İSTANBUL - Abdullah Öcalan’ın mesajlarının önemli olduğunu söyleyen yazar Ender İmrek, “Demokratik bir Türkiye daha çok iş, daha çok aş, daha çok üretimin yapıldığı bir sürecin başlatılmasına da vesile olacaktır” dedi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri 28 Aralık’ta bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası Abdullah Öcalan’ın 7 maddede somutlaşan mesajı kamuoyunda tartışılıyor. Abdullah Öcalan’ın mesajlarında, Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunma çağrısı da öne çıktı.
Gazeteci yazar Ender İmrek, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne dair politikaların işçi ve emekçiye yansımaları ile Abdullah Öcalan’ın kamuoyuna yansıyan mesajlarını değerlendirdi.
‘ÖCALAN’IN MESAJLARI ÖNEMLİ’
Abdullah Öcalan’ın mesajlarının önemli olduğunun altını çizen İmrek, gündemdeki “süreç” tartışmalarının ise kıymetli olduğunu vurguladı. Yeni “sürece” dair tartışmalar olduğunu fakat iktidarın henüz bir program deklare etmediğine işaret eden İmrek, “Kürt sorununu çözmeyen, çözülür” hatırlatmasında bulundu. Başta hasta tutsakların bırakılması gibi kimi adımların atılması gerektiğini anımsatan İmrek, barış ve çözüm için herkesin güçlü bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini dile getirdi. İmrek, “Yoksulluğu, açlığı, sefaleti derinleştiren ve bunu da savaş politikalarına bağlayan iktidar karşısında tüm ezilenlerin, emekçilerin, Kürt, Türk, Laz, Çerkez hiç fark etmeksizin emekçiler cephesi olarak güçlü bir harekete ihtiyacımız var. Bu olursa aslında barışın ve çözümün, ilerlemesi iktidar ve egemenler üzerinde etki yaratarak, onları baskılayarak bir çözüm yoluna, anayasal bir düzeye de ulaşmasını sağlamak mümkün olur” dedi.
SAVAŞ VE ÇATIŞMANIN YANSIMALARI
Emekçiler cephesine de seslenen İmrek, savaş ve çatışmalı süreçlerin işçi ve emekçileri sefalete sürüklediğini belirtti. İmrek, “Egemenler işçi ve emekçileri savaş ve şiddet meselelerinde iktidara bağlamak için yoğun bir propaganda faaliyeti yürütürler. Aslında emekçilerin ekmeğinden çalınan, onların işinden, özgürlüğünden, yaşam koşullarından, eğitim ve sağlık bütçelerinden çalınmış olan her kuruşu vatan, millet, bayrak ve benzeri gibi soslara batırarak onları çok renkli bir biçimde göstermeye çalışırlar. Aslında kendi iktidarlarını sürdürmek, sömürü mekanizmasını daha yoğun bir biçimde işletmek, daha düşük ücretle çalıştırmayı olağan bir durum olarak gösterirler. İşçi ve emekçiler de sınıf bilinci edinmemişlerse, örgütlü değillerse, kendi iktidarlarının aslında sermayenin iktidarı olduğu bilinci, birikimi, örgütsel tutumu ve benzeri gibi düzeylerde kapsamlı bir birikim sahibi değillerse, genellikle bu egemenlerin işini kolaylaştıran bir durum oluyor. Burada işçiler sefalete ve işsizliğe mahkum oluyorlar” diye belirtti.
SÖMÜRÜ VE YOKSULLUK
Ülkede en çok dindar, mütedeyyin, milliyetçilerin ve aidiyet duygusuyla hareket edenlerin sömürüldüğünü ve yoksul bırakıldığını ifade eden İmrek, iktidar tarafından “yoksulluk” durumunun kullanıldığını belirtti. İmrek, “Bunu bir araç ve bir malzeme olarak kullanıyorlar. Bunu kullanan kesimlere Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’ni (MÜSİAD) örnek verebiliriz. MÜSİAD asgari ücretin belirlenmesinden emekli maaşların belirlenmesine kadar, İsrail'e ihracat meselesinden başka birçok şeye kadar karar veren bir mekanizmadır. MÜSİAD, iktidarın adeta ortak hareket ettiği bir işverenler ve patronlar kurumudur. Aynı zamanda dinden, milliyetçilikten, Filistin'den, Gazze'den bahsediyorlar. Ama insanlar, işçiye ve emekçiye dindar, milliyetçi olmayı vaat eden kesimlerin peşine takılmış oluyor. Savaşın bu duygu boyutunu esas olarak devrimci, demokrat ve ilerici güçlerin bu meseleyi doğru bir biçimde analiz ederek anlatmaları gerek” diye konuştu.
SAVAŞIN İŞÇİ VE EMEKÇİYE ETKİSİ!
Toplumun kutuplaştırılma ve yoksullaştırılma üzerinden konsolide edilmeye çalışıldığını ifade eden İrmek, “Kürt meselesiyle de güncel bir konuyla da bağını kurarak söyleyecek olursak; sebze ve meyve çok pahalı alamıyoruz, ücretler çok düşük, enflasyon çok yüksek gibi itirazlar halktan gelince, Erdoğan, ‘Afrin'de biz leblebi mi atıyoruz? Bu tanklar, bu toplar, bu silahlar leblebi mi atıyor? Bunlar mermi atıyor’ diye bir söylemde bulundu. Bugün Afrin'de ve aynı zamanda İdlib'de HTŞ, Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi çeşitli cihatçı örgütlerin nasıl bir biçimde barındıkları, beslendikleri ve Türkiye'deki emekçilerden kaynakların alınarak buralara aktarıldığını ve HTŞ'nin buradan beslendiği, burada bir iktidar kurduğunu görüyoruz. Bu iktidarın uluslararası bir plan çerçevesinde de Suriye'de başka türlü bir realite olduğunu görmekteyiz. Yani savaş meselesi işçi ve emekçileri kör etmek için kullanılan bir malzemedir” ifadelerini kullandı.
‘EKMEK VE BARIŞ KOPMAZ BAĞDIR’
Kürtlerin mücadelesinin uzun yıllardır devam ettiğini anımsatan İmrek, Kürtlerin mücadelesinin ezilenlerin, yoksulların, işçi ve emekçilerin mücadelesiyle birlikte oluşturulan bir “karşı cephe” olduğunu ifade etti. Ülkede işçi direnişlerinin yer yer olduğunu ancak bunların genel grev haline evirilmediğini aktaran İmrek, “Belki de esas meseleye buradan bakmak gerekiyor. İşçiler bunları bu dönem nasıl ele alacak? Bununla barış meselesinin bağını nasıl kuracağız? Ekmek meselesiyle barış meselesinin kopmaz bağını nasıl ele alacağız?
Türkiye'de, Kürt sorununun demokratik çözümü meselesi aynı zamanda savaşa, milliyetçi, ırkçı, şoven yaklaşıma karşı işçi ve emekçilerin ekmek davasını da gündeme getiriyor. Sendikalaşmayı, örgütlenmeyi, hak ve özgürlüğü, daha iyi bir yaşam talebine karşı gündeme getirilen vatan, millet, dış güçler ve benzeri gibi söylemleri ortadan kaldırabilecek argümanlar gereklidir. Esas olarak emekçilerin, ezilenlerin, Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkez bir bütün olarak ezilen işçi sınıfının cephesini güçlü bir biçimde şekillendirmeye ihtiyacımız var” diye belirtti.
‘BARIŞ DAHA ÇOK İŞ, AŞ VE ÜRETİM DEMEK’
Barış için her zamankinden daha çok mücadeleyi yükseltmenin koşullarına sahip olunduğunu belirten İmrek, “Savaşın ve çatışmaların bitmesi, Kürt sorunun demokratik bir çözüme kavuşmuş olması her şeyden önce nifak tohumları ekilmesini ortadan kaldıracak. Bu, fabrikada, işletmede, mahallede, sokakta, emekli, parkta, bahçede, kahvede… Barış olduğunda bunların kendi ülkelerinin kalkınması için kader birliğiyle hareket etmelerini sağlayacak. Dolayısıyla talepler daha da yükselecek. Kürt meselesinde 40 yıldır trilyonlarca liranın aktarıldığı, on binlerce insanı kaybettiğimiz, büyük acıların yaşandığı bu durumun son bulmasın tüm Türkiye halkları için elzemdir.
Dolayısıyla savaşın ve şiddetin ortadan kalkması, işçi ve emekçiler için iş meselesidir Demokratik bir Türkiye daha çok iş, daha çok aş, daha çok üretimin yapıldığı bir sürecin başlatılmasına da vesile olacaktır” dedi.
MA / Ömer İbrahimoğlu