HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları ve İHD’nin Amed, Êlih ve İzmir'de yapılan eylemlerinde gözaltında kaybettirilen Ender Toğcu, Nazım Gülmez ve Hasan Taşkaya'nın akıbeti soruldu. Colemêrg'te ise gözaltında işkenceyle katledilen Hasan Ateş'in faillerinin yargılanması talep edildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed, Êlih, Colemêrg ve İzmir şubeleri ile kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failleri yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemlerine devam etti.
AMED
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla her hafta düzenlenen eylem 826’ncı haftasında da Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Eyleme çok sayıda kayıp yakını ve insan hakları savunucuları katıldı. Eylemde gözaltında kaybettirilenlerin, faile meçhul cinayetlerde katledilenlerin fotoğraflarının yer aldığı pankart açıldı. Bu haftaki eylemde Bedlîs’in Tetwan ( Tatvan) ilçesinde 29 Kasım 1994’te hastanede bulunan eşi için hastaneye refakatçı olarak gittikten sonra kendisinden haber alınamayan Ender Toğcu’nun hikâyesi okundu.
Açıklama öncesi konuşan İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, yıllardır Türkiye'nin çeşitli kentlerinde özellikle 90'lı yıllarda yaşanan zorla kaybetme fiilleri ve faili meçhul cinayetleriyle yüzleşmesi için eylem yaptıklarını hatırlattı.
Ender Toğcu’nun hikâyesini İHDKayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz okudu.
ÖLÜM TEHDİDİ
Ender Toğcu’nun kaybettirilme hikayesi, şöyle: “Evli ve tek çocuk babası olan Ender Toğcu, 29 Kasım 1994 tarihinde saat 15.00 civarında ağabeyi olan Ali Toğcu’ya, hastaneye yatırılan eşinin yanına gideceğini belirtir ve onun yanından ayrılır. Hastanede o gün refakatçi olarak bulunmakta olan Ender Toğcu’nun annesinin beyanına göre oğlu o gün hastaneye hiç uğramaz. Aynı gün gece saat 22.30 civarında Ender’in babasının ikamet ettiği eve 7-8 kişilik sivil polisler tarafından baskın düzenlenir. O esnada polisler evde bulunan baba Hüseyin Toğcu ve küçük oğlunu dövmeye başlar. Polisler, baba Hüseyin Toğcu’yu sürekli olarak oğlunun nerede olduğunu sorarak dövmeye devam eder. Baba Hüseyin Toğcu, korktuğundan dolayı sivil polislere oğlu Ender Toğcu’nun ‘üç gün önce Kayseri’ye dayısının yanına gittiğini’ söyler. Bunun üzerine polisler babayı ‘Oğlun bizim elimizde, üç gün içinde sana ölüsünü teslim ederiz’ diye tehdit ederek, evden ayrılırlar.
Evden ayrılan sivil polisler daha sonrasında Ender’in ağabeyi olan Ali Toğcu’nun evine giderler. Ali’ye de aynı şekilde Ender Toğcu’nun nerede olduğunu sorarlar. Ali Toğcu, sivil polislere Ender’in saat 15.00 civarında yanından ayrıldığını ve kendisini bir daha görmediğini ifade eder. Bunun üzerine polisler, Ali Toğcu’yu da yanına alarak babasının evine tekrar gelirler ve babaya ‘Evinizde silah var, o silahı bize teslim edeceksiniz’ deyip odunluğa girerek, silahı çıkarırlar. Polisler babasına silahın yerini Ender Toğcu’nun söylediğini belirtip oradan ayrılırlar.
BAŞVURULAR SONUÇSUZ KALIR
Olayın ertesi günü Ender’in ağabeyi Ali, kahvehanede oturduğu sırada Çarşı Karakolu polisleri tarafından kahvehaneden alınıp, üç gün boyunca gözaltında sorguya çekilir. Ağabeyine de Ender’in nerede olduğu sorulur, ağabeyi nerede olduğunu bilmediğini söyleyince polisler, ‘Yalan söyleme, biz onu yakaladık, üzerinde bir liste de çıktı. O listede telsiz ve pil gibi eşyaların fiyatı da yazıyordu’ derler. Ender Toğcu’nun babası Hüseyin Toğcu’nun beyanına göre, Ender’in ağabeyi gözaltında kaldığı sürede Ender’in çığlıklarını ve sesini duyar. Ağabeyi olan Ali Toğcu üçüncü gün Amed’in Erxenî (Ergani) yolu üzerinde serbest bırakılır. Baba Hüseyin Toğcu, oğlunun kaybedilmesinden sonra her ay Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunur, fakat kendisine oğlunun gözaltına alınmadığına ve gözaltı kaydının bulunmadığına ilişkin cevaplar verilir. Yine Ağabeyi sözlü olarak Çarşı Karakoluna başvuruda bulunur. Ancak yapılan tüm girişimlere ve aradan geçen 30 yıla rağmen Ender Toğcu’nun akıbeti ile alakalı herhangi bir haber alınamaz.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
ÊLIH
Êlih’te İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 662’inci haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartının açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Eyleme kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Êlih Şubesi üyeleri, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER) Şubesi yöneticileri katıldı. Bu haftaki eylemde, 15 Ekim 1994 tarihinde Dêrsim’in Xozat (Hozat) ilçesi Taştêk köyünde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Nazım Gülmez’in akıbeti soruldu.
İHD Batman Şube yöneticisi Rezan Baytar, kayıp Gülmez’in hikâyesini okudu. Gülmez’in hikâyesi şöyle: “Evli ve 9 çocuk babası olan Gülmez, Xozat ilçesi Taştêk köyünde yaşıyordu. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıp, geçimini sağlıyordu. 13 Ekim 1994 tarihinde Ali Boğazı bölgesinde Bolu Komando Tugayına bağlı askerler tarafından yapılan askeri operasyon sırasında, köye baskın gerçekleşir. Köy muhtarı ve bir köylü askerler tarafından gözaltına alınır. Köylüler akşam saatlerinde serbest bırakılır. Bu baskından 2 gün sonra 15 Ekim günü öğlen saatlerinde aynı askerler tekrar köye gelir, köyde arama yapar ardından evler ateşe verilerek yakılır. Operasyona katılan askerler Nazım Gülmez’i kendilerine arazide kılavuzluk yapması için evinden alırlar. Nazım Gülmez, askerler tarafından köy muhtarı ile tüm köylülerin gözleri önünde zorla götürülür. O günden sonra kendisinden haber alınamaz.
Gülmez’in eşi Garip Gülmez, olaydan bir ay sonra Xozat'taki binbaşıya eşinin akıbetini sorar. Binbaşı tarafından kendisine şu yanıt verilir: ‘Biz onları elimizde bir süre tuttuktan sonra serbest bıraktık, şimdi biz de onu arıyoruz’ Garip Gülmez bu kez Hozat Savcılığına başvurur. Yapılan bu başvuru neticesinde Hozat Savcılığı görevsizlik kararı verdi. Verilen görevsizlik kararı üzerine Gülmez ailesi, Elazığ Askeri Savcılığına başvuruda bulunur. Dosyayı bir türlü sonuçlandıramayan Elazığ Askeri Savcılığı da aileye, dosyanın Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına gönderildiği bilgisini paylaşır. Malatya Savcılığı dosya hakkında kendisinin yargı yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle tekrar Hozat Cumhuriyet Savcılığına gönderir. Aile, davayı avukatları aracılığı ile 26 Mart 2016 tarihinde AİHM’e taşıdı. AİHM başvuruyu 6 aylık süre sınırına uyulmadığı gerekçesiyle, kabul edilemeyeceği bildirdi.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
COLEMÊRG
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 152’inci haftasında Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eylemde, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartı ve kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu haftaki eylemde Colemêrg’in Çelê (Çukurca) ilçesine bağlı Marufan köyünde 1994 yılında ajanlık dayatmasını kabul etmemesi üzerine askerler tarafından evine yapılan baskınla gözaltına alındıktan sonra katledilen Hasan Ateş için bir araya gelindi.
Eyleme ise çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri de katılırken basın metnini ise İHD şube yöneticisi Eren Baskın okudu.
Hasan Ateş’in Colemêrg'in Çelê ilçesine bağlı Kurudere köyünde 1994 yılında evine yapılan bir baskın ile gözaltına alındığını hatırlatan Baskın, Ateş’in baskın sonrası ağır işkenceler gördüğü ve ardından serbest bırakıldığını aynı dönemde Ateş’in muhbir olması için baskı, tehdit edildiği ve göç etmeye zorlandığını aktardı. Baskın, “Mayıs 1994 yılında henüz 3 aylık evliyken köyüne operasyon yapıldı. Köylüler köy meydanında toplanırken Hasan Ateş ve bir kısım köylü işkence ile yalın ayak askeri araca bindirildi. Bir müddet aracın içinde işkenceye uğrayan Hasan Ateş ve komşuları tüm insanların ve akrabalarının gözü önünde gözaltına alındı. Aile bireyleri hemen Çukurca ilçe jandarma karakoluna başvuru yaparak gözaltına alınanların akıbetini sormak istese de ‘böyle bir operasyon yapılmadı’ cevabı aldılar” dedi.
Bölgede her gün gözaltına alınarak katledilen insanların varlığından köylülerin haberdar olmasından kaynaklı kayıpları Ateş’i bulmak için araziye çıktığını söyleyen Baskın, “Bir müddet sonra Çelê’deki Serê Sêvê Karakoluna yakın bir bölgede taşlarla üzeri kapatılmış cansız iki erkek bedeni bulundu. Hasan Ateş ve Bedel Özkan ağır işkence görmüştü. Ayak ve el bileklerinde elektrik akımı verildiğine dair emareler vardı. Cansız bedenleri köylerine götürülerek defnedildi. Hasan Ateş’in ailesi zaman kaybetmeden Cumhuriyet Başsavcılığı makamına başvuru yaptı. Hasan Ateş’in tüm köylülerin gözünün önünde gözaltına alındığına dair tanık ifadelerinin varlığına rağmen gözaltına alındığı inkar edildi” ifadelerini kullandı.
MÜCADELEMİZ SÜRECEK
Ateş’in katledilmesi ardından bir cezasızlık politikası olarak dosya, ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar ile birlikte sümenaltı edildiğini dile getiren Baskın, “Tüm girişim ve başvurulara rağmen dosyada herhangi bir gelişme yaşanmadı. Ateş ailesinin tüm insanlığın gözünün önünde katledilen evlatları için yürüttüğü hukuk mücadelesi yargı erkinin hukuksuz kararları ile egale edildi. Ateş’in katledilmesinin arkasındaki maddi gerçek ortaya çıkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Ateş ailesine söz veriyoruz, bıraktıkları yerden Ateş için mücadele etmeye ve sorumluların yargılanmasını istemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Eylem yapılan oturma eylemiyle son buldu.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi, iki haftada bir düzenlediği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemini Konak ilçesindeki eski Sümerbank önünde gerçekleştirdi. Çok sayıda kişinin katıldığı eylemde, “Kayıplar vicdandır, sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartları açıldı. Eylemde, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası'na vurgu yapılarak, bu hafta insanlığa karşı işlenen suçları anlatılacağı belirtildi. Bu haftaki eylemde, 6 Aralık 1993 tarihinde gözaltına alınıp kaybedilen Hüseyin Taşkaya'nın akıbeti soruldu.
İHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Ali Aydın, "Hüseyin Taşkaya, 6 Aralık 1993 tarihinde Siverek Bağlar Mahallesi'ndeki amcasının evinden asker, polis ve Bucak aşiretine mensup korucular tarafından gözaltına alındı. Gözaltı işlemini gerçekleştiren 30 araçlık konvoya Siverek Jandarma Karakol Komutanı Üsteğmen Ahmet Şentürk komuta ediyordu. Ailesi Hüseyin Taşkaya'yı sormak için jandarmaya, emniyete, savcılığa ve valiliğe başvurdu. Askeri yetkililer gözaltı işleminden kısa bir süre sonra Taşkaya'nın polisler tarafından götürüldüğünü söyledi. Emniyet ‘bizde yok Sedat Bucak'a sorun’ dedi. DYP milletvekili, aşiret reisi- korucu başı Sedat Bucak ise ‘Bizim ekip almış fakat devlete teslim etmiş; bundan sonra haberimiz yok, devlet biliyor’ dedi. Siverek Cumhuriyet Başsavcılığı, Hüseyin Taşkaya'nın gözaltına alınmasını ailenin soyut iddiası olarak değerlendirdi ve takibata yer olmadığı iddiasıyla ‘takipsizlik kararı’ verdi. Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Hüseyin Taşkaya'dan bir daha haber alınamadı" dedi.
Ailenin tüm başvurularına rağmen Hüseyin Taşkaya'nın akıbetinin açıklanmadığını vurgulayan Aydın, Hüseyin Taşkaya ve tüm kayıpların akıbetinin açıklamasını istedi
Açıklamanın ardından eylem son buldu.