ANKARA - Gazeteciler Dicle Müftüoğlu ve Esra Koçak, gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyen iktidarın yönünü muhalif basına çevirdiğini belirterek, “Örgütlenirsek tutuklu gazetecilerin sesini daha çabuk duyurabiliriz” dedi.
Son yıllarda basın ve ifade özgürlüğü konusunda kötü bir tablo çizen Türkiye’de, baskı ve hak ihlallerinden nasibini alan kesimlerin başında gazeteciler geliyor. Hemen hemen her gün bir gazeteci, ya yaptığı haberler nedeniyle ifadeye çağrılıyor ya da mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklanıyor.
RARORLARA YANSIYAN VERİLER
Gazetecilere yönelik baskılar, yerel birçok ilgili meslek örgütünün raporlarına yansıyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) Şubat ayı raporuna göre, 8 gazeteci hakkına soruşturma, 9’u hakkında dava açıldı. 5 gazeteciye 16 yıl, 4 ay 22 gün hapis ve 7 bin TL para cezası verildi. 39 dosyadan 119 gazetecinin yargılanmasına devam edildi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 10 basın kuruluşuna 16 kez ceza kesti, 7 kitap ve 3 derginin 10 sayısı, 2 gazetenin 21 sayısı hakkında toplatma kararı verildi. Yine aynı raporda, 11 olaya ilişkin yayın yasağı getirildiği, 2 internet sitesinin kapatıldığı, 169 habere ve 38 sosyal medya içeriğine erişim engelli getirildiği yer aldı.
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) 2022 Ocak’ta “İktidar bile kontrol ettiği medyadan daha gerçekti!” başlığıyla yayımladığı Medya İzleme Raporu’na göre, 13’ü sürmekte, 1’i yeni 14 davadan 22 basın mensubunun yargılanmasına devam edildi.
DFG’nin raporuna göre 65, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) raporuna göre ise 38 gazeteci cezaevinde tutuklu. DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve TGS Ankara Şubesi Başkanı Esra Koçak, gazetecilere dönük baskıları değerlendirdi.
BASKILAR TÜRKİYE’YE YAYILDI
Demokrasi ve basın özgürlüğünün birbiriyle ilişkili olduğunu ifade eden Müftüoğlu, iktidarların otoriterleştiği dönemlerde gazetecilere yönelik baskıların artığına dikkati çekti. Hak ihlallerinin kamuoyuna yansımaması için gazetecilere dönük baskı mekanizmalarının devreye konulduğunu belirten Müftüoğlu,“Görmezseniz yoktur” mantığıyla hareket edildiğini söyledi. Bu mantığın da sansür, erişim engeli, yargılama ve kapatma sonucunu oluşturduğunu kaydeden Mütfüoğlu, “AKP iktidarının ilan ettiği OHAL’le birlikte basın ve ifade özgürlüğünü tartışmaya başladık ama Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğündeki sorun eskilere dayanıyor. Türkiye bu durumun yabancısı değil ancak baskılar genelde Kürt kentlerinde yoğunlaştığı için biraz daha görünmez, sessiz kalınan bir tablo vardı. Şimdi ise ne yazık ki Türkiye’nin tamamına yayılan bir tablo var. 90’lı yıllardan bu yana Kürt gazetecilerin baskılar karşısında direndiği tablo şimdi Türkiye geneline yayıldı” ifadelerini kullandı.
SANSÜR VE ERİŞİM ENGELİ
Kürt sorunun çözümüne dair sürecin 2015 yılında iktidar tarafından bitirilmesinin ardından özellikle medya organlarına yönelik baskıların arttığını hatırlatan Müftüoğlu, “Aslında bu baskılar yeni bir tablo değil. 24 Temmuz 2015 tarihinde savaşın başlamasıyla yeniden gelişti. PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen bir görüşme vardı ve süreçte birebir bir savaş yoktu. Dönem sona erdiğinde Dicle Haber Ajansı (DİHA) başta olmak üzere birçok mecraya yayın engeli getirildi. Savaş halini anlatan her bir haberin ardından erişim engeli getirildi. Şimdi bu tablo daha da genişletildi. İktidarın ihlalleri o kadar geniş bir yelpazeye büründü ki savaş, istismar, tecavüz, taciz ve yolsuzluk gibi başlıklar altındaki haberlere erişim engelli getiriliyor. Çoğu zaman gerekçeler mahkemeler tarafından belirtilmiyor bile” ifadelerini kullandı.
MUHALİF MEDYA RTÜK’ÜN HEDEFİNDE
RTÜK’ün son yıllardaki tavrının basın ve ifade özgürlüğünü zedelediğini belirten Müftüoğlu, özellikle AKP’yi eleştiren kanallara düzenli olarak kesilen cezalara işaret etti. İktidarın 2015’ten bu yana medyanın büyük bir kısmını ele geçirdiğini ve kendisini eleştiren en küçük sese dahi tahammül etmediğini ifade eden Müftüoğlu, dolayısıyla RTÜK aracılığıyla muhalif medyanın hedef alındığını söyledi.
GAZETECİLER İÇİN BİR CEZAEVİ
Gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamaları “sindirme politikasının bir parçası” olarak nitelendiren Müftüoğlu, “Gazetecinin işini yapması engelleniyor. Mesela sokakta haber takibi yapması engelleniyor ya da bir haber yaptığında soruşturma açılıyor, habere erişim yasağı getiriliyor. Bunların her biri gazetecilere yönelik saldırıdır. Tüm bunlar için gazetecileri ve gazeteciliği öldürme ve dört duvar arasına sıkıştırma girişimi diyebiliriz. Türkiye ne yazık ki gazeteciler için bir cezaevi” ifadelerini kullandı. Tüm yönelimlere rağmen gazetecilerin her koşulda işlerini yapmaya devam ettiklerini söyleyen Müftüoğlu, ekledi: “Üç yüzü aşkın medya örgütü kapatıldı. Kapatılan kurumlarda çalışan gazeteciler vazgeçmedi. Bir kısmı yurt dışında mesleklerine devam ediyor. Bir kısmı burada alternatif ajans ve gazeteler kurarak, işlerine devam etti. Bu durumda internet medyası da gelişti. Birçoğu kendi kanallarını açıp haberler yapmaya devam etti. Gazeteciler her koşulda ve her mecrada, sözlerini söylemeye ve gerçekleri duyurmaya devam edecekler.”
MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR
TGS Ankara Şubesi Başkanı Koçak, gazetecilere yönelik artan bakıları “Artık mızrak çuvala sığmıyor” diye niteledi. Koçak, “Siyasal iktidar, devletin baskı araçlarıyla, RTÜK ve Basın İlan Kurumu aracılığıyla gazetecileri baskı altına almaya çalışıyor. Muhalif kanallar, RTÜK tarafından ağır cezalar altında eziliyor ve haber siteleri engelleniyor çünkü siyasal iktidar gerçeklerin bu kanallarla ortaya çıkmasını istemiyor. Sanal medyayı kontrol altına alamayan iktidar, yönünü muhalif medyaya çeviriyor. Yapamazsa cezaevine yolluyor” diye belirtti.
KEYFİ UYGULAMALAR
İktidarın engellemelerinin tamamen keyfi olduğunun altını çizen Koçak, şöyle devam etti: “Türkiye gazeteciler için açık bir cezaevidir. Dışardaki gazeteciler çok zor şartlarda çalışıyor. İşsizlik özlük hakları ve sansürle uğraşıyor. Buradaki koşulları düzeltmek için çaba harcamak zorundayız. Bunun başında da örgütlenme geliyor. Örgütlenirsek tutuklu gazetecilerin sesini daha çabuk duyurabiliriz.”