Fuat Ercan: Bedeni ele geçiren kanser için aspirin çare olmaz 2018-09-03 09:03:07 İSTANBUL - Siyasal iktidarın krize ilişkin yaptığı her hamlenin krizi daha da derinleştirdiğini ve çelişkileri artırdığını belirten Sosyal Bilimci Fuat Ercan, “Türkiye 16 yıldır ateşli bir hastalık gibi bir sürü kriz yaşıyor. Ancak iktidar geçici mide ve baş ağrısı haplarıyla durumu geçiştiriyor” Türkiye’de döviz kurundaki hareketlilik durdurulamıyor. Bununla birlikte zaten var olan ekonomik kriz kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlarken, her gün gelen zamlardan toplumun birçok kesimi etkileniyor. Krize karşı hükümetin önerdiği ekonomik paketler ve atılan politik adımlar ise krizi daha da derinleştirip içinden çıkılmaz bir hale soktu. Sosyal Bilimci Fuat Ercan yaşanan krizin sadece ekonomik bir kriz olmadığını, toplumu birçok yönden sarsan bir kriz olduğunu ve 16 yıldır ülkenin ateşli bir hastalık gibi bu krizle boğuştuğunu söyledi.   ‘GERÇEKLİĞİ DEĞİŞTİREMİYORSAN ALGIYI DEĞİŞTİR’   Krizin her zaman bir anda patlak verdiğini ama bu anı besleyen bir geçmişinin olduğunu belirten Ercan, eski Yunan ifadelerinde krizin “ölümle kalım arasında karar anı” olarak tanımlandığını söyledi. Ercan, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin de bütün bedeni saran hastalığın bir dizi güncel olaylar ile açığa çıktığını aktardı. Krizin çözümüne ilişkin sunulan paketlerin işe yarayıp yaramadığından ziyade, nasıl bir kriz yaşandığının bilinmesi gerektiğini vurgulayan Ercan, “Faiz ve döviz kurları, fiyatlar ani yükselişe geçtiğinde kriz üzerine analizler ve konuşmalar gündeme giriyor. Tabi ki haklı bir refleks. Fakat bu güncel veriler üzerinden dil kurmaya başladığımızda bir anda uygulanacak bir politika ile her şeyin çözüleceğini düşünmeye başlıyoruz. Bedenin tümünü sarmış hastalığa değil, hastalığın nüksettiği ana bakıyoruz.    Sorunu şimdi şu ana bağladığımızda da siyasi iktidarın işine de gelen, Rahip ya da ABD tarafından başlatılan ‘ekonomik savaş suçu’ geniş kitle ve kamuoyunun gündemini belirledi. Sanki önemli bir etken değilmiş gibi muhalif kesimler de ‘bu bir iktisadi kriz’ diye iktisat disiplinin ısrarla işaret ettiği faiz, borç, dış borcu, üretimin yetersizliğini göstermeye başladı. Çare olarak da faiz oranları, dolar, ücretler için hangi şok uygulamalarının uygulanacağı ifade edilmeye başlandı. Hatta IMF’ye başvurmalı yönünde örtük ifadeler kullanıldı. Yani krizi konuşmaya başlama hali, tüm toplumu etkileyen gerçekliği değiştiremediğimiz ölçüde, algıyı değiştirme yönündeki sürece bizi dahil ediyor” diye belirtti.    ‘KRİZİ SADECE EKONOMİK ALANDA GÖSTERMEK BÜYÜK HATA’   Türkiye’de yaşanan krizin artık toplumun bir bütün olarak içinden geçtiği bir kriz olduğunun altını çizen Ercan, “Topluma müdahale etme yeteneği olan sermaye birikim mekanizmasının aktörleri, devlet ve hastalığın etkisi ile daha bir güç kazanan siyasi iktidarın, kendini bugünden yarına çıkaramama krizi var. Son 16 yıl için ifade edilen birikim rejimi, ya da bir dizi devlete ilişkin ifadeler geçerli değil. Hastalığın yani krizin bir evresinde (2000-2001 Krizi) kitleler ve sermaye dönüşüm için siyasi iktidarı değiştirdi. Kemal Derviş’in ‘biz sahayı düzenleyeceğiz siz gol atacaksınız’ ifadesi, siyasi iktidarın yetkilerini artırmanın gerekliliğini işaret ediyordu. Ya da uluslararası sermayenin mantığını işaret ediyordu. Kitleler ise 1980’lerden beri uygulanan cendereden çıkmak istiyordu. Bu iki talep birleşince sadece yeni bir parti/umut yaratmadı, ama aynı zamanda yürütmenin önünü açtı. İşte bu manevra yeteneği ile siyasi iktidar yeni bir işleyiş-yeni bir birikim/düzenek yaratamadı, bunda başarısız oldu” diye ifade etti.    ‘ÖTELEME KONUSUNDA BAŞARILI BİR İKTİDAR’   “Ama kabul edelim ki çok başarılı olduğu bir alan vardı; o da bedendeki hastalıkların açığa çıkmasını ötelemek, ötelerken farklı kesimlerin desteğini almak ve aynı zamanda siyasal alanda gücünü inanılmaz düzeylere çıkarmak” diyen Ercan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Her müdahale anı/zamanı kurtarmaya yöneldikçe, beden daha zayıf düştü, düşürüldü. Ötelemeleri hasta beden kabul etmediği zamanda herhangi basit bir durum, bu birikmiş tüm problemlerin kapitalist sistemin en hassas dokusu olan fiyatlar yani para üzerinden açığa çıkartır. Çıkarttı da. Bu anlamda güncel neden bazen bir anayasa ya da kasa fırlatma, ya da günümüzde olduğu gibi Rahip konusu ile açığa çıkar. Şimdi sonuçlara mı bakacağız, nedenlere mi? Yoksa işleyişe mi? Tabi ki de bunların eş zamanlı analize dahil edilmesi gerekiyor.”   Siyasi iktidarın, tüm toplumu, özellikle desteğini aldığı seçmenleri yanına çekmek için kısa vadeli, ama sermayenin bazı kesimleri için uzun vadeli ötelemeleri devreye koyduğunu ve bu konuda gittikçe zorlandığını aktaran Ercan, “Özellikle de devletin finansal kısıtı bu ötelemeleri zorlaştırdıkça, iktidar artık toplum, sermayenin yeniden üretimi ve hatta devletin yeniden üretiminden daha çok kendisini bugünden yarına çıkarma kaygısına girdi. Artık öteleme güç ve yetkisini artırarak gerçekleştirme aşamasındayız. Artık bir dizi düşman ile krizin bedendeki tahribatı için iki yol/yöntem kalıyor. Bunlardan biri; gerçeklik değiştirilmiyorsa algıları değiştir, diğeri ise; destek almak için içeride ve dışarıda yeni müttefik/destek kanallarına yönelmek. İşte son açıklanan reçeteleri böyle görmemiz gerekiyor, aslında güç ve destek almak için uygulanan/uygulanacak çareler tabi ki farklı kesimlerde etkileri oldukça farklı yaşanıyor, bu daha başlangıç ne yazık ki daha da yaşanacak” diye konuştu.    ’16 YILDIR ATEŞLİ BİR HASTALIK GİBİ’   Krizi konuşurken toplumun yeniden üretimine ve krize ait son dönemde gündeme gelen birçok üçüncü sayfa haberini işaret eden Ercan, “İntiharlar, işsizlik, kadınlara yönelik şiddet, taciz, göçmenlere yönelik ırkçı şiddet içeren dil, artan ırkçı milliyetçi kızgın saldırgan haller krizin yansımasıdır. Türkiye uzun süredir ateşli bir hastalık olarak bu krizleri yaşıyor” dedi. AKP iktidarının 16 yıl boyunca yaptığı politik müdahalelerin bu krizleri daha da derinleştirdiğini ifade eden Ercan, “Sermaye açısından önemli değişkenler vardı. AKP bunu çözemiyordu sermaye ve siyasi iktidardan talep ediyordu. Ama bütün dünyada olduğu gibi geç kapitalistleşmiş ve az gelişmiş ülkelerde uluslararası sermayeye entegre olan sermaye grupları, uluslararası sermayeye entegre oldukları anda işleyişin birtakım dönüşümler geçirmeleri gerekiyor. Uluslararası sermaye, meta, bilgi akışına dahil olduğunuzda o işleyişin gereklerini yerine getirmediğinizde/ getiremediğinizde bünyeniz zayıflıyor.  Zayıfladıkça hem bir dizi değişimi yapmaya zorlanıyorsunuz, hem de yapamadığınız ölçüde dış dünyada manevra yeteneğiniz azalıyor azaldı. İçeride algıda değiştirilen hastanın durumunu, özellikle sermayenin uluslararası kuruluşları görmeye başlıyor. İşte o zaman disipline edici dereceler en hassas nokta fiyatlar üzerinden hasta oluş halinizi dünyaya bildiriyor” ifadelerini kullandı.    ‘İKTİDAR SERMAYE İÇİN GEREKLİ DEĞİŞİMLERİ GERÇEKLEŞTİREMEDİ’   Sermaye eğer dünya ölçeğindeki kapitalizme entegre olmak istiyorsa başta hükümetin hukuk sistemini değiştirmesi gerektiğini aktaran Ercan, şunları söyledi: “Ticaret, icra-iflas yasası gibi birçok alanda değişimin olması gerekiyor. Ama istedikleri ölçüde bunu başaramadılar. Türkiye’deki sermayenin ikinci önemli krizi hep nitelikli ithal gerektiren üretim yapmalarıdır. Bunun için de girdileri dışardan ithal ettikleri için, dünya kapitalist sistemde döviz biçiminde sermaye bizim gibi ülkelerin en hassas noktası. Döviz kurundaki değişim işleyişe ait yapışla problemi gösterdiği için önemli. Yoksa döviz kurundaki bu bir anlık fiyat hareketleri sadece güncel değişkenlerin sonucu gerçekleşmiyor.  Emperyalist düzeneğinin bizim gibi ülkelerde açığa çıkış biçimi diyebiliriz.    Bu sorun bir başka sorun ile yakından ilgili. Türkiye’de sermaye birikiminin ‘görece artık’ dediğimiz kar oranlarını artıracak işleyişlerin hızla hayata geçirilmesini istiyor. Fakat siyasi iktidar ‘kısa erimli’ politikalarla emek ve makine üzerinden verimlilik ve etkinliği artıracak uygulamaları planlara geçiriyor, ama hayata geçiremiyor. Bu yüzden ihracat artıkça bizim dövize olan ihtiyacınız artıyor. Üçüncüsü ise Türkiye kapitalistleşme sürecine geçerken tarımdaki geleneksel ilişkileri ve zanaatkâr   kesimlerin dönüşümünü hızlandıramadı. Desteğinin devam etmesi istenen seçmen kitleleri le bu uygulamalar arasında gerilim hep bir adım ileri iki adım ya da üç beş adım geriye mantığında devam ediyor. Yani siyasi iktidar oy kaygısından da kaynaklı ‘can suyuyla’ süreci geçiştirdi.”    ‘EL YORDAMI MANEVRALAR YAPILDI’   Ercan, şöyle devam etti: “Kürt illerinde yürütülen politikaların ardından hem genel olarak toplumun yeniden üretiminde büyük krizler yaşatıldı, hem de bu politikalara yönelik harcamalar zaten çok hassas olan kamunun finansal kaynak kısıtlarını daha da artırdı. İşte bu noktada kaynak arayışı, özelleştirmeler, inşaat sektörü ağırlıklı çılgın projeler gündeme alındı. Madenler, yeraltı suları, yaşam ortamını tahrip edecek uygulamalar toplumun farklı kesimlerinin huzursuzluğunu daha bir artmasına neden oldu. Toplumun, devletin ve sermayenin yeniden üretememe konusunda ama artık siyasi iktidarını yeniden üretemez noktalara vardı. Bu da AKP iktidarının bu sorunu çözmeye yönelik daha hızlı karar almasına neden oldu. Sürekli karar alma mekanizmasıyla beraber yürütme mekanizmaları bir tek kişinin eline geçti. Yürütme mekanizmasının tek bir kişinin eline geçmesi ise uluslararası sermayenin kurumsal yapıları için kabul edilebilir değil. Bu demokrasi ve katılım değil sermaye ve servetin uluslararası güvenirliği için kabul edilemez.”    AKP’nin kendi oluşumu içinde daralan bir kesimde “söz yetki” iktidarının oluştuğuna işaret eden Ercan, “Böyle olduğu için de yavaş yavaş siyasi iktidar krizi devletin ve toplumun krizini çözmek yerine artan ölçüde kısa erimli kendi problemlerini çözmeye yönelik hem ülke içinde hem de uluslararası alanda manevralar yapmaya başladı. El yordamıyla yapılmış manevralardı” diye aktardı.   ‘SİSTEME ENTEGRE OLMA KRİZİ SİYASİ İKLİMİN ELİNE GEÇTİ’   Döviz elde etmenin uluslararası sermayenin dünyaya entegrasyonu için önemli bir şey olduğunun altını çizen Ercan, “Konjonktürel olarak AKP iktidarı Ortadoğu’da, Balkanlar’da, AB’yle ve ABD’yle bağlantıları kopardıkça içerdeki gerilimleri azaltma, öteleme mekanizmaları gittikçe işlemez hale geldi. O yüzden siyasi iktidarın uygulamaları müdahaleleri bir araya geldiğinde 2001 krizinden farklı olarak bu kriz uluslararası bir boyut kazandı. Özellikle Ortadoğu’daki yeni dinamiklerle ilgili birden Türkiye’deki yapısal sermayenin ve devletin, toplumun sisteme entegre olma yönündeki biriken gerilimler ‘siyasi iktidarın kucağına düştü” ifadelerini kullandı.    ‘İKTİDARIN GÜÇLÜ GÖRÜLDÜĞÜ EN GÜÇSÜZ DÖNEMDEYİZ’   Krizin aynı zamanda politik çelişkilerin arttığı bir dönem olduğunu aktaran Ercan, “Bu dönem siyasi iktidarın güçlü görüldüğü; ama en güçsüz olduğu dönemdir. Siyasi iktidar, baskı kuracak kesimlerle şu an sürekli bir pazarlık halinde. Acaba şirketlere mi, tarımsal kesime mi, uluslararası ihracat yapanlara mı, yoksa ithalatla uğraşanlara mı yardımcı olacak. Bu anlamda da bu süreç kısa erimli bazı politikalara empatiyi azaltabilir. Ama uzun erimde bu politikaların sermaye birikimi açısından uluslararası entegrasyonu sağlayacak. hukuksal döviz kazandırıcı üretim faktörlerinin olmadığı, emeğin nitelik ve güce dönüşmediği sermaye sorunu yaratır. Siyasi iktidar kısa sürede emek gücünü, hele de üniversitelerin bu kadar gerilediği dönemde sermayenin istediği nitelikli emek gücünü yaratmalı; o olmuyorsa, ne üretilecek makine, ne inovasyon, ne de teknolojik gelişme ilerlemeyecek. Ancak hastaya baş ağrısını ve mide ağrısını geçirecek haplar sunabilecek” diye aktardı.   ‘KRİZ SONBAHAR’DA NETLİK KAZANACAK’   Türkiye’deki ekonomik krizini etkisinin henüz görülmediğini söyleyen Ercan, “Yüzde 40’a varan bir döviz artışı hem özel sektörün, hem devletin, hem belediyelerin, hem de ailelerin borçla yüklendiği bir dönemde, bu sürecin açığa çıkaracağı problemler sonbaharda netlik kazanacak” diye belirtti. Toplumun yaşadığı ağır ateşli hastalıklı hallerde ve sermayenin tedirgin olduğu bu dönemde devletin iki şey yaptığını söyleyen Ercan, “Bir baskı aygıtını artırıyor. İki problemin kaynağını gerçek olmasa bile algıda dönüştürüyor” dedi.   ‘KRİZ ÇÖZÜLMEYE ÇALIŞILDIKÇA ÇELİŞKİLER DERİNLEŞİYOR’   Türkiye’nin 16 yıllık yapısal ekonomik problemlerinin Brunson’un tutuklanmasıyla gündeme gelmediğini vurgulayan Ercan, “Jeopolitik krizle ekonomik kriz diye iki farklı algı yaratılıyor. Aslında ikisi de aynı şey. Kriz dediğimiz şey bedene girdiğinde kan dolaşımını, ateşinizi, terinizi ve her şeyinizi etkiliyor. Şu an bunların iç içe geçtiği mide bulantısının kendisini kriz olarak kusma sürecidir. Bu kusmanın tehlikeli yanı siyasi iktidar şu veya bunu çözmeye yönelik her hareket ettikçe iyice krizin çelişkileri artırıyor. El yordamıyla gidiş, sermayenin mantığına aykırı. Çünkü sermayenin en hassas olduğu dönem kriz dönemindeki fiyatlar, yani değerlerdir. Fiyatlar bir inip bir çıktığında uluslararası siteme entegre olan kesimler için güven yaratamazsınız. Güç de onlarda olduğu için tepkilerini farklı kanallardan yükseltiyorlar. Ama hastalık yine gücü olmayan, siyasal alanda kendini ifade edemeyenlere yüklenecek. Bu sefer bu kesimlerin desteğini alan siyasi iktidar tarafından krizin  yükünü aktarması, tarihin garip bir ironisi olsa gerek” şeklinde konuştu.   MA / Servet Karaduman