Şengal, Mahmur ve Dêrik saldırıları: Al takke ver külah

img

HABER MERKEZİ - Türkiye Şengal, Mahmur ve Dêrik'i vuruyor; ABD, Rusya ve Batılı devletler izliyor. Güçler arasındaki “al takke ver külah” ilişkisi şüpheye yer bırakmıyor. 

Ankara hükümeti “Kürt düşmanlığı” ritmini bozmuyor. Bir taraftan Kürtçe müzik yapan sokak sanatçıları engellenirken, diğer taraftan Yeni Yaşam, Nûjinha, Xwebûn vb. yayın organlarına erişim engelleniyor. Sonraki gün Şengal, Mahmur ve Dêrik gibi Kürt yerleşim alanlarına bomba yağdırılıyor. Uluslararası toplum ise sessiz kalıyor. 
 
HAYDUTLUK CANGILI
 
Ankara yönetiminin Şengal, Mahmur ve Dêrik’te düzenlediği hava saldırıları çaresiz bir rejimin refleksleri izlenimi veriyor. Türkiye Cumhuriyeti “haydutluk cangılına” döndü. Yolsuzluklar, rüşvet, uyuşturucu ticareti, ihaleye fesat karıştırma, kaçakçılık vb. her türlü yüz kızartıcı suç mevcut rejimin “alamet-i farikası” haline geldi. Fosilleşmiş bu rejim, artık menteşesi bozulmuş bir kapıya döndü. Hareket alanı daraldı. Rejimin hamileri için son yaklaşıyor. Yaklaştıkça daha fazla telaş ediyorlar. Höykürüyorlar, takaza ediyorlar, toplumun değerlerine saldırıyorlar. İstiklâl’de Kürtçe müzik yapan sokak sanatçılarını susturmaya çalışıyorlar, Kürtçe yayın yapan Nûjinha ve Xwebûn’a  erişim engeli getiriyorlar, yetmiyor Kürtlerin yaşadığı yerleşim yerlerini “coşkuyla” bombalıyorlar. Meşruiyetlerini yitirdikçe Kürtlere daha fazla saldırıyorlar. Tıpkı Hitler döneminde bütün sorunların temel müsebbibi olarak “Yahudilerin” gösterilmesi gibi. 
 
DAĞLIK KARABAĞ VE KÜRDİSTAN
 
Otoriter rejimlerin alışılagelmiş en temel taktiklerinden biri, iç siyasette varlığını sürdürmek için sınır ötesi “savaşlar” imal etmek. Erdoğan hükümeti, bir “Dağlık Karabağ” miti yaratmanın peşinde. İlham Aliyev’i “kahraman” haline getiren bu savaşın bir benzeri Erdoğan’a da gerekiyor. Mesela Azerbaycan toplumu bu savaşla birlikte bir anda Mihriban Aliyeva’nın cumhurbaşkanlığı yardımcılığına getirilişini, Aliyev’in kızlarının (Leyla ve Arzu) yaşadığı sefahati unuttu. Tek odak noktası elde edilen topraklar ve “alt edilen” düşman oldu. Yaklaşık 1,5 yıldır bu gıdayla ruhunu doyuruyor. Erdoğan’ın hayalini kurduğu savaş arenası da “Kürdistan’dır”. 2023 seçimleri veya olası bir erken seçimin esrarı bu arenada yatıyor. Savaş uçaklarından atılan her bomba, sandıkta “oy” anlamına geliyor. Saray sisteminin selameti savaştan geçiyor. Ne kadar çok “koçaklama”, bir o kadar çok “kendini gizleme”. 
 
KOMPLOLAR KUMKUMASI
 
Saldırılarda özellikle Rusya ve ABD gibi uluslararası güçlerin takındığı tavır bir kez daha şüphe uyandırıyor. Daha önce hem Suriye’de hem de Irak’ta olduğu gibi hava sahası Türkiye’ye açıldı. Kürdistan’ı “komplolar kumkumasına” çevirdiler. Bir taraftan Suriye’de Kürtlerle “özerkliği” müzakere eden Rusya, diğer taraftan özerkliğin topraklarını bombalayan Türkiye uçaklarına “mahal” veren Rusya. Bir taraftan Demokratik Suriye Güçleri ile koordinasyon kuran ABD, diğer taraftan Şengal’de tavus kuşuna dahi yaşam alanı tanımayan Türkiye uçaklarına sessiz kalan ABD. Kutupsuzluk, kayganlık, hercailik kol geziyor semalarda. 
 
MAHMUR KAMPI VE BARZANİ 
 
Uçakların hedef aldığı noktalardan biri de Mahmur Kampı’ydı. Kampı 1998 yılından beridir kendi himayesi altında tutan Birleşmiş Milletler, kampı bombalayan uçakların sahibine birkaç yuvarlak sözcük kullanmaktan öte bir tepki göstermiyor. Saldırıda siviller ölüyor ve yaralanıyor. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Mahmur ilçe teşkilatı bu haberi doğruluyor. Ama partinin hükümetteki “lideri” Neçirvan Barzani saldırıyı meşrulaştıracak söylemlerde bulunuyor. Yeni Akit gazetesinin “Mehmetçik terör yuvalarını vurdu” manşetinden bir toplu iğne başı kadar farklı düşünmüyor. Barzani ailesini böylesi bir itaate sürükleyen “müşevvik” nedir acaba? Kürdistanî değerleri ayaklar altına bu “vassallık” neden? Erdoğan’ın sarayına gidip aylık rapor vermekle neyi amaçlıyor? Kendi kaderini sarayın ellerinde mi görüyor? Varlığı Ankara’nın varlığına mı borçlu? 
 
MA / İsmet Konak