Mahmur Meclisi Eşbaşkanı: Aç kalsak da muhtaç olmayız 2020-05-30 09:03:23 HEWLÊR - Mahmur Kampı Meclisi Eşbaşkanı Çiçek Cengiz, 10 aydır süren ambargo ve saldırılarla kamptaki yaşamın ve örgütlülüğün hedeflendiğini belirterek, halkın aç kalsa bile kimseye kendisini muhtaç etmeyeceğini vurguladı.  Şırnak ve Hakkari gibi sınır kentlerinde 1990'lı yıllarda yaşanan köy yakmaları, koruculuk dayatması ve baskılardan kaynaklı Irak Federe Kürdistan Bölgesi'ne göç eden ve sonrasında Mahmur Kampı'na yerleşen binlerce kişinin karşı karşıya kaldıkları zorluklar son dönemlerde katlandı. Kimi zaman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) hava saldırılarına maruz kalan kamp sakinleri, bir yandan koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla, diğer yandan 10 aydır devam eden ambargoya karşı direniyor.   Bugüne kadar eşit, özgür ve özerk bir yaşam için yoğun bir mücadelenin verildiği kampın Meclis Eşbaşkanı Çiçek Cengiz, geçmişten bu yana yaşadıkları zorluklara değinerek, kamp yaşamı ve karşı karşıya kaldıkları sorunları anlattı.    GÖÇ YOLCULUĞU   90'lı yıllarda insanların baskı, köy yakmaları, koruculuk dayatması ve faili meçhul cinayetlere karşı göç ettiklerini hatırlatan Cengiz, “Tüm baskılara rağmen Botan’da direniş halinde olan bir halk vardı. Türk devleti tüm değerlerine ihanet etmeleri için her yönden saldırıyordu. Halk evini barkını bırakıp mülteci olunca, yönlerini Güney Kürdistan’a çevirdiler. Halk arkasında evlerini, mallarını ve coğrafyasını geride bırakıp sınırı geçti. Halkımız mülteci olup yola düştükten sonra birçok sorun ile karşılaştı. Mayınlarla dolu sınırlardan geçiyorlardı. Bu esnada birçok insan mayın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Çoluk çocuk, kar, kış, yağmur altında gece gündüz yollara düşerek, Güney Kürdistan’a vardı. Tabi buraya yerleşip yaşamlarını sürdürmek istediler” sözleriyle göç yolculuğuna değindi.    KDP'NİN BASKISI   “Güney’e geçen mülteci Kürtlere bu sefer kardeşleri ihanet etti” diyen Cengiz, “Botan halkı yıllarca pêşmerge ile birlikte mücadele edip savaşta öncülük etmişti. Güney Kürdistan ayaklanmasında yer almıştı. Ancak bölge yönetiminin ihaneti ile karşılaştılar. Bu ihanete bir isim bulmak çok zor" dedi. Göç eden halkın bu kez de Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) baskıyla karşı karşıya kaldığını dile getiren Cengiz, "Türk devleti bu sefer de KDP’nin yardımıyla farklı politikalar yürütmek istedi. Bunlardan bir tanesi koyun besleyen 80-90 yaşlarındaki yaşlı insanlarımızın pêşmergeler tarafından kafalarının kesilip Türk devletine para karşılığında verilmesi. Bir döneme kadar halka karşı bu zulüm politikası yürütüldü. Yine kampa sürekli baskın yapıp ambargo uyguladılar. KDP’nin yaptıkları Türkiye’nin yaptıklarından aşağı kalmadı. Türk devleti yapamadığı şeyleri KDP üzerinden yaptırdı. Talan, katliam, yakalama gibi birçok yöntemle saldırttı” diye konuştu.    ANLATILMAZ YAŞANIR    Halkın o dönem yerleştiği bölgenin yaşama elverişli olmadığını anımsatan Cengiz, insanların sonrasında Mahmur'a yerleştiğine işaret ederek, sonraki süreci ise şöyle anlattı: "Kampın kurulduğu yerde su dahi yoktu. O dönem birçok çocuk susuzluktan yaşamını yitirdi. Yine çadırlarda kaldıklarından o dönem çadır yangınları yaşandı. Birçok kişi yine bu şekilde yaşamını yitirdi. Birçok çocuk akrep saldırıları yüzünden yaşamını yitirdi. Akrep bitince, yılanlar başladı. Yılan ve akrep sokmalarından hastane olmadığı için birçok çocuk yaşamını yitirdi. Bu acıları yazmak için ne kalem ne de defter yeter. Buradaki Botan halkımız direnişçi bir halktır. Tarım yönünden neolitik dönemdeki gibi doğa ile iç içe yaşamaktadır. Yokluktan var ettiler. Bölge taşlık bir alan ve verimsiz bir yerdi, ancak halkımız bir yaşam yarattı burada. Her şeyi kendi elleri ile yaptı. Herkes şaşırdı, çünkü bu insanların ölüme terk edildiği söylenirdi. Şimdiki duruma nasıl çevirdiler buna şaşırıyorlar. Buradaki halkımız tarımsal ürünler yetiştirerek bölgede öncülük yapıyor. Dediğim gibi bu acıları yine başarıları anlatmaya sözcükler yetmez. Yaşamak lazım.”       ÖRNEK BİR YAŞAM MODELİ   Cengiz, kampın genel işleyişi ve coğrafyasına da değindi. Kampın bulunduğu yerin şu an Irak Merkezi Hükümete bağlı olduğunu, ancak Federe Kürdistan Bölgesi'nden de bağımsız olmadığını paylaşan Cengiz, kampın sistemi hakkında ise şunları söyledi: "Kamptaki halk belli bir ideoloji çerçevesinde böyle bir aşamaya geldi. Demokratik Konfederalizm esası üzerinde kendini var etti. Meclislerden komünlere kadar bir yönetim şekli var. Meclislere dayalı bir sistem söz konusu. Yine komünler var. Var olan sistem aşağıdan yukarıya doğru gidiyor. Karar alıcı halktır. Alınan kararlar daha sonra meclislere taşınır. Her meclisin bir kadın ve bir erkek sözcüsü var. Erkek arkadaş genel çalışmalara bağlı. Kadın arkadaşların ise 2 misyonu var. Hem tüm çalışmaları yürütür hem de öz yönetimde yer alıyor. Eşbaşkanlığa dayalı bir sistem mevcut. Bu durum komünler içinde geçerlidir. Ekonomik, toplumsal yönden dünyada örnek olan bir yer. Birçok kişi ziyaret etmek istiyor. Buradan aldıkları örneği kendi yaşadıkları yerlerde de uygulamak için.” Cengiz, kamptaki eğitimin de Kürtçe olduğunu söyleyerek, bu durumun bir direniş sonucu ortaya çıktığını vurguladı.     TEHDİTLER   5-6 binini çocukların oluşturduğu 12 bin civarında insanın yaşadığı kampın halen DAİŞ ve Türkiye'nin tehdidi altında olduğuna dikkati çeken Cengiz, karşı karşıya kaldıkları tehlikeleri ise şöyle anlattı: "Kamptaki insanlar DAİŞ ve Türkiye saldırılarından tedirgin. DAİŞ 2014’ten bu yana aralıklarla saldırıyor. 2014’te Şengal’deki gibi katliam yapmak istedi. Halkın önemli bir örgütlülüğü olduğu için bunu başaramadılar. Olası bir saldırıda Mahmur düşerse bölge de düşer. Bu inkâr edilemez. Yine tarlalar ateşe veriliyor. Yaşamı engellemek için ambargo uyguluyorlar. Sürekli tarlaların yakılması halkı tarım yapamaz duruma getirecek. Arpa, buğday tarlaları yakıldığı zaman halkın yaşamı da tehlikeye giriyor. Türkiye’nin kampa dönük saldırıları biliniyor. DAİŞ ile Türkiye’nin saldırıları aynıdır. 2017’den bu yana sürekli hava saldırılarına maruz kalıyoruz. Bu saldırılarda kampta yaşayan insanlar katlediliyor. Uluslararası kanunlara göre Türkiye’nin saldırması kabul edilemez. Türkiye bir başka devletin topraklarında bulunan mülteci kampını nasıl bombalıyor? Bunu kimse görmüyor mu? Türkiye’nin uluslararası kanunları çiğnediğini kimse görmüyor mu?"   ‘DİRENECEĞİZ’   Cengiz, 10 aydır kampa dönük bir ambargonun olduğunu ve bunun da Türk Konsolosluğu'na dönük saldırı sonrası başladığını dile getirdi. Bu ambargonun altyapısının daha önce hazırlandığı kaydeden Cengiz, konsolosluğa saldırıyla birlikte planın devreye sokulduğunu ifade etti. Cengiz, şöyle devam etti: "Amaçları Mahmur'un geri adım atması, kurduğu yaşamdan vazgeçmesidir. Diğer bir amaç buradaki örgütlülüğü dağıtmak. Açlıkla tehdit ediyorlar. Halkımız çok zor günler yaşadı. Aç kalsalar bile KDP’ye muhtaç etmezler kendilerini. İradelerini teslim etmezler. 10 aydır halk hem KDP hem de Türkiye’nin saldırılarına karşı direniyor. Kampta sağlık ekipmanları gittikçe tükeniyor. Ekonomik olarak durum iyi değil ama halk direniyor. Düşünün 10 aydır bu kampa yönelik ambargo uygulanıyor, saldırılar gerçekleşiyor ama tek bir kişi iradesini teslim etmedi ve bir adım dahi geri adım atmadı. Bu halk 1993’ten beri direniyor. Bu direnişin başka hiçbir yerde örneği yok."    Ambargodan Irak merkezi hükümet, YNK, KDP ve Türkiye'nin sorumlu olduğunu vurgulayan Cengiz, "Eğer bugün kampa dönük saldırılar gerçekleşiyor, ambargo uygulanıp çocuklar ölüyor, hamile kadınlar yaşamını yitiriyor, kampta ilaç bulunmuyorsa, bu sistemi yürütenler bu güçlerdir. Yine bu durumun sorumlularından bir tanesi de Birleşmiş Milletlerdir (BM). Çünkü kamp siyasi bir kamptır. Tüm bu saldırılara karşı BM sessizliğini devam ettiriyor. Sessizlik KDP, YNK, Irak hükümeti, Türkiye ve BM’nin ortak olduğunu gösteriyor. Ama unutulmamalıdır ki; Ne İnsanlık tarihi ne de Kürt tarihi bunu affetmeyecektir" şeklinde konuştu.    MA / Erdoğan Altan