WAN - Wan-İran sınırında yaşamını yitiren 3 mülteci hipotermi sonucu öldüğünü belirten avukat Şafak Bozkurt, devletlerin politikalarından kaynaklı her yıl sınırda insanlık dramının yaşandığını söyledi.
Wan Barosu İnsan Hakları Merkezi Göç ve İltica Komisyonu ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi, 3 mültecinin Elbak (Başkale) sınırında donarak yaşamını yitirmesine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya, çok sayıda avukat katıldı.
Toplantıda açıklama yapan avukat Şafak Bozkurt, mültecilerin cenazesinin sınırda devriye gezen askerler tarafından bulunması üzerine baro ve İHD olarak araştırma yaptıklarını belirterek, “Başkale’ye gidilerek dosya savcısı ile görüşme sağlanmış ve konu hakkında bilgi alınmıştır. Sêkanis Mahallesi’nde kolluk kuvvetince devriye atıldığı esnada sınırda açılan hendekler içerisinde kimlikleri belli olamayan 3 göçmen şahsın cansız bedenine ulaşılmıştır. Yapılan incelemede göçmen şahısların üzerinde herhangi bir kimliğe rastlanılmadığı, savcılıkça yapılan ilk incelemede göçmenlerin hipotermi sonucu vefat ettiği tahmin edildiği, göçmenlerin cansız bedenlerinin vahşi hayvanların saldırısına uğradığı ve yürütülen soruşturma kapsamında Van Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği öğrenilmiştir” ifadelerini kullandı.
KİLOMETRELERCE DUVAR İNŞA EDİLDİ
Türkiye-İran sınırında önceki yıllarda da benzer durumların yaşandığını söyleyen Şafak Bozkurt, “Artan göç dalgası ve değişen göç politikası sonucu İran sınırında göçmenlerin ülkeye girişini engellemeye yönelik politikalar geliştirilmiştir. Bu kapsamda Çaldıran, Özalp ve Saray ilçesini de içine alacak şekilde kilometrelerce duvar inşa edilmiştir. Ayrıca duvarın hemen yanında 4 metre derinliğinde ve genişliğinde hendekler kazılmış olup, jiletli ve dikenli tel örgüler, gözetleme ve haberleşme kuleleri gibi güvenlik yapılanmalar inşa edilmiştir. Tüm bunların yanında bir başka güvenlik önlemi olarak kolluk kuvveti yoğun bir şekilde İran sınırında görevlendirilmiştir. Her gün, dünyanın her bir yanından insanlar, yaşadıkları zulüm, ekonomik şartlar, siyasi baskılar ve ağır hak ihlalleri sebebiyle daha güvenli bir hayat yaşayabilmek için evlerini, ülkelerini terk ederek başka bir ülkede sığınma talebinde bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Bu anlamda her yıl on binlerce mülteci ve sığınmacı iş, daha istikrarlı bir hayat ve özellikle de güvenlik arayışıyla İran sınırından Türkiye’ye giriş yapmaktadır” diye belirtti.
SINIRDA İNSANLIK DRAMI
Yaşadıkları ülkede zulüm, ekonomik şartlar, siyasi baskılar ve ağır hak ihlalleri sebebiyle ayrılmak zorunda kalan binlerce mültecinin Türkiye-İran kara sınırını geçmeye çalışırken trajik biçimde hayatını kaybettiğini anımsatan Şafak Bozkurt, “Özellikle sınırdaki ağır iklim koşulları kış aylarında sığınma amacıyla yapılan düzensiz geçişlerde, göçmenlerin hipotermi nedeniyle uzuvlarını kaybetmelerine veya donma sonucu vefat etmelerine varan insani dramların yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Tüm bunların yanında güvenli bir ülkeye sığınmak amacıyla ülkelerini terk eden göçmenlerin önüne; sınır güvenlik mekanizmaları, usulsüz ‘geri itme’ uygulama ve politikaları, bu durumu fırsat bilen son yıllarda sayıları artan insan kaçakçıları, eşkıyalar ve fidyeciler gibi birçok engel çıkmakta, bu anlamda en başta sığınma hakları ve yaşam hakları ihlal edilmektedir. Unutulmamalıdır ki devletlerin sınır güvenliğini sağlama noktasındaki takdir yetkisini ve bu kapsamdaki pratiklerini uygularken, insan haklarına ve BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesi’nin hükümlerine riayet etmesi gerekmektedir” dedi.
Herkesin insan haklarına saygı gösterme, insan haklarını koruma ve yerine getirme yükümlülüğü olduğunu söyleyen Şafak Bozkurt, şöyle devam etti: “Sınırların güvenliğini sağlamak amacıyla geliştirilen güvenlik politikaları, her şeyden önce bir insan olarak göçmenlerin haklarını ihlal eden uygulamalar doğurmamalı ve insan hakları hukuku; göç yönetiminin tüm aşamalarında merkezde olmalıdır. Bu çerçevede sınırdaki göç hareketi hangi biçimde ve ölçekte olursa olsun devletlerin kara sınırlarının göçmenlere yönelik sınır politikalarının ve güvenlik mekanizmalarının insan hakları hukukuna uygun olması gerektiğini önemle hatırlatmaktayız. Sınırda yaşanan bir diğer hak ihlali olarak usulsüz geri itmeler ve geri gönderme uygulamaları son dönemde giderek artmakta, sığınma amacıyla geçiş yapmak isteyen göçmenlerin kayıtları alınmadan ve yasal yardıma erişimi sağlanmadan geri itilmektedirler. Devletin bu uygulama ve politikaları, uluslararası insan hakları hukukunu ihlal etmektedir. Devletin sınır güvenlik politikalarının bu uygulamaları normalleştirip yaygınlaştırması açıkça insancıl hukuka aykırı olup, sınırlarda son dönemde gittikçe artan geri itme ve geri gönderme uygulamalarından hemen vazgeçilmelidir.
‘TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’
Sığınma amacıyla sınırdan geçiş yapan göçmenlerin kaydı yapılarak yasal uluslararası hukukla teminat altına alınan yasal haklarına erişmesi sağlanmalı ve göçmenlerin sınır dışı edilmesi sürecindeki yasal süreç ve geri göndermeme ilkesinin usuli güvenceleri göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede bizler Mülteci ve Göç Hukuku alanında ulusal ve ulusal üstü hukuk çerçevesinde, insan haklarının tanınması, korunması ve uygulanması amacı ile hem söz konusu sürecin hem de sığınmacılara yönelik insan haklarını ihlal eden tüm uygulamaların yasal takipçisi olacağız.”