ANKARA - Akademisyen İlhan Döğüş, Türkiye’deki ağır ekonomik krizin çözümünün demokratikleşmeden geçtiğini söyledi.
Türkiye'de birçok iktisatçının "zamana yayılmış kriz" olarak tarif ettiği ekonomik kriz derinleşiyor. Ekonomi parametrelerinde yaşanan daralma, dış ticaret açığı, yüksek dış borç ve sermayenin ülkeden kaçışı, ekonomideki kriz halini önümüzdeki süreçte de devam edeceğine işaret ediyor. University of Europe for Applied Sciences’nde (Avrupa Uygulamalı Bilimler Üniversitesi) öğretim üyesi olan İlhan Döğüş, Türkiye ekonomisinin içerisinde bulunduğu durumu değerlendirdi.
‘AĞIRLAŞTIRILMIŞ BİR KRİZ YAŞANIYOR’
Döğüş, Türkiye’nin ağırlaştırılmış bir kriz yaşandığına işaret ederek, “Kriz etkisi bakımından ağır, zamana yayılmışlığı bakımından ise ağır ilerliyor” dedi. Döğüş, döviz kurunu yükselten sıcak paranın ülkeyi terk etmesinde ülke yönetiminin batı ilişkilerinin kötüleşmesi ile ilişkisine işaret ederek, "Bu nedenle 2024 yılında ağırlaşan kriz, artırılan faizlerle derinleşti. Çünkü yüksek faiz, geliri borcu kadar artmayan bazı hane halklarını ve firmaları iflasa sürükledi” dedi.
'TÜKETİMİNİ İTHALATA BAĞLAMIŞ BİR EKONOMİ'
Döğüş, Türkiye ekonomisinin gelişmekte olan bir ekonomi olduğunu ancak tüketimini ithalata bağladığı için kur krizi yaşadığını söyledi. Döğüş, yüksek ithalat bağımlılığı nedeniyle Türkiye'nin enflasyonu döviz kuruna endekslemiş olduğuna işaret ederek, “Türkiye ekonomisi, sıcak para ile dövizin gelmesi için yüksek faiz sunması beklenen, en ufak bir panikte sıcak paranın çıkışından ötürü kurun yükselmesiyle enflasyonu tetiklenen, kurun yükselmesini engellemek için faizini artıran, artan faizle resesyona ve krize sürüklenen bir ekonomidir. Resesyona sürüklenmesiyle artan bütçe açığını azaltmak için KDV ve ÖTV’ye yapılan zamlarla enflasyon daha da artıyor” diye kaydetti.
‘KÜRTLERLE SAVAŞMADIĞI YILLARDA ENFLASYON DÜŞÜKTÜ’
Türkiye'nin Kürt kazanımlarına dönük politikalarının da yaşanan krizde etkili olduğunu dile getiren Döğüş, "Savaşın yarattığı siyasal istikrarsızlık ve batı ile yaşanan sorunlar da krizin derinleşmesine etki yapıyor. Suriye savaşı sonrası ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizinin kuru nasıl yükselttiği hatırlanmalıdır. Savaşın yarattığı istikrarsızlık, kuru ve bütçe açığını artırarak, enflasyonun yükselmesine katkı sunuyor. Yine bunun insan kaynağının savaşa harcanması gibi korkunç bir maliyeti de var. Türkiye'nin Kürtlerle savaşmadığı yıllarda enflasyonu daha düşük ve büyüme oranı daha yüksekti” ifadelerini kullandı.
'İKTİSATÇILAR AYNI YALANI POMPALIYOR’
İktidarın yanı sıra ana muhalefet partisi etrafındaki iktisatçıların da neoliberal yaklaşımlarla yaşanan krizi yorumladığını kaydeden Döğüş, "Bu iktisatçılar da enflasyonun ücretler ve talep kaynaklı olduğu yalanını pompalıyorlar. Geçtiğimiz 1 yıl içinde emekli maaşları ve asgari ücret artırılmadı, fakat aylık enflasyon düşmedi ve baz etkisiyle düşen yıllık enflasyon da hedeflenen düzeye gelmedi. Ben hesapladım; dünyanın hiçbir ülkesinde ücretler yüzde 5 üzerinde bir enflasyona sebep olmuş değil. Yüzde 5 üzerindeki tüm enflasyonlar, aşırı karlar ve arz sorunları, yani maliyetler kaynaklı. Yıllarca süren yüzde 50 üzerindeki enflasyonu taleple açıklamak aymazlıktır. Çünkü bu kadar çok artan ve bu kadar uzun süren bir talep olamaz. İnsanların alım gücü artmıyorken, aksine azalıyorken, yoksullaşma ve büyük firmaların karları aşırı artıyorken, enflasyonu hala ücretler ve taleple açıkladığını sananların kendilerini sorgulamaları gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘ÇÖZÜM İÇİN DEVLET DEMOKRATİKLEŞTİRİLMELİDİR’
Döğüş, kısa ve orta vadeli çözüm için demokratikleşmenin olması gerektiğini vurguladı. Döğüş, "Devleti demokratikleştirip kamu yatırımları ve kamu istihdamı yoluyla ücretlerin ve istihdamın artırılması gerekiyor. İşsizlik parasının yükseltilmesi, aşırı karların vergilendirilerek baskılanması, orta ve alt gelir grubunun sırtına binen dolaylı vergilerin azaltılıp büyük firmalardan alınan kurumlar vergisinin artırılması gerekiyor. Kurdaki ve ücretlerdeki artışları fiyatlarına yansıtmayan firmalara vergi indirimi, kaliteli eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetlerinin ücretsiz sunulması gibi sosyal refah politikaları devreye konulmalıdır."
MA / Ömer Güngör