‘Siyasi tutsaklara bedel ödettirilmek isteniyor’ 2020-04-04 09:31:05 DİYARBAKIR - İnfaz düzenlemesini "Devlet burada güç gösterisi yapıyor!" sözleriyle yorumlayan Yazar Özgür Amed, "Bir cehenneme inişin içindeyiz. Bunun büyük bir bedeli aleni olarak siyasi tutsaklara ödettirilmek isteniyor" dedi. Koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle ceza infaz düzenlemesine ilişkin taslak hazırlayan hükümet, siyasi nedenlerle tutuklananları kapsam dışında bırakması tartışmaları sürüyor. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, hukukçular Anayasa'nın "kanun önünde eşitlik" ilkesinden hareketle düzenlemenin tüm tutuklu ve hükümlüleri kapsaması gerektiği görüşünde birleşiyor. Cezaevi koşullarını yatmış olduğu hapislik zamanlarından bilen Yazar Özgür Amed, koronavirüs tehdidinin cezaevi koşulların tutuklu ve hükümlüler üzerindeki risklerine dikkati çekti.    'BEDEL ÖDETTİRİLMEK İSTENİYOR'   Platon'un “Devlet” adlı kitabındaki bir anekdotu hatırlatan Amed, "Siyaset tarihinin en meşhur kitabı Platon'nun 'Devlet'i, çok ilginç bir açılışa sahip. Kitap, Sokrates'in Pire şehrinde bir festivalde olduğunu söylemesiyle başlar. Sokrates arkadaşlarıyla şehirden ayrıldığı zaman bir köle arkalarından koşar ve onları yakalar. 'Durun! Efendim beklemenizi emrediyor, bekleyin' der. Kalabalık bir grupla gelen Efendi, gitmemeleri gerektiğini söyler. Bunun üzerine Sokrates 'Seni, gitmemiz gerektiğine ikna edemez miyiz?' deyince Efendi Polemarchus'tan çok ilginç bir cevap gelir: 'Kulaklarımızı tıkar, dinlemezsek ikna edemezsiniz' der” diyerek, “Bu hikâyeyi anlatma sebebine geçmeden önce, belki bir tanıma ihtiyacımız var. Zindan nedir? Politik tutsak kimdir?" sorularıyla devam etti.    Amed, devamla şunları dile getirdi: "Cezaevi/zindan, dediğimiz şey, her şeyden önce devlet açısından bir efendi olma, kendini kanıtlama arenasıdır. Zindanın varlığı ve devamlılığı, onu yaratan kafanın varlığı anlamına gelir. Zindan itaati arzular, tamamen bedensizleştirme, zaman ve mekân üzerinden bedeni delip ruha ulaşma peşindedir. Tüm kuralları bunun etrafında döner. İçine aldığı birey tarafından tanınmak ister. Varlığını kabul ettirmek için öldürmez, zafer için yok etmez ama bireyin ruhunu gasp eder, ölümden beter bir hal ile ona olmadık şeyleri aşılar. Her zindan aynı zamanda dev bir ekonomi çarkıdır, kişiyi topluma kazandırma, ıslah etme adı altında yoğunca sömürür. Devlet beden ve zihne çalışır içeride. Onları yarar, keser, biçer, tasarlar, şekillendirir. Bunu tekrar tekrar yapar. Çünkü asli görevi budur, cezaevleri de bunun için vardır!"    'YA İTAAT YA DİRENİŞ'   Devletin politik tutukluları "itaat" ettirmek istediğin vurgulayan Amed, "Bir yasa koyucu olarak devlet, tutsağın bilincine yerleştiği, kendi ihtiyaç, arzu ve beklentilerini kavrattığı oranda başarılıdır. Böylece sahte bir var olma alanı yaratır, kendisine boyun eğenlerin ‘var olduğunu’ söyler, ona göre davranır. Yani özce iki seçenek var: Ya itaat edip teslim olacaksınız ya da direneceksiniz! Bu noktada politik tutsağın tanımı da ortaya çıkar: Devletin demin yukarıda çizdiğim sindirme politikasının dışında kalan kişidir! Buna itiraz eden kişidir. Devlet kendini efendi olarak kodlar, karşısında da onu tanıyan köleler ister! Politik tutsak bu formülü alaşağı eder. Ölümü pahasına beden ve zihnini vermez, bilir çünkü bunun sonrasını… Böylece infaz paketinin neden dışında olduklarına dair birinci sebebe varmış oluyoruz. Ortada bir restleşme var. Cezalandırma devam ediyor. Devlet ve politik tutsak arasında amansız bir savaş var. Siyasi tutsak olarak zindanlarda kalmış herkes bunu iyi bilir, iliklerine kadar hisseder" diye konuştu.    "İkinci sebep ise girişte bahsettiğim hikâyeden de açıkça ortaya çıkan hakikat ile ilgili olduğunu düşünüyorum" diyen Amed, "Dikkat edilirse görece kalabalık ve güçlü konumda olan efendi, 'dinlemezsek' diyor. Burada ikna-güç üzerine belki düşünmemiz isteniyor. Çünkü Antik Yunan’dan günümüze, 'özgürlük ve güvenlik' ters orantılıdır. Güvenli olmayan bir özgürlük, özgür olmayan bir güvenlik! Birini seçmeye zorlanırız. Kalabalık olan, gücü elinde tutan otomatik sonucu belirleme gücüne sahip midir? İkna edilemez mi? Azınlığın yararı çoğunluğun da yararına mıdır? Sokrates yüzleşmek istediğinden hemen tartışma teklif eder. Ama karşıda tartışacak, diyalog kuracak kimse yoktur! Dinlemiyorum der. Sokrates bu ve benzer durumları ‘cehenneme inişin başlangıcı’ kabul eder" diye belirtti.    "Yani demek istediğim, devlet burada güç gösterisi yapıyor!" ifadeleriyle değerlendirmesini sürdüren Amed, "Haklı da olsanız kulaklarımı tıkıyorum size diyor. Olmayan bilgisi ve ikna yeteneği ile çoğunluk adına karar veriyor. Bu kararı verme sebebi ne? Tabii ki elindeki ‘tutsaklar’… Bir cehenneme inişin içindeyiz. Bunun büyük bir bedeli aleni olarak siyasi tutsaklara ödettirilmek isteniyor" dedi.   'DIŞARIYA MORAL OLABİLİR'   Devletin cezaya ceza katma peşinde olduğunu sözlerine ekleyen Amed, şunları ifade etti: "Hikayesini bildiğimiz ve bilmediğimiz yüzlerce kritik hasta var. Mesela Mehmet Emin Özkan, herkesin bildiği adı ile Apê Dedo, 25 yıla yakındır sebepsiz yere yatıyor. Ve şu an boğuştuğu hastalıklara bakılırsa yaşaması da mucize. Tahliye başvurusuna ne diyor yetkililer? 'Dışarıya moral olabilir…’ Nasıl anlamalı bunu?" sorusunu yine kendisi yanıtlayan Amed, "23 Mart kayyım atamalarında Batman’da olan görüntüler bize meselenin virüs mirüs olmadığını yeterince anlatıyor. Hayatta övünecek tek şeyi zindan yapmak olan bu aklın, nihai hedefinin de her Kürdü birbirinden ayrıştıracak, kişi başına bir zindan projesi düşlediğini bilmek gerek."   'TOPLU ÖLÜM ORANLARI YÜKSELECEK'   Cezaevlerinde salgının yayılmasını halinde olası sonuçlara ilişkin de konuşan Amed, "Dünyadaki verilerden yola çıkarak, şu an yoğunluğun olduğu ABD, İtalya, İspanya, Çin, Almanya, Fransa, İran, İngiltere, İsviçre, Türkiye, Belçika, Hollanda ve Avusturya başta olmak üzere, bu ülkelerdeki ilk bir ayın virüs gelişimi-ölüm seyri grafiklerinden ortaya çıkan şey şu: Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, virüsün etkileri bu şekilde devam ederse toplu ölüm oranları yükselecek. Cezaevleri bu tarz ölümler için en kaçınılmaz yerdir. Salgının buralarda başlayıp yükselmesi kaçınılmaz sonuçları doğuracak, bunu hepimiz biliyoruz. Siyasi koğuşların en belirgin özelliklerinden biri, temizlik konusudur. Her şeyden önce gelir bu konu! Çünkü gayri insani şartlar ve ortamlardan bahsediyoruz. Haliyle tutsaklar kendi önlemlerini kendileri almak zorunda. Politik tutsaklar kendilerini korur ama nereye kadar! Bu virüs şartları en iyi olanları aşıyor, mahkûm ne yapsın? Mesela şu an el sabunu ile başını yıkıyor insanlar, çamaşır suyu verilmiyor. Sıcak su sorunu hep var zaten. Temas etmeme şansı neredeyse yok, çünkü 3 kişilik yerde 9 kişi kalıyor. Nasıl olacak ?" diye sordu.    'SİYASİ TUTSAKLARA SES VERMELİYİZ'   Siyasi tutsakların topyekûn kıskaçta olduğuna vurgu yapan Amed, dayanışma çağrısında bulundu: "Düşman hukuk deniyor, sömürge hukuk deniyor. Hepsi de kendi içinde tutarlı fakat durumu tanımlamaya yetmiyor artık. Devlet her fırsatta politik tutsağı cezalandırır, yaşamını en aşağı düzeye çeker. Tecavüzcü, katil, uyuşturucu tacirini ödüllendirirken de mesajı yine politik tutsağadır. Devlet, kendine dair sözleşmeyi ihlal edenin peşinde, gelip topluma tecavüz edenin değil. Özellikle yakınları içeride olanlar aktif çalışma yürütüyor, sesini duyurmaya çalışıyor. Bunun yaygınlaşmasına yardımcı olmak hepimizin görevi. Bu sesin yükselmesi sadece yakını içeride olan ailelere bırakılmamalı."    'TÜM PRÊZELERİ TUZLA BUZ OLDU'   Toplumun devletten daha büyük ve esaslı olduğuna işaret eden Amed, şunları söyledi: "Sadece bu son süreçte olan bitenler bile pek çok şeyi yeniden düşünmemiz gerektiğini, yeniden tanımlamamız gerektiğini gösterdi. Bunların başında da devlet-toplum ilişkisi geliyor. Yurttaşlığın tanımı geliyor. Devletlerin sosyallik adı altındaki tüm prêzeleri tuzla buz oldu. Türkiye’de olmadı tabi, zaten yoktu. Halk naaş toplarken onlar maaş topladı. Yaşam sokağa, eve sığabilir ama zindana sığmaz, sığmıyor. İnfazda eşitliği talep ediyoruz. Geç olmadan düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesini umut ediyorum. Başa dönersek, ‘dinlememe’ gibi bir lüksün içinde değiliz. Devlet toplumu ‘dinlemek’ zorunda."