ADANA - Rojava’ya yönelik saldırıların demokrasi ve özgürlük taleplerine bir darbe olduğunu belirten EMEP MYK Üyesi Halil İmrek, Rojava’ya sahip çıkma çağrısı yaptı.
HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle birlikte Baas rejimi devrildi ve Suriye’deki iç savaş yeni bir aşamaya geçti. Tam da bur sürece paralel olarak Türkiye ve güdümündeki SMO paramiliter güçler Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar başlattı. Suriye’deki çözümsüzlüğü derinleştiren saldırılara tepkiler devam ediyor.
‘HALKLARIN KENDİNİ SAVUNMAKTAN BAŞKA ÇARESİ YOK’
Baas rejiminin çökmesinden sonra Türkiye ve ona bağlı SMO'nun Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırılarını arttırdığına dikkati çeken Halkevi Adana Şube Başkanı Osman Erkut, emperyalist güçlerin Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme doğrultusunda Şam'ı cihatçı örgütlere teslim ettiğini söyledi.
Türkiye ve ona bağlı SMO'nun Özerk Yönetim'in denetimindeki alanlara yönelik saldırılarına işaret eden Erkut, "AKP-MHP iktidarının politikası hiçbir zaman barışçıl olmamıştır. Suriye'de oluşacak bağımsız ve Türkiye'nin kontrolü dışında bir Kürt Özerk Yönetimi açıkça görülüyor ki istenmiyor. Dolayısıyla hem içeride hem de Suriye'deki Kürtleri baskı ile kontrol altında tutmak istiyorlar. Hamleler de buna göre yapılıyor. Halkevleri olarak giderek genişleyen savaşın ardındaki temel unsurun emperyalist saldırganlık olduğunu biliyoruz. Türkiye halklarının emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesini büyütmeyi direnen halklarla dayanışmayı bir görev olarak kabul ediyoruz. Ortadoğu halklarının kendinden başka dostu yoktur. Kendini savunmaktan başka çaresi de yoktur. Karşımızdaki somut tehdidi ve halkımızın bu tehdit karşısındaki kaygılarını örgütlerine ve seferber edilmesi gerektiğini bir ihtiyaç olarak görüyoruz" ifadelerini kullandı.
'BÖLGE YENİDEN DİZAYN EDİLİYOR'
Emperyalist güçlerin yüzyılı aşkın bir süredir bölgeyi ele geçirmek için etnik ve mezhepsel gerilimleri kışkırttığını söyleyen Emek Partisi (EMEP) MYK Üyesi Halil İmrek, Esad rejiminin devrilmesinin ABD'nin başını çektiği emperyalist güçlerin bölgeyi yeniden dizayn etme planının bir parçası olduğunu dile getirdi. Çatışmaların yeni bir aşamaya geçtiğini ifade eden İmrek, "Gelinen durumda Suriye'de kazanan HTŞ ile birlikte ABD, İsrail ve müttefikleri oldu. ABD, İsrail ve müttefiklerinin bundan sonraki hedefi muhtemeldir ki, İran olacaktır. AKP iktidarının desteğiyle büyüyen Suriye Milli Ordusu gibi cihatçı grupların bölge hakları için tehdit. Her biri geldikleri/türedikleri kökleri itibarıyla birer cinayet şebekesi olan bu yapılar, ülkemizde çeşitli katliamların tetikçileri oldular. El Kaide gibi, İŞİD gibi, katil sürülerinin devamı olan bu çeteleri iyi tanıyoruz. Bizler bu cihatçı/selefi örgütleri, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı'ndan, Suruç katliamlarından, Diyarbakır HDP mitinginden döktükleri kandan tanıyoruz. Suriye'deki bu gelişme Gazze ve Lübnan saldırılarının bir devamı. Orada ciddi katliamlar devam ediyor Lübnan Hizbullah'ı ciddi bir darbe aldı. Gücünü önemli oranda yitirdi. Ateşkes yapılması ile birlikte İsrail boşa çıktı. Koşullar elverişli oldu. Rusya Ukrayna üzerinden anlaşmaya ikna edildi. 'Biz Ukrayna'ya karışmayalım siz de Suriye'ye karışmayın' denmiş görünüyor. Ukrayna savaşında karşısında NATO'yu bulan Rusya, 2015'te Suriye'ye yaptığı askeri yığınağın önemli bir kısmını geri çekmek zorunda kaldı. Gazze'ye yönelik saldırı ve işgalinin hiçbir ciddi engelle karşılaşmamasından güç alan İsrail, saldırganlığını Lübnan ve Hizbullah'tan başlayarak bölgeyi yeniden dizayn etmeye yönlendirdi" diye konuştu.
Türkiye'nin Kürtlerin hiçbir şekilde kazanım sahibi olmasını istemediğini söyleyen İmrek, "ABD emperyalizminin asıl derdinin Kürtlerin ulusal varlıkları ve haklarını korumak değil; kendi bölgesel çıkarları olduğunu görmek için yetiyor" dedi.
Esad rejiminin çökmesiyle Kürtlerin Rojava'da resmi olarak özerk bir statüye kavuşma ihtimalinin Türkiye'nin uykularını kaçırdığını söyleyen İmrek, "Bu açıdan Kürtlere yönelik saldırı düzenleniyor. Çünkü öncelikle İsrail’in merkezinde olduğu bölgesel dizayn politikası 'bölgesel liderlik' iddiasındaki Türkiye'yi geri plana itiyor. İkinci olarak da Irak ve Suriye'de ABD-İsrail merkezli yeniden dizayn politikasında Kürtlerin rol üstlenmesi, Erdoğan iktidarının hem bölgedeki hareket alanını sınırlama ve hem de içerideki Kürt sorunundaki politikasını sürdürülemez hale getirme riskini yaratıyor" şeklinde konuştu.
İmrek, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın "Muhalif güçler birleşmeli", "Yeni yönetimle birlikte çalışmak istiyoruz", "Herhangi bir PKK uzantısı, Suriye'de herhangi bir şekilde meşru bir taraf olarak değerlendirilemez. SGD ile görüşmeyeceğiz" sözlerinin HTŞ'nin ve diğer SMO'nun birlikte yönettikleri bir Suriye istediklerini "resmi" olarak ifade ettiğini belirtti.
'KÜRTLER TÜRKİYE'YE BİR TEHDİT OLUŞTURMUYOR'
Türkiye'nin "Kürt fobisi" nedeniyle İran sınırından Akdeniz'e uzanan 30-40 kilometre derinliğinde "tampon bölge" amacına varmada ısrar edecek gibi göründüğünü dile getiren İmrek, "Bu tutumu Suriye üstünde ne kadar ve hangi araçlarla sürdüreceği ya da sürdüremeyeceğini ise Trump ve ABD ile varacağı uzlaşma belirleyecektir. Colani'nin merkezinde olacağı bir yönetim ile Kürtler ve Aleviler arasındaki gerilimin devam etmesi ve Suriye'nin de Irak ve Libya gibi bir duruma sürüklenmesi sürpriz olmayacaktır. Suriye Kürtleri Türkiye'ye yönelik bir tehdit oluşturmuyor. Yani Türkiye'nin güvenlik gerekçesinin arkasında asıl olarak Rojava'daki Kürt Özerk Yönetimi’nin ortadan kaldırılması hedefi bulunuyor. Oysaki Rojava, Türkiye halkları için değil; Türk burjuva gericiliğin sömürgeci-yayılmacı politikaları için bir tehdittir. Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl yöntemlerle çözümü yönünde siyasi bir irade ortaya koyan bir Türkiye için Rojava'da Kürtlerin siyasi statü sahibi olması tehdit oluşturmaz" diye ifade etti.
'ASKERİ BİRLİKLER SURİYE'DEN DERHAL ÇEKİLSİN'
Türkiye'nin ÖSO ve SMO ile gerici bir devlet inşa ederek, onların hamisi olmak istediğini söyleyen İmrek, El Kaide, İŞİD ve El Nusra yapılarının bu günkü karşılıklarının HTŞ, ÖSO olduğunu söyledi. Bu yapılarla siyaset inşa etmenin akıl tutulması olduğunu dile getiren İmrek, şöyle devam etti: "Rojava’nın hedef alınması, sadece Kürt halkının değil, tüm Suriye halklarının geleceğini tehdit etmektedir. Rojava'da inşa edilen demokratik yaşam modeli hedefe konmaktadır. Bu nedenle, bu saldırılara karşı bugün her zamankinden daha güçlü bir dayanışma ve savunma ihtiyacı vardır. Emek Partisi olarak, bu saldırıları kınıyoruz. Rojava’ya yönelik her türlü saldırının halkların demokrasi ve özgürlük taleplerine vurulan bir darbedir. İŞİD barbarlığına karşı halkları koruyan Rojava’ya sahip çıkmak, tüm kesimlerin görevidir. Ortadoğu'nun ve bölgenin giderek daha fazla savaş bataklığına çekildiği koşullarda tüm emek ve demokrasi güçlerine düşen görev daha fazla birleşmek ve mücadeleyi ortaklaştırmaktır. Bölgede gerçek bir barışa kavuşmanın yolu da; emperyalistlerin bölgeye müdahalelerine karşı çıkan, bölge gericiliklerinin girişimlerine prim vermeyen, halkların kardeşliği ve kendi kaderlerini tayin hakkını savunan antiemperyalizm eksenli bir barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesinden geçmektedir. Tüm yabancı askeri birlikler Suriye'den derhal çekilmelidir. Her ülkenin antiemperyalistleri, barış ve demokrasi güçleri kendi hükümetlerinin bölgedeki çatışmalardan pay kapma tutumuna karşı çıkmaktan başlayarak barış mücadelesinde yer almakla yükümlüdür. Farklı ulusal kimlik ve inançlardan oluşan Suriye halkı kendi kaderini kendi tayin etmelidir. Suriye'nin bugünü ve geleceği ancak antiemperyalist barışçı demokratik bir halk egemenliği ile garanti altına alınabilir. Savaşa hayır! Yurtta barış, bölgede barış, dünyada barış. Ortadoğu’nun ve bölgenin giderek daha fazla savaş bataklığına çekildiği koşullarda tüm emek ve demokrasi güçlerine düşen görev daha fazla birleşmek ve mücadeleyi ortaklaştırmaktır."
MA / Hamdullah Yağız Kesen