İSTANBUL - 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü değerlendiren gazeteciler, içinde bulundukları durumu "canımıza kastedildiği bir tablo var" sözleriyle anlattı.
Türkiye'de 1961'de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak, 1962'den beri Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor. Bir yandan verilen mücadelelerle düşünce ve ifade özgürlüğünün korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılırken uygulamada ise, basına yönelik baskılar hiç hafiflemedi. Türkiye basın endeksinde, otoriter yönetimlerin ve diktatörlüklerin iş başında olduğu ülkelerde son sıraları paylaşırken, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği'nin (DFG) yayınladığı 2024 yılı Gazetecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu'na göre, 118 gazeteci gözaltına alındı, 26 gazeteci ise tutuklandı. Rapora göre, cezaevlerinde 43 gazeteci tutsak bulunurken, 47 gazeteci saldırıya uğradı, 912nin haber takibi engellendi, 501 internet sitesi kapatıldı, 5 bin 260 haber erişime engellendi.
Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Elif Bayburt, Evrensel Gazetesi muhabiri Eylem Nazlıer ve Gazete Patika muhabiri Yadigar Aygün özgür basın üzerindeki baskıları ve gazetecilerin sahada yaşadıkları zorlukları ajansımıza değerlendirdi
Muhalif ve Özgür Basın üzerindeki baskıları değerlendiren Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Elif Bayburt, basına yönelik son baskı ve saldırıları hatırlattı. Elif Bayburt, 2 gün önce Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'nin işkenceyle katledilmesinin yıldönümü olduğunu, Kuzey ve Doğu Suriye'de haber takibi yapan gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın Türkiye tarafından SİHA ile hedef alınarak katlettiğini anımsattı. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için yapılan eylemde gözaltına alınan 7 gazetecinin tutuklandığını dikkati çeken Elif Bayburt gazetecilerin sistematik bir yargı baskısıyla karşı karşıya kaldığını belirtti. İktidarın güdümünde olmayan gazetecilerin birçok saldırıyla karşı karşıya olduğunu ifade eden Bayburt, "Filistin'de 200'ü aşkın gazeteci İsrail'in saldırılarıyla katledildi. Hepsi oradaki soykırım suçlarını açığa çıkartan, halkın yaşadıklarını gündeme taşıyan, dünyaya duyuran gazetecilerdi. Devrimci, sosyalist, halktan yana saf tutan gazeteciler olarak en başta canımıza kastedildiği bir tablo var" ifadelerini kullandı.
KOLLUK ŞİDDETİ, BASKI, YARGILAMALAR
Gazetecilerin haberleri nedeniyle birçok davadan yargılandıklarının altını çizen Elif Bayburt, "En son 'devleti alenen aşağılamak' iddiasıyla bana açılan bir dava var. İşgal altındaki Batı Şeria'da katledilen Ayşenur Ezgi Eygi'nin yol arkadaşı, o alanda ISM aktivisti olarak bulunan, cinayete de tanıklık eden Rob Sadler'la yaptığım röportajda Sadler'in kullandığı ifadeler, yani Türkiye'nin bu soykırımda İsrail'le işbirliği içerisinde olduğuna dair ifadeleri benim hakkımda bir davaya çevrildi. Bunun dışında sahada yaşadığımız çok fazla zorluk var. Polislerin size haberi yaptırmamaya dönük sistematik bir yönelimi var. İktidar gazetecileri tarafından hedef gösterildiğimiz bir tablo var. Burjuva muhalefet güdümündeki basının da iktidardan çok ayrı bir yer tuttuğunu söyleyemeyiz. AKP-MHP iktidarına, ne kadar muhalif gözükürlerse gözüksünler; bir devrimci gazetecinin başına gelenler, operasyon, tutuklama, gözaltı, Nazım'ın ve Cihan'ın katledilmesi gibi bir tablo söz konusu olduğunda çok hızlı bir şekilde aynı hizada saf tutabiliyorlar" diye konuştu.
'BİR HAKİKATİ YANSITIYORUZ'
Tarafsız bir gazetecilik faaliyeti yapmadıklarını; emekçilerin, ezilen halkların, kadınların tarafından olduklarını vurgulayan Elif Bayburt, bu mücadeleyi büyütmek ve mücadele eden kesimlerin sesini büyütmek için çalıştıklarını ifade etti. İktidarın saldırdığı her kesimle beraber gazetecilerin de aynı saldırıyla karşı karşıya kaldığına dikkati çeken Elif Bayburt, "Gazetecilerin yaşadığı saldırılar, bir bütün olarak ezilen sınıflara ve halklara yönelen saldırılardan bağımsız değil. İktidarın ezilen halkların ve sınıfların mücadelesini bir suç olarak gördüğünü ve bunun bir uzantısı olarak bu mücadelenin sesi olan basın emekçilerini suçlu gördüğünü biliyoruz. O yüzden, biz bu suçu sahipleniyoruz. İnandığım çok daha büyük bir şey var. O fabrikaların önüne giderken, 8 Mart yürüyüşlerine, kayyum eylemlerine giderken inandığım çok daha büyük bir şey var. Bunun parçası olmanın onuru ve gururuyla bütün bu zorluk ve imkansızlıklara rağmen bir hakikati yansıtmaya çalışıyoruz. Bize örnek olan Metin Göktepe, Hrant Dink, Musa Anter, Şirin Ebu Akile gibi çok sayıda gazetecinin adımladığı yolları adımlamaya, Onlara layık olmaya sesi olduğumuz işçi sınıfı ve ezilen halklara layık olmaya çalışıyoruz" şeklinde konuştu.
'GAZETECİLER KATLEDİLİYOR'
Evrensel Gazetesi muhabiri Eylem Nazlıer, Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlayarak değil, mücadele ederek geçirmek zorunda olduklarını belirtti. Sahadaki gazetecilerin her zaman hedef alınarak susturulmak istendiğini vurgulayan Eylem Nazlıer, şöyle devam etti: "1995 yılının 8 Ocak'ında, Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, "Bu haberi ben takip etmeliyim" diyerek gittiği görevde polis şiddetiyle katledildi. Onu mezarı başında anarken, aslında değişen pek bir şey olmadığını görüyoruz. Suriye'de öldürülen meslektaşlarımız Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i anmak isterken tutuklanan 7 gazeteci… Onların hikayesi de aynı. Nazım ve Cihan, Suriye’de halkların yaşadıklarını dünyaya duyurmak isterken katledildi. Bugün onların anısını yaşatmaya çalışan gazeteciler ise susturulmak isteniyor."
‘HALKIN VE HAKLININ YANINDA OLACAĞIZ’
Gazetecilere yönelik baskının sistematik bir hal aldığını belirten Eylem Nazlıer, Cumhurbaşkanlığı'na bağlı turkuaz basın kartı dışında hiçbir kartın geçerli sayılmadığını belirtti. Görevini yapan gazetecilerin hakaret, tehdit, fiziksel şiddet ve engellemelerle karşılaştığına dikkati çeken Eylem Nazlıer, "Polis ilk olarak basını hedef alıyor. Çekim yapmamızı engellemek için şiddete başvuruyorlar. Kalkanlarla vurma, ekipmanlarımızı kapatma, fiziksel süpürme… Hepsi rutin bir hal aldı. Ne olursa olsun, hakikatin peşinden koşmaya devam edeceğiz. Halkın haber alma hakkını savunacağız. Gücün değil, haklının ve halkın yanında olacağız" dedi.
‘MESLEKTAŞLARIMIZ SERBEST BIRAKILMALI’
Gazete Patika muhabiri Yadigar Aygün, muhalif basına yönelik saldırıların her alanda sürdürüldüğünü vurgulayarak, gazetecilik faaliyetinin "suç unsuru" olarak değerlendirilip baskı oluşturulmaya çalışıldığını kaydetti. Yadigar Aygün, baskılara işaret ederek, şunları söyledi: "Gazeteciler, gözaltına alınıp tutuklanıyor. Birçok haber takibinde polisin şiddetine maruz kalıyoruz. İşkenceyi belgelememiz engellenmeye çalışıyor. Gerçekleri halka ulaştırmak suç değildir. Bugün hapishanelerde 41 tutuklu gazeteci bulunuyor. Meslektaşlarımız, bir an önce serbest bırakılmalıdır. Halkın haber alma hakkını sonuna kadar savunacağız. Tüm baskı ve engellemelere rağmen gerçekleri yazmaya, sokaklarda olmaya, ezilenlerin sesi olmaya devam edeceğiz."
MA / Yeşim Tükel