WAN- İktidarı, yüzyıllık asimilasyon politikasından vazgeçmeye çağıran Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, "Gasp edilen belediyeleri halka teslim edin" dedi.
Wan'da sivil toplum örgütleri ve meslek odaları tarafından 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla panel düzenlendi. Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu'nda düzenlenen panelde, Kürtçe ve Türkçe "Herkes için insan hakları" yer aldı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şube Eşbaşkanı Mehmet Salih Coşkun moderatörlüğünde yapılan panelde, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, yerine kayyım atanan Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kocaeli Milletvekili Öner Faruk Gergerlioğlu panelist olarak katıldı.
'KAYYIM YÜZYILLIK İMHA VE İNKARIN SONUCUDUR'
Panelde sunum yapan Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, Kürt halkının yüzyıllar boyunca baskı ve zulümlere maruz kaldığını ifade ederek, kayyım Cumhuriyet'in kuruluşundan buna yana tarihsel bir süreç olduğunu ifade etti. Tarihi akış içerisinde Kürtlerin, Türkçülükle asimile ve inkar edilmeye çalışıldığını vurgulayan Zeydan, kayyımın temelinin Cumhuriyet'in bu anlayışından geldiğini kaydetti. 1923'te Cumhuriyet'in kurulmasıyla 1924 Anayasası yapıldığına işaret eden Zeydan, inkar siyasetinin derinleştiğini dile getirerek, "Yüzyıllık olağanüstü sıkıyönetim anlayışı var. Bu anlayışın altında ise Kürtlerini kendi kültürünü dilini yaşatabilme ve seçme seçilme hazmedeme durumu yatıyor. Türkiye'de yüzyıl içerisinde iktidara gelen herkesin temel amacı, Kürt halkının iradesine ve varlığına karşı ret, inkar ve asimilasyon politikası yürütmek oldu. Bunlar darbelerle başladı, seçilmişlerin tutuklanması, kaçırılması ve kayyım atamaları gibi birçok farklı tutumla sürüyor" ifadelerini kullandı.
Kayyım politikasının gelişen demokratik çoğulcu, şeffaf, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetimlerde savunulan fikriyatın yaşamsallaştırılmasına yönelik bir saldırı olduğunu dile getiren Zeydan, "Kayyım halkın, iradesine, varlığına, inancına ve değerlerine karşı bir darbedir. Kayyım atamaları yapılırken ise kentin tüm kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekme anlayışı da ortaya çıktı. Gaspla, sopayla halkın kendi kendisini yönetme hakkı elinden alınması ortaya çıkan bir sömürgeci anlayış ve hukuku olduğunu gösteriyor. İktidarın, yüzyıllık asimilasyon, ret ve inkar anlayışından, vazgeçip, tecridi sonlandırıp, diyalog ve çözüm sürecine biran önce başlanması, gasp edilen belediyeleri halk iradesine geri teslim edilmesi gerekiyor" diye konuştu.
'KAYYIMLAR KÜRT KÜLTÜRÜNE SALDIRIDIR'
Kayyımların tecritten bağımsız değerlendirilemeyeceğini söyleyen Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük, "Kayyım atamalarının bugün sürmesinin başlıca nedeni tecrit politikalardır. İktidarlarını çöküşünü fark eden yöneticiler her zora düştüklerine Kürt halkına ve değerlerine saldırılar düzenliyor. Kürt halkına yönelik yapılan kayyım atamaları ve tecrit politikaları bu saldırıların en bariz örneğidir. İktidar, partimizin halkçı belediyecilik anlayışını kendisine bir tehlike olarak görüyor. İktidar halkın sorunlarının mahallede kurulan mahalle meclisler, kent konseyleriyle çözüme kavuşması, halkın demokratikleşmesi, kadın ve gençlerin siyasette önlerinin açılması ve feodal zihniyetin bitişe gitmesi rahatsızlık yarattı. Her yerde Kürt kültürü, dili, tarihi, sanatına yönelik partimiz tarafından yerel yönetimlerle halkın hafızasının yenilenmesine karşı bir saldırıdır" şeklinde konuştu.
'KAYYIM KÜRT'E TESLİMİYET DAYATMASIDIR'
Kayyım atamalarıyla, kadınların toplumsal sorunların çözümü için söz hakkı, çözüm pratiği ve rolüne sahip olmamak için DEM Parti'li belediyeler öncülüğünde açılan kadın kurumlarının kapatıldığına dikkat çeken Gülistan Sönük, şöyle devam etti: "2016'dan bu yana 3'üncü kayyım atamalarıyla uyuşturucu yaşı 10'un altına düştü. Kürt gençlerinin ve çocuklarının bu tür yollara girişerek toplumdan uzak tutmak istiyorlar. Tüm bu sorunlar her nedense kayyım atamaları ve yönetim anlayışıyla yoğunlaştı. Gençleri ve kadınları kendi sorunlarıyla boğulup çözümsüz kalmalarına yol açtılar. Kayyım atamaları süresi boyunca Kürt sanatı ve kültürü yasaklanıp, Kürdistan kültürüne ve sanatına aykırı bir anlayış inşa etmeye çalıştılar."
Kayyımların uygulamalarına işaret eden Gülistan Sönük, şunları söyledi: "Kayyımlar göreve geldikleri gibi ilk işleri kadın kurumlarının ve kadın ismini geçtiği alanları kapatmak, Kürtçe tabelaları kaldırmak oluyor. Bu adımlarla tekçi bir anlayış inşa etmek istiyorlar. Kayyım atamalarıyla Kürtlere teslimiyet dayatılıyor. CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı'nın Kürt olması ve teslim olmaması nedeniyle kayyım atandı. Kürt düşman hukuku yaratıldı ve seçilen her yerde 'Kürt'e teslim olmazsan kayyım atarım' diyor. Kürt, bu kez tüm saldırılara rağmen belediyelerini öyle kolay teslim etmedi. İradesini büyük bir direnişle sahiplendi. Kürtler, iktidara bu kez net olarak direnecek bir gücün olduğunu ve tarihin Kürtler açısında tekerrür etmeyeceğini ve sonuna dek direneceğini gösterdi."
'ANADİLİN YASAKLANMASI EN AĞIR KÜRT SORUNDUR'
Kürt meselesinin çözümü mutlak suretle olması gerektiğini ve sorunun sadece konuşarak belli alanlarda mücadele edilerek çözülmeyeceğini söyleyen DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, şöyle konuştu: "Kürt sorunu bu topraklarda çözümsüz kalmayacak. Bu sorunun en ağır bedelini yine yıllardır, Kürtler biliyor. Kürt sorunu sadece Kürt halkının meselesi değil, kendisine insanım diyen herkesin sorunudur ve hep beraber, Kürtlerin ne yaşadığını hissederek ve anlayarak, empati kurarak çözmemiz lazım. Bir insanın anadilinin konuşmasının engellenmesi kabul edilir bir şey değil. Türkiye de yıllarca bu yapıldı ve halen de devam ediyor. Memleketin bölüneceği kaygısıyla Kürtlerin konuşulması hep engellendi. Bir Kürt, anadilini konuşunca sesi kesiliyor. Bu duruma, Kürtlerden daha çok Türklerin konuşup ses çıkarması gerekiyor. Meclis'te Kürtçe konuşan Türk'ün, bir Kürt tarafından sesi kesilmesi, bu ülkede ağır bir Kürt sorunun olduğu göstergesidir. Müstehcen bir şey mi söyleniyor da, Allah'ın yarattığı bir dili bip'leniyor. Kürt sorunun, haklarını konuşmak için illa Kürt olmaya gerek yok, insan olmak şarttır. Ezilmiş, itilmiş, zulme uğramış, bir hak istediğinde silah çekilmiş bir Kürt'e tek mi kalmış bu sorunu konuşmak? Kürt sorunun başlıca ve en ağır sorunu dilinin yasaklanmasıdır. Yıllardır bu meselenin nasıl çözüleceğini söylüyoruz. Bunun çözümü, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Anayasa'nın 66'ncı Maddesi'nin değişmesi ve anadilde eğitimin sağlanmasıyla bu sorun çözüme kavuşacaktır. Kürtçe resmi ikinci bir dil olabilir. Madde 66 gibi ayrılıkçı bir maddenin değişmesi gerekiyor. Demokratikleşme istiyoruz. Bunlar ağır talepler değil. Yanlışınızın farkına varıp Kürtlerden özür dileyip 'Gelin hep beraber çoğulcu demokratik bir anayasa inşa edelim.' demek yerine kayyım atıyorlar. Devlet hatasını telafi edeceğine, yanlış üzerine yanlış yapıyor. Gelin hep beraber ortak, eşit yurttaşlığı esas alan demokratik ve çoğulcu bir yaşamı inşa edelim."
Panel, soru ve cevapların ardından son buldu.