DİYARBAKIR - Uluslararası komployla 23 yıl önce Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 20 yıldır ülke yönetiminde olan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her sıkıştığında başvurduğu adres oldu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim 1998’de Suriye'den çıkarılmasıyla startı verilen ve 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim edilmesine kadar uzanan uluslararası komplo, 23'üncü yılını geride bırakıyor. Öcalan, küresel güçlerin ortaklığıyla Türkiye'ye teslim edildiği günden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Öcalan, söz konusu tecride rağmen zamanla bölgeselleşen Kürt sorununun çözümü için yoğun çaba harcadı. Öcalan'ın Kürt sorununun barışçıl çözümü için uzattığı el her seferinde havada bırakıldı. Öcalan'ın yaptığı çağrılar sonrası PKK'nin eylemlerini durdurduğu 2000'li yılların başında ülke yönetimine gelen AKP de bu eli geri çeviren bir noktada durdu. Ancak AKP'nin her sıkıştığında başvurduğu adres her zaman İmralı oldu.
2001-2004 SÜRECİ
AKP, PKK'nin eylemsellik kararının sürdüğü bir dönemde, Kürt sorunu başta olmak üzere diğer tüm ülke sorunlarının çözümünde demokratik bir yol izleneceğine dair vaatlerle 2002 yılında ülke yönetimine geldi. Halefi olduğu siyasi İslam gelenek ve milliyetçi/seküler anlayışın aksine, sorunların çözümünden tavır alması seçimleri kazanmasına zemin sundu. Vaatleri ve söylemleri kısmi olarak Kürt seçmenden de destek gördü. Ancak söylemlerin pratiğe geçmemesi ve operasyonların yoğunlaşması bir kez daha çatışmaların başlamasına neden oldu. PKK, ordunun operasyonları ve çözümsüzlük ısrarına karşı askeri pozisyonunu değiştirerek, 1 Haziran 2004’te eylemlerine yeniden başladı.
İSLAMCILARIN 40 YILLIK RÜYASI
2001-2004 arasında yaşanan çatışmasızlık ortamının önemi, sonrasında Öcalan tarafından birçok kez dile getirildi. Öcalan, 28 Şubat 2013’de kendisini ziyaret eden Barış ve Demokrasi Partisi (DBP) Grup Başkanvekili Pervin Buldan, DBP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a söz konusu süreci şu ifadelerle analiz edecekti: "2001-2004’te biz eylemi ‘tak’ diye kestik. Hükümet anlamadı, ‘terör bitti’ dediler. (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan bilirsin, İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk.”
ORDUNUN YENİLGİSİ
Çatışmaların başlaması sonrası ordunun siyaset üzerindeki etkisi de gün geçtikçe arttı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle 27 Nisan 2007’de "e-muhtıra" verdi. Yine Büyükanıt'ın görevinin sürdüğü 21 Şubat 2008'de "Güneş Harekatı" adıyla sınır ötesi bir operasyonun startı verildi. Ancak 29 Şubat’a kadar devam eden operasyon başarısızlıkla sonuçlandı. Büyükanıt’ın “Tereyağından kıl çeker gibi çekildik” sözleriyle anlattığı başarısızlığın hemen ardından eli güçlenen dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, ordunun kendisine karşı güç kazanacağı başka bir maceraya atılmaması için İmralı’nın kapısını çaldı. PKK’nin 13 Nisan 2009’da ateşkes ilan etmesiyle birlikte eli daha da güçlenen Erdoğan, ortağı Gülen Cemaati’yle birlikte ordudaki karşıtlarına karşı operasyon startı verdi.
OSLO GÖRÜŞMELERİ
Operasyonlarda, sınır ötesi operasyonla başarısızlığa uğrayan ve zayıflayan orduda AKP karşıtı generallerin çoğu tasfiye edildi. Erdoğan, böylesi bir dönemde kendisini temsilen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in KCK yetkilileriyle Oslo'da görüşme yapmalarına da onay verdi. 2009’da başlatılan görüşmeler uzun bir süre gizli tutuldu. Erdoğan, "Oslo görüşmeleri" olarak kamuoyuna yansıyan görüşmeleri ilk başlarda reddetti.
CHP ve MHP'nin başını çektiği muhalefetin lehlerine kullanmak için görüşmelere karşı başlattığı kampanya toplumda rağbet görmeyince Erdoğan’ın eli rahatladı. Gülen Cemaati'nin MİT ve KCK yetkililerinin görüşmelerinin ses kaydının 13 Eylül 2011’de sızdırması da toplumda yaratılmak istenen etkiyi göstermedi. Erdoğan, bunun üzerine “Kürt açılımı” söylemiyle görüşme ve diyalog yöntemini öne çıkaran bir politika izledi.
SOYKIRIM OPERASYONLARI
Görüşmeler nedeniyle KCK de bu dönemde çatışmasızlık kararının süresini 3 kez uzattı. Ancak buna rağmen Kürt siyasetine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklama operasyonları son bulmadı. "KCK operasyonları" adı altında belediye başkanları, avukatlar, gazeteciler, sivil toplum örgütü temsilcilerinin de aralarında olduğu binlerce kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Buna rağmen çözümde ısrar eden Öcalan’ın çağrısıyla 19 Ekim 2009'da Mahmur ve Kandil’den 34 kişilik “Barış Grubu” heyeti Türkiye'ye geldi. Ancak bunlardan 19'u sonrasında tutuklandı.
11 Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması, Roboski’de 34 sivilin uçaklarla bombalanması, DTP Eş Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Samsun’da saldırıya uğraması, Oslo görüşmeleri üzerinden dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru verilmesi ve çatışmasızlık kararına rağmen başlatılan operasyonlar, süreci bir kez da çıkılmaz bir yola soktu.
Sürecin sabote edilmesi üzerine Öcalan, 10 Ocak 2010’de “Demokratik açılım açısından önemli bir çözüm fırsatı heba edildi, ancak henüz geç değildir” açıklaması yaptı.
AKP ve Gülen Cemaati arasında yaşanan çatlağın büyümesi üzerine cemaate yakınlığıyla bilinen savcı Sadettin Sarıkaya, Oslo görüşmelerini yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve diğer MİT elemanlarını şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırdı. Erdoğan, MİT Kanunu’nda yaptığı değişiklikle görüşmeleri yürüten ekibe koruma sağladı. Erdoğan, 28 Aralık 2012’de de MİT ekibinin Kürt sorunun çözümü için PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşme sağladığını duyurdu. Ancak söz konusu görüşmelerden bir sonuç çıkmadı.
'ÇÖZÜM SÜRECİ'
Suriye'de yaşanan iç savaş ve ülke içerisindeki siyasi çıkmaz Erdoğan'ın 2013'te bir kez daha İmralı'nın kapısını çalmasına neden oldu. DTP eski Eş Genel Başkanı Ahmet Türk ve BDP Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Öcalan görüşmesi için onay verildi. Görüşme 3 Ocak 2013’te gerçekleşti. Adı birçok kez değiştirilen ve en son “Çözüm Süreci” olarak kalan yeni sürecin startı da böylece başlamış oldu. Sürecin başlaması sonrası 23 Şubat 2013’te BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, BDP milletvekilleri Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder İmralı’ya gitti. Sonrasında BDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’la yapılan görüşmede yer aldı.
Görüşmeler sonucu 21 Mart 2013’teki Diyarbakır Newroz’unda PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı mektup okundu. Öcalan, kalıcı bir barışın sağlanması için PKK’den silahlı güçlerini Türkiye sınırlarının dışına çıkarmasını istedi. PKK buna uyarak, ateşkes ilan edip sınır dışına çıkma kararı aldı. Sürecin kamuoyunda anlatılması için Öcalan’ın önerdiği "Akil İnsanlar" heyetleri 3 Nisan 2013’te kuruldu. Öcalan’ın sürece Meclis’in de dahil edilmesi için yaptığı uyarılar sonrası Meclis’te de komisyon kuruldu, ancak CHP ve MHP komisyona üye vermedi.
ADIM ATILMADI
PKK, 25 Nisan 2013’te tüm silahlı güçlerini Türkiye’nin sınırlarının dışına çıkaracağını açıkladı. 8 Mayıs 2013’te geri çekilme takvimi resmen başlatılarak, ilk gruplar sınır dışına çıkmaya başladı. Ancak hükümet, atılan adımlara karşı adım atmadı. Hükümet, Kürt tarafının yaptığı uyarıları dikkate almayarak, diyalogdan müzakereye geçmedi. Hasta tutukluların durumu, Kürtçe önündeki engellerin kaldırılması ve sorunu ağırlaştıran diğer konular için tek bir adım atılmadı. Öcalan, 5 Ağustos 2014’te vasisi ile yaptığı görüşmede, süreçte müzakerelerin başlatılmamasına karşı çıktı.
KIRMIZI ÇİZGİ
Süreç içerisinde Kürtlerin Suriye’de statüye doğru ilerlemesi Erdoğan’ı rahatsız etti. Erdoğan, İmralı Heyeti’nde bulunan Sırrı Süreyya Önder’e, Suriye’de bir Kürt bölgesinin oluşmasının kendisinin kırmızı çizgisini olduğunu söyledi. Öcalan da, 9 Kasım 2013’te "Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir" yanıtı verdi.
Türkiye'nin altta alta desteklediği paramiliter grupların da himayesinde olduğu DAİŞ'in, 13 Eylül 2014'te Kobanê’ye dönük başlattığı saldırılar, sürecin farklı bir yöne evrilmesine neden oldu. DAİŞ’in Kobanê'ye saldırılarının artması üzerine Öcalan, 6 Ekim’de yeni adımların atılması için hükümete süre verdi. Ancak Erdoğan'dan “Kobanê düştü düşecek” açıklaması geldi. Bu durum tüm dünyada Kürtlerin öfkesine neden oldu. Kobanê'ye saldırıların en yoğun yaşandığı 6-8 Ekim tarihleri arasında ülke genelinde protestolar yaşandı.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 11 Ekim’de yaşanan protesto eylemlerinden hükümeti sorumlu tutarak, Meclis’ten geçen tezkerenin savaş ilanı olduğunu ve bu nedenle sınır dışına çektikleri bütün birlikleri Türkiye’ye geri göndereceklerini açıkladı.
ARINÇ'IN AÇIKLAMALARI
Dönemin hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, 27 Ekim’de 2014’te “Çözüm sürecine mecbur ve mahkum değiliz” açıklaması yaptı. HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'dan da buna karşı, “Çözüm sürecinin Öcalan ya da hükümet 'bitti’ demedikçe devam edeceğiz” dedi.
Kobanê saldırıları nedeniyle askıya alınan görüşmeler, 17 Kasım 2014’te yeniden başlatıldı. Öcalan’ın görüşmeler sırasında sekretarya oluşturulması için 5 tutuklunun İmralı'ya getirilmesi için karar kılındı.
DOLMABAHÇE MUTABAKATI
Hükümet ile Öcalan arasında "Dolmabahçe Mutabakatı" olarak adlandırılan 10 maddelik bir mutabakat kabul edildi. Mutabakat, 28 Şubat 2015’te İmralı Heyeti'nde yer alan dönemin HDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu'nun Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği toplantıyla açıklandı.
Erdoğan, yer düzenini dahi kendisinin belirlediği mutabakat sonrası, “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklentiydi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” şeklinde açıklama yaptı.
HDP'NİN SEÇİM KARARI
Ancak Erdoğan’ın bu tepkisi, 17 Mart 2015’te HDP’nin seçime parti olarak girme kararı sonrası tersine döndü. Erdoğan, HDP’nin parti olarak seçime girmesi kararını engellemeye çalıştı, sürecin yürümesi için pazarlık konusu yaptı. Ne İmralı ne de HDP parti olarak seçime girilmesinde geri adım atmayınca Erdoğan, 22 Mart 2015’te “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin başbakan yardımcısıyla şu anda parlamento içinde olan bir grubun yan yana fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum. Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil'' açıklaması yaptı.
Erdoğan’ın açıklaması sonrası 11 Nisan’da TSK Ağrı’da operasyon başlattı. Sürecini bitirmeye yönelik ilk adım olarak değerlendirilen bu operasyonla süreç bozulmadı, ancak artık geri döndürülemez bir rotaya girdi.
AKP İKTİDARI KAYBETTİ
HDP’nin parti olarak girdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinde, Erdoğan'ın partisi tek başına iktidarı kaybetti. Erdoğan, günlerce ortalıkta görünmezken, dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın “HDP bundan sonra çözüm sürecinin filmini çeker" sözleri sürecin nasıl bitirildiğine dair ipuçları veriyordu.
Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını kabul etmeyerek, 1 Kasım 2015'te seçimlerin yenilenmesine karar kıldı. Bu süreç aralığında bölge kentlerinde 1990'lı yılların tüm uygulamaları neredeyse devreye sokuldu. Sokağa çıkma yasakları, Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamaları, HDP'nin mitinglere yönelik bombalı saldırılar, sınır ötesi hava operasyonları, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılar... Süreci geri dönülemez bir noktaya getirdi.
İSTANBUL SEÇİMLERİ
Ancak bu yaşananların faturasını AKP ilerleyen süreçte büyük ödedi. AKP, yeni ortak olarak belirlediği MHP'yle girdiği 2019 seçimlerinde büyük bir yenilgi aldı. Kürtlerin hem bölge kentlerinde hem de İstanbul ve Ankara gibi kentlerdeki tutumu, AKP'nin elindeki büyük belediyelerin çoğunu da kaybetmesine neden oldu. Erdoğan, yenilenen İstanbul seçimlerini lehine çevirmek için bir kez daha İmralı'nın kapısını çaldı. Bu çabanın da sonuç vermemesi sonrası Öcalan üzerindeki tecrit daha da ağırlaştırıldı.
İMRALI AÇIKLAMASI
Gelinen süreçte AKP'nin kan kaybı sürüyor. Erken seçim tartışmalarının sürdüğü son dönemlerde Erdoğan, bir kez daha ağır tecrit koşulları altında tutulan Öcalan'a dair konuşmaya başladı. Erdoğan, 12 Ocak’taki grup toplantısında, "Edirne'deki en büyük hesabı İmralı'dakine verecek" açıklaması yaptı. Erdoğan, sonrasında çıktığı bir televizyon programında da söz konusu sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Onu aslında Abdullah Öcalan'a sormak lazım. Öcalan’ın Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek" dedi. Erdoğan, "Öcalan, Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız’ demiştiniz böyle bir bilgi mi var?” sorusunu ise "Var ki söylüyorum" şeklinde yanıtladı. Erdoğan'ın, tüm başvurulara rağmen avukat ve ailesiyle görüştürülmeyen Öcalan'a dair sözleri tepkilere neden oldu.