HABER MERKEZİ - Federe Kürdistan yönetiminin eril politikalarına karşı mücadele eden kadınlar, değişim ve dönüşüm için kadınların birliğine ihtiyaç olduğunu belirtti.
Saldırılarını 10 Şubat 2021 tarihinde sınır ötesine taşıyan Türkiye, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Garê alanındaki başarısızlığından sonra operasyonlarını 23 Nisan 2021’de Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine yaydı. Aradan geçen 11 ayda, kimyasal silah, yoğun hava saldırıları, KDP’ye bağlı özel güç ve paramiliter grupların takviyesiyle sonuç alınmaya çalışılan bölgedeki kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü savaşın gölgesinde karşılıyor.
Çatışmalarla beraber ekonomik, siyasi kriz, şiddet, katliam ve ayrımcı politikaların had safhaya çıktığı Federe Kürdistan Bölgesi’nde, kadına yönelik şiddette 2016-2020 yılları arasında yüzde 33 artış yaşandı. Cezasızlık nedeniyle tablonun derinleştiği bölgede, resmi kayıtlara göre, 2021’in ilk 9 ayında 16 kadın katledildi, 45 kadının ölümü “intihar” olarak kayıtlara geçti. Yine 108 cinsel saldırı olayının yaşandığı bölgede kadınlar, maruz kaldıkları şiddete karşı resmi kurumlara bin 48 şikayette bulundu. Yönetimin eril politikalarına karşı yasalarda değişiklik yapmak için işe koyulan kadınlar, 31 Ocak’ta bir araya gelerek, ev içi şiddetin önlenmesi için bir yasa teklifi hazırladı ve ardından bu teklifi Kürdistan Bölge Parlamentosu’na sundu. 8 Mart’a hazırlanan kadınlar, bu yıl şiddete karşı hükümeti uyararak, faillerin cezalandırılmasını haykıracak.
Kürdistan Özgür Kadın Hareketi (RJAK) Üyesi Jîno Reşîd, kadınlara 8 Mart’ı sahiplenme çağrısı yaptı.
FUHUŞ ARTIYOR
Bölgede otoriter yönetimin hakim olduğunu belirten Jîno Reşîd, “Bu zihniyet topluma, ailelere ve bölge insanına zarar veriyor. Kadınlar, bu zihniyet nedeniyle öldürülüyor ve bu ölümlere her gün bir yenisi ekleniyor. Bu cinsiyetçi zihniyet, toplumda kadına yönelik şiddet, katliam, taciz ve tecavüzlerin artmasına neden oluyor. Kadınların özgürlük taleplerinin yükselmesine izin vermiyor. Her taraftan kadınları kendilerine bağlıyorlar. Özgürlük isteyen ve bunun için mücadele eden kadınlar ise tehdit ediliyor. Birçok kadın, tehditlerle sessiz kalmaya zorlanıyor. Ancak bu sisteme bir tepki de var. Çünkü kadınlar bu sistemden rahatsız. Bu tepki ve öfke sadece sisteme karşı değil, dayatılan hayata da karşıdır. Ancak bu çığlık bir şekilde sessizliğe bürünmek zorunda kalıyor. En büyük tehdit ise işsizlik. Kadınları genelde bunun üzerinden tehdit ediyorlar. Bölgede işsizlikle birlikte fuhuşta da ciddi bir artış oldu. Özellikle siyasi partilerde yer alan erkeklerin kadınlarla farklı ilişkileri var. Tek kaygısı ekonomik olan bu kadınların katledilmesi ve şiddete uğraması meşru olarak değerlendiriliyor. Burada öncülük edecek kimse yok. Bu nedenle bölgedeki kadınların özgürlük talebi zayıf kalıyor. Bunun sonucu da ölüm, şiddet ve tecavüz oluyor” dedi.
KADINLAR SUÇLU İLAN EDİLİYOR
Bölgede kadın bedeni üzerinden özel politikaların yürütüldüğünü söyleyen Reşîd, "Kadın siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler ve aktivistler tutuklanıp, cezaevine atılıyor. Ya da tehdit edilip mücadeleden uzaklaştırılıyorlar. Mevcut sistem burada ahlaki bir suç işliyor. Mücadelede aktif olan bütün kadınlar teşhir ediliyor. Çok yakın bir süreçte birkaç üyemiz daha tutuklandı. Buralı olup Avrupa’da bulunan kadın gazeteciler bile teşhir edildi. Bu sistem, bugüne kadar kadınlara hiç hizmet etmedi ya da bunun için bir çabası olmadı. Şimdi erkeklere kadınları öldürme hakkı veriliyor. Toplum da, bu hakkı meşru bir hak olarak görüyor. Bir kadın katledildiğinde namusun temizlendiği söyleniyor ya da bunu yapan erkek, 'sarhoştum ve öldürdüm' diyor. Kadınlar öldürüldükten sonra bile suçlanıyorlar. Hem öldürüyorlar hem de suçlu ilan ediyorlar. Olaya kimse müdahale edemiyor çünkü ailevi bir sorun olduğu söylenip, üzeri kapatılıyor. Bu politika öldürmeye teşvik ediyor, katilleri cesaretlendiriyor. Eğer 3 erkek, genç bir kadına tecavüz ediyorsa ve biz hiçbir şey olmamış gibi evde oturup yemeğimizi yiyorsak, bu kabul edilecek bir şey değildir” diye belirtti.
SİSTEMSEL BİR SORUN
Sistemin özellikle siyasi partilerle kendi içerisine çektiği kadınlarla, bir profil oluşturmaya çalıştığını belirten Reşîd, “Bölgedeki siyasi partiler kadınları parçaladı. Parayla haklarını elde ettikleri algısı yaratılıyor. ‘Paran var, evin var ve koltukta oturuyorsun bu size yeter’ deniliyor. Kadınlar da bu aklın kendilerini köleleştirdiğini bilmiyor. Tam tersine bu akılla hareket edip, karar veriyorlar. Din üzerinden kadınlara yaklaşılıyor. Örtünen bu sistemi kabullenen kadınlara en iyi mevkii veriliyor. Kürdistan Parlamentosu’nun şu anki başkanı kadın ama şu ana kadar tek bir gün dahi ne kadın hakları ne de bölgede yaşanan sorunlara ilişkin tek bir şey söylemedi. Konuşmak isteyenler de mevki ve parayla susturuluyorlar. Bölgedeki kadınlar sorumluluklarını yerine getirmeli. Kadın meselesi sadece toplumsal bir sorun değil, aynı zamanda sistemsel ahlaki ve insani bir meseledir” ifadelerini kullandı.
‘8 MART’TA KADAR ALANLARDAYIZ’
Şiddetin her türlüsüne karşı 8 Mart’ta alanlarda olacaklarını vurgulayan Reşîd, şu çağrıda bulundu: "RJAK olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Şimdiye kadar çok sayıda şiddete karşı seminerler verdik. 8 Mart'ta kadar her bir günümüz dolu. 1 Mart'ta katledilen kadınların fotoğraflarından oluşan bir sergimiz var. 2 Mart’da ağaç dikeceğiz. 3 Mart’ta pazarlarda kadınlara çiçek dağıtacağız. Ayın 4'ünde kadın şölenimiz var. Ama tabi bu da yetmez. Bölgenin bir bilinç devrimine ihtiyacı var. Değişim ve dönüşüm için köklü bir devrime ihtiyaç var. Bunu başarmak için de kadınların birliğine ihtiyacımız var. Topluma, kadınların da söz sahibi olduğunu göstermek için önce birlik olmalıyız. Kadınlara çağrıda bulunuyoruz; 8 Mart'ta sokağa çıkın. Kadın katliamlarına karşı duruşumuz ve sesimiz olmalıdır. Saldırılara karşı radikal eylemlerle karşılık vermeliyiz. Biz Başurlu kadınlar, Clara Zetkin, Hevrin, Sakine, Arin ve Viyanların ruhuyla alanlarda olacağız. Kadın şiddetine, katliamlarına, taciz ve tecavüze karşı mücadele etmeye ve özgürlüğü haykırmak içinde alanlarda olalım.”
MA / Zeynep Durgut