Türkiye ekonomisi: Çözüm girişimleri kazandırdı, savaş krize soktu

img

ANKARA - Komplonun ardından geçen 23 yıl içindeki savaş ve çatışma süreçlerinde büyük krizler yaşayan Türkiye ekonomisi, Öcalan'ın devrede olduğu süreçlerde oldukça rahatladı.

İç çatışma, darbe girişimi, siyasi belirsizlik ve uluslararası sorunlar gibi ekonomiye risk olarak yansıyan ve oluşan krizin faturasını halka ödeten politikalar, Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözümüne dair politika üretilmemesiyle yakından ilişkili. Türkiye’nin bir asırlık tarihindeki tüm çoklu krizler ve çözümleri, Kürt halkının özgürlüğüyle yakından ilişkiliyken, ekonomik verilere de yansıdığı üzere, ateşkes yılları ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın dahil edildiği diyalog süreçlerinde, ekonomik refah artıyor. 
 
Savaşın tüm halkları yoksullaştıran bir noktada durmasına karşın iktidarın savaş yanlı politikaları karşısında yapılması gerekenin Türkiye’nin emekçi-yoksul kesimleri ile Kürt halkının ortak mücadelesi sonucu, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi olarak görülüyor.
 
Öcalan üzerinde gerçekleştirilen 15 Şubat 1999 Uluslararası Komplosu’ndan 2001 ve 2007-08 krizine, 2013-2015 diyalog ve çözüm sürecinden 2018-22 finansal, mali ve yapısal krizine kadar Türkiye'nin yakın tarihindeki savaş ve barış süreçlerinin, ülke ekonomisini ne denli etkilediğini inceledik.
 
KOMPLO VE KRİZ
 
Öcalan’ın Türkiye’ye 15 Şubat komplosuyla teslim edildiği 1999 yılında Türkiye ekonomisi, geride kalan 1998 yılına kıyasla bir hayli düşüş gösterdi. Global krizin etkileri, 15 Şubat komplosu, 2000 yılında gerçekleşmesi planlanan seçimlerin erkene çekilmesi ve Gölcük-Düzce depremleri 1999 yılına damgasını vurdu. Bütçe tam anlamıyla borç ödeme bütçesine dönüştü, faizler artık katlanılamayacak oranlara, enflasyon da yüzde 70’lere ulaştı, ekonomi yüzde 6,1 küçüldü. Sanayide, 1999 yılında yüzde 5,2 oranında gerileyen üretimin yanı sıra küresel finansal hizmetlerin piyasa hacmiyle birlikte Türkiye’nin de devlet garantili olarak aldığı dış borç ve yaptığı ödemeler hızla yükseldi. 1990’da 4,6 milyar dolar olan kamu taahhütlü dış borç, 1999 yılına geldiğimizde 12 milyar dolar seviyesine tırmandı. Bu yılda savunmaya ayrılan bütçe ise 7 milyar dolar olarak belirlendi.
 
SERMAYE KARLI ÇIKTI
 
Seçimlerin ardında 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti, IMF ile görüşmelere odaklandı ve Kamu İktisadi Teşebbüs’lerinin (KİT) uluslararası ve yerli sermaye tarafından özelleştirilmesi çabalarına yoğunluk vermeye başladı. 13 Ağustos 1999 tarihli Meclis oturumunda, anayasaya değişikliğine uluslararası tahkim maddeleri eklenirken, anayasa değişikliğinde Danıştay’ın kamu adına denetimi ise “görüş bildirme” adı altında özelleştirilme politikalarının önündeki olası engellerin de önüne geçildi. Memur maaşı zam oranının yüzde 15’te, asgari ücret zam oranının ise yüzde 17’de tutulduğu 1999 yılında, ortaya çıkan bütçe açığını iç borçlanmayla kapatmaya çalışılmasından kaynaklı ortalama yüzde yüz seviyelerinde faizle yapılan iç borçlanma tam iki kat arttı. Ekonomi politikalarından en çok zarar gören işçiler ve emekçi sınıf olurken, 1999 yılı sermayenin zenginleştiği bir yıl olarak kayda geçti.
 
ATEŞKES EKONOMİYE YARADI
 
15 Şubat komplosunun ardından Öcalan’ın, 2 Ağustos’ta tüm güçlerin Türkiye topraklarından çekilmesi yönündeki çağrısıyla, 1999’un Eylül ayında PKK, tek taraflı olarak ateşkes ilan etti. Kürt sorunun çözümüne dair arayışlar arttı. PKK’nin tek taraflı ateşkesi sonrası 2000 yılında özellikle savaş gerçekliğinin geride kalması ülke bütçesine de katkı sağladı. 1999 yılında 248 dolar olan Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH), 2000 yılında 265 dolara yükseldi. İşsizliğin 7,7 seviyelerini gördüğü bir önceki yılın ardından 6,5’e, enflasyonun yüzde 65 civarlarından yüzde 39’lara inmesi, ekonomiye önemli gelişmeler olarak yansıdı. Ancak sermaye girişlerinin ve ithalatın hızla artması sonucunda dış açık büyümeye başlarken, Kasım 2000 sonunda likidite sıkışıklığı had safhaya ulaştı ve finansal bir kriz orta çıktı.
 
2001 KRİZİ
 
Ekonomik beklentilerin olumsuzlaştığı bir ortamda, 19 Şubat 2001'de yaşanan siyasi gerginlikler ön plana çıktı. 21 Şubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında çıkan tartışma sonucu borsada yüzde 18,1 oranında düşüş yaşanırken, gecelik faizler yüzde 7500’e kadar yükseldi. Başbakan'ın "devlet yönetiminde kriz var" açıklamasıyla birlikte gelişen süreç Merkez Bankası'nın 5 milyar dolarlık döviz satışıyla sonuçlandı. Bu yılda devletin borcunda tam 29 katrilyon TL artış yaşandı. Türkiye ekonomisi, 82 yıllık Cumhuriyet tarihinde, en zorlu süreçlerden birisini 2001 Krizi esnasında yaşarken, krizin Türkiye ekonomisine verdiği en büyük zarar işsizlik boyutunda kendini gösterdi.
 
ERDOĞAN: DÜŞÜNMEZSEN YOKTUR
 
IMF politikaları da DSP-MHP-ANAP koalisyonuna emekçiler açısından güven kaybettirirken, 3 Kasım 2002 seçimlerinde bir reform hareketi olarak öne çıkarılan AKP, tek başına iktidar oldu. Bu dönemde PKK’nin ateşkes hali devam ederken, Kürt sorununun çözümü anlamında devlet tarafından hiçbir adım atılmadı, sorun adeta halklara unutturulmak istendi. Erdoğan’ın Moskova ziyareti sırasında Kürt bir işçinin kendisine yönelik, “Kürt sorununu çözemezseniz iktidarda kalamazsınız” sözlerine karşılık olarak, “Kürt sorununu düşünmezsen yoktur” söylemi iktidarın o dönemki politikasını da özetler nitelikteydi.
 
KÜRTLER VE EMEKÇİLERİ ETKİLEDİ
 
Böylesine bir ekonomik ve siyasi süreç içesinde Kürt hareketi, Temmuz 2003’te KADEK Meclisi’nin aldığı kararla ateşkes koşullarının sağlanması ve ardından silah bırakılması dahil 3 aşamalı çözüm planı açıkladı. Bu çağrı devlet tarafından karşılık bulmazken, 2001 yılından bu yana Öcalan’ın üzerinde artan baskı ve askeri operasyonlar sonrası PKK, 1 Haziran 2004’te “Aktif savunma” stratejisine geçti. Bu karar tek taraflı ateşkesin sona erdiği ve tekrardan savaş haline dönüşün ilk adımıydı. Türkiye ile PKK arasında tekrardan alevlenen çatışmalı sürecin etkileri ekonomik anlamda Türkiye halkları açısından tekrar zorlu bir sürece dahiliyetin nedenlerinden biri oldu. Savaşın gündeme gelmesi, savunmaya ve güvenliğe ayrılan bütçenin kısmi olarak artışına, bölgedeki yatırım teşebbüslerinin ise düşüşüne neden oldu. Bu durum yine en çok Kürt halkını ve Türkiye’deki emekçi kesimleri etkiledi. Türkiye ekonomisine dair çizilen tüm olumsuz tablonun temelindeki Kürt sorunuyla ilgili alınan yanlış politik kararlar ve sermaye yanlı anti demokratik uygulamaların yattığı tartışmalar da, o dönemin gündemlerinden biri olarak yer aldı.  
 
KENDİ KÜRDÜNÜ YARATMA ÇABALARI
 
Çatışmalı süreç devam ederken, Erdoğan’ın AKP politikasını yansıtan, “Partimizde 75 Kürt kökenli milletvekili var. Dolayısıyla Kürt kökenli vatandaşlarımızı esas biz temsil ediyoruz” cümleleri Kürt illeri özelinde taşıdığı oy kaygısının ve Kürt sorununun tek öznesi haline gelmek istemesinin yansımasıydı. Temmuz 2007 seçiminde, bu politikalarıyla yüzde 46 oy ile Meclis’te 341 milletvekili koltuğu elde eden AKP, bir taraftan TRT Şeş’i kurma girişimleri gibi Kürtleri kendi çizgisine çekme politikalarına devam etti, diğer bir yandan da PKK’ye yönelik saldırılarına yoğunluk verdi. Sınır ötesi operasyonlarına tekrar başvuran AKP iktidarı, 17 Ekim’de Meclis’ten çıkardığı savaş tezkeresinin ardından hava saldırılarıyla büyük kayıpların verildiği bir süreci başlattı.
 
SAVAŞ BÜTÇESİ 13 MİLYAR
 
Sınır ötesi operasyonlarının gündemde olduğu 2007 yılında Türkiye dış nedenli çalkantılarla hissettiği ekonomik krizin etkilerini esas olarak 2008 yılında hissetmeye başladı. Başbakan Erdoğan’ın, Ekim 2008'de yaptığı açıklamasındaki, "Kriz bizi teğet geçecek" ifadeleri aslında krizin sadece yönetenler ve sermayeye teğet geçtiğini gösterecekti. 1,8 TL seviyelerine gelen dolar kuru, artan işsizlik ve yoksullukla beraber Türkiye küresel krizden nasibini aldı. Türkiye’de yıkıcı sonuçlara yol açan kriz, toplumsal anlamda olumsuz gelişmeleri yarattı. 2008’in ikinci yarısından 2009’un son çeyreğine dek yoğun olarak yaşanan krizle birlikte üretim ve milli gelir sürekli azalırken, işsizlik oranı artarak tarihi seviyelere ulaştı. TÜİK verilerine göre, 2008 yılında yüzde 11 olan işsizlik küresel ekonomik krizin etkisiyle 2009 yılında 3 puan artarak yüzde 14’e ulaştı. 2008 yılında savaşa ayrılan bütçe 13 milyar 272 milyon YTL olarak belirlenirken, dönemin bütçe görüşmeleri sırasında söz alan DTP Milletvekili Aysel Tuğluk, AKP iktidarının savunma-güvenlik politikasını eleştirerek, şunları söyledi: “Düşük yoğunluklu savaş denilen çatışmaların bu üne kadar halklarımıza ekonomik faturasının 400 milyar dolar olduğundan söz ediliyor. Kürt sorununa demokratik çözüm zamanı ve koşullarındayız. Voltaire’in dediği gibi. Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı duramaz.” 
 
2008 yılı ekonomik koşullarını baz aldığımızda o yıl savaş için harcanan 13 milyar Yeni Türk Lirası (YTL) ile neler yapılabileceğine dair bazı veriler şöyle:
 
* 10 milyon mermiye harcanan para ile 6 ölümcül hastalığa karşı 5 milyon çocuk aşı ve ilaç ihtiyacını karşılanabilirdi.
 
* Bir adet uçağa harcanan para ile 3,5 milyon çocuğun 4 yıllık eğitimi karşılanabilirdi.
 
* 23 adet F-16 uçağına harcanan para ile 1,5 milyon insana 10 yıl yetecek yiyecek sağlanabilirdi.
 
* 1 uçak gemisine harcanan para ile Diyarbakır’daki 400 bin insanın maddi geliri, açlık seviyesinin yukarısına çekilebilirdi.
 
OSLO GÖRÜŞMELERİ
 
Tarihler 2009-2010 yıllarını gösterirken devlet yetkilileriyle PKK temsilcileri arasında Norveç'in başkenti Oslo'da barışın sağlanması amacıyla yapılan “Oslo görüşmeleri” başladı. Görüşmeler, 1978 yılından bu yana “barış adına atılmış en kapsamlı adım” olarak değerlendiriliyordu. Görüşmelerin ne zaman başlandığı tam olarak bilinmese de ilk görüşmenin 2009 yılının ortalarında gerçekleştiği basına sızdırıldı. Bu süreci yansıtan kronolojik bazı anekdotlar ise şunlar:
 
9 Mayıs 2009: Abdullah Gül, "Kürt sorunu Türkiye'nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir" şeklinde açıklama yaptı. 
 
31 Mayıs 2009: PKK tek taraflı ateşkesi uzattığını bildirdi. 
 
31 Temmuz 2009: İçişleri Bakanı Beşir Atalay Kürt Açılımı kapsamında yapılan temasları basına açıkladı. "Bir aylık süre zarfında yaptığım görüşme ve toplantılar süreç açısından son derece olumlu olmuştur" dedi.
 
5 Ağustos 2009: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt açılımı ile ilgili DTP lideri Ahmet Türk'le bir araya geldi. 
 
28 Ağustos 2009: Economist dergisi süreçle ilgili "Kürt açılımı cesaret verici" başlıklı bir analiz yayınladı. 
 
19 Ekim 2009: PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla 34 PKK üyesi Habur Sınır Kapısı'ndan girip teslim oldu. Gelenleri karşılamak üzere Şırnak'ın Silopi İlçesi'nde yaklaşık 50 bin kişi toplandı. 
 
15 Kasım 2009: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Milli birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız." dedi.
 
2012’DE SAVAŞA 35 MİLYAR TL
 
11 Aralık 2009: Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle DTP'nin kapatılmasına karar verdi. Genel Başkan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un milletvekilliğinin düşürülmesi kararlaştırıldı. Bu gelişmenin ardından PKK Lideri Öcalan avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, demokratik açılım açısından önemli bir çözüm fırsatının heba edildiğini, ancak henüz geç olmadığının altını çizdi. Oslo görüşmeleri devam ederken ülke ekonomisine yansımaları olumlu yönde oldu. 2010 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı verilere göre, Türkiye ekonomisi geçen yıla göre yüzde 8,9 büyürken kişi başına milli gelir ise 10 bin 79 dolar oldu. 
 
TIKANMA GELDİ
 
Bir süre daha devam müzakereler, görüşmelerin basına sızdırılmasının ardından tıkanma aşamasına geldi. PKK’nin 31 Ekim 2011’e kadar uzatmış olduğu tek taraflı ateşkes devlet tarafından cevapsız bırakıldı. Bir kez daha barış için atılmış olan adımlar, özellikle 14 Temmuz 2011’da Silvan’da 20 askerin ve PKK’linin yaşamını yitirmesi ile 28 Aralık 2011’deki Roboskî Katliamı’yla beraber 2012 yılında yerini savaş sürecine bıraktı. Meclis Genel Kurulu’nda tartışılan 2012 bütçe görüşmeleri ise savaş süreci hazırlıklarının ekonomik boyutunu da gözler önüne serdi. 2012 yılında savunma kurumlarına ayrılan bütçe 2011 yılına göre 7 milyar TL artış gösterirken savaşa 35 milyar 469 milyon 322 bin TL ayrıldı. Dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş tarafından açıklanan raporda, 1986’dan 2012 yılları arasında çatışma ortamının ekonomiye yansıması ise tam 1,2 trilyon dolar olduğu yer aldı.
 
ÇÖZÜM SÜRECİ
 
2013 yılında başlayan İmralı görüşmeleriyle birlikte çözüme dair girişimler tekrar açığa çıktı ve PKK Lideri Abdullah Öcalan, barışın sağlanması için heyetlerle birlikte süreci yürüttü. Ocak 2013’teki BDP heyetinin İmralı’yı ziyaretiyle ilk görüşmeler başladı. Öcalan’ın mektubu, 2013 Newroz’unda Diyarbakır’da Kürtçe ve Türkçe olarak okunduğunda toplumsal umutlar yükselişe geçmeye başladı. 2015 yılına gelindiğinde 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayan Erdoğan rejimi barışın artık kendilerine kazandırmadığı sonucuna ulaştı. Ardından 20 Temmuz’da Suruç Katliamı, 22 Temmuz’da hala üzerinde tartışmaların devam ettiği Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi sonrası başlayan Federe Kürdistan Bölgesi operasyonları süreci bitirdi. İçerde Kürt hareketine yönelik operasyonlar, özyönetim direnişleri ve 10 Ekim Ankara Katliamı süreci yeni kanlı dönemin başlangıcı oldu. Erken seçimi dayatan AKP, 1 Kasım’da tek başına iktidar olarak çözümü bitiren güçlerin meyvelerini de toplamış oldu. Öcalan daha sonra kardeşi Mehmet Öcalan’ın ziyaretinde kullandığı ifadelerde barış inadının sürdüğünü belirterek, “Eğer devlet hazırsa iki adamını buraya gönderir, altı ayda bu sorunu çözeriz” dedi. Ancak iktidar cephesi, politikalarını ve söylemlerini, Erdoğan’ın “Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin? Başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı, çıkardın. TSK’de var mısın, varsın. Ne istiyorsun, daha ne istiyorsun” sözleri doğrultusunda değiştirdi.
 
BARIŞIN UMUDU DAHİ CANLANDIRDI
 
2013-2015 dönemindeki gelişmelerle birlikte ekonomideki yansımaların bir kısmı şöyle: 
 
* Savaş zeminlerinin oluşmadığı süreçte Kürt illerinin ekonomisinde olumlu gelişmeler yaşandı. Bölgedeki 15 ilde öngörülen sabit yatırım tutarı 2,3 katına çıkarak 1,5 milyar liraya ulaşırken, illerin ihracatı da yüzde 37 arttı ve 2,9 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde söz konusu yatırımlar çerçevesinde öngörülen istihdam da yüzde 24 artış kaydetti ve 11 bin 50 kişiden 13 bin 741 kişiye ulaştı. TÜİK verilerine göre, 2013 Nisan ayı itibariyle sanayide istihdam edilenlerin sayısı 5 milyon 30 bin kişiyle tarihi zirveyi gördü.
 
* IMF Türkiye Direktörü Mark Lewis, 4 Mart 2013’te Türkiye'nin Fon'daki rolünün büyüyeceğini, makroekonomik temellerinin sağlam olduğunu bildirdi. Merkez Bankası'nın toplam rezervleri 2013’te 1 milyar 554 milyon dolar artarak tarihin en yüksek seviyesi olan 131 milyar 829 milyon dolara yükseldi.
 
* Turizm geliri, bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 39,6 artarak 4 milyar 918 milyon 553 bin dolar oldu. Moody's'e göre, Türkiye 2013 yılında dünyanın önde gelen 20 ekonomisi arasında en hızlı büyüyen beşinci ülke olma yolundaydı. Asgari ücret 451 dolar oldu.
 
KREDİ NOTU YÜKSELDİ
 
* Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu S&P, Öcalan tarafından kaleme alınan manifestonun 21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır Newroz’unda okunmasının ardından 6 gün sonra Türkiye’nin kredini notunu uzun bir aradan sonra yükseltti. S&P bu duruma gerekçe olarak “çözüm sürecini” sundu.
 
* Türkiye'nin turizm geliri, 2013'te bir önceki yıla göre yüzde 11,4 artarak 32 milyar 310 milyon 424 bin dolar oldu. Merkezi Yönetim Bütçesi, 2014 yılında 1,7 milyar lira fazla verdi. Ekonomi Bakanlığı, ocak ayında Türkiye'ye 1 milyar 211 milyon dolar uluslararası doğrudan yatırım girişi gerçekleştiğini bildirdi. 2014’te 410 dolar olan asgari ücret 2022 Şubat ayında 314 dolara kadar düştü.
 
* 2013-15 arası devam eden süreçte Türkiye halkları, barışın umudunun dahi ekonomik refah getirdiğini gördü. Sonrasında, AKP’nin siyasi hedefleri doğrultusunda ortaya çıkardığı ağır ekonomik fatura yine en çok halklara olumsuz yansıdı. 
 
60 MİLYARLIK EK YÜK
 
AKP’nin 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddetmesi, 5 Nisan’dan sonra Öcalan’a ağır tecrit uygulamaya başlaması ve Lozan’ın yıl dönümünde, 24 Temmuz 2015’te Kandil’e hava operasyonu düzenleyerek süreci bitirmesi ardından gelişen ekonomik gelişmeler ise şöyle: 
 
* 15 Temmuz 2015’te 2,64 lira olan dolar kuru, 20 Temmuz Suruç Katliamı sonrasında hızla yükselişe geçti ve 5 Ağustos’ta 2,79 TL’yi gördü. Döviz cinsinden 400 milyar dolar bandında yükümlülüğü olan Türkiye için bu artış, 60 milyar liralık ek yük getirdi. Çatışma ve politik risklerin artmasıyla piyasa faizleri 1,5-2 puan artarak çift haneye yükseldi. Bu artışın getirdiği yük 10 milyar lira oldu. Çatışmaların artması, kent savaşlarının başlamasıyla şehir merkezlerinde bulunan AVM’ler boşaldı. Çok sayıda ülke, yurttaşlarına Türkiye’ye turist olarak gitmeme konusunda uyarılarda bulundu. Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) yaptığı açıklamada, turizmde 2015 yılındaki kaybın 5 milyar dolar civarında olduğunu belirtti.
 
KREDİ NOTU SAVAŞLA DÜŞTÜ
 
* Irak, Suriye sınırlarında yaşanan savaş ve Mısır ve Libya sınırlarının kapanması ihracata olağanüstü bir darbe vururken, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) verileri, 2015’te ihracatın yüzde 5 civarında gerilediğini gösterdi. Çözüm süreci ile Kürt illerinde artan sanayi yatırımları, savaş süreciyle birlikte dururken, askeri harcamalar ve güvenlik önlemleri, bütçe açığı ve enflasyon artışı getirdi. S&P Kredi değerlendirme kuruluşu, 20 Temmuz 2015 yılında başlayan çatışmaların ardından Türkiye’nin kredi notunu düşürdü.
 
DARBENİN MALİYETİ 350 MİLYAR DOLAR
 
* TBMM, 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasını öngören Anayasa değişikliğini onayladı. Böylece, 146 milletvekiline yargı yolu açılmış oldu. Kasım ve Aralık aylarında düzenlenen operasyonlarla 12 HDP milletvekili tutuklanarak, cezaevine konuldu. Tutuklanan HDP'liler arasında Eş Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da vardı.
 
* 15 Temmuz 2016’ya gelindiğinde Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya geldi. Fettullah Gülen örgütünün gerçekleştirdiği bu girişimin ülke ekonomisine de büyük darbe vurduğu görüldü. 15 Temmuz, Türkiye’nin makro ekonomik görünümü açısından kritik bir tarih oldu, iktisadi performans olumsuz etkilendi. İlk olumsuz etkilerini kurlar üzerinde gösteren darbe, piyasalarda doların 2,90 seviyelerinden 3 lirayı aşmasına yol açtı. Girişiminden sonraki geçen beş yılda dolar kuru 3 lira seviyelerindeyken, 2016 sonunda 3,50 civarında seyretti. Daha sonra ABD ile yaşanan gerilimler, sınır ötesi operasyonları, Merkez Bankası rezervleriyle ilgili tartışmalar, enflasyon ve faiz tartışmaları ve güvenlik politikaları, kurdaki yükselişin nedenleri oldu. Girişimin ülke ekonomisine doğrudan maliyeti 158 milyar doların üstünde, dolaylı maliyeti ise 350 milyar dolar civarında oldu. Aradan geçen 6 yıl sonrasında darbe girişiminin ekonomik etkileri hala devam ediyor.
 
OHAL, KATLİAM, REFERANDUM
 
* Darbe girişimi sonrası 7 kez uzatılan OHAL süreci ilan edildi ve Türkiye’deki tüm muhalif kesimlere karşı siyasi operasyonlar hızla arttı.
 
* 2017’nin öne çıkan gündemleri arasında ise DAİŞ’in Ocak ayındaki Reyna Katliamı, 16 Nisan referandumuyla başkanlık sistemine geçiş süreci yer aldı.
 
* 2018’de özellikle Türkiye devletinin 20 Ocak’ta başlattığı Efrin’i işgal operasyonları ve sonuçları, yılın büyük bir kısmının gündeminde oldu. Darbe girişimi sonrası gözaltı ve tutuklamaların da devam ettiği yılda, 24 Haziran seçimleriyle başkanlığını ilan eden Erdoğan sonrası hızlanan savaş süreci, iç ve dış siyasetteki iktikrarsızlık, yanlış politikalar, 9 Ekim 2019’da başlatılan operasyon ile Doğu ve Kuzey Suriye’deki Kürtlerin hedef alınmaya devam edilmesi ve 2020’ye damgasını vuran Covid-19 pandemi süreci, ülke ekonomisini her geçen yıl daha da kötüleştirdi.
 
BİR MERMİ KAÇ PARA?
 
* 2016 yılında hissedilmeyen etkilerin ardından 2018’de esas olarak başlayıp günümüzde de devam eden ekonomik-finansal krizin perde arkasında savaş politikaları yattı. 2019 yılında yaptığı bir konuşmada Erdoğan’ın, “Domatesçilere sesleniyorum. Bir mermi kaç para?” sözleri ülkedeki krizin nedenini açıklar nitelikteydi. Erdoğan gıda fiyatlarındaki artışı açıkça operasyonlara bağladı.
 
* AKP hükümetinin savaş yanlısı politikaları, “Çin modeli” adı altında geliştirdiği uygulamalar ve sermayeye para akışının yolsuzluk ve rant üzerinden sağlanması, son 5 yılda doları ciddi şekilde artırdı. 15 Şubat 2018’de 3,77 TL, 15 Şubat 2019’da 5,28 TL, 15 Şubat 2020’de 6,05 TL, 15 Şubat 2021’de 7,02 TL olan dolar, 14 Şubat 2022’de 13,05 TL’ye yükseldi.
 
SAVAŞ BÜTÇELERİ
 
Barışın konuşulduğu 2014 ile 2015 yıllarında güvenliğe ayrılan toplam bütçe 40 ila 50 milyar arasındaydı. 2021 bütçesinde güvenlik harcamalarının toplamı 220-230 milyar lira oldu. 2022’de ise bu rakam örtülü ödeneklerle birlikte 280 ile 290 milyar lira civarına yükseldi. Çözüm sürecinin devam ettiği 2014 yılında görüşülen bütçe görüşmelerinde İçişleri Bakanlığı bütçesi 2015 için 3 milyar 989 milyon 467 bin TL iken, çatışmalı sürecin başlamasıyla birlikte kademeli olarak artış yapıldı. 2015-2022 bütçesi kıyaslandığında 10 milyar 744 milyon 793 bin TL bir artış söz konusu. 2015-2022 yılı arasında sadece İçişleri Bakanlığı’na ait bütçede 7 yılda yüzde 270 artış yaşandı. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 2022 yılında 56 milyar 996 milyon 86 bin TL bütçe ön görüldü.
 
MA / Fırat Can Arslan