RIHA - Cezaevlerindeki ağır hak ihlallerine işaret eden ÖHD Hapishaneler Komisyonu Sözcüsü Ayşe Şehriban Demirel, "Türkiye'deki hak ihlallerini İmralı ile ilişkilendirmek doğru bir tespit olacaktır" dedi.
Adalet Bakanlığı verilerine göre, 5 Aralık 2024 tarihli verilerine göre, 2024'ün 11 ayında 709 tutuklu cezaevinde hayatını kaybetti, 8 bin 521 tutuklu tahliyesi ise iyi halli olmadıkları gerekçesiyle engellendi. Cezaevinde ağır hak ihlalleri, birçok kurumun düzenlediği verilere de yansıyor. İhlaller, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu'nun (MED TUHAD-FED) 2 Ocak'ta düzenlediği rapora da yansıdı. Raporda, hak ihlallerinin temel nedeni olarak Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit gösterildi.
Raporu düzenleyen kurumlar arasında bulunan ÖHD Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Ayşe Şehriban Demirel, cezaevlerindeki hak ihlallerinin temel nedeninin Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin doğrudan sonucu olduğunu belirtti. İhlallerin sistematik olduğunu, bunların başından da hasta tutsakların sağlığa erişim haklarının engellemesi geldiğini kaydeden Ayşe Şehriban Demirel, "Hasta tutsakların hastane sevklerinde yaşadıkları en önemli sorun ağız içi arama ve kelepçeli sevk. Pek çok hasta tutsak bu sebeple hastaneye gidemiyor ve tedavi olamıyor. Buna karşı cezaevi idareleriyle yaptığımız görüşmelerden de bir sonuç alamadık. Cezaevi idarelerinin genel gerekçeleri hastane sevklerinde jandarmanın yetkili olduğunu ve bunun 'güvenlik önlemi' olduğunu iddia ediyor" ifadelerini kullandı.
Hasta tutsakların tahliyelerinin engellenmesinde Adli Tıp Kurumu'nun da engelleyici rolüne işaret eden Ayşe Şehriban Demirel, buna örnek olarak Adana Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan ağır hasta tutsak Fevzi Aslan'ın tahliyesine yönelik engelleyici rolüne işaret etti.
Cezaevlerinde hak ihlallerine neden olan bir başka kurumun ise 2021'de kurulan İdare ve Gözlem Kurulu olduğunu ifade eden Ayşe Şehriban Demirel, İdare ve Gözlem Kurullarının, keyfi kararlarla tutsakların tahliyelerini engellediği ve infazlarını yaktığını hatırlattı. Ayşe Şehriban Demirel, "İdare ve Gözlem Kurulu tarafından tutsaklara yaşatılan en önemli hak ihlali, infaz erteleme ve yakma" dedi.
SİNCAN PİLOT CEZAEVİ
İdare ve Gözlem Kurulu'nun hak ihlalleri uygulama açısından Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nin pilot cezaevi olduğunu dile getiren Ayşe Şehriban Demirel, İdare ve Gözlem Kurulu’nun hayata geçirildiği 2021'den beri bu cezaevinden hiçbir kadın tutsağa şartlı tahliye hakkı kullandırtılmadığını vurguladı. Gözlem Kuruluların değerlendirmelerinin objektiflikten uzak olduğuna işaret eden Ayşe Şehriban Demirel, "İdare Gözlem Kurulları, mahkemelerin dahi soramayacağı soruları sorarak, mahpusları bir tartışmaya çekmeye çalışıyor. Bu da subjektif bir değerlendirme ve kişinin kişisel dünyasını sorgulamaya ve cevap vermeye zorlamaya giriyor. Burada genel sorulan sorular 'PKK terör örgütü müdür?', 'Pişman mısın?', 'Abdullah Öcalan ile ilgili ne düşünüyorsun?' gibi kişinin hapishaneden çıktıktan sonra neyi yapıp neyi yapmayacağına ilişkin sorular. Bu sorular ile mahpusun infazını erteliyorlar. Sincan'ın yanı sıra Urfa'da da benzeri bir durum görülüyor. Burası da pilot bir cezaevi. Son süreçte şartlı tahliye edilmesi gereken mahpusların tahliyelerine engel oluyor" ifadelerini kullandı.
'DİSİPLİN CEZALARI, İNFAZ YAKMA
Ayşe Şehriban Demirel, İdare ve Gözlem Kurullarının keyfi bir şekilde verilen disiplin cezalarını da şartlı tahliyenin engellenmesine gerekçe yaptığını ifade etti. "Halay çekme", "kütüphaneden idarenin istediği kitapları alıp okumama", "memurlarla iyi geçinmeme" gibi gerekçelerle disiplin cezaları verildiğini kaydeden Ayşe Şehriban Demirel, şunları söyledi: "İdare, mahpusların kendi kişisel kitapları, eşyalarını 'Örgütsel doküman' diyerek disiplin soruşturması açıyor. Kime ait olduğu belli olmayan bazı kitap ve dokümanlar bir mahpusla özleştiriliyor. İnfazı bitmek üzere olan, tahliyesi yakın olan bir mahpusun tahliyesinin yakılmasına gerekçe yapıyor. Disiplin cezalarıyla birlikte çoğu zaman hücre cezası verilerek mahpusun infazı yakılıyor. İnfaz yakma nedenlerinden biri mahpusun 3 defa ayrı ayrı hücre cezası almış olması. Buna ilişkin başvurular da birçok mahkemede veya üst mahkemelerde sonuçsuz kalıyor ve kişinin hücre cezası kesinleştiği için infazı da yakılmış oluyor. Bu da bize, İdare Gözlem Kurullarının siyasi mahpuslara yönelik başka bir çaba içerisinde olduğunu gösteriyor" şeklinde konuştu.
'İHLALLER TECRİTTEN BAĞIMSIZ DEĞİL'
Tüm bu ihlallerin PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik sürdürülen tecrit ile doğrunda bağlantılı olduğunu dile getiren Ayşe Şehriban Demirel, F S ve Y Tipi cezaevlerinin tecridin derinleştirilmesine yönelik inşa edildiğini kaydetti. "Türkiye'deki hapishanelerin durumu mevcut siyasi konjonktürden bağımsız değil" diyen Ayşe Şehriban Demirel, şöyle devam etti: "Biliyoruz ki Sayın Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişiyle birlikte oluşturulan İmralı F Tipi Ada Hapishanesi, siyasi politik ve özellikle Kürt politik mahpusları hedef alıyordu. Bir de S ve Y tipleri inşa edildi. Bu hapishane tiplerinin oluşturulmasının engellenmesi ve buna yönelik bir tepkinin ve hukuki bir sürecin başlatılması gerekiyor. Biz de oluşturduğumuz verilerle birlikte gerekli mercilere başvuracağız. Biliyoruz ki Türkiye'de siyasi mahpuslara dönük gerçekleştirilenler, bu tecrit sistemi birbirinden bağımsız değil. Türkiye'deki gündemden de bağımsız değil."
'KAMUOYUNUN CİDDİ TEPKİ VERMESİ GEREKİR'
"Türkiye'deki hak ihlallerini İmralı ile ilişkilendirmek doğru bir tespit olacaktır" diyen Ayşe Şehirban Demirel, şunları söyledi: "Türkiye'deki infaz hukuk sistemine baktığımızda mevcut haliyle evrensel hukuk anlamındaki yetersizlikleri ciddi boyuttadır. Ancak Türkiye şu an mevcut olan hukukunu dahi uygulamıyor. Sayın Abdullah Öcalan halen tecrit altındadır. Halen İmralı'da bir istisna hukuku uygulanmakta, avukat görüşü-aile görüşü engellenmekte ve keyfi disiplin cezaları bu süreçte de verilmeye devam etmektedir. İmralı'daki hukuksuzluğun, diğer hapishanelerdeki hukuksuzluktan bağımsız olmadığı ortadadır. Kamuoyunun ve demokratik kurumların bunu göz önünde bulundurarak bu soruna ilişkin ciddi çözüm önerileri ve ciddi tepkiler vermesi gerekmektedir. Sadece ulusal hukuk anlamında değil, uluslararası hukukun ve uluslararası mekanizmaların da işlevsiz hale geldiği bir dönemdeyiz. CPT her ne kadar bir ziyaret gerçekleştirmiş olsa da ziyaretine ilişkin raporunu yayınlamamıştı. Buna ilişkin, 'Türkiye'nin izninde' olduğunu söylemişti. Halen daha bir açıklaması yok. Buna ilişkin biz de elbette yine uluslararası mekanizmaların görevlerini yerine getirmesini talep etmeye devam edeceğiz."
MA / Ceylan Şahinli