Taybet Ana’nın oğlunun röportajını Meclis kürsüsünde okudu

img
ANKARA - Sokak ortasında katledilen ve 7 gün boyunca sokak ortasında cenazesi bekletilen Taybet Ana’ya dikkat çeken DEM Partili Kamuran Tanhan, Taybet Ana’nın oğlunun o sırada verdiği röportajı Meclis kürsüsünde okuyarak, tepki gösterdi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Kamuran Tanhan ve Ferit Şenyaşar, 2025 Yılı Merkezi Bütçe Kanun Teklifi kapsamında Meclis Genel Kurulu’nda söz aldı.
 
Tanhan, Cizîr’de sokak ortasında katledilen ve cenazesi bir hafta boyunca sokak ortasından alınması engellenen Taybet Ana’yı anımsatarak, oğlunun o dönemde verdiği röportajı Meclis’te okudu.
 
Taybet İnan’ın oğlu’nun verdiği röportajın tam hali şöyle: "Annem ilk vurulduğunda haber verdiler, koştuk. Biz daha varmadan amcam gitmek istemiş, onu da vurmuşlar. Gittiğimde amcamı taşıyorlardı komşularımız. 'Annem?' dedim, 'Sokakta kaldı.' dediler. Ben gitmek istedim, tuttular. Ağladım sabaha kadar. Annem sokağın ortasında kaldı öylece. Önce belli belirsiz kıpırdıyordu, sonra saatler geçtikçe hareketleri azaldı. Kimi aramadık ki? Vekilleri, kaymakamı, valiyi... Öldü, ölmesine de cenazemizi alalım. Annem ne hissetti acaba? Canı çok yandı, yanmıştır. Biz, sevgi nedir hiç dile getirmezdik ama onun bir sarılması vardı, dünyaya değerdi, binlerce söz gelse anlatılmazdı, o sevgiyi anlatamazdı. Annem tamı tamına yedi gün sokakta kaldı. Hiçbirimiz uyuyamadık köpekler gelir, kuşlar konar diye. O orada yattı, biz 150 metre ilerisinde öldük. Bir insan, insana ne kadar acı çektirebilecekse bize yedi günde bunu yaptılar. İnsan çok iyi olamıyor, insan kalamıyor bazen. Yedi gün, benim annem yedi gün kara kış soğuğunda kaldı, en acısı kaç saat yaralı kaldı bilememek. Keşke diyorum hemen ölmüş olsa."
 
‘KÜRTLER KAPILARI AÇTI’
 
Tanhan, Türkiye’nin bu durum ile yüzleşmesi gerektiğini altını çizdi. Tarihe ve ortak hafıza işaret eden Tanhana, Kürtlerin Malazgirt’te Türklere Anadolu’nun kapılarını açtığını da söyledi. Tanhan, “Askerî destekle Orta Asya'dan gelen Selçuklulara Anadolu'nun kapılarını aralamışlardır. Dönemin önde gelen tarihçileri 4 bin Alparslan askerinin yanında 10 bin Kürt beyi ve askeri olduğunu söylüyor, bu da her 3 askerden 2'sinin Kürt olduğunu ifade ediyor. Kürtler söz konusu dönemin kilit rolünü bütün yalınlığıyla, açıkça yazmışken, yapmışken modern ulus devletinin inşa sürecinde bu kayıtlar yok sayılmış, Kürt kimliği tarihten silinmek istenmiştir” dedi.
 
‘BU TOPRAKLARIN ASLİ UNSURUDUR’
 
Kürtlerin bu toprakların asli unsuru olduğunu belirten Tanhan, “Kürtler Selçuklular Anadolu'ya geldiğinde burada binlerce yıldır zaten yaşıyorlardı. Kürtlerin 1071'deki tutumu Kurtuluş Savaşı'nda da devam etti. İktidara sorsak çağ atladığımızı, artık zamanın eskisi gibi olmadığını, değiştiğini söylerler ama hangi çağı atlasak da değişmeyen tek gerçek Kürtlere yönelik imha ve inkâr politikalarıdır. 1923 yılında cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte 21 Anayasası'nda eşit yurttaşlık anlayışı terk edilmiş, 24 Anayasası'yla Kürtlerin hakları tümüyle inkâr edilmiş, ana dili kamusal alandan silinmiş, Kürtlerin yaşadığı bölgenin adı olan ‘Kürdistan’ ismini telaffuz etmek yasaklanmıştır, Kürtlere yönelik inkâr politikaları ise sistematik bir hâl almıştır. 24 Anayasası'yla birlikte vatandaşlık tanımı Türklerden oluşan bir ulus anlayışıyla yapılmış ve Kürtlerin anayasal düzende varlığı yok sayılmış, inkâr edilmiştir” dedi.
 
‘KATLİAMLAR HALA DEVAM EDİYOR’
 
Tanhan, Kürtlere yönelik tarihte yer alan katliamlara da işaret ederek, “Demek istiyoruz ki hakikat yüzleşmeyi gerektiriyor ve dayatıyor. Buna direnen, savaş politikalarından medet umanlar, barış ve demokrasinin birleştirici gücünden korkanlardır. Onurlu bir barışla aydınlık bir geleceği ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmenin umudunu daha da büyütmenin tam da zamanıdır diyoruz. Kürtlere karşı yüz yıldır sürdürülen inkâr ve imha politikalarının günümüzde de aynı şekilde devam ettiğini görüyoruz. Rojava'da Kürtlerin öncülüğünde kurulan demokratik sisteme yönelik saldırılar bu tarihî inkârın en açık göstergelerinden biri değil midir? Bugün Kürtlerin farklı inanç ve kimliklerle birlikte inşa etmiş olduğu ortak yaşama saldırılara göz yumulması bir çelişki ve vahim bir hatadır” diye konuştu.
 
KENDİNDEN ÖRNEK VERDİ
 
Tanhan şöyle devam etti: “Bakın, bir örnek vereyim: Ben Nusaybin'de yaşıyorum, Mardin Nusaybin'de. Kurtuluş Savaşı'na katılan amcamızın dedesi dönmemiştir Kurtuluş Savaşı'ndan, onun çocukları geçim derdine girince Suriye yani Kamışlı'ya göç etmişlerdir ve Kamışlı'da yaşıyorlar. Binlerce akrabamız şu anda Kamışlı'da. Bugün sizin tecrit etmek istediklerinizin ya da vahşilere yem etmek istediklerinizin aslında ataları bu ülkenin kurulmasında kanlarını döktüler, mezar yerleri bile belli değil. İşte, bu anlayışla bakmak lazım, bunu unutmamak gerekir. Orada yaşayanlar bir zamanlar bu ülkenin vatandaşı ve bu ülkenin kurulması için en büyük mücadeleyi verenlerdir. Bunu bir kez daha hafızada hatırlatmak gerekiyor. Tarih kitaplarından Kürt adını çıkararak, Kürtleri yok sayarak, iradesine kayyum atayarak, Kürtlerin dilini ve kültürünü inkâr ederek kendi ellerinizle yarattığınız Kürt sorunu bugün çözülmeyi bekleyen en büyük sorun olarak ortada duruyor. Türklere Anadolu'nun kapılarını açan Kürtler, imparatorluğun kurulmasına vesile olan Kürtler, Kurtuluş Savaşı'nda bu ülkenin bağımsızlığı için savaşan Kürtler.”
 
‘HAKİKATİ DİLE GETİRMEKTEN VAZGECMEY’CEĞİZ'
 
Daha sonra söz alan Şenyaşar, cezaevlerindeki ihlal ve katliamlara dikkat çekti. Şenyaşar, sözlerin şöyle sürdürdü: “Cezaevi ağzına kadar suçsuz insanlarla dolmuş taşıyor. Suriye'deki Sednaya Hapishanesinden bahsedenler neden Türkiye'deki cezaevlerinin bu durumunu görmezden geliyor? Biz hayatta yitirdiklerimizin ve cezaevinde rehin tuttuğumuz yoldaşlarımızın bıraktığı yerden devam edenleriz. Bizler 10 Ekimde Ankara Tren Garı'nda tesadüfen kurtulanlarız. Bizler Roboski'de vurulmuş yerde yatan köylüleriz. Bizler ‘Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz.’diyen Suruç'ta katlettiğiniz 33 düş yolcusundan geriye kalanlarız. Nefrete inat yaşasın hayat diye haykıranlarız. Gözleri yollarda her gün bekleyen ‘Oğlumun kemiklerini arıyorum ve son nefesime kadar Galatasaray Meydanı'na geleceğim.’ diyen Cumartesi Anneleriyiz. Beyaz tülbentleriyle Kamışlı sınırında ‘Çocuklarımız ve askerler ölmesin.’ diyen, nöbet tutan barış anneleriyiz. Bizim kaybettiğimiz canlarımızdan tek farkımız henüz yaşıyor olmamız. Vursanız da öldürseniz de tutuklasanız da hakikatleri haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
 
‘ROJAVA’YI HEP BİRLİKTE SAVUNALIM’
 
Suriye'de devam eden bu çatışmalar son bulmalı, Rojava'da halkların demokratik yaşam alanlarını gelin, hep birlikte savunalım, Rojava'da sömürü, işgal, istila olursa elbette kurtuluş kavgası da olacaktır. Aylardır Cumhur İttifakı kardeşlikten, barıştan söz ediyor ama bu kavramların içini dolduracak gerekli tutum ve davranışlar görmüyoruz. Her alanda haksızlıklar, hukuksuzluklar artarak devam ediyor. Hukuk herkese farklı işlememelidir.”
 
Kanun teklifi kapsamında görüşülen 16 madde tek tek oylanarak kabul edildi. Yarın bütçe teklifinin tümü üzerine konuşulması sonrasında tümü oylamaya sunulacak.