Gül: Kürt sorununun uluslararası boyutlara ulaşmasından korkardım 2020-02-18 09:28:47 ANKARA - 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başkanlık sistemi dahil birçok konuda Erdoğan’ın uygulamalarına eleştiride bulunurken, Kürt sorunu için de “kendi ülkemizde bu meseleyi halledemezsek, meselenin kendi ülkemizde kalmayıp bölgesel ve uluslararası boyutlara ulaşmasından korkardım” dedi.  AKP Gelen Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın selefi Abdullah Gül uzun bir aradan sonra sessizliğini bozdu. Karar gazetesine konuşan Gül, “Türk tipi başkanlık sistemi”ni eleştirdi ve Ali Babacan tarafından kurulacak partiye desteğini açıkladı.    Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin değerlendirmede bulunan Gül, "Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu söyledim. Türk tipi başkanlık sistemini istemedim. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yana. TBMM bugüne kadar hiç bu kadar önemsizleştirilmemişti. Türkiye bunun noksanlığını hissediyor" dedi.   Dış politikaya dair de konuşan Gül, İdlib'deki gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmemesi gerektiğini belirtirken, "Söyleyeceğim şey, çok kışkırtılıyor olsak da Suriye ile topyekün bir savaşa girmemek yönünde olur. Ama meseleye genel Suriye politikası olarak baktığımızda esasen daha işin başında bütün dünyanın Suriye’ye yaklaşımının çok yanlış olduğunu söyleyebilirim" diye konuştu.   ‘İRAN VE RUSYA’NIN DESTEĞİ HAFİFE ALINDI’   Suriye politikasının başından beri hatalı olduğunun atını çizen Gül, “İran ve Rusya’nın Suriye rejimine desteği hafife alındı. Halbuki, İran için rejimin düşmemesi bir varoluş sebebidir. Rusya için ise Çarlık, Komünizm ve bugünkü yönetim için de stratejik olan sıcak denizlere ulaşım meselesidir. Amerika askeri olarak gelmeyeceğini belli ettikten sonra Rusya ve İran’ın kararlılığını dengeleyecek başka bir güç mevcut değildi. Rusların başlattığı büyük çıkartma Ekim 2015’te gerçekleşti. Bundan önce siyasi çözüm çabaları başlamış olmalıydı” ifadelerini kullandı.   ‘S-400 MESELESİNDE YANLIŞ YAPILDI’   Türkiye’nin, demokratik ve çoğulcu bir ülke olabilmesi için, Batı bloku içerisinde Avrupa’yla beraber olması gerektiğini belirten Gül, “Bu gereklilik de şundan kaynaklanıyor açıkçası; Türkiye’nin ancak demokraside, hukukta ve insan haklarında yüksek standartlarla yönetildiğinde kendi problemlerini çözüp güçlü olacağı ve bunu ekonomik gelişmenin de takip edeceği gerçeğinden hareketle söylüyorum. Zaten bütün uluslararası kurumlarda yerini de yıllar içerisinde buna göre tespit etmiş. Bu statüsü varken, Türkiye’nin Rusya ile ne düşman olması ne de kendini kaptırması uygun olur. Son dönemlerdeki ilişkilerde bu açıdan biraz ölçü kaçtı. Özellikle askeri alandaki S-400 meselesi belki en kritik olanı. Çünkü nihayette TSK’nın bütün standartları, miğferinden tutun da hava kuvvetlerine, kara kuvvetlerine kadar her şeyi NATO standartlarında” diye belirtti.   ‘TÜRKİYE DIŞ POLİTİKADA YALNIZLAŞTI’   "Türkiye’nin dış politikada yalnızlaştığı değerlendirmesine katılır mısınız" sorusu üzerine Gül, “Aşikâr olan bir şeyi tartışmaya gerek var mı? Birleşmiş Milletler Genel Kurul üyeliği seçimlerinde yaşananları hatırlayın. Neredeyse oy birliği diyebileceğim çok yüksek bir oyla ilk turda seçilen bir ülkeydi Türkiye. Bütün Arap ülkeleri ve P5’in tamamı firesiz Türkiye'ye oy vermişti. Afrika'da birkaç ülke hariç hepsi yine Türkiye lehinde oy kullandı. Ben şuna inanırım ‘hard power’ caydırıcılık için vardır. Ordunun güçlü olması tabii hepimizi gururlandırır. Ama güçlü ordunun varlığı savaştıralım diye değil, caydırıcı olması içindir. Savaşı önlemek içindir. Onun yerine diplomasiyle, yani soft power ile, yumuşak güçle hareket ederseniz, o zaman problemlerin çözümü, dünyaya bakışınız daha farklı olur. Savaş şaka değil, savaş neticede ölümdür. Tabii ki öyle anlar vardır ki savaş kaçınılmaz olabilir, yani haklı savaşlar vardır. Ama dünyadaki savaşların kaç tanesi gerçekten kaçınılmazdı" şeklinde cevap verdi.   ‘ALİ BABACAN'IN PARTİSİNİ DESTEKLİYORUM’   Ali Babacan'ın yeni bir parti kurma çalışmalarına dair konuşan Gül, “Bir siyasi partinin kuruluş gerekçesi bir kişiyi cumhurbaşkanı yapmak olabilir mi Allah aşkına. Bu tip yakıştırmaları doğru bulmuyorum. Siyasi partiler her şeyin vakti saati geldiğinde kazanmak için doğru olan ne ise onu yaparlar” dedi. "Partiyi destekliyorsunuz ama değil mi" sorusuna ise Gül, “Tabii ki destekliyorum. Ali Bey’in karakterine, eğitimine, bilgisine, siyaset üslubuna güvenen ve takdir eden bir insanım” yanıtını verdi.    ‘BÜYÜK BİR GURUR DUYUYORUM’   "Ülkede bunca şey yaşanırken sessiz kaldınız" yönündeki eleştirilerine Gül, şöyle cevap verdi: “Nerede sessiz kaldım. Mesela en büyük olaylar Gezi olaylarıydı değil mi? Bana o zaman ilk sorulan soruya verdiğim cevap şuydu: ‘Bununla büyük bir gurur duyuyorum’ dedim. Şaşırdı herkes. Çünkü ‘Türkiye'nin problemlerinin mahiyetini değiştirmişiz. Eskiden insanlar insan hakları için sokağa çıkardı. Faili meçhuller dursun diye çıkardı. Yolsuzluk dursun diye sokağa çıkardı. Şimdi insanlar ağacı kestirmem diye sokağa çıkmış, çevre duyarlılığı için sokağa çıkmış. Türkiye'nin problemlerini İngiltere'nin, ABD'nin problemleri haline çevirmişiz’ dedim."   ‘ULUSLARARASI BİR BOYUTLARA GİTTİ’   Gül, Kürt sorunu, HDP’ye dönük baskılar ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluğuna dair de değerlendirmelerde bulundu.   Kürt sorunun Türkiye’nin önemli konularından biri olduğun belirten Gül, “Buna şöyle bakarım; tüm ülkelerden daha fazla Kürt nüfusumuz var. Barzani’nin referandum tartışmaları olurken çok çarpıcıydı. CNN Türk’te bir harita üzerinde tartışılıyor, dört ülkedeki Kürtler gösteriliyordu haritada. Sonra CNN International’e geçtim aynı harita üzerinde konuşuluyor, ama bir farkla. Türkiye'nin üzerinde 15 milyon, Irak'ta 4 milyon, Suriye'de 2 milyon, İran’da 6 milyon yazıyor. Türkiye'deki haritada ise bu yoktu. Bu bir realite, bu kadar Kürt nüfusumuz var. Cevaplanması gereken asıl soru, bu nüfusumuzu ne kadar eşit vatandaş kılabiliyoruz, nasıl mutlu ve ülkesine bağlı hale getirebiliyoruz? Bu meseleye her yönüyle bakacaksınız. Kendi içerimizde bu meseleyi hallettiğimiz takdirde, hem kendi ülkemizi hem bölgeyi sağlamlaştırırız. Ama kendi ülkemizde bu meseleyi halledemezsek, meselenin kendi ülkemizde kalmayıp bölgesel ve uluslararası boyutlara ulaşmasından korkardım” ifadelerini kullandı.   “Artık uluslararası bir meseleye dönüştü” yorumu üzerine Gül, “Uygulanan politikaların neticesi, burada kimseyi suçlamak istemem. Hepimizin sorumluluğu. Kendi içimizde, kendi inisiyatifimizle yüksek insan hakları standartlarıyla halledemeyince bölgesel ve uluslararası boyutlara gitti, zor işler” dedi.   HDP’YE BASKILAR   Gül, “HDP'ye yönelik bir tecrit, izolasyon var. Sağlıklı buluyor musunuz” sorunu da şöyle cevapladı: “Cumhurbaşkanlığımda hepsini angaje etmeye çok önem verirdim. Her dış ziyaretimde bütün partilerden olduğu gibi onlardan da temsilci alırdım. Bu beni gittiğim yerde güçlü yapardı. Masaya şöyle oturunca hepsini tanıtırdım. MHPli arkadaşımı da HDP’li arkadaşımı da tanıtırdım. Bütün gezilerimde de olmuşlardır. Hiçbir ayrım yapmadan bütün belediyeleri Batman'ı da Diyarbakır'ı da ziyaret etmişimdir. Onlara bu ülkeye ait olduklarını hep bu şekilde hissettirdim” dedi.   AYM VE AİHM KARARLARI VURGUSU   Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Mümtazer Türköne’nin tutuklu olmasına dair de Gül, “Yönetimin Türkiye'deki iklimi pozitife çevirme meselesinin en kısa yolu işte bu siyasetçilerin, yazarların, gazetecilerin ve sivil toplumcuların tutuksuz yargılanmasıdır. Zaten AYM'nin de AİHM’in de kararı bu yönde. Yüksek mahkeme kararları uygulanırsa bu adım içeride ve dışarıda çok takdir edilir ve olumlu hava, ekonomi dahil, birçok şeye yansır” yorumunda bulundu.