Yaylaların serinliğinden kent merkezlerine hapsoldular

img
HAKKARİ - Yasaklar ve operasyonlardan dolayı son yıllarda yaylalara çıkamayan yurttaşlar, adeta kentlere hapsolmuş durumda. Yaylaların serinliğini, buz gibi akan suları özlediklerini söyleyen Hakkarililer, yaylalarda kendilerini daha fazla özgür hissettiklerini söyledi.  
 
Yaylalarda yaşayan ve tüm yaşamsal ürünlerini doğadan alan birçok aile, hükümetin uyguladığı yasaklar ve operasyonlar nedeniyle kent merkezlerine hapsoldu. Yazın kavurucu sıcağında serin yaylalarda olmaları gerekirken, bunaldıklarını söyleyen Hakkarililer, "Daha önce kentin hayvansal ürünlerini yayladan biz karşılarken, şuan bir kap yoğurda muhtacız" diyor. 
 
‘26 YILDIR YAYLAYA ÇIKAMIYORUM’ 
 
Yılarca yaylalarda hayvan besleyerek geçimlerini sağlayan ancak şimdilerde ise kentte yaşayan Bese Kutluk, eşi ile birlikte yıllarca hayvan beslediklerini ancak şuan şehir merkezinde zorlu bir hayat sürdüklerini söyledi. 1990'lı yıllarda yaşanan operasyonlardan dolayı kente gelip yerleştiklerini anlatan Kutluk, “26 yıldır yaylaya çıkamıyorum. Çünkü artık koyunlarımız yok. Eşimin ölümü ve yayla yasakları yüzünden artık yaylaya çıkamıyoruz. Ben yılarca 400 koyuna Berivanlık yaptım, eşim de çobandı. Ama maalesef şimdi kentte hiçbir iş yapmadan oturuyoruz” dedi. 
 
YAYLA SERİNLİĞİNDEN MERDİVEN DİPLERİNE
 
"Yaylaya çıkabilseydik, şuan merdiven altlarında değil, buz gibi suların kenarlarında serinlenirdik" diyen yurttaşlardan Leyla Yiğit ise, kent merkezinde büyük bir sıkıntı yaşadıklarını söyledi. Yiğit, “Eskiden hayvan besleyerek, ot biçerek yaşamımızı sürdürüyorduk. Şu anda ise yaz sıcaklarında evde oturuyoruz. Ancak bir çorap örerek yaşama tutunmaya çalışıyoruz. Şimdi yayla yasakları olmasaydı bu merdiven diplerinde oturacağımıza yaylalarda o çimenliklerde ot toplar, berivanlık yaparak, soğuk sulardan içerek mutlu olacaktık. Yaylada o çadırlardaki yaşamda hastalık dahi bilmezdik. Ama şimdi hepimiz her gün hastayız” ifadesinde bulundu. 
 
BİR KAP YOĞURDA MUHTAÇ ETTİLER
 
Yılarca eşinin çobanlık yaparak kendilerine baktığını şimdi ise şehirde bir tas yoğurda bile muhtaç olduklarını belirten Esmer Karagöz, evinin önünde birkaç metrekareye ektiği birkaç sebze fidesiyle zaman geçiriyor. Karagöz, “Yayla yaşantımızın olduğu dönemde sütümüz, yoğurdumuz olurdu. O dönemde geçim sıkıntısı diye bir derdimiz yoktu. Şimdi ise gözümüz bir tas yoğurtta. 11 çocuğum var. Burada her şey parayla. Yaylada ise bizler her şeyimizi kendi ellerimizle yapardık. Kentlerde yaşayan birçok akrabamıza dahi yoğurt, peynir yolluyorduk. Ama şimdi beş kiloluk yoğurt dahi 20 lira olmuş ve alacak gücümüz yok. Eğer bu yasaklar olmasaydı inanıyorum bu kadar zor bir yaşamımız olmayacaktı” diye dile getirdi.
 
'YAYLALARDA KENDİMİZİ ÖZGÜR HİSSEDERDİK'
 
Yıllarca babası ve annesinin hayvancılık yaparak kendilerini büyüttüğünü ancak şimdi kendilerinin evlere hapsolduklarını ifade eden Rojbin Karagöz ise şöyle konuştu: “Hakkari’de doğru düzgün bir yaşamımız yok. Her şey teknolojiye bağlanmış. Evden çıkamadığımız için sürekli her alanda yaşamımız kısıtlanıyor. Özgürlüğümüz hiç yok. Eskiden koyunlarımız vardı ve yaylarda kendimizi özgür hissederdik." 
 
'NEFES ALAMIYORUM'
 
Viyan Karagöz ise, “Keşke yayla yasakları olmasaydı. Çünkü geçimimiz onun üzerineydi. Bizlere anlatılan yaylalarda yaşamak isterdim. Kent yaşamında kendimi çok kötü hissediyorum. Sanki her gün boğuluyorum nefes alamıyorum" dedi.
 
'ŞİMDİ YAYLALARDA OLSAK...'
 
30 yıldır yılın altı ayını dağlarda çobanlık yaparak geçirdiği ve çok sağlıklı bir yaşam sürdüğünü belirten Dırbaz Karagöz ise, ancak son yılarda yasaklardan dolayı evde kaldığını ve bu süre zarfında karaciğer hastalığına yakalandığını söyledi.  Karagöz, “Ömrüm çobanlıkla geçti. Bizler daha küçükken anne ve babamız vefat etti. Kardeşlerim ile birlikte elimizde bir şey yoktu. Ben de yılarca aileme ve kardeşlerime çobanlık yaparak bugünlere kadar geldik. Yılın en az 6 ayı dağlarda çobanlık yapardım. Sonbaharda üzerimize kar yağıncaya kadar dağlarda ve yaylalarda çobanlık yapardık. Bizim bölgemizde her yaylada en az 4 bin 5 bin baş hayvan vardı. Eskiden özgür bir ortam vardı ve istediğin yere gidebiliyorduk. Ama şimdi kent hayatına mahkum edildik. Çok kötü şartlarda yaşıyoruz. Soğanın kilosu 6 liraya dayandı. Zaten sebze alacak gücümüz hiç yok. Elimizde bir şey kalmadı. Ne bir maaşımız var ne de bir gelirimiz. Bu da sağlığıma etki ederek beni hasta düşürdü. Şimdi yaylada olsaydık serin sular, buz gibi ayranlar içer o güzelim yaylalarda dolaşır, moralimiz düzelirdi.  Orada hiçbir şey bulamasaydık bile dağlarda yeşeren otları dahi yesen buradaki yaşamdan daha güzel olurdu” dedi.  
 
'YAYLAYA GİTMEK İSTİYORUM'
 
Dilbirin Atan adlı çocuk da sıcaklardan şikayet ederek, “Kent çok sıcak. Yasak olduğu için yaylaya gidemiyoruz. Yayla hikayelerini herkesten duyuyorum ama hala görmüş değilim. Ben de o yaylalara gitmek istiyorum. Bizim de oynama, eğlenme, gezme hakkımız var” diye belirtti. 
 
MA / Hamza Gündüz