HABER MERKEZİ- Efrîn’de katledilen kızı Anna Campbell’in cenazesini almak için 7 yıldır mücadele eden babası Dirk Campbell, Ortadoğu’da kapsayıcı bir yapı olmadan savaşların süreceğini belirterek, Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin en iyi çözüm olduğunu vurguladı.
Suriye'de Heyet Tahrir el-Şam'ın rejimi devirmek için başlattığı saldırıyla eş zamanlı olarak Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO), Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırı başlattı. Türkiye ve desteklediği paramiliter yapılarla birlikte denetimine aldığı Efrîn, Serêkanîyê, Girê Spî'de tecavüz,kaçırma ve hak ihlalleriyle gündeme geldi.2018'de Efrîn'e yönelik saldırılarda Türk savaş uçaklarının bombalaması sonucu yaşamını yitiren Anna Campbell'in cenazesi 7 yıldır ailesine verilmiyor.
DAİŞ saldırılarına karşı YPJ'ye katılan İngiliz vatandaşı Anna Campbell'in babası Dirk Campbell, kızının cenazesini almak için Hatay Valiliği ve Êfrîn'deki Türk yönetimine başvuru yaptı. Buradan sonuç almayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) başvuran Dirk, "Êfrîn'i yöneten yerel Türk yönetimine gitmek zorunda kaldık, şu anda Türk işgal bölgesi ve buna 'Hatay Valiliği' deniyor. Onlara insan haklarının ihlal edildiğine dair bir dosya sunduk. Cevap vermediler. Bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gittik. Başvurumuzda, 'Hatay Valiliği'nden herhangi bir yanıt alamadık. Türk yetkililerin, Türk hükümetinin kızımın ölümünü kabul etmeyerek, kızımın cesedinin çıkarılmasına izin vermeleri gerekirken, bunu yapmayarak insan haklarını ihlal ettiğini değerlendirebilir misiniz?' diye belirttik" diye konuştu.
AİHM'e yaptığı başvurunun ardından Hatay Valiliği'nin süreçle ilgilenmeye başladığını belirten Campbell, AİHM'in de Türkiye'de iç hukuk süreci tamamlamadığı için bu aşamada davayı kabul etmediğini söyledi. Sürecin yavaş ilerlediğini dile getiren Campbell, "Hatay Valiliğinden herhangi bir karar almam üç yıl kadar sürecek gibi görünüyor, muhtemelen davayı reddedecekler, bu noktada dava bir kez daha AİHM'e gidecek, ancak çok uzun sürüyor ve insanlar bunun anlamsız olduğunu düşünebilir. Anna'yı geri getirmeyecek, hiçbir şey yapmayacak. Ama gerçekten yapabileceğim tek şey bu" ifadelerini kullandı.
'ROJAVA'YA LİDERLİK EDENLER KADINLAR'
Kızını kaybetmesinin ardından Rojava'ya 2 kere gittiğini belirten Campbell oraya dair gözlemlerini şöyle anlattı: "Sanki herkes yetkilendirilmiş gibiydi. Ne yapacaklarının söylenmesini beklemiyorlardı. Sorumluluk sahibi olduklarını hissediyorlardı ve bir amaçları vardı, özellikle de kadınlar. Projeye, Rojava projesine liderlik edenlerin kadınlar olduğunu düşündüm. YPJ ve YPG'de de durum kesinlikle böyle, erkekler kadınlara saygı duyma eğiliminde. Bu yüzden tüm bunların çok ilginç olduğunu düşündüm" diye belirtti.
Kuzey ve Doğu Suriye'deki yönetimde Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki yönetimin aksine kontrolün tek bir ailede olmadığını ve merkezi bir güç yapısı olmadığını ifade eden Campbell, "Rojava'daki insanlar arasında depresyonda olan ya da korkan kimseyi görmedim. Hepsi çok olumlu, çok umutlu görünüyordu. Onurlarını yok edemezsiniz, çünkü birinin evi havaya uçtuğunda, bir hafta sonra tekrar havaya uçacağını bilseler bile ertesi gün yeniden inşa etmeye başlarlar. Bunu fark etmem inanılmaz bir özellik" şeklinde konuştu.
TÜRKİYE’NİN KÜRTLERE YÖNELİK YAKLAŞIMI
Türkiye'nin Kürtlere dönük "saldırı, baskı ve asimilasyon" politikasını geçmişte İngilizlerin İskoç, ve Gellerlilere yaptığına benzeten Campbell, bu politikayı "ahlaksızca ve alçakça" olarak niteleyerek, "Diyelim ki Kürtler şöyle diyor: 'Bizim kendi dilimiz, kendi tarihimiz ve kendi kültürümüz var ve siz bizim hiçbir şekilde özerk olmamıza izin vermiyorsunuz. Bizi asimile etmek istiyorsunuz.' Buna karşı yapılanlar açıkça yanlış, ahlaksızca. Ancak şunu söylemeliyim ki: İngilizler bunu çok uzun zaman önce etnik azınlıklarımıza yapıyorlardı. Bunu, kötü bir fikir olarak görmeye başlamamız ise sadece son yüzyıl içinde gerçekleşti. Ondan önceki yüzlerce yıl boyunca şöyle diyorduk: 'Gallerlileri ezmeliyiz, İskoçları takip etmeliyiz. Kendi dillerini konuşmalarına izin vermemeliyiz, çünkü sadece gelip sorun çıkarmak isteyeceklerdir.' İşte Erdoğan'ın Kürtlere bakışı budur" diye konuştu.
Türkiye'nin Rojava'daki saldırılara PKK'yi gerekçe yaptığına işaret eden Campbell, "Kurmanci Kürtçesi konuşuyorlar. Liderleri Abdullah Öcalan. Öcalan'ın fikirlerini hayata geçiriyorlar. Onlarla Türkiye'de yaşayan Kürtler arasında gerçekten bir seçim yapmak mümkün değil. Ama o (Erdoğan) bunu bir tehdit olarak görüyor, her ne kadar Suriyeli Kürtler 'Bakın, biz sizin ulusal bütünlüğünüzle ilgilenmiyoruz. Sizi işgal etmekle ya da PKK'yi desteklemekle ilgilenmiyoruz, burada kendi özerk bölgemizi kurmaya çalışıyoruz ve lütfen bunu yapmamızı engellemeye çalışmaktan vazgeçer misiniz?' dese de Erdoğan bunu dikkate almıyor" şeklinde konuştu.
TÜRKİYE’NİN SALDIRILARDAKİ AMACI
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırıları politikasının temel nedenlerinden birinin de yayılma politikası olduğunu dile getiren Campbell, "Erdoğan'ın geleceğinin ne olduğunu bilmiyoruz. Yani, o bir otokrat. Putin gibi. O, bir imparatorluk kurmak istiyor. Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı öncesi sınırlarına geri dönmek istiyor. Güneye, Suriye'ye doğru genişlemek ve Suriye ile birleşmek istiyor. Esasen, Ermeni Soykırımı yokmuş gibi davranmak ve Ermenistan'ın doğusunda Türkçe konuşan halklarla (Azerbaycan) birleşmek için doğuya doğru genişlemek istiyor" diye kaydetti.
'ÖCALAN'IN FİKİRLERİ EN İYİ ÇÖZÜM'
Ortadoğu'nun farklı milletler ve dillerin bir arada yaşadığı bir yer olduğu için kapsayıcı bir güç yapısına sahip olmaması halinde savaşların devam edeceğini ifade eden Campbell, şöyle devam etti: "Gerçekten de Öcalan'ın fikirlerinin, ulus devletlerin olmadığı bu durumda en iyi çözüm olduğunu düşünüyorum. Ulus devlet fikri Avrupa'dan ithal edilmiş bir şey. Daha önce hiç var olmadı. Avrupalılar icat etti. Uygulanamayacağı yerlere ithal edildi. Bu sadece kötü bir fikir. Öcalan'ın fikri, kendimizi bu ulus fikrine hapsetmememiz gerektiği yönünde. Yerel yönetimleriniz olabilir. İsterseniz sınırlarınız da olabilir. Ancak insanların yapması gereken şey kendilerini adem-î merkezileştirmek ve kendilerini bu modele uymak zorunda görmemektir. Eğer bu fikir Rojava'dan diğer bölgelere de yayılırsa, bence bu devam eden şiddetin çoğunu dağıtacaktır."
Campbell son olarak aşırılıkçı bir din sorunu olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "Eğer ben sizi eleştirirsem ve sizin cevabınız beni vurmak olursa, o zaman cidden berbat bir insansınız demektir. Kendimizi saldırıya uğramış gibi hissetmeden birbirimizi eleştirebilmeli ve sorgulayabilmeliyiz. Tepkimiz, bizi sorgulayan ya da eleştiren kişiyi ortadan kaldırmak olmamalıdır."
MA / Hîvda Çelebi