Kavala'dan mahkemeye: Siyasi değil tarafsız bakın 2020-02-18 14:36:32 İSTANBUL - Gezi davasında savunma yapan Osman Kavala, eylemlerin hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğu iddiasına yönelik bilgi ve belge bulunmadığını ifade etti. Kavala mahkemeyi olaylara siyasi söylemlerin empoze ettiği biçimde değil tarafsız bakmaya çağırdı.     Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nde kurulan İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 16 sanıklı Gezi davasında verilen aranın ardından, mahkeme heyeti, avukatların tüm taleplerini, “mahkemeyi uzatmaya dönük” olduğu gerekçesi reddetti. Ardından 840 gündür tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın savunmasına geçildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hakkında derhal serbest bırakılması yönünde karar verdiğini hatırlatan Kavala, dava dosyasında ve iddianamede kendisinin cebir ve şiddet kullandığı, şiddet eylemlerini başlattığı ve yönlendirdiği ya da suç sayılan davranışlarda bulunanlara destek verdiği yönünde hiçbir delil olmadığını ifade etti. AİHM kararından örnekler gösteren Kavala, şöyle devam etti: “AİHM kararında şu önemli tespitler yapılmıştır. ‘Başvurucunun suç sayılan faaliyetlerde bulunduğunu gösteren olgu, bilgi ve delillerin yokluğunda başvurucunun TCK’nın 312'nci maddesi kapsamında hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu işlemiş olduğuna dair makul biçimde şüphe oluşturmak mümkün değildir. İddianamedeki olgular başvurucunun cebir ve şiddetle hükümete karşı bir ayaklanmayı organize ettiğine, finanse ettiğine dair şüphe geliştirmek için yeterli değildir. Yetkililer başvurucunun ilk ve sonraki tutuklanmalarının söz konusu eylemlerin nesnel bir değerlendirilmesi temelinde oluşan makul şüpheyle gerekçelendirildiğini gösterememişlerdir.’ AİHM kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmanın gerekçesi olabilecek şüphenin nesnel ölçülere uygun olması ve bunun gösterilebilir olması gerektiğini vurgulamaktadır. AYM Başkanı Zühtü Arslan da ‘olayların suç teşkil eden boyutu ile başvurucu arasındaki ilişkiyi gösteren kuvvetli belirtilerin gösterilmesi’ gerektiğini, bunun yapılmadığını ifade etmiştir.”   ‘AİHM KARARINDAN ŞÜPHE DUYMAK YETERLİ DEĞİL’   AİHM kararında “Şüphe duymanın, iyi niyetle de olsa, tutuklama için yeterli olmayacağını, şüphenin makul şüphe olması gerektiğini, makul şüphe sayılabilmesi için ise suçlanan kişinin suçu işlemiş olabileceği hususunda nesnel bir gözlemciyi tatmin edecek olgu ve bilginin var olması gerektiğini” vurguladığını ifade eden Kavala, “Yani, iddia makamının ya da mahkeme heyetinin, suç sayılan eylemlerle suçlanan arasındaki ilişkiyi gösterme yükümlülüğünü yerine getirmesi için, kendisini nesnel bir gözlemci yerine koyması gerekir. Ancak böyle bir perspektiften olgulara bakabilirse duyduğu şüphenin makul şüphe olduğuna emin olabilir. Bu olmadan savcı ya da yargıcın kuvvetli bir şüphe duygusu geliştirmesi ve bunda haklı olduğunu düşünmesi şüpheyi makul şüphe haline getirmeye yeterli olmaz” diye konuştu.   ‘AİHM DOSYAYA DAHA OBJEKTİF BAKMIŞ’   AİHM yargıçlarının dosyadaki olguları, bilgileri ve delilleri bu perspektifle, nesnel bir gözlemcinin bakışıyla incelediğini dile getiren Kavala, savunmasına şöyle devam etti: “AİHM kararının isabetli oluşunun tek nedeni Anayasamızca da tanınan en yüksek yargı merci olmasından ileri gelmiyor. AİHM davaya doğrudan bakan merci olmadığı için ve dava dosyası dışındaki faktörlerden, örneğin hükümetin ya da suçlananın siyasi görüşlerinden etkilenmediği için, nesnel bakabilen gözlemci gibi değerlendirme yapabilmeye ehildir ve yetkilidir. AİHM’in sırf bu niteliğinden dolayı dahi tespitlerinin dikkate alınması gerekir” dedi.   ‘İKNA EDİCİ BİR BELGE İDDİANAMEDE YOK’   Gezi olaylarının bir kalkışma olduğu, bu kalkışmanın bir odak tarafından planlanıp yönetildiğine dair komplo kurgusunun iddianamedeki olgulardan çıkarılmadığını ifade eden Kavala, “Nesnel bakan bir gözlemciyi buna ikna edecek hiçbir bilgi, belge iddianamede yoktur. Bu kurgunun temelini oluşturan KOM dairesince hazırlanmış Analiz Raporu’nda bu iddia hiçbir delil olmadan, sadece internette çıkan bir yazı kullanılarak öne sürülmüştür. İddia makamı, Gezi olaylarına katılanların iradelerini hiçe sayarak Gezi protestolarını itibarsızlaştırmaya hizmet eden, siyasi niteliğe sahip bu komplo teorisini mutlak gerçeklik olarak kabul etmekte ve bu kurguyu kullanarak olgu ve bulgulara nesnel bir gözlemcinin bakışıyla anlaşılması mümkün olmayacak gizli anlamlar yüklemektedir. Kişisel olarak toplumsal olaylarla ilgili yapılan açıklamalardan birine yakın olabilirsiniz. Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğuna dair söylem size makul gelmiş de olabilir. Ancak bu doğrultuda düşünüyor olmanız dahi olayları ve olguları nesnel gözlemcinin bakışıyla inceleme yükümlülüğünüzü ortadan kaldırmaz. Zira bu yükümlülük kamuya karşı bir yükümlülüktür” şeklinde konuştu.   ‘KOMPLO TEORİSİ SOMUT OLAYLARI ÇARPITIYOR’   Kavala savunmasının devamında şunları söyledi: “Komplo teorisinin somut olguları nasıl çarpıttığını en açık biçimde ortaya koyan mütalaada da kullanılan benim Mehmet Ali Alabora ile konuşmamın yorumlanmasıdır. İletişim tespit tutanakları hakkındaki itirazlarımız saklı kalma kaydıyla bu örneği irdelemek istiyorum. Benim Mehmet Ali Alabora ile ‘Avrupalılar her gördüğümde Gezi olaylarının siyasi durumu nasıl değiştireceğini soruyorlar, bir ara birkaç kişi oturup konuşsak mı?’ şeklinde konuşmamla ilgili ‘Bu görüşmeden de anlaşılacağı üzere yapılan eylemlerin tamamıyla önceden hazırlanmış bir plan dahilinde gerçekleştirildiği, nihai amacın ise Arap ülkelerinde olduğu gibi kaos ve kargaşa çıkartarak bir hükümet değişikliği olduğu açıkça görülecektir’ iddiasında bulunulmuştur. Bu sözlerden iddia makamının çıkardığı sonuçları çıkarmak mümkün değildir. Gelecekle ilgili bir sorunun geçmişte olanları açıkladığının iddia edilmesi, sadece nesnel bakıştan değil, mantığa uygun akıl yürütmeden de uzaklaşıldığının çarpıcı bir örneğidir. Konuşmanın sonunda Alabora müsait olmadığını söyleyerek randevu talebini geri çevirmektedir. Kalkışma planını yürürlüğe koymakta olan birisi talimat aldığı kişinin toplanma talebini bu şekilde geri çevirebilir mi?”   ‘EYLEMLER ARASINDA DOĞRUDAN İLİŞKİ KURULAMAMIŞ’   İddianamedeki hiçbir olgu ve olayla suç sayılan eylemler arasında doğrudan ilişki kurulamadığını ifade eden Kavala, “İddia makamı, mütalaada yazıldığı gibi ‘delillere genel olarak bakıldığında’ suçlu olduğum sonucuna varıldığını ifade etmektedir. Sübjektif bir değerlendirme genel bakışla yetinir. Nesnel bakış ise olgu ve olayların tek tek değerlendirilmesini de gerektirir. Delil vasfı taşımayan bilgi ve bulguların sayısının arttırılması onları delil haline getirmez. Önceki duruşmada AİHM kararını ve karardaki AİHS normlarını yansıtan içtihat niteliğindeki hukuki tespitleri dikkate almama tavrının, heyetinize AİHS normlarını ihlal etmekte direnen bir merci görünümünü vereceğini ve bu davranışın davanın adilane biçimde sonuçlanacağına dair güven duymamızı imkansız hale getirdiğini ifade etmiştim. Karşılaştığımız sorun mahkemenizin prosedürel gerekçeler öne sürerek AİHM kararının gereğinin yapılmasını geciktirme ve bu kararı boşa çıkaracak şekilde davayı sonlandırma gayreti içerisinde olmasından ibaret değildir” diye konuştu.   ‘HEYET OLAYLARI NESNEL BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİREMEDİ’   İddia makamı ve mahkeme heyetinin olayları ve olguları nesnel bir gözlemcinin bakışıyla değerlendirmediğini dile getiren Kavala, “Olması ve makul şüphe olduğu açıklıkla gösterilemeden kimsenin özgürlüğünden mahrum bırakılmayacağı kuralını bağlayıcı olarak görmemenizle ilgilidir. Davanın adil bir şekilde yürütüldüğünün anlaşılması için usul kurallarına uyulmasının yanı sıra temel önemdeki hukuk normlarına bağlı olunduğunun da görülebilmesi gerekir. Her ne kadar çok geç olduğunu biliyorsam da mahkemenizi olaylara ve olgulara siyasi söylemlerin empoze ettiği biçimde değil, tarafsız bir gözlemci gibi bakmaya davet ediyorum” dedi.   Kavala’nın savunmasının ardından diğer sanıklara geçildi.