AMED - Katledilen DEP Milletvekili Mehmet Sincar davasında 5 yıldır mütalaa hazırlanmadı. Avukat Ferdi Çiçek, etkin bir soruşturma yürütülmediğini belirterek, gerçek faillerin ortaya çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Demokrasi Partisi (DEP) Milletvekili Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993'te Parti Meclisi (PM) üyeleri Habip Kılıç ve Hikmet Kılıç'ın faili meçhul bir şekilde katledilmesine dair incelemede bulunmak üzere gittiği Êlih'te, il örgütü yöneticisi olan Metin Özdemir'le birlikte silahlı saldırıyla katledildi. Cinayetin zanlısı olarak yargılanmasına devam edilen Hizbullah tetikçisi Cihan Yıldız hakkında, 2019'dan beri yürütülen yargılamada henüz hazırlanmaması davanın avukatları ve Sincar ailesinin tepkisine neden oldu.
Mütalaanın uzun süreye yayılmasının hem soruşturmanın hem de kovuşturmanın etkin ve etkili şekilde yürütülmediğinin bir göstergesi olduğunu söyleyen davanın avukatlarından Ferdi Çiçek, "Öldürülen bir milletvekili. O nedenle yaşam hakkı ihlaline dönük bir dava olmakla birlikte, bu yıllarda ortaya çıkan siyasi cinayet şebekesinin ortaya çıkmasını ve asıl failin yargılanmasını gerektiren karanlık dönemin aydınlığa kavuşmasını sağlayabilecek çok önemli bir toplumsal dava niteliğinde. Dolayısıyla bu nokta da, yargı pratiği ne yazık ki bize maddi gerçeğin açığa çıkmasında ve asıl faillerin yargılanması noktasında etkin soruşturma ve kovuşturma sürecinin yürütülmediğini göstermiştir" ifadelerini kullandı.
'KAMUOYUNUN VİCDANINI YARALAYAN BİR DURUM'
Sanığın tutuklu yargılanması gerektiğini ifade eden Çiçek, "Yetkili makamların, etkili soruşturma yürütmeme noktasındaki direnci ne yazık ki yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına gölge düşürüyor. Davalarla ilgili iddialar değerlendirilirken; suçun işlenmesinde amaç, zaman, mekan ve olayın işleniş şekli benzerlikleri apaçık ortada. Ancak sürekli sanığın tutuklanma talebi mahkeme tarafından reddediliyor. Mahkemenin davayı sürünceme de bırakıyor olması, 'Cezayı ne kadar ertelersek o kadar iyidir' mantığıyla hareket ediyor olması, ne yazık ki kamuoyu vicdanını yaralayan bir durumdadır" diye konuştu.
'AMACIMIZ ASIL FAİLLERİN YARGILANAMASIDIR'
Delilleri ortada olan bir suçun cezasız kalmayacağını düşündüklerini dile getiren Çiçek, "Amacımız maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, asıl faillerin yargılanmasıdır" dedi.
Ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı 1990'lı yıllardaki olayların faillerine yönelik cezasızlık politikasının günümüzde sürdüğünü ifade etti. Çiçek, adaletin sağlanmasının demokratik toplum, demokratik devlet fikriyatını güçlendireceğini vurgulayarak, "Bu fikriyatın yaşama geçmesi bakımından adalet sağlayıcısı olan mahkemelerin bağımsızlığı, bu tarz davalarda etkin soruşturma ve kovuşturma sürecini yürütebilmesi için önem arz etmektedir" diye belirtti.
Eşi Mehmet Sincar'ın katledilmesine dair süren yargılamada 31 yıldır değişen bir şeyin olmadığını söyleyen Cihan Sincar, yargılamanın "formaliteden ibaret" olduğunu ifade etti. Bu tür yargılamalarla katledilenlerin unutulmasının istendiğini vurgulayan Cihan Sincar, "Ama iyi bilsinler ki Mehmet ve Mehmet gibileri kimse unutturamaz. Çünkü onlar halklarının temsilcisiydi. Dürüsttüler. Kürt halkı olarak en büyük bedeli kendi topraklarımızda vermişiz ve vereceğiz de. Kimse bizim bu mücadeleden alıkoyamaz. Mehmet Sincar, Apê Musa, Vedat Aydın gibi çok kadın ve erkek aslanlarımız var. Onlara bu sözü veriyoruz: Direneceğiz, onları unutmuyoruz, unutulmazlar" şeklinde konuştu.
'KATİLİ TEK BİR KİŞİ DEĞİL'
Mahkeme başkanının duruşmalarda yargılamanın ciddiyetine yakışman umursamazlığına dikkati çeken Cihan Sincar, "Onlar ne yapsa da mahkeme sürdüğü sürece buraya geleceğiz" dedi. Duruşma salonunda sadece kendi adlarına bulunmadıkları vurgulayan Cihan Sincar, şöyle devam etti: "Mahkeme salonunda 'Adalet mülkün temelidir' yazıyor, ama boş. Orada oturanların temsiliyeti boş, sadece konuşmakla kalıyorlar. Katili bir kişi tek değil. Ya diğerleri? Bölge valisinden başbakana, cumhurbaşkanına kadar hepsi Mehmet'in ölüm kararını verdi. Bir kişi tek silah doğrultmadı. Planlıydı, programlıydı. O yüzden Mehmet şahsında bütün faili meçhullerde Kürtlere hesap verilene kadar direnmeye devam edeceğiz. Binlerce kişinin mezarı bile yok. Bedeli ne olura olsun insan gibi kendi topraklarımızda özgür yaşayana kadar direneceğiz. Ölseniz de kalsanız da bir gün bunun hesabını vereceksiniz."
DAVA GEÇMİŞİNE DAİR
DEP PM üyeleri Habip Kılıç ve Hikmet Kılıç'ın silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olayını araştırmak için Êlih'e giden DEP Mêrdîn Milletvekili Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993’te partisinin Êlih il yöneticisi Metin Özdemir ile birlikte uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Cinayeti ilk olarak Türk İntikam Tugayı (TİT) üstlendi. 3 Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk ilçesinde meydana gelen "Susurluk Kazası"yla devlet, siyaset, mafya ilişkileri ortaya çıktı. Kazayla birlikte cinayete dair bilgiler de ortaya çıktı. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan "Susurluk Raporu"nda , cinayetin "Yeşil" kod adlı JİTEM elemanı Mahmut Yıldırım ile itirafçılar Alaattin Kanat, İsmail Yeşilmen ve Mesut Mehmetoğlu tarafından işlendiğine yer verildi.
Susurluk Raporu'na rağmen cinayetle ilgili, adı satırlı saldırılar, adam kaçırma, domuz bağıyla işkenceli ölümlerle gündeme gelen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de İstanbul Beykoz'da öldürüldüğü döneme kadar herhangi bir gelişme yaşanmadı. Velioğlu'nun ölümüyle Hizbullah'ın bazı arşiv bilgilerinin ele geçirilmesiyle, kod adı Hüseyin olan Hizbullah tetikçisi Cihan Yıldız'ın ismine ulaşıldı. Ele e geçirilen dokümanlar sonucu 7 yıl sonra Hizbullah tetikçisi Cihan Yıldız hakkında soruşturma başlatıldı. Kırmızı bültenle aranan Yıldız, kaçtığı Avusturya Viyana'da İnterpol tarafından 2008'de yakalanarak, Türkiye'ye iade edildi.
Yıldız, 10 Eylül 2008'de tutuklandı. 6 Hizbullah saldırından sorumlu tutulan, Mehmet Sincar cinayeti dahil 2'sine katıldığı tespit edilen Yıldız hakkında, Diyarbakır 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Mayıs 2013'teki karar duruşmasında, Yıldız'a "Türkiye Cumhuriyeti anayasanın tamamını ya da bir kısmını tebdil ve ilgaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme sanığın geçmişi, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları göz önüne alarak, cezayı müebbet hapis cezasına çevirdi. Karar, 24 Haziran 2014'te Yargıtay tarafından onansa da Yıldız'ın avukatı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM) askeri üyenin bulunması nedeniyle yapılan yargılamalarda "adil yargılanma hakkının" ihlali yönünde karar vermesiyle Yıldız'ın avukatları, yeniden yargılanma talebinde bulundu. Anayasa Mahkemesi, talebi Mart 2019'da kabul etti. Yıldız, karar sonrası 11 yıllık tutukluluğun ardından tahliye edildi.
Dosya, AYM'nin "Askeri mahkemelerde yapılan yargılamalarda hak ihlali yaşandığı ve ihlalin yeniden yargılama ile giderilebileceği" yönündeki değerlendirmesi ile verilen tahliye kararının üzerine, 2 Ekim 2019'da yeniden görülmeye başlandı. Son duruşma 10 Aralık'ta görüldü. 14 celse boyunca avukatların sanık Yıldız'ın tutuklanması yönündeki talebi reddedildi. Bir sonraki duruşma mütalaanın hazırlanması için 17 Haziran 2025'e ertelendi.
MA / Rukiye Adıgüzel