AMED - Köyleri yakılan, göç ettirilen, iki kardeşini kaybeden ve 29 yıldır cezaevinden cezaevine sevk edilen tutuklu Abdulselam Güler, birçok hastalığına rağmen tahliye edilmiyor. İnci Güler, aylardır Adalet Nöbeti’nde ağabeyinin özgürlüğünü haykırıyor.
Amed’in Pasûr (Kulp) ilçesine bağlı Delît kırsal mahallesinin 1991 yılında zorla boşaltılması üzerine kent merkezine taşınan Güler ailesinin her bir bireyi, birçok kez devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldı. Samet ve Esat Güler kardeşler PKK’ye katılırken, baba İhsan Güler cezaevine konuldu. Zamanla anne Nuriye ve baba İhsan yaşamını yitirdi. Sistematik baskılara karşı demokratik hak arama eylemlerine katılan kardeşlerden Abdulselam Güler (53) ise, henüz 22 yaşındayken 1993'te “devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak” gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından tutuklandı. 29 yıldır tutuklu olan Güler, sırasıyla Diyarbakır, Bingöl, Ordu, Siirt ve Bandırma cezaevlerine sevk edildi. Cezaevinde birçok hastalığa yakalanan Güler, şimdi kalp yetersizliği, yüksek tansiyon ve nefes darlığı gibi hastalıklarla boğuşuyor. 19 Mayıs 2023’te tahliyesi beklenen Güler’i cezaevinde tanıyan kardeşi İnci Güler Altındağ, ağabeyinin tahliyesi için Amed’de tutuklu yakınları tarafından 16 Kasım 2021’de başlatılan ve devam eden Adalet Nöbeti’ne katıldı.
‘DEVLET ZULMÜNE AŞİNAYIZ’
Aile bireylerinin yaşadıkları ve ağabeyinin durumunu ajansımıza anlatan İnci Güler Altındağ, “Ağabeyim cezaevine ilk girdiği sırada, 50 gün işkencede kaldı ve devleti işkencesinden ayakta duramıyordu. O kadar işkence yapmışlardı ki, ilk görüşe gittiğimiz sırada ellerindeki ip izleri dahi görünüyordu. Perişan etmişlerdi. Kardeşim ve abimin PKK’ye katıldıktan sonra baskılar daha da arttı. Onlar gittikten sonra, ’yapılan eylemlerin sorumlularıdır’ diyerek evimizi yaktılar. ‘Burada sizi barındırmayacağız’ dediler ve gerçekten de barındırmadılar, ‘Teröristlerin evidir’ diyerek her gün evimizi basıyorlardı. Devletin zulmüne, çocukluğumuzdan beri aşinayız” dedi.
‘ABİMİ CEZAEVİNDE TANIDIM’
Abisinin üniversiteye hazırlık sürecinde cezaevine girdiğini anlatan Altındağ, “Abim, sınava hazırlanırken tutuklandı. Yaşamayı seven bir insandı. Abimi görüşlerden, cezaevinden tanıdım. Beraber büyüdük fakat huyunu hiç bilmem, çünkü aynı aileden olan iki kardeş olarak birbirimizi hiç tanıyamadık. Evimiz yakıldıktan sonra, babam da cezaevindeydi. Evimiz devlet tarafından yakıldıktan sonra, kendi evimizde 2-3 ay kalabildik. Devlet bırakmadı. Askerler evimizi basmaya devam ediyordu. Sonrasında Diyarbakır’ın merkezine yerleştik.”
‘DUA EDİYORDUK’
Altındağ, “Abim tutuklandığında çok üzüldük, çünkü PKK’ye katılan abim ve kardeşimden dolayı cezalandırılacağını biliyorduk. Dua ediyorduk ki, gözaltında işkence yaparak öldürmesinler. Ölümden beter ettiler. Her gün işkence ederek müebbet hapis cezası verdiler. Birçok cezaevine sürgün ettiler. Gezmediğimiz memleket kalmadı. Ordu, Bingöl Siirt, Bandırma ve son olarak da Diyarbakır cezaevine getirildi. İnsan bunları anlatırken yoruluyor. Hiçbir devlette, 30 yılını çeken tutuklu yoktur. Kürt olduğumuz için bunları yaşattılar” diye konuştu.
‘IŞIK OLMALIYDIK’
Yaklaşık 1 yıldır Adalet Nöbetinde olan Altındağ, eylemin başlangıcından bugüne gelinen mücadeleyi şu sözlerle anlattı: “Pandemiden sonra cezaevine gittik, abim bayağı zayıflamıştı. Nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Sürekli kalbini tutarak konuşuyordu. Bizimle beraber cezaevinde tutulan yakınlarını görmeye gelen ailelerle birlikte, nöbet başlatma kararı aldık. ‘Kanun neyse ışık olalım, umut olalım’ dedik. Adalet Nöbeti’ni o şekilde başlattık. Ankara’ya Ocak ayında gittik. Siyasi partiler, bir umut verdi. O kadar sevinçli bir şekilde döndük ki ama söylenenler hep sözde kaldı. Herhangi bir şey yapmadılar. Bu siyasi partilerin utancı olmalı. Diyoruz ki, ‘Hasta tutuklular serbest bırakılsın ve çıkan yasalar doğru uygulansın.’ Denetimli serbestlikten bile bıraksaydılar; şimdi ağır hasta tutukluların hepsi dışardaydı. Cezaevlerinde tedavi yapılmıyor, cezaevindeki çoğu yakınımız ATK’nin ‘cezaevinde kalamaz’ raporuna rağmen hala bırakılmıyor. Bu bir işkencedir, insan bu zulmü kabullenemiyor.”
TEKLİ HÜCRELER, HAVASIZ MEKANLAR
Tutukluların tedaviye dahi götürülmediğini hatırlatan Altındağ, ağabeyinin de aktarımlarıyla cezaevlerinde edindiği izlenimi şu sözlerle paylaştı: “Tedavi olması gereken hastalar dahi, tedaviye götürülmüyor. Cezaevleri öyle bir yer ki, hiç kimse yaşayamaz. Abim neredeyse 30 yıldır cezaevinde. Havasız yerler, tekli hücreler ve işkenceyle birlikte anlatılamayacak kötü koşulların birçoğu orada. Üzerimizde dursalardı, bu kadar yıl cezaevinde kalmazdı. Zaten yıllardır, kitaplarına gazetelerine her şeylerine el koyuyorlar. Elektriği dahi kendileri ödüyor. Tutuklulara sanayinin elektriği veriliyor ve makbuz kesiliyor. Yemekleri verilmiyor. Disiplin cezaları, su sorunu, hücre cezaları ve daha birçok hak ihlali var. İdam etmiyorlar ama idamdan beter ediyorlar.”
‘ÖZGÜRLÜĞÜ, ÖZGÜRLÜĞÜMDÜR’
Abisinin cezaevine girdikten sonra hastalıklarının yaygınlaştığını vurgulayan Altındağ, sözlerini şöyle tamamladı: “Abim cezaevine girdiği zaman, hiçbir hastalığı yoktu. Gördüğü işkencelerden dolayı, şimdi kalp rahatsızlığı var. Kalp kapakçığı büyüyor ve kalp duvarı kalınlaşıyor, yüksek tansiyon hastasıdır. Ölüm sinyalini veren bir hastalık ve nabızdır. Ona diyorlar ki ‘gayet iyisin, normaldir’ İlaçların dozajını dahi yükseltmiyorlar. 29 yıl dile kolay. Baskılar sürgünler ve işkencelere rağmen yırlardır direniyoruz. Devletin yaptığı onca zulmüne karşı ayaktayız. Hasta tutuklular bilerek ölüme sürükleniyor. Bugün abimin cezaevinden çıkması, benim de özgürlüğümdür. Sesimizi duyuruyoruz ama devlet sağır ve dilsizi oynuyor.”
MA / Zerrin Sargut