya çıkmaya başladı. Bu başlı başına bir değer atfediyordu” diye belirtti.
 
BİR DÜŞÜNCE TECRİTTE
 
İlk cins kırımından bu yana kadının yaşamı, bilgisi, doğurdukları ve ürettikleri üzerinden bir tecrit sistemi olduğuna dikkat çeken Seydaoğlu,  “İşte bizim bugün tecridi anlama biçimimiz biraz da buradan geliyor. Birinin dünya, halk ve toplumla ilişkilerini koparmak tam da pozitivizmin o bilgi yapılamalarına, ataerkiye, kapitalizmin kendisine dair bir şey ve o bildik uygulama bugün Abdullah Öcalan üzerinden devam ettiriliyor. Yani sadece bir şahıs dört duvar arasına kapatılmıyor, bir düşünce, bir yaşam önermesi dört duvar arasına kapatılıyor. İtiraz edeceği yer de Jineolojî’nin biraz buralarında ortaya çıkıyor” dedi. 
 
KADIN BİLGİDEN KOPARTILIYOR
 
Tecridin yalnızca Öcalan üzerinde değil günlük yaşantının her saniyesine sirayet ettiğine işaret eden Seydaoğlu, kadının yaşamdan tecrit halini şöyle anlattı: “Bir kere o günlük yaşam dediğimiz yerde de kadın bilgiden kopartılıyor. Haliyle kendi kuracağı yaşamla arasına bir mesafe koyuluyor. İşte biz de diyoruz ki bu mesafeyi önleyebileceğimiz yerin kendisi, kadının yeniden hem bilgiyi ürettiği hem de o bilgiyi toplum için kullanabildiği bir sistem. Gündelik hayata baktığımızda kadın sokaktan kopartılıyor. Aslında sokakta bir bilgi var, kadında bir bilgi ve dönüştürme gücü var. Bu ikisinin birleşmesiyle oluşuyor. Ya da kadın anadilinde eğitimden kopartılıyor. Yani kendini en doğal, en gerçekçi ifade edebileceği alan anadiliyken, bunu kullanmasına izin verilmiyor. İktidarların göç politikaları, göçertme politikaları da bunlardan bağımsız değil. Kadın kendisine ait bir yaşamdan kopartılıyor ve şehrin ortasına atılıyor. Aslında iktidarlar, ‘burada benim kurallarımla yaşayacaksın’ diyor.
 
MESAFELER KONULUYOR 
 
Haliyle gündelik hayat içerisinde her şeyi yaparken, evimize bir şey alırken, bir yemeği pişirirken ya da dışarıda bir eylem örgütlerken sürekli o bizden alınan bilgiyle mesafemiz bizi durdurmaya çalışıyor. Aslında o farkındalığı bilsek, tutturabilsek yeniden o öze kavuşabilsek biliyoruz ki tozu dumanına katacak bir kadın enerjisi var ortada. Ama ısrarla aramıza bariyer koyuyorlar. O bilgiye ulaşmanın yanı sıra o bilgiyi kullanma, hatırlama, o hafızayı diriltme konusunda da engeller taşıyor. İşte yargısıyla, üniversiteleriyle, ailenin kurgulanışıyla bunu yapıyor. Çünkü oralara sürekli erkek egemen sistemin bekçilerini yerleştiriyor. Erkekler, memurlar, kurumlar inanılmaz bir bürokrasi içerisinde kadının yaşama, bilgiye ulaşamayacağı bir sistematik yaratıyor.” 
 
JINEOLOJî ATÖLYELERİ 
 
Jineolojî tartışmalarının çok daha öncesinden başladığını hatırlatan Seydaoğlu, çalışmalar içerisinde yer alan kadınların da Jineolojî’yi anlamlandırma süreçlerinin olduğunu söyledi.  Daha sonrasında bu tartışmaları “nasıl toplumsallaştırabiliriz” üzerinden atölyeler kurduklarını aktaran Seydaoğlu, “Kurumların, bağımsız kadınların, akademisyenlerin hepsinin içinde kendini bulabileceği ve oraya bir şey katabileceği bir sistematik örmeye çalıştık. Jineolojî’yi sistem akademilerden ayıran temel yanı da bu oldu. Toplum için bilgi ve aynı zamanda toplumdan edinilen bilgiyle, tartışmaların örgütlülüğünü geliştirdi. Her yerde onlarca atölye gerçekleştirildi. Sadece Amed’de değil İstanbul, Ankara, İzmir, Van, Batman, Mardin’de birçok atölye kuruldu. Bu atölyelerde kadınlara ulaştık, kadınlar bize ulaştı. Aslında genç kadınlar kendi büyük annelerinden dinledikleri hikayeleri atölyelerle bugüne taşıdı” dedi.
 
POZİTİVİST AKLA İTİRAZ
 
Derginin en çok beslendiği alanlardan birinin atölyeler olduğunu belirten Seydaoğlu, “Tartışmalar dergi aracılığıyla da toplumun tamamına ulaştırılmaya çalışıldı. Sistematiği ‘Birkaç tane kadın yazsın, akademik çalışmalar yapsın, onu da topluma öğretir gibi sunsun’ üzerinden değil, derginin toplumdan, kadınlardan besleneceği, atölyeler aracılığıyla sistemli araştırmalar yapılacağı, bilginin peşine düşeceği ve bunları da kaynağa dönüştüreceği bir mekanizma oluşturmaya çalıştık. Baktığımızda da öyledir, her sayıda muhakkak bir atölye tartışmasının yazıya dönüştürülmüş hali vardır. O atölye de tartışanlar, muhakkak dergide daha önce yazılmış bir yazıyı referans alır ya da oraya dair bir soru sorar. Yani o bilgi derinleştirilmeye çalışılır. Karşılıklı bu diyalektik sürdükçe Jineolojî’yi pozitivist akıl karşısında yeni bir düşünce ve yaşam biçimi olarak ortaya koyuyor” diye belirtti. 
 
İktidarların dünyanın her yerinde kadınlara, inanç gruplarına ve halklara karşı bir saldırı hali içerisinde olduğunu belirten Seydaoğlu, bu saldırıların amacının sadece bugünü yok etme üzerinden değil aynı zamanda bir hafızayı ortadan kaldırmaya dönük olduğunu söyledi. “Çünkü biz hatırladıkça direniş kültürü devam ediyor” diyen Seydaoğlu, ekledi: “İktidarlar bu direniş kültürünü durdurmak adına bilgimize, direnişimize saldırıyor. Yani tecrit edilmişlik biraz buralarda da ortaya çıkıyor. Bir halk kendi geçmişini, geleneklerini ve taşıdığı değerleri unuttukça aslında yok olmakla karşı karşıya kalıyor. İşte bilgi, burada özgürleştirici bir moment taşıyor. O değeri hatırlayarak yeniden sokaklara çıkabiliyor, söz üretebiliyor ve eylem yapabiliyoruz.  Köksüz ve günü birlik pratikler yerine daha köklü, kendini köklerine dayandıran ama alternatif yaşamın da nasıl olacağını söylemeye dair bir şeyler üretiyoruz. Binlerce yıldır içinde tutulduğumuz tecritten böyle bir eylem sistematiğiyle çıkabileceğimizi söylüyoruz. Kadınlara ve topluma nefes olacak bir bilimi tartışıyoruz. Bir mezuniyet, statü ve benzeri vadetmiyor ya da bilginin sadece tekellerde tutulacağı, birilerinin toplum adına konuşacağı bir sistematik yok burada. Aksine sürekli bir hareketin, düşüncenin olduğu ve daraldığımız o tecrit alanlarından bizleri çıkartacak, nefes verecek bir bilimi tartışıyoruz.  İşte Jineolojî buralardan doğru itirazlar geliştiriyor.” 
 
KADINLAR İÇİN YENİ BİR KANAL
 
Dünyanın her yerinden kadın mücadelelerinin yükseldiğine değinen Seydaoğlu, “İnanılmaz bir kadın enerjisi var. Aynı zamanda yeniye, alternatife dair çok fazla söz üretmediğimiz bir kaos, kriz hali de var. Bu, bütün iktidar karşıtı toplumsal hareketler için geçerli. Jineolojî, kendini yeni bir anlayış ve bilim olarak örgütlendiriyor. Ama hepimizin içerisinde kökleşmiş bazı dogmalar var. Jineolojî, buna karşı yeni bir nefes, kanal olarak kendini sunuyor ve sadece Kürt kadınları için değil dünya kadınları için bir düşünce sistematiği oluşturmaktan bahsediyor. Hep birlikte oluşturmaktan bahsediyor. Yeniye dair muhafazakarlık, birçok sebeple anlaşılabilir bir durum. Buna dair çalışmalar devam ediyor. Çok umutsuz bir tablo yok, Avrupa, Latin Amerika ve Kürdistan’ın diğer parçalarında ciddi Jineolojî tartışmaları ve farklı çevrelerle buluşma pratiği var. Türkiye’de de bunun zaman içerisinde güçleneceğini düşünüyoruz” dedi. 
 
JİNEOLOJİ İSPANYA VE KOLOMBİYA’DA 
 
İspanya ve Kolombiya’da genç kadın ve erkeklerin katıldığı Jineolojî tartışma kamplarının olduğunu belirten Seydaoğlu, bu kapsamda çok sayıda konferans ve panellerin düzenlendiğini söyledi. Bunların hepsinin farklı çevrelere ulaşmanın kanalı olduğunu dile getiren Seydaoğlu, “Hem kendini, Jineolojî’den ne anladığını ifade etme hem de farklı çevrelerin katkılarıyla dönüşmek üzerine vurgulanmış bir düşünce. ‘Biz sıfırdan bir şey keşfettik gibi bir yaklaşım yok.’ Hep beraber bu kriz ve kaos halinden düşünce ve pratik gücüyle çıkalım çağrısı var. Yoksa Jineolojî, tamamlanmış bir şey değil. Jineolojî belki 10-20 yıl sonra bambaşka boyutlarda kendini farklı toplumlarda, iktidarlar tarafından öteki sayılmış çevrelerde güçlendirerek sosyal bilim olarak ortaya koyacak. Umudumuz tam burada” diye belirtti. 
 
YENİ SAYI ‘CİNSELLİĞİN KUTSALLIĞI’ 
 
Seydaoğlu, derginin yeni yılında “Cinsellik: Kutsallıktan İktidar İdeolojisine” konulu sayıyı yayımlayacaklarını duyurdu. Yeni sayıya dair Seydaoğlu, şunları söyledi: “Cinsellik bu kadar enerjinin, bereketin, yaşam döngüsünün sembolüyken, bugün iktidarların elinde nasıl bir sömürü alanına dönüştürüldüğünü, varlığıyla dişi ve eril enerjiyi nasıl dağıttığını tartışacağız. Buna dair alternatif sözümüz de olacak. Yeni bir cinsel politikayı, cinsellik kültürünü, kadın ve erkeğin doğayla beraber özgürleşeceği enerjiyi nasıl ortaya çıkarabilirize dair hem Kürt kadın hareketinin hem dünyadaki kadın araştırmacılarının katkı sunacağı bir sayı çıkartmayı hedefliyoruz.”
 
8 MART’LA YENİ BİR YILA 
 
Derginin ilk sayısının 8 Mart’ta çıktığını hatırlatan Seydaoğlu, “Bundan 6 yıl önce çıkan bir dergi olarak Jineolojî aslında ne kadar yol katlettiğinin farkında ve bu kat ettiği yolun, kadınlarla, kadınların bilgilerine tutunmalarıyla ilişkili olduğunu biliyoruz.  Kadınlar açısından 8 Mart bir direniş günüdür. Dergiyle beraber bu tarihe ortak olduk yeni yılımıza da bu direniş ortaklığıyla giriyoruz. İddia devam ediyor. Jineolojî Dergisi, tartışmaya, okurlarla buluşmaya ve okurlardan beslenmeye devam edecek” diye belirtti.
 
MA / Eylem Akdağ