Ankara'da 'barış' konuşuldu: Barış stratejilerini geliştirmek lazım 2019-10-19 13:20:40 ANKARA – Barış Vakfı “Barış Vakfı 'Barış Açısını Savunmak ve STK'ları Güçlendirme/Geliştirme” Projesi kapsamında Ankara’da bir toplantı düzenledi. Toplantıya katılan isimlerden Dil Bilimci Necmiye Alpay, "Savaş stratejilerine karşı barış stratejilerini geliştirmek gerektiğini" söyldi.   Barış Vakfı, “Barış Açısını Savunmak ve Sivil Toplum Kurumları’nın (STK) Güçlendirme/Geliştirme” projesi kapsamında Ankara Plaza Hotel’de bir toplantı gerçekleştirdi. Birçok sivil toplum örgütünün katıldığı toplantının açılış konuşmasını Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz yaptı.   Türkiye’nin son 10 gündür içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal durum açısından böyle bir günde bir arada olmanın çok kıymetli olduğunu dile getirerek sözlerine başlayan Tahmaz, savaşa ‘savaş’ demenin, barış istemenin ve müzakere talep etmenin fiilen suç sayıldığı bir sürecin yaşandığını ifade etti.   TAHMAZ: BİRLİKTE KONUŞMAKTAN BAŞKA BİR YOL YOK   Bu süreçte barış fikrini büyütmeye çalıştıklarını söyleyen Tahmaz, “Devletin Suriye’de izlediği politikaya içerden siyaseten çok büyük bir desteğin olduğu ya da ses çıkılamaz bir durumda olduğunu görüyoruz. Savaşa, savaş döneminde ‘hayır’ denilemediği zaman barış sürecinde etkili olamazsınız. Bizim bu yaptığımız işin bir kıymeti vardır. Eninde sonunda biz masaya geleceğiz. Oraya toplumu hazırlamamız gerekir. İnsanların masaya olan ihtiyacını dillendirmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.    Türkiye’nin bugün Kürt sorununda çözümden uzaklaştığını ancak tüm dünyanın Kürt sorununu konuştuğuna dikkat çeken Tahmaz, “Oslo sürecinde tereddütlü davranılması, çözüm sürecinde ben mi örgüt mü kârlı çıkacak tartışmalarını sonraki süreçte de gördük. Bugün kabul etmek gerekir ki düşünce özgürlüğü denen olgunun bile tartışıldığı bir sürece geldik” dedi. Tahmaz, savaş halinden çıkılmadığı sürece Türkiye’de yaşanan krizin devam edeceğini söyledi.    DR. DİLEK: ÇATIŞMA ÇÖZÜMLERİNDE STK’LER ÖNEMLİ   Açılış konuşmasının ardından Bilkent Üniversitesi’nden Dr. Esra Dilek, “Çatışma Çözümünde STK’ların Çalışma Alanları” konu başlığında bir sunum yaptı.    STK’ların barış sürecine katılımının olumlu olduğunu ve demokratik toplum oluşturmanın barışın sağlanması ile mümkün olabileceğinin altını çizen Dilek, “STK’ler barış süreçlerinde normatif olarak katılmalılar. Ancak bunun bir de pratik açıdan önemi var. En önemli görebildiğimiz sonuçlar öncelikle çatışan tarafların toplumsal beklentilerin konuşulması için STK’ler katılmalı. Bizim çatışma çözümü alanında ‘bozucular’ dediğimiz kişilerin etkilerinin azalması açısından önemli. Bu gruplar arasında sürece katılmayıp süreci bozmak isteyenlerden bahsediyoruz. Diğer bir özellik hesap verilebilirliğin güçlendirilmesi. STK’lerin katılması kimin yanlış bir karar verdiğinde ne ile hesap verdiğini bilmesi gerekiyor. Temel aktörler dışındaki insanlar açısından hesap verilebilirliği güçlendirme açısından önemli” diye belirtti.   ‘MÜZAKERELERİN BAŞLAMASI İÇİN İTİCİ BİR GÜCE İHTİYAÇ VARDIR’   Dilek, müzakere öncesi süreçte çoğu zaman müzakerenin başlaması için itici güce ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.    “Toplumsal destek çok yüksek olmayabiliyor” diyen Dilek, “Aktörlerin ve STK’lerin baskı kurma açısından işlevi çok önemli olabiliyor. Kadın hakları çoğu zaman dışarıda tutuluyor. Bunun nedenleri müzakere süreçlerinin erkekler tarafından yürütülmesi ya da kadın haklarını çok önemli görülmemesi” dedi.   AV. CENGİZ:  301 ÜZERİNE KAN SIÇRAMIŞ BİR MADDE   “Barış Hakkının Ulusal ve Uluslar arası Hukukta Yeri” başlığıyla bir sunum yapan Avukat Orhan Kemal Cengiz  ise, son dönemlerde Anayasada yer alan “Türklüğe hakaret ve devleti aşağılamak” suçu olan 301’inci maddeden sıklıkla işlem yapılması üzerinde durdu. Hrant Dink cinayeti üzerinden anlattığı 301. Madde için “Üzerine kan sıçramış bir madde” diyen Av. Cengiz, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyonu ile içerisinde girilen ortama dikkat çekti. Cengiz, “10 gündür hepimizin dili şişti. Korkunç militarist bir hava var. Konuşulması bile mümkün değil. TV muhabirleri haberleri verme biçimleri ile ordu muhabirine dönüşmüşler. Barışı konuşmak lüks bir şey oldu. Savaş dediğinizde 310’inci madden soruşturma açılıyor hakkınızda” diye konuştu.   Barış söylemine dair cezalandırma politikası uygulandığını vurgulayan Cengiz, Türkiye’nin altında imzası bulunan Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 20’nci maddesinde “Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır” denildiğini hatırlattı. Cengiz, barış dediği için yargılanan herkesin bu maddeyi hatırlatması gerektiğini ifade etti.   ‘SÖYLEMDE SAVAŞ TEKELİ OLUŞTURULUYOR’   Savaş süreçlerinde yine Cenevre Sözleşmeleri’nin geçerli olduğunu vurgulayan Cengiz, “Savaş değil diyorsan yakalanan her kişinin soruşturma hakkı var. Yerelde orada hastanelerde tutulanlara savaş suçu işlendiği tespiti var Uluslararası Af Örgütü’nün. Bir tür söylemde de savaş tekeli oluşturuluyor. Bunun dışına çıktığın zaman yargılanıyorsunuz. Savaş demekle suçluyorsunuz ama barışa ilişkin bir mevzuat getirmekte uluslararası hukuk Türkiye’deki hukukun üstünde yer alıyor” diye konuştu.   Son olarak  Dil Bilimci Dr. Necmiye Alpay da “Barış Dili ve Yeni Çalışma Yöntemleri” başlıklı bir sunum yaptı.    Alpay, Her dilde barış kelimesinin ilk ve öteki anlamlarının farklılışabileceğini söyledi. Barış kelimesinin Türkçede ‘varmak’ filinden geldiğini belirten Necmiye, “Toplulukların birbirine varması. Birinci anlamı dar anlamı çatışmasızlık anlamındaki sükûnet. Çok temelde hak ve hürriyetlerimiz toplumu sağlamlaştıran ana zihniyet meselesi. Onlara dayanmadığınız zaman kalıcı olmuyor. Bizim toplumumuz çok uzun bir süredir uzak. Avrupa toplumları için gelişkin 2’nci Dünya Savaşı’ndan insanlıktan çıkıldıktan sonra akılları başlarına geldi ve demokrasi anlayışını geliştirdiler” dedi.   ALPAY: TÜRKİYE’DE ‘BARIŞ’ DEYİNCE DEVLET BASKILIYOR   Türkiye’de barış kelimesinin sanki bir mikrop, kötülük gibi algılandığını söyleyen Alpay, şöyle devam etti: “Kürt sorununda barış dendi mi devlet baskılamak isteniyor. Yıllardır barış dili terimini çok kullandık. 90’lı yıllardan beri barış dili özlemi içindeyiz. Pek de net kavram değildir neyi kastediyoruz. Barış dili derken barış söylemini kastediyoruz. Bunun olmadığı yerde bir savaş söylemi veya nefret söylemi var demek oluyor. Nefret söylemi terimini toplum yeni yarattı ve böyle bir bilinç oluşturdu.   Barış Pınar Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı şiirselliğe bakın. Suriye Milli Ordusu’nu bir örtmece olarak kullanıyor. İkinci aşamaya bakamayan insanlar için yanıltıcı bir kavram. Ne kadar rakip bir kavram varsa bu kavramları alıp bir şekilde kendi gerçekliklerine örtüyorlar. Buna da demagoji deniyor. Halkı aldatmak anlamına gelen bir terim. Tüm bunlar savaş söylemine dair.”   ‘BARIŞ STRATEJİLERİNİ GELİŞTİRMEK LAZIM’   Sıklıkla kullanılan “strateji” kelimesi üzerinde d duran Alpa, şunları söyledi: “Savaş stratejilerine karşı barış stratejileri kavramının kullanabileceğini düşünüyorum. Strateji kavramı savaş söz konusu olunca sizin nihai hedefinizi anlatan bir kavram. Savaştaysanız zafer kavranmak isin için stratejik hedef. Başka her türlü yoğunluk taşıyan etkinlik de strateji ve taktikler söz konusu oluyor. Barış stratejileri her tür toplumsal etkinlik için nihai hedef olarak barış toplumunu hedeflemek ve gözetmeyi kapsıyor. Siyasi baskılardan dolayı barış söyleminin çok içi açılamıyor. Gündelik hayatımızda daha başka kavramlar üretirsek o bıktırıcı etkiden kurtarmış oluruz.”   Toplantının “Barış ve barışta STK’ların konumu” başlıklı ikinci oturumu basına kapalı olarak devam eti.