Dr. Sîpan: Sağlık emekçilerinin toplumun dilini bilmesi hayati önem taşır 2020-02-20 11:39:43 VAN - Anadilin sağlık alanında doğru teşhis ve tedavi açısından önemli olduğunu söyleyen Doktor Erdal Sîpan, "Bir hastanın sorunlarını, sıkıntılarını en doğru ve derinlikli anlatacağı dil şüphesiz kendini en iyi ifade edebildiği anadilidir" dedi. Sîpan, bu yüzden hastanın anlaşılması için sağlık emekçilerinin çalıştığı toplumun dilini bilmesi gerektiğini kaydetti. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) 1999 yılında ilan ettiği 21 Şubat Dünya Anadil Günü, her yıl birçok ülkede farklı etkinliklerle kutlanarak, bu günde yok olan ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan dillere dikkat çekiliyor. Dillerine yönelik asimilasyon, itibarsızlaştırma ve işlevsizleştirme politikalarına karşı kitlesel eylem ve etkinlikler yapan Kürtler ise, dillerine dönük baskıların son bulması ve anadilde eğitim taleplerini her platformda dile getirmeye devam ediyor.    Kürtçenin hayatın her alanında kullanılması gerektiği gibi sağlıkta da kullanılmasının önemine dikkat çeken Alîkariya Destpêkê (İlk Yardım) kitabının yazarı Doktor Erdal Sîpan, sağlıkta anadilin önemini, doğru teşhis ve tedaviye sağladığı faydaları değerlendirdi.     Anadilin kullanımının sağlık emekçileri ile hastalar arasında etkili bir iletişimin sağlanması açısından oldukça önemli olduğunu belirten Sîpan, "Hastaya zamanında ve doğru teşhis konulması tedavinin başarısını olumlu etkilerken, bazen de hayat kurtarıcı olabiliyor. Bir hastanın sorunlarını, sıkıntılarını en doğru ve derinlikli anlatacağı dil şüphesiz kendini en iyi ifade edebildiği anadilidir" dedi.    'İFADE SORUNU TEDAVİYE UYUMU ZORLAŞTIRIR'    Hastanın derdini anlatırken detaylandırabilmesinin, kendini güçlü ifade edebilmesinin tedaviye uyumu artırmakla birlikte aynı zamanda manevi bir rahatlama sağladığını söyleyen Sîpan, kendini doğru ifade edemeyen hastada yeni bir durumun geliştiğine dikkati çekerek, "Kendini tam olarak ifade edemeyen bir hastanın birçok hastalığın en önemli sebeplerinden biri olan stres faktörünü artıracağını ve eksik güven duygusundan kaynaklı tedaviye uyumda sıkıntıların olabileceğini söyleyebiliriz. Bundan dolayı sağlık alanında anadilinin kullanımı yaşamın seyrini değiştireceğinden ötürü temel insani bir haktır" diye konuştu.    'DOKTORUN KONUŞTUĞU DİLİ ANLAMAYAN HASTA TEDİRGİNDİR'    Dr. Sîpan, anlaşılır olmanın günlük hayatta en çok çaba sarf edilen eylemlerden biri olduğuna işaret ederek, sağlık emekçilerinin yaşadığı toplumun dilini bilmesinin önemi üzerinde de durdu. Sîpan, "Sağlık alanı başta olmak üzere özellikle en çok yardıma ihtiyaç duyulan durumlarda kendini anlatabilmek, sorunlarını ortaya koyabilmek, sorularına dönüt alabilmek, çözüm ya da tedavi açısından oldukça kıymetlidir. Bundan dolayı hastanın anlaşılması için sağlık emekçilerinin çalıştığı toplumun dilini bilmesi gerekir. Konuştuğu dili anladığımı gören hastalarda daha kapıdan içeri girerken gördüğüm tedirginliğin ve utangaçlığın yerini birdenbire heyecana ve tebessüme bıraktığına birçok defa şahit olmuşumdur. Hastaların kendilerini anlatırken, soruları cevaplarken daha rahat davrandıklarını, kendinden emin ve vurgularının daha net olduklarını, tedaviye daha umutlu yaklaştıklarını gördüm. Sağlık çalışanı ile hasta arasında daha güçlü bir güven ilişkisinin geliştiğini ifade etmek isterim. Aynı zamanda bir hastayı anlamak ve söylediklerinin anlaşıldığını görmek sağlık çalışanı açısından da motive edicidir" dedi.   'KÜRTÇE KONUŞTUĞUMU ANLAYAN ANNE DAHA CANLI VE VURGULU KONUŞTU'   Dr. Sîpan, dil ve iletişime dair bir hastasıyla yaşadığı durumu ise şöyle paylaştı: "Bir gün poliklinikte çalışırken içeriye yaşlı bir anne ve torunu olduğunu tahmin ettiğim küçük bir kız çocuğu girdi. Buna benzer hastalarla daha önce çok karşılaştığım için kızın tercümanlık yapmak için kendisiyle geldiğini ve bunu yapmak için de oldukça heyecanlı olduğunu fark ettim. Kızın anneye Kürtçe yer göstermesinden, annenin kendisini Türkçe ifade edemeyeceğini anladım. Anne doktorun Kürtçe bilmeyeceğine o kadar şartlanmış olacak ki kendisine;   -Tu bi xêr hatî dayê. Navê te bi xêr? (Hoş geldin anne, adın nedir?) diye sordum. Küçük kıza doğru dönerek     - Ev çi dibêje? (Ne diyor?) diye sordu.     Kız da cevapladı.  - Dibêje navê te çi ye? (Adın nedir diye soruyor)   Döndüm ikisine de Kürtçe bildiğimi, zaten soruyu Kürtçe sorduğumu, tercüme etmeye gerek olmadığını anlattım. Anne sevindi ve artık benimle daha canlı, daha vurgulu Kürtçe konuşmaya başladı. Fakat kendisini uyarmama rağmen kızın her söyleneni Türkçeye çevirme isteği hiç bitmedi. Bu  davranışın altında egemen dili konuşabildiğini göstererek takdir edilme isteği yatıyordu."    MA / Mesut Bağcı