Op. Dr. Yıldırım: Sezaryen hastanın kendi kararıdır 2025-05-04 09:06:55 RIHA - Kadın doğum uzmanı Ebru Kirazoğlu Yıldırım, sezaryenin yasaklanmasına dair "Eril zihniyet tarafından böyle bir tahakküm kadın bedeni üzerinden oluşturulamaz. Bu hasta ve hekimin kararıdır" dedi.  Sağlık Bakanlığı, 19 Nisan'da “Ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşları hakkında yönetmelik" ile tıp merkezlerinde planlı sezaryeni yasakladı. Buna karşı kadınlar başta olmak üzere toplumun tepkisi sürüyor.    HEKİM VE HASTA KARARI   Kadın doğum uzmanı Op. Dr. Ebru Kirazoğlu Yıldırım, vajinal ve sezaryen doğum arasındaki farkı anlatarak, "Vajinal doğum ile sezaryen arasında seçim yaparken hasta ile hekim arasında iletişimin sağlanması gerekiyor. Hastaların tercihleri önemlidir.  Hastanın doğum algısı nedir? Bilmek gerekir. Hastaların vajinal doğum sürecinde gebelik öncesi eğitimi alması gerekiyor. Sağlıklı bir doğum yürütmek için yasak ve dayatmalara dayalı bir doğum eylemi gerçekleştirilemez. Eril zihniyet tarafından böyle bir tahakküm kadın bedeni üzerinden oluşturulamaz. Bu hasta ve hekimin kararıdır” dedi.    Ebru Kirazoğlu Yıldırım, iktidarın kadının doğum şekline karışmasının kabul edilemez olduğunu belirterek, “Türkiye’de kaba doğum hızında bir azalma var. Siyasi otorite bu doğum hızı düşüşünü sezaryene bağlıyor. Ancak durum böyle değil. İnsanlar temel ihtiyaçları olan barınma, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu da çocuk doğumunda azalmayı beraberinde getiriyor” diye belirtti.     'SALDIRILAR ARTIYOR'     Bu sorunun toplumsal olduğunu belirten akademisyen Duygu Altınoluk ise, erkeklerin ya da iktidarların doğum sancısı hakkında konuşmalarının kabul edilemez olduğunu belirtti. Duygu Altınoluk, şunları söyledi: “Tepeden tırnağa patriyarkal öğelerle karar mekanizmaları işliyor. Türkiye’de kadın hareketi kendi karşı söylemini üreterek, tepki gösterse de durdurak bilmeyen bir saldırı söz konusu kadın bedenine. Her zaman üzerinde bir kontrol mekanizması geliştirilmeye çalışılıyor. Özellikle ‘aile yılı’ gibi tartışmaların yapıldığı dönemlerde, devletler nüfus politikalarını şekillendirmek için kadın bedenini bir araç gibi görme eğilimindedir" ifadelerini kullandı.    'TEPKİLER TOPLUMSALLAŞMALI'   Duygu Altınoluk, iktidarın bu politikalarına karşı kadınların tepkisinin bireysel bir savunma değil, aynı zamanda kolektif bir direniş ve dönüşüm süreci anlamına geldiğini belirtti. Duygu Altınoluk, şöyle devam etti: "Kadınların cevabı, kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki hak ve söz sahibi olma iradesini kararlılıkla savunmak olmalıdır. Toplumsal, dini, kültürel ya da siyasi söylemlerin kadını nasıl ‘anneliğe mahkum’ ettiğini teşhir etmek gerekir. Sessiz kalmamak ve sesleri birleştirmek, toplumsal etkiyi artırır. Anneliği kutsal ve tek seçenek gibi sunan anlayış yerine, çok çeşitli kadınlık ve insanlık deneyimlerinin mümkün olduğunu göstermek gerekir. Annelik bir ‘zorunluluk’ değil, özgür bir seçim olarak anlatılmalıdır" diye konuştu.