Gar Katliamı’nın üzerinden 10 yıl geçti: ‘İnsanlık suçu’ yargıya takıldı

img
ANKARA - DAİŞ’in canlı bomba saldırısı sonucu 103 kişinin yaşamını yitirdiği 10 Ekim Ankara Katliamı’nın üzerinden 10 yıl geçti. Kamu görevlilerinin ihmali ve istihbarat zincirindeki boşlukların gündeme gelmediği yargılama sürecinde “insanlık suçu” da görmezden gelindi.
 
DAİŞ’in, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne dönük gerçekleştirdiği saldırı üzerinden 10 yıl geçti. “Gar Katliamı” olarak hafızalara kazınan iki ayrı canlı bomba saldırısında 103 kişi yaşamını yitirdi, 500’ü aşkın kişi de yaralandı. Katliamın ardından başlatılan soruşturma ve yargı süreçleri yıllar boyunca devam etti. Saldırının sorumlularının yargılanması ve adaletin sağlanması konusunda tartışmalar sürerken, aileler ve yaşamını yitirenlerin yakınları, on yıldır adalet arayışlarını sürdürüyor. 
 
BARIŞ TALEBİNE VERİLEN EN SERT YANIT
 
Ankara’daki o sabah, devletin topluma “barış” talebine verdiği en sert yanıt oldu. Meydanda taşınan her pankart, atılan her slogan, sonraki yıllarda sürecek bir adalet mücadelesinin de başlangıcı oldu. 10 Ekim sabahı,  Ankara Garı’nın önünde yere düşen pankartlarda yazan “barış”, “eşitlik”, “emek”, “adalet” kavramları, aradan geçen yıllar boyunca mahkeme salonlarında yankılandı. 
 
DEVLET SALDIRIYI BİLİYOR MUYDU?
 
Patlamadan sadece birkaç saat sonra kamuoyuna yansıyan ilk soru, “Devlet bu saldırıyı biliyor muydu” oldu. Çünkü Türkiye, 2015 yılı boyunca birbirini izleyen bombalı saldırılarla sarsılmıştı. 10 Ekim’den aylar önce devletin elinde “canlı bomba eylemi hazırlığında olan kişiler” listesi bulunuyordu. 2015’in ilk aylarından itibaren, MİT ve Emniyet arasındaki yazışmalarda Dîlok merkezli bir DAİŞ hücresinin Türkiye içinde eylem arayışında olduğu bilgisi yer alıyordu. Bu hücre, Yunus Durmaz (kod adı: Ebu Ali) tarafından yönetiliyordu. Durmaz’ın adı, Pirsûs (Suruç) saldırısında kullanılan patlayıcılarla bağlantılı raporlarda da geçiyordu. Ancak bütün bu bilgiler, saldırı gerçekleşene kadar herhangi bir operasyonel önleme dönüşmedi. 
 
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI RAPORU
 
İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin 25 Şubat 2016 tarihli raporu, bu durumu ortaya koydu. Raporda, Ankara Emniyeti ve ilgili birimlerin miting öncesinde gelen istihbarat notlarına rağmen gerekli güvenlik tedbirlerini almadığı belirtiliyor ve “önlenebilir bir eylem” ifadesi dikkat çekiyordu. Müfettişler, dönemin Ankara Emniyet Müdürü ve bazı istihbarat yöneticileri hakkında soruşturma izni talep etti. Ancak bu talep, Ankara Valiliği tarafından reddedildi. Valilik, “görev kusuru yoktur” gerekçesiyle dosyayı kapattı.
 
Söz konusu karar, soruşturmanın yönünü belirleyen ilk kırılmaydı. Çünkü saldırı sonrası hazırlanan bu resmi rapor, aslında kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair en somut tespitleri içeriyordu. Müfettişler, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 10 Ekim sabahı için herhangi bir risk değerlendirmesi yapmadığını, miting alanında bomba arama ekiplerinin bulunmadığını, güvenlik planının kağıt üzerinde kaldığını belirtiyordu. Ancak raporun bu bölümleri kamuoyuna açıklanmadı. Avukatlar, “raporun sansürlendiğini” açıkladı.
 
KOORDİNASYON EKSİKLİĞİ MİYDİ?
 
Raporun sansürlenmeyen kısmında şu tespit yer alıyordu: “Gaziantep ilinden Ankara’ya gelen şüpheli şahısların hareketliliği bilindiği halde, bu bilgi Ankara Emniyet Müdürlüğü ile yeterli düzeyde paylaşılmamıştır. Müfettişler bu durumu kurumsal koordinasyon eksikliği olarak tanımladı."
 
EMNİYETİ’N 21 KİŞİLİK LİSTESİ
 
O dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “Terörle Mücadele” Dairesi Başkanlığı, “canlı bomba listesi” adı altında 21 kişilik bir listeyi taşra teşkilatlarına göndermişti. Bu listedeki isimlerin neredeyse tamamı Dilok merkezli DAİŞ yapılanmasıyla bağlantılıydı. Ve bu isimlerden Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar 10 Ekim’de kendilerini Ankara Garı’nda patlattı. Her ikisi de daha önce sınır geçişi ve cihatçı faaliyet şüphesiyle kayıt altına alınmış, Suruç saldırısında ölen Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün yakın akrabasıydı.
 
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan bilgi notlarında, MİT’in 17 Eylül 2015 tarihli bir uyarısında, “Türkiye içinde büyük çaplı bir eylem hazırlığında olan Gaziantep merkezli IŞİD hücresi”nden söz edildiği daha sonra ortaya çıktı. Yani saldırıdan üç hafta önce devletin en üst düzey güvenlik kurumu, saldırının gerçekleşeceği biçimde bir uyarı yapmıştı. Ancak bu bilgi ne miting düzenleyicileriyle ne de kamuoyuyla paylaşıldı. Emniyetin aldığı tek tedbir, Ankara’da bazı sınır dışı operasyonları için giriş-çıkış denetimlerini artırmaktan ibaretti.
 
Müfettiş raporunun kamuya açıklanmayan eklerinde, istihbarat yazışmalarının sansürlendiği anlaşıldı. Avukatlar, raporun tamamına ulaşmak için defalarca başvuru yaptı ancak İçişleri Bakanlığı, “devlet sırrı” gerekçesiyle belge paylaşımını reddetti. Bu ret kararı, soruşturma dosyasının “yukarıdan” sınırlandığının en açık göstergesiydi.
 
10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu, hazırladığı ilk raporda bu durumu şöyle özetledi: “Saldırının failleri bellidir, ancak bu faillerin rahatça hareket etmesine olanak sağlayan, istihbaratı hasıraltı eden ve güvenliği kasten zaafa uğratan kamu görevlileri korunmuştur.”
 
GÜVENLİK TOPLANTISI 15 DAKİKA SÜRDÜ
 
Bu iddialar müfettişlerin de altını çizdiği bulgularla örtüşüyordu. Müfettişler, Ankara’daki miting için 10 Ekim sabahı yapılan güvenlik toplantısının yalnızca 15 dakika sürdüğünü, miting alanının bomba aramasının yapılmadığını, polisin güvenlik şeridini yalnızca çevre caddelere kurduğunu tespit etti. Oysa 2015’in önceki aylarında düzenlenen her mitingde bomba arama ekipleri yer almış, giriş noktalarında dedektörlerle kontrol yapılmıştı.
 
Müfettişlerin bu tespitleri, idari soruşturma sürecinde “ağır ihmal” olarak kayda geçti. Ancak bu tespitler adli dosyaya taşınmadı. Yargılama sürecinde, savcılık makamı “kamu görevlilerinin yargılanmasını gerektirecek somut delil bulunmadığı” yönünde görüş bildirdi. Bu, dosyanın seyrini kalıcı biçimde değiştiren ikinci kırılma oldu.
 
HİÇBİR KAMU GÖREVLİSİ SANIK SANDALYESİNE OTURMADI
 
Aileler ve avukatlar, özellikle dönemin Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal ve bazı istihbarat şube yöneticilerinin yargılanması gerektiğini vurguladı. Fakat hiçbir kamu görevlisi sanık sandalyesine oturmadı. 2016 yılında savcılığa yapılan suç duyuruları “takipsizlik” kararıyla kapatıldı. Bu kararlar, katliamın yalnızca bombacılara indirgenmesine yol açtı. Oysa soruşturma belgeleri, istihbarat akışının zincirleme biçimde ihmalle sonuçlandığını açıkça gösteriyordu.
 
Dîlok'taki hücre yapılanmasının 2015 yazından itibaren yoğun biçimde izlendiği, sanıklardan bazılarının telefonlarının dinlendiği de belgelerle sabitti. Fakat bu bilgiler, Ankara’daki savcılığa hiç ulaşmamıştı. “Bilgi paylaşıldı mı” sorusu, hem mahkeme salonlarında hem de Meclis komisyonlarında defalarca soruldu, yanıtlanmadı.
 
13 İSTİHBARAT NOTU GİZLENDİ
 
İçişleri Bakanlığı’nın müfettiş raporu, bugüne kadar kamuoyuna tam metin halinde açıklanmadı. Avukatların eline geçen kısımlar, raporun yalnızca giriş ve sonuç bölümünden ibaretti. Eklerde yer aldığı iddia edilen 13 ayrı istihbarat notu, devlet sırrı gerekçesiyle gizlendi. Bu gizlilik kararı, ailelerin adalet mücadelesinde en büyük engel haline geldi.
 
‘HATA DEĞİL, TERCİH’
 
Ankara Katliamı davası boyunca, ailelerin en sık kurduğu cümle şuydu: “Bu bir istihbarat hatası değil, bir tercih.” Dosyadaki belgeler incelendiğinde, devletin olaydan önceki haftalarda, canlı bombaların ülke içinde hareket ettiğini bildiği, sınır kapılarında aynı isimlerin defalarca geçiş yaptığı ve buna rağmen tutuklama kararı çıkarılmadığı görüldü. 10 Ekim Katliamı, devletin güvenlik yapısının içindeki kör noktaların göstergesi haline geldi. Soruşturma ilerledikçe, faillerin kimlikleri netleşti ama onların nasıl bu kadar kolay Ankara’nın merkezine ulaştığı sorusu hiç aydınlatılmadı. Bu zincir, yargılama boyunca mahkeme salonlarına taşındı. Ve o salonlarda aileler, “ihmalin değil, kasıtlı bir görmezden gelmenin” yargılanmasını talep etti.
 
DÎLOK HÜCRESİ VE EBU ALİ
 
Soruşturma ilerledikçe, saldırının arkasındaki yapının merkezinde Dîlok hücresi olarak bilinen DAİŞ yapılanmasının bulunduğu ortaya çıktı. Bu hücre, Türkiye’nin güneyinde, özellikle Suriye sınırına yakın illerde yıllardır örgütlenen, sınır geçişlerini ve silah transferlerini yöneten bir çekirdekti. Başında ise “Ebu Ali” kod isimli Yunus Durmaz vardı. Durmaz, 2013 yılından itibaren Dîlok’ta faaliyet gösteren DAİŞ ağının en kilit ismiydi. 2015 yılında Suruç’ta gerçekleştirilen saldırının ardından yapılan teknik incelemelerde, kullanılan patlayıcı düzenekleriyle 10 Ekim saldırısındaki düzeneklerin birebir benzer olduğu tespit edildi. Bu benzerlik, iki eylemin aynı merkezden planlandığı anlamına geliyordu. Ancak Durmaz ve çevresindeki hücre üyeleri, Suruç’tan sonra aylarca izlenmelerine rağmen yakalanmadı.
 
2015 TARİHLİ RAPOR DEĞERLENDİRMEYE ALINMADI
 
Dîlok’ta, 2015 yazından itibaren yürütülen teknik takip raporları, Yunus Durmaz’ın ve yakın çevresindeki isimlerin sürekli olarak Suriye’ye giriş-çıkış yaptığını, sınır hattında cihatçı geçişlerine aracılık ettiğini, patlayıcı malzeme temin ettiğini ortaya koydu. Fakat bu raporlar, Ankara’daki savcılığa gönderilmedi. Daha sonra dava dosyasına giren belgelerden biri, Emniyet İstihbarat Dairesi’nin 2015 Ağustos tarihli notuydu. Bu notta, “Yunus Durmaz liderliğindeki yapılanmanın büyük şehirlerde toplu eylem hazırlığında olduğu” açıkça yazılıydı. Ancak bu bilgi, dönemin İçişleri Bakanlığı tarafından değerlendirmeye alınmadı. Durmaz’ın kontrolündeki hücre, Türkiye içinde eylem yapabilecek kapasiteye sahip 20’ye yakın üyeden oluşuyordu. Bu isimlerin çoğu, 10 Ekim sabahı Ankara Garı’nda kendini patlatan Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar ile doğrudan irtibat halindeydi. İkisi de 2013’te Suriye’ye geçmiş, Rakka’da eğitim almış, daha sonra Türkiye’ye dönmüştü. Her iki isim de Emniyet’in “canlı bomba şüphelileri” listesinde bulunuyordu. Bu listedeki 21 kişiden 16’sı, DAİŞ bağlantılı eylemlerde ya öldü ya da firar etti.
 
Katliamın hemen ardından, polis operasyonları Dîlok’ta yoğunlaştı. 2016 Mayıs ayında yapılan baskında ise Yunus Durmaz bir apartman dairesinde sıkıştırıldı; evdeki patlayıcıyı infilak ettirerek öldü. Olay yerinde çok sayıda dijital materyal, planlama notu ve istihbarat dokümanı ele geçirilmesine rağmen, belgelerin önemli bir kısmı “gizlilik” gerekçesiyle dava dosyasına alınmadı.
 
DELİLLER KARARTILDI
 
Durmaz’ın dijital arşivinde yer aldığı belirtilen belgeler arasında, 10 Ekim saldırısına ilişkin hazırlık notlarının bulunduğu iddia edildi. Fakat bu belge, mahkemeye “eksik kopya” olarak sunuldu. Avukatlar, soruşturmanın bu aşamasında “delil karartma” şüphesini ilk kez açıkça dile getirdi. 2017 yılında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan dilekçede, “Yunus Durmaz’ın dijital verilerinin tam çözümü yapılmadan dosya kapatılmıştır” ifadesi yer aldı.
 
KAYITLARA YANLIŞLIKLA ALINMADIĞI İDDİASI
 
Dilok hücresinin yapısı sadece bir patlayıcı temininden ibaret değildi. Hücre üyeleri arasında lojistik sağlayan, barınma, araç temini, para aktarımı gibi görevler yürüten sivil görünümlü kişiler de bulunuyordu. Soruşturma dosyasına göre, saldırıda kullanılan patlayıcılar Dîlok’ta hazırlandı, araçlarla Konya üzerinden Ankara’ya taşındı. Yolda hiçbir güvenlik birimi, bu iki kişiyi durdurmadı. Daha da çarpıcı olan, sanıklardan bazılarının saldırıdan bir gün önce Ankara’da keşif yaptığı, hatta bombacıların konakladığı evin emniyetin teknik takibinde olduğu yönündeki kayıtlardı. Ancak bu takip raporları, dava sürecinde “kayıp delil” olarak anıldı. Mahkeme, bu raporların “kayıtlara yanlışlıkla alınmadığı” yönünde açıklama yaptı.
 
Saldırı sonrasında gözaltına alınan sanıklardan bazıları, sorgularında Durmaz’dan talimat aldıklarını itiraf etti. Bunlardan Erman Ekici, Gaziantep hücresinin “insan kaynakları sorumlusu” olarak geçiyordu. Ekici’nin ifadesine göre, 10 Ekim eylemi doğrudan “intikam operasyonu” olarak planlanmıştı. Ancak mahkeme, Ekici’yi “insanlığa karşı suç”tan değil, “örgüt üyeliği” ve “kasten öldürmeye yardım” suçundan mahkûm etti. Bu karar, 2024 yılında verilen son hükümde de değişmedi.
 
ÖRGÜTSEL ZİNCİRİN TEPESİNE DOKUNULMADI
 
Ekici’nin yanı sıra Halis Bayancuk (DAİŞ Türkiye emiri olarak bilinen “Ebu Hanzala”) ismi de kamuoyunda tartışıldı. Ancak Ankara Katliamı dosyasında Bayancuk’a ilişkin doğrudan bir iddianame oluşturulmadı. Avukatlar, “örgütsel irtibat zincirinin tepesine dokunulmadığını” söyledi.
 
Saldırının lojistik ayağında yer aldığı belirlenen diğer isimler arasında Halil İbrahim Durgun, Yakup Şahin, Halil İbrahim Polat ve Kasım Dere bulunuyordu. Bunlardan Durgun, 2015 Kasım’ında Gaziantep’teki bir operasyon sırasında intihar etti. Yakup Şahin, 2018 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Polat ve Dere ise firariydi.
 
Firari sanıkların tamamının Suriye hattında faaliyet gösterdiği tahmin ediliyordu. Ancak Interpol veya uluslararası yakalama kararlarının bir kısmı geç çıkarıldı. 2018 yılında mahkemeye sunulan bir belgede, firarilerden beşi hakkında kırmızı bülten talebinin “eksik evrak” gerekçesiyle aylarca bekletildiği ortaya çıktı.
 
Oysa aynı dönemde Avrupa ülkeleri, kendi topraklarındaki DAİŞ bağlantılı hücreleri çok daha hızlı biçimde tasfiye etmişti. Türkiye’deki sürecin bu kadar yavaş işlemesi, kamuoyunda “koruma kalkanı” iddialarını güçlendirdi.
 
YARGILAMA SÜRECİ VE DURUŞMALAR
 
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Kasım 2016’da başlayan duruşmalar, Türkiye’nin yakın tarihine tanıklık eden bir hafıza mekânına dönüştü. Her duruşma, tekrar tekrar yankılanan aynı cümleyle başladı: “Adalet istiyoruz.” Sanıkların ilk kez hâkim karşısına çıktığı gün, duruşma salonu tıklım tıklımdı. Katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları, yaralılar, sendika temsilcileri, avukatlar ve insan hakları örgütleri, mahkeme sıralarını doldurmuştu. Her birinin elinde fotoğraflar vardı. Kimi çocuğunu, kimi kardeşini, kimi eşini kaybetmişti. O fotoğraflar, yargılama boyunca birer delil gibi orada kaldı.
 
İddianame 500’ü aşkın sayfadan oluşuyordu. Savcılık, saldırının DAİŞ’in Dilok hücresi tarafından organize edildiğini, bombacıların isimlerini, planlamayı, lojistik hattı tek tek sıralıyordu. Ancak aynı iddianame, devletin olaydaki ihmalini ya da istihbarat zincirini incelemiyordu. Faillerin “örgüt mensubu” olarak cezalandırılması isteniyordu ama “devlet görevlilerinin sorumluluğu”na dair tek bir cümle yoktu. Bu durum, daha ilk duruşmadan itibaren avukatların tepkisini çekti. Duruşmalar boyunca sanıkların çoğu, suçlamaları reddetti. Bazıları “örgütle irtibatını” inkâr etti, bazıları “pişman olduğunu” söyledi, bazıları ise susmayı tercih etti. Ancak dosyada yer alan dijital veriler, telefon kayıtları, Dîlok’taki operasyon notları, bu inkârların birçoğunu boşa düşürdü.
 
TALEPLER REDDEDİLDİ
 
Duruşmalar ilerledikçe, yargılamanın kapsamı daraltıldı. Mahkeme, avukatların “kamu görevlileri hakkında suç duyurusu” taleplerini reddetti. Mülkiye müfettiş raporları dosyaya tam olarak dahil edilmedi. Avukatlar, bu durumu “devletin kendi kendini yargılamaya izin vermemesi” olarak tanımladı.
 
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ YOK SAYILDI
 
2018 yılına gelindiğinde, dava karar aşamasına ulaştı. 3 Ağustos 2018’de mahkeme, 9 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. 16 sanık hakkındaki dosya ise “firariler” gerekçesiyle ayrıldı. Mahkeme gerekçeli kararında, saldırının “terör örgütü faaliyeti” kapsamında değerlendirildiğini, ancak “insanlığa karşı suç” vasfının oluşmadığını belirtti. Bu karar, salonda büyük bir öfkeye yol açtı. Aileler, mahkeme başkanına tepki gösterdi. Duruşma salonundan “Bu bir insanlığa karşı suçtur” sloganları yükseldi.
 
İSTİNAF SÜRECİ 
 
Davanın istinaf süreci yıllarca sürdü. Yargıtay, bazı hükümlerin yeniden incelenmesine karar verdi. Ancak süreç, 2024 yılında yeniden gündeme geldiğinde, tablo değişmedi. 1 Temmuz 2024’te verilen kararda, tutuklu 10 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası onandı. Ancak en tartışmalı sanıklardan biri olan Erman Ekici ise, “insanlığa karşı suç”tan beraat etti. Tutuklu sanıklar Yakup Şahin, Hakan Şahin, Resul Demir, İbrahim Halil Alçay, Hacı Ali Durmaz, Erman Ekici, Talha Güneş, Hüseyin Tunç ve Metin Akaltın, insan öldürme suçundan 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına, öldürmeye teşebbüs suçundan ise 379'ar kez 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Erman Ekici ayrıca "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs"ten bir kez ağırlaştırılmış müebbet, "izinsiz patlayıcı madde bulundurma"dan 10 yıl ve "ruhsatsız silah bulundurma"dan 3 yıl hapis aldı. Hakkında dava açılan 26 sanıktan 16'sı hâlâ firari durumda. DAİŞ'in bir dönem Türkiye sorumlusu İlhami Balı, yöneticiler Deniz Büyükçelebi ve Edremit Türe ile HDP Mersin ve Adana il binalarına bombalı saldırıların faili Savaş Yıldız bulunuyor. Savcı, bu sanıkların dosyasının ayrılmasını istedi. Firari 16 kişi hakkında ise yakalama kararı var.
 
Yeniden yargılama kapsamında son duruşma 24 Nisan 2024'te görüldü. Cumhuriyet Savcısı'nın mütalaasında, Erman Ekici için "anayasayı ihlal" suçundan bir kez ağırlaştırılmış müebbet, 101 kasten öldürme suçundan 101 kez ağırlaştırılmış müebbet ve öldürmeye teşebbüs suçundan 379 kez cezalandırma talep edildi. Yunus Durmaz'a Gar katliamı talimatının İlhami Balı tarafından Erman Ekici aracılığıyla gönderildiği belirtildi. Diğer sanıklar için bazı beraat talepleri ve Mustafa Budak'ın öldürülmesi için ağırlaştırılmış müebbet istendi. Kamu görevlileri hakkındaki soruşturma izni çıkmadı. Dönemin Antep Valisi (şimdi İçişleri Bakanı) Ali Yerlikaya, Ahmet Davutoğlu ve emniyet yetkilileri hakkında suç duyurusu talep edildi; Yerlikaya'nın katliam sonrası firari sanık konumunu bildiği belirtildi. Mahkeme, gerekçesinde “saldırının, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef aldığı, belirli bir sivil grubu imha kastı taşımadığı” yorumunu yaptı. Bu gerekçe, uluslararası hukuk açısından en çok eleştirilen noktalardan biri oldu. Çünkü katliamın hedefi, açık biçimde “barış talebini dillendiren sivillerdi.”
 
Duruşmalar boyunca dikkat çeken bir başka detay, delillerin sunumundaki eksikliklerdi. Bazı güvenlik kamerası kayıtları mahkemeye hiç ulaşmadı, bazı dijital dosyalar “bozulmuş” olarak kaydedildi. Avukatlar, “dosya üzerinde oynandığını” belirtti. Mahkeme, bu iddiaları “teknik aksaklık” olarak değerlendirdi.
 
SORGULANMADAN DOSYADAN ÇIKARILDILAR
 
2017 yılında bilirkişi raporunda, saldırının planlanmasında kullanılan iletişim ağına dair bir tablo yer alıyordu. Bu tabloda, 22 kişinin telefon sinyalleri aynı hat üzerinde tespit edilmişti. Ancak bu kişilerin bir kısmı sorgulanmadan dosyadan çıkarıldı. Bu süreçte Türkiye’de siyasi atmosfer de değişmişti. Olağanüstü Hal dönemi, binlerce yargı mensubunun görevden alındığı yıllar, muhalefetin kriminalize edildiği bir dönemdi. Dolayısıyla 10 Ekim davası, Türkiye’deki adalet sisteminin bir aynası haline geldi. 2018 kararından sonra bile, aileler her duruşmada Ankara Adliyesi’nin önünde toplanmaya devam etti. Ellerinde kaybettikleri yakınlarının fotoğraflarıyla, her yıl aynı sloganı attılar: “Adalet, hakikat, yüzleşme!”
 
Yıllar süren yargılama aşaması, sonuçta devletin kendi içindeki zinciri yargılayamadığını bir kez daha gösterdi. Dosyada onlarca fail mahkûm edildi, ama hiçbir kamu görevlisi hesap vermedi. Dava dosyaları kapanmış gibi görünse de, ailelerin ve avukatların yürüttüğü hakikat arayışı, gerçeğin hâlâ ortaya çıkarılmadığını gösteriyor. Devletin kendi içindeki sorumluluğu yargılamadığı, ulusal ve uluslararası hukuk mekanizmalarının etkisiz bırakıldığı bir on yıl geride kaldı.
 
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararı, 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu tarafından 2021 yılında istinafa taşındı. İstinaf talebi, "insanlığa karşı suç" yönünden incelendi. Ankara Bölge Adliye Mahkemesince 22. Ceza Dairesi, beraat kararını "hukuka uygun" bularak istinaf talebini reddetti. Mahkeme, DAİŞ tarafından gerçekleştirilen katliamı "insanlığa karşı suç" kapsamında değerlendirmedi. İstinaf talebinin reddi gerekçesi olarak, müvekkillerin "insanlığa karşı suç bakımından suçun niteliği itibari ile suçtan doğrudan doğruya zarar görmedikleri" belirtildi. 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu, karara karşı yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, kararın Türkiye yargı mekanizmasının katliamın gerçek sorumlularını yargılamama ve IŞİD’i insanlığa karşı suç işleyen bir örgüt olarak tanımlamama eğiliminin somut kanıtı olduğu ifade edildi. Komisyon, mahkemenin iktidar sözcülerinin açıklamalarını dikkate aldığını, katliam mağdurlarını ve tanıkları duymak yerine sessizleştirdiğini belirtti. Ayrıca, yargılama sürecinde kamu görevlileri (Ankara, Adana, Antep, Kilis vb. yerlerdeki görevliler, İçişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve siyasal iktidar temsilcileri) hakkında sorumluluk taleplerinin görmezden gelindiği vurgulandı. Komisyon, delillerin bu kurumların katliama yol verdiğini gösterdiğini savundu ve mücadelelerini sürdüreceklerini açıkladı.
 
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞVURUSU
 
Katliamın ardından, yaşamını yitirenlerin yakınları ve yaralılar, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Başvuruların temel dayanağı, “yaşam hakkının ihlali” ve “etkin soruşturma yapılmaması”ydı. Aileler, AYM’ye sundukları dilekçelerde, devletin saldırıyı önceden bildiğini, istihbarat uyarılarını dikkate almadığını, bu nedenle kamu görevlilerinin yargılanmamasının açık bir hak ihlali olduğunu belirtti.
 
Ancak AYM, başvuruları yıllarca gündemine almadı. İlk karar 2020 yılında geldi. Mahkeme, yalnızca birkaç başvuruda “etkin soruşturma yürütülmediği” sonucuna vardı, ancak ihlalin “bireysel” olduğunu belirterek genel bir devlet sorumluluğu tespit etmedi. AYM’nin bu kararı, aileler tarafından “siyasi bir kaçış” olarak değerlendirildi. Çünkü mahkeme, katliamın önlenebilir olduğunu belirleyen müfettiş raporlarını bile dikkate almamış, dosyanın yapısal boyutunu incelemekten kaçınmıştı.
 
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ SÜRECİ
 
İç hukuk yollarının sonuçsuz kalması üzerine, avukatlar dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM’e yapılan başvuruların çoğu, “yaşam hakkı ihlali” ve “etkin soruşturma yapılmaması” temeline dayanıyordu. Başvurular, devletin saldırıyı önceden öngörebilmesine rağmen önlem almamasına, kamu görevlilerinin korunmasına ve yargı sürecinde delil karartılmasına ilişkin belgelerle desteklendi.
 
AİHM, dosyayı 2023’te incelemeye aldı. 2024 başında taraflardan savunma istedi. Türkiye hükümeti, savunmasında “IŞİD saldırılarının küresel bir tehdit olduğunu, olayın öngörülemez nitelikte bulunduğunu” savundu. Ancak avukatlar, 2015 yılına ait istihbarat belgelerini, müfettiş raporlarını, canlı bomba listelerini AİHM’e sundu. Bu belgeler, saldırının öngörülemez değil, aksine bilinen bir tehlike olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. AİHM kararı henüz açıklanmadı. Ancak mahkemenin 2011 Norveç Oslo saldırısı kararına benzer bir içtihatla hareket etmesi, Türkiye açısından ağır bir ihlal hükmünün doğabileceği görüşünü doğuruyor. Çünkü AİHM, benzer davalarda “devletin istihbarat yükümlülüğünü yerine getirmemesi”ni yaşam hakkı ihlali olarak kabul etmişti.
 
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ TARTIŞMASI
 
10 Ekim Katliamı’nın yargılaması boyunca en çok tartışılan hukuki kavram, “insanlığa karşı suç” tanımıydı. Avukatlar, saldırının belirli bir sivil gruba yönelik olduğunu, bu nedenle Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Ancak mahkeme, “örgüt mensuplarının genel bir eylemi” diyerek bu talebi reddetti. Gerekçede şu ifadeler yer aldı: “Saldırı, belirli bir etnik, siyasi veya dini gruba yönelik olmaktan ziyade, devletin bütünlüğünü hedef alan bir terör eylemidir.” Dava, 2024'te "insanlığa karşı suçları" yok sayarak sona erdi. Mahkeme, firari sanıklar dosyasını ayırdı. Cezalarda indirim uygulanmadı. Karar oybirliğiyle alındı. Avukatlar, savcının uzman görüşünü kabul etmemesini, kamu görevlilerinin (Ali Yerlikaya, emniyet yetkilileri) soruşturulmamasını ve suç duyurularının işleme konmamasını eleştirdi. Yargıtay'ın kamu ihmallerini incelememesi, mağdur kurumların katılma talebinin reddi ve faillerin bir kısmının serbest kalma ihtimali tepki çekti.
 
TAZMİNAT DAVALARI
 
Katliamın ardından birçok aile, devlet aleyhine tazminat davası açtı. Ancak idare mahkemeleri, başvuruların çoğunu “hizmet kusuru bulunmadığı” gerekçesiyle reddetti. Bazı davalarda sembolik tazminatlar verilse de, hiçbir karar “devletin asli kusuru” ifadesini içermedi. 
 
MA / Fırat Can Arslan 

Diğer başlıklar

11:56 Qamışlo'da ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’ yürüyüşü
11:02 Temelli: Komisyon özel yasa hazırlanması için rapor hazırlayacak YENİLENDİ
10:58 Çöpte buldukları para ve ziynet eşyalarını sahibine teslim ettiler
10:20 Dêrsimli yurttaşlar: Doğa talanına izin vermeyeceğiz
09:34 Şiyar Be Platformu Sözcüsü: Sadece bizimle sonuç alınmaz, tüm dinamiklerin sözü olmalı
09:30 ‘Komisyon Abdullah Öcalan’la görüşmeli’
09:22 Kerboran'da bir genç öldürüldü
09:19 ‘Topyekun mücadele erkeklerin dönüşümünü zorunlu kılar’
09:11 Hareket Yönetimi: Zap güçlerimizi uygun sahalara çektik
09:10 Wan Baro Başkanı Özaraz: Entegrasyon yasaları düzenlenmeli
09:02 Foza Yûsif: Dünyada kadın perspektifiyle örgütlenmeli
09:00 17 KASIM 2025 GÜNDEMİ
08:47 Trump’tan, ‘Epstein dosyaları’ çağrısı
08:45 Birçok kentte kuvvetli kar yağışı ve sağanak bekleniyor
16/11/2025
23:15 Riha Barosu: İki çocuğun öldüğü iş cinayeti denetimsizliği göstermiştir
22:44 Tuncer Bakırhan, Barış Akademisyenleri ile bir araya geldi
22:34 BMGK, Gazze’ye ‘çokuluslu güç konuşlandırılmasını' yarın oylayacak
22:19 Gazeteci Alican Uludağ'ın Akand paylaşımına soruşturma açıldı
21:29 Ahmet Kaya’nın 1996’daki sözleri yayınladı
20:44 Bakanlıktan Şule Çet'in faillerinden Berk Akand hakkında açıklama
19:47 Annesi kızı Rojbin Sönmez’i ağıtlarla andı
18:54 Ekoloji Kervanı 2'nci gününde: Talana karşı sesimizi yükseltiyoruz
18:50 Reqa'da 2 Kürt genci kaçırıldı
18:46 İHD’nin yeni Eş Genel Başkanları belli oldu
18:36 Devrimci Parti kuruluşunun 10'uncu yılını kutlandı
18:29 Riha'da iş cinayeti: 2 çocuk yaşamını yitirdi
17:54 Kayyımın kapattığı Şamiran Kadın Yaşam Merkezi yeniden açıldı
17:36 TJA, 25 Kasım startını Kadifekale'de verdi
17:24 Kadınlar barış için buluştu: Öcalan'ın özgürlüğünü istiyoruz
17:15 Colemêrg-Wan Karayolunda kaza
17:12 Qamişlo'da Abdullah Öcalan için yürüyüş düzenlenecek
16:48 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Kadının özgür olmadığı bir toplum demokratik olamaz
16:37 Mûş'ta kar yağışı: 14 köy yolu ulaşıma kapandı
16:34 Sırrı Süreyya Önder Barış Futbol Turnuvası başladı
16:10 Yaşamını yitiren 5 HPG’li için anma
15:48 Kadınlardan fuhuş ve uyuşturucuya karşı mücadele çağrısı
15:30 YPG'li Yıldız'ın taziyesine kitlesel ziyaret
14:47 Beton dökümü sırasında inşaat çöktü: 2 işçi yaşamını yitirdi
14:24 TJA’dan Dîlok’ta ‘şiddetle mücadele’ atölyesi
14:16 Silêmanî’de 25 Kasım’ın startı verildi
14:08 Wan'da Rojin Kabaiş Ormanı oluşturuldu
14:00 Tülay Hatimoğulları: Ey iktidar Dêrsim'den elini çek
13:57 Dêrsim’de miting öncesi kitlesel yürüyüş
13:39 Demirtaş: Eşit ve adil geleceği birlikte kuracağız
13:24 15 yaşındaki çocuktan 3 gündür haber alınamıyor
13:23 11’inci Yargı Paketi’nin bu hafta Meclis’e sunulması bekleniyor
12:47 Şule Çet'in faillerinden Berk Akand tahliye edildi
12:43 Saadet Partisi Grup Başkanı Kaya: Süreçten umutluyuz ama AKP yeteri katkı sunmuyor
12:17 OECD'nin sağlık raporunda Türkiye sonuncu
11:20 Jin dergi 'Dêrsim Katliamı'nı kapağına taşıdı
11:07 Riha’da işkence edilen çocuk ağır yaralandı
09:42 İki başarı hikayesi
09:35 25 Kasım Kadın Platformu: Taksim'e isyana çağırıyoruz
09:26 AKP’nin 23 yıllık 'suç' kaydı: En az 8 bin 33 kadın katledildi
09:23 Tutsak yakını: Devletin maskesi zindanlarda düşüyor
09:18 'Komisyon İmralı'ya gitmeli, kapılar ardına kadar açılmalı'
09:17 Engelli raporuna rağmen bir bırakıp bir tutukluyorlar
09:15 Wanlı yurttaşlar: Asgari ücret 50 bin TL olmalı
09:05 Metro inşaatındaki göçükte 1 işçi yaşamını yitirdi
09:04 Elektriğe gizli zam: 900 TL gelen fatura bin 900 TL olacak
09:00 16 KASIM 2025 GÜNDEMİ
08:09 Meteoroloji’den Colemêrg, Şirnex ve Wan için sarı kodlu uyarı
15/11/2025
22:11 Ege Denizi'nde deprem
22:05 Kabataş'ta metro inşaatında iskele çöktü
21:45 Zehirlenip yaşamını yitiren ailenin kaldığı otel boşaltıldı
21:39 Tiktok’tan Seyîd Rıza anmasına sansür
21:18 Tuncer Bakırhan: Komisyon derhal İmralı’ya gitmeli
20:59 Hayvansever kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi
20:54 Rojin Kabaiş eylemine ‘uyarı’ cezası
20:19 Brezilya’da binler iklim adaleti için yürüdü
20:07 Seyid Rıza ağıtlarla anıldı
19:55 MAF-DAD kongresinde süreç tartışıldı
19:17 Erzirom ve Xana Axpar’da kadın buluşması
19:07 Anne ve iki çocuğunun ölümüne dair gözaltı sayısı arttı
18:02 Dîlok’ta iş cinayetleri protesto edildi
17:58 Adalet Nöbeti'nde taciz failinin duruşmasına çağrı
17:46 EGEÇEP’ten ortak mücadele çağrısı
17:45 EHP: Asgari ücret 65 bin TL olmalı
17:40 Yazar-ressam Hüseyin Özsoy, Wan’da okurlarıyla buluştu
17:35 Mêrdîn’de taziye evine saldırı
17:33 Seyîd Riza ve arkadaşları için klip: Cigêram
17:30 DADER konferansı: Devlet adım atsın
17:24 ‘Barış ve özgürlükte ısrar ediyoruz’ buluşmasına çağrı
17:23 Barış gazeteciliği paneli: Militarist habercilik dili toplumda düşmanlık yaratır
17:18 Gazeteci Aykol'un tedavisi devam ediyor
17:13 Gülistan Kılıç Koçyiğit: Demokratikleşme olmadan barış olmaz
17:11 Êlih’te taziyelere kitlesel ziyaret
17:02 Kadınlar alanlarda: Şiddetsiz yaşamı birlikte kuracağız
17:01 'Zindandaki Kadınların Öyküleri' okurlarla buluştu
16:49 57 bin ağacın kesileceği rant projesi yargıya taşındı
16:35 Dêrsim’deki doğa mitingine katılım çağrısı: Sesimize ses verin
16:14 Demokratik Birlik İnisiyatifi: Sürecin öncüsü olacağız
16:07 Seyîd Rıza ve yol arkadaşları birçok kentte anıldı
15:55 İzmir Bağımlılıkla Mücadele Platformu kuruluşunu ilan etti
15:51 Takas Pazarı’na yoğun ilgi
15:17 ‘Muhlise Karagüzel ve Kavak’ı derhal serbest bırakın’
14:33 Koğuş değiştirmek isteyen tutsak darp edildi
14:28 COP 30 tepkisi: Ekolojik yıkım derinleşiyor
14:04 Mêrdîn kısa süreli yağışta göle döndü
13:56 İHD 22'nci Genel Kurulu başladı: Devletin Kürt meselesindeki güvenlikçi politikası değişmedi
13:51 Kayıplar için beş kentte adalet talebi
12:56 Cumartesi Anneleri Nazım Gülmez için adalet istedi
12:28 Dêrsim’de Seyit Rıza anması: Mezar yerlerini açıklayın
12:18 Sındırgı’da art arda depremler
10:37 CHP Milletvekili Akgün Alp: Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin?
10:28 İşçi servisi devrildi: 14 yaralı
10:14 Nizamettin Kabaiş: Tehditlere rağmen mücadelemiz sürecek
09:24 Dilovası’nda yaşamını yitiren işçi sayısı 7'ye yükseldi
09:23 HDP binalarına saldırı dosyası 10 yıldır neden kapalı tutuluyor?
09:22 Dêrsim'de yüzlerce toplu mezar var: Yüzleşme çağrısı
09:11 Ruhsatsız fabrika yangından sonra mühürlendi!
09:08 Dilan Mızrak: Devlet sürecin hukuki zeminini bir an önce oluşturmalı
09:07 Kültürel hafıza yok oluyor, Ermeni evleri bir bir çöküyor
09:06 Bataklığa sürüklenenler anlatıyor: Ayağım tekerlek olmuş, tamir etmeye çalışıyordum
09:05 Çöken bina, patlayan depo: İhmalin getirdiği ölümlere karşı mücadele edeceğiz
09:04 Selamet Yeşilmen’in failleri 10 yıldır bulunmadı: Adalet bekliyoruz
09:03 Soğuk havalar cep yakıyor
09:03 'Halk ve inançlar arasında problem yok; sorun kanun ve yasalardır'
09:02 'Barışa katkı için Seyîd Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklansın'
09:01 Devlet merkezli uygarlık sistemin yok edici düzeni: Kastik katil
09:00 15 KASIM 2025 GÜNDEMİ
08:59 Amed'de yollar göle döndü
08:22 Kürdistan kentleri için kuvvetli yağış uyarısı
14/11/2025
23:56 Yeni kurulan TELE2’nin haberine erişim engeli
23:42 Licê'nin Qelesi mezrasında ev baskını
23:19 Şam'da art arda patlamalar meydana geldi
22:50 Gençlerden Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için meşaleli yürüyüş
22:43 DEM Parti eski il eşbaşkanına 13 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
22:36 Mêrdîn'de fırtınada motosikleti devrilen kurye yaralandı
22:10 Rahman A. boşanma aşamasında olduğu kadını katletti
21:36 Kürdistan kentlerine ayrılan kültür ve turizm bütçesi yüzde 5'in altında
21:23 Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê girişlerindeki kontrol noktaları kaldırıldı
21:20 Sabahat Tuncel: Barış bizim için bir tercih değil zorunluluktur
20:46 İstanbul'da Rojin Kabaiş için eylem
20:35 Êlih'te iş cinayeti
19:46 Gülhan'ı katleden faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
19:19 ‘Aç kalalım ama kültürsüz kalmayalım’
18:37 İşçiler 107 gündür eylemde: Taleplerimiz karşılansın
18:24 CHP'den İBB iddianamesine ilişkin HSK'ye başvuru
18:18 DEM Partili Oluç: Eli kulağındadır, kayyım rejiminin sonuna geliniyor
18:08 Riha’da toz taşınımı etkili oldu
18:02 HPG’li İş, kitlesel bir şekilde toprağa verildi
17:32 25 Kasım eylemleri: Dayanışmayla karanlığı yeneceğiz
17:06 Çetin'in taziyesine 'şehit namirin' sloganıyla ziyaret
17:01 Vince çıkan işçilerin eylemi kazanımla sonuçlandı
16:42 DEM Parti Kadın Meclisi direnişteki kadınları ziyaret etti
16:41 DEM Parti Turizm Bakanlığından Kürtçe ve diğer dilleri teşvik edilmesini istedi
15:52 Dilek İmamoğlu: Adalet yara alırsa umut yeşermez
15:19 İHD: 6 bin 94 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi
15:00 Bireysel silahlanma protestosu