10 Ekim Katliamı ‘insanlığa karşı suç’ sayılmalı 2019-10-09 09:33:13 ANKARA – Üzerinden 4 yıl geçen Ankara Garı Katliamı’na dair yapılan yargılamada ortaya çıkan bilgi ve belgeler, katliama göz yumulduğunu gözler önüne serdi. Müebbet hapisle katliamın üstü örtülemez, diyen aile ve avukatlar, yargılamanın “İnsanlığa karşı işlenmiş suç” olarak yapılmasını istedi.  Sadece ‘barış’ talebiyle Türkiye'nin dört bir yanından 10 Ekim 2015 günü Ankara'ya gelip, tren garı önünde toplanan binlerce insan DAİŞ üyesi canlı bombalar tarafından hedef alındı ve 103 kişi can verdi. Katliama dair açılan davanın 2 Ağustos 2018’de görülen karar duruşmasında yargılanan 36 sanıktan 9’una "Anayasal düzeni ihlal" suçundan 1'er, "kasten öldürme" suçundan da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi. Diğer bazı sanıklara da "Örgüt faaliyeti çerçevesinde izinsiz tehlikeli madde bulundurmak"  ve "Silahlı terör örgütüne üye olmak"tan hapis cezaları verildi. Aralarında katliamın örgütleyicisi İlhami Balı’nın da bulunduğu 15 firari sanık hakkında ayrılan dava dosyası ise, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye ediliyor.    PATLAMA SONRASINDA GAZ SIKILDI   Katliam sonrasında ve yargılama sürecinde dikkat çekici bilgi ve belgeler ortaya çıktı. “Türkiye siyasi tarihinde değişimlere neden olan katliam” olarak da anılan Ankara Garı Katliamı, yaşanan patlama sonrasında olay yerine ambulanslar yerine ilk olarak çevik kuvvet polisleri ve TOMA’ların gönderilmesi, daha ilk andan siyaset ve emrindeki idarenin yaklaşımını gösterdi. İl Sağlık Müdürlüğü’nün ‘Ambulanslar 5 dakika sonra olay yerine gitti’ açıklamasını GPS kayıtları yalanlarken, katliamdan sonra alana gelen 6 ambulansın yurttaşların tüm ısrarlarına rağmen yaralılara müdahale etmeden uzaklaştığını ise Mobese görüntüleri ortaya çıkarmıştı.    İSTİHBARAT YAĞDIĞI BELGELERLE ORTAYA ÇIKTI   Ülkede o dönem rutin bir uygulama haline gelen ‘yayın yasağı’ uygulaması ve ‘soruşturmada gizlilik’ kararı, bu katliamda da uygulandı. Olayla ilgili İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri’nin emniyet görevlileri hakkında hazırladığı ön inceleme raporunda ise, Ankara Emniyeti’ne Suruç katliamının ardından istihbarat yağdığı ve Ankara’nın da saldırı girişimi olabilecek yerler arasında olduğu ortaya çıktı. Bundan kaynaklı kalabalık bulunan alanlar, miting ve gösterilerde ek tedbirler alınması yönünde çok sayıda uyarılar yapıldığı raporda yer aldı. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nın 10 Ekim katliamının gerçekleştiği sabah TEM Daire Başkanlığı'na gönderdiği, aralarında bombacı Yunus Emre Alagöz'ün de bulunduğu 3 isme dair “Gizli” ibareli yazıda sansasyonel eylemler yapabilecekleri belirtilmesine rağmen, ancak patlamadan sonra Ankara TEM Şube Müdürlüğü'ne iletildi.   TEK KAMU GÖREVLİSİNE DAVA AÇILMADI   Gizlilik kararıyla 8 ay boyunca yürütülen soruşturmada bombacıların Ankara'ya polis aramalarından geçerek ve adeta eskort eşliğinde geldiği kamuoyuna yansıdı.  Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından 28 Haziran'da tamamlanan iddianame, Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce 12 Temmuz 2016 tarihinde kabul edildi. Kamu görevlileri hakkında avukatlar ve ailelerce yapılan suç duyurularının tamamı ise reddedildi.    GÖZ GÖRE GÖRE TUTUKLANMADILAR   İlk mahkemede avukatların çabasıyla tutuklanmayan sanıklar tutuklanırken, sonrasında DAİŞ’in merkezi haline gelmesine göz yumulan Antep, Hatay ve Kilis’ten gelen dosyalarla aslında katliamın nasıl örgütlendiği ortaya çıktı. Yunus Durmaz üzerinde 7 Temmuz 2016 tarihinde ortaya çıkan bir belgede, DAİŞ yöneticilerinden "Ebu Enes" kod ismini kullanan Deniz Büyükçelebi'nin hem katliam öncesi hem de sonrasında takip edildiği ve Türkiye'de bulunduğu ortaya çıktı. Büyükçelebi hakkında Ankara katliamından 8 gün sonra Ankara 3’üncü Sulh Ceza Hakimliği'nin 18 Ekim 2015 tarihli 2015/3917 sayılı yakalama kararı çıkarıldığı anlaşıldı. Yine canlı bombaları Ankara'ya getiren araca eskortluk yaptığı belirtilen araçta parmak izi bulunan ve tutuklu sanıkların tamamı tarafından tanınan firari sanıklardan Suphi Alpfidan’ın 4 Mart 2016 tarihinde Almanya'dan Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra gözaltına alındığı, sorgusunun ardından ise serbest bırakıldığı yansıdı.  Katliamın failleri arasında yer alan ve DAİŞ üyeliğinden tutuklanan "Ömer Hattap" kod adlı Mehmedin Baraç de, AKP Bingöl İl Gençlik Kolları üyesi çıktı.   ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK, HAREKET ETTİLER   Katliamın faillerinden Yunus Emre Alagöz ve Halil İbrahim Durgun’un katliam günü sabah saatlerinde Ankara Gölbaşı’nda bindikleri taksiden indikten sonra Meclis Dikmen Kapısı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın olduğu kavşaktan İsmet İnönü Bulvarı boyunca Meclis Çankaya Kapısı yönünde yürüdükleri görüntülere yansıdı. Buradan başka bir taksiye binen bombacılar, Hipodrom Caddesi ve Kazım Karabekir Caddesi’ni kesen kavşak yani TCDD Genel Müdürlüğü’nün yanındaki yolda indikleri ortaya çıktı.   2012 YILINDA DİNLENMİŞ   Dava dosyasında yaşanan bir diğer skandal, olay yeri inceleme görüntülerinde patlamanın ardından delillerin tümü toplanmamışken belediye ekiplerinin patlama alanında temizlik yapması oldu. Duruşmaların henüz devam ettiği 21 Kasım 2017 tarihinde ise, firari sanık Edremit Türe’nin ‘El-Kaide üyesi’ olarak emniyet tarafından 2012 yılında takibe alınmasına rağmen yakalanmadığı, o dönem Suriye’den Kırıkkale ve Kırşehir’e gelip gittiği kamuoyuna yansıdı. Türe, katliamın organizatörlerinden biri olarak hala aranıyor.  Saldırılar sonrasında Suriye’de YPG tarafından yakalanan Savaş Yıldız, ANHA’ya konuşmuş ve Durmaz, Balı ve Türe’nin MİT ajanı olduğunu ileri sürmüştü.   ASKERLERİN ‘ŞIHIM’ DİYE HİTAP ETTİĞİ ORTAYA ÇIKTI   DAİŞ’in Türkiye ayağında önemli bir konumu olan İlhami Balı’nın Antep’te yürütülen soruşturma dosyaları da Gar Katliamı davasında yer aldı. Antep Emniyeti’nin Balı hakkında düzenlediği fezlekeye göre Antep polisi, Balı’yı 4 Haziran-4 Kasım 2014 tarihleri arasında dinledi, fiziki takibe aldı. Bunun sonucunda Balı’nın 997 adet tapesi oluşturuldu, 19 adet takip yapıldı. Bunlarda Balı’nın hastane ziyaretleri yaptığı, yaralı DAİŞ’lilerini hastanelere sevk ettiği gündeme geldi. Yine Balı’nın Kilis Ağır Ceza Mahkemesi’nden gelen tapelerinde Temmuz 2015’ten Eylül 2015'e kadar sınır geçişlerini organize ettiği bilgileri yer aldı. Balı’nın askere “Buralardan bir isteğin var mı?” diye sorduğu ve askerin Balı’ya “Şıhım” diye hitap ettiği anlaşıldı. Kırmızı bültenle aranan İlhami Balı’nın yine 27-29 Mart 2016 tarihleri arasında Ankara’da lüks bir otelde konakladığı ve bu süreçte üst düzey MİT yetkilileri ile görüştüğü iddiaları kamuoyuna yansıdı. Balı’ya dair çıkan haberlere dair iktidar ve MİT yetkililerinden tek bir açıklama gelmedi.   KATLİAM GÜNÜ DERNEK FESHEDİLDİ   Her duruşma sonrasında yeni belgelerle DAİŞ’in nasıl elini kolunu sallayarak, Türkiye içerisinde gezdiği örgütlendiğinin ortaya çıktığı davada, DAİŞ’in eğitim kamplarında fotoğrafları ortaya çıkmasına rağmen “yeterli delil yok” denilerek serbest bırakılan DAİŞ’lilerden Ahmet Güneş ve İlyas Kaya’nın, 10 Ekim katliamının planlayıcıları arasında olduğu tespit edildi. DAİŞ’in örgütlenme alanlarından olan Genç Ensar Derneği, 10 Ekim 2015 yani katliam günü düzenlediği Olağanüstü Genel Kurulu’nda kendisini feshettiğinde üye listesinde firari sanık Ahmet Güneş, DAİŞ’in eğitim kamplarında görüntüsü tespit edilen İlyas Kaya, davanın tutuklu sanıklarından Abdülmutalip Demir’in imzaları da bulunuyordu.   PARMAK İZLERİ BOMBALAR ÜZERİNDE   Hatay 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi'nden gelen dava dosyası sanıklarından aynı zamanda Gar Katliamı davası firari sanığı Ahmet Güneş’in bombalar üzerinde parmak izi bulundu. Hatay İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Müdürlüğü'nün 6 Temmuz 2017 tarihindeki uzmanlık raporuna göre, metal plakalar üzerine sarılı şeffaf koli bantları yapışkan yüzeylerinden Ahmet Güneş'in 2, yine firari olan Ömer Deniz Dündar'ın da 4 adet parmak izi belirlendi. Ayrıca firari sanık Ömer Deniz Dündar hakkında da canlı bomba yeleklerinden çıkan parmak izi nedeniyle 6 Temmuz 2017 tarihinde hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarıldığı son olarak dosyaya giren deliller arasında yer aldı.   KARARI ÇIKARDI AMA YAKALANMADI    DAİŞ’in örgütlenme merkezi arasında yer alan Antep’ten gelen her yeni belgede yeni skandallarla karşı karşıya kalınmaya devam edildi. 10 Ekim Ankara Katliamı'nın planlayıcısı olan ve polis baskınında kendisini patlatan DAİŞ emiri Yunus Durmaz'ın yakalama kararına rağmen sadece fiziki ve teknik takibe alındığı oldu. İstanbul 16’ncı Ceza Mahkemesi tarafından 11 Kasım 2013 tarihinde çıkarılan yakalama kararı olmasına rağmen Durmaz hakkındaki yakalama kararı Gaziantep Emniyeti ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yerine getirilmedi.   ‘İNSANLIĞA KARŞI SUÇ’ SAYILMADI    Yargılama sürecinde mahkemeye ulaşan her belgenin katliamdaki sorumluluklarını yerine getirmediklerini gözler önüne serdiği kamu görevlileri yerine katliamı araştıran gazeteciler ve yaşamını yitirenlerin yakınları hakkında davalar açıldı.   Avukatların ısrarla katliam sanıklarının “insanlığa karşı suç” kapsamında yargılama talepleri de yine uygun görülmedi. 19 sanık yönünden verilen karar sonrasında açıklanan 872 sayfalık gerekçeli kararda bu kadar rahat hareket eden örgüt üyelerinin telefon takibine, istihbarat çalışmalarına, Suriye ile yazışıp canlı bombaları sınırdan almalarına, Ankara’ya kadar gelmelerine, eylemden sonra Antep’e geri dönmelerine rağmen nasıl yakalanamadıkları, bu konuda istihbarat açığı olup olmadığına değinilmedi. Avukatların kamu görevlilerin yargılanma taleplerinin ret edilmesinin gerekçesinin de açıklanmadığı gerekçeli kararda kamu görevlilerinin DAİŞ’in eylem yapacağı bilgisine rağmen önlem almadığı yönündeki müfettiş raporuna rağmen valilik ve savcılık kararıyla yargılanmadığı bilgisi verildi.   FİRARİ SANIKLAR DOSYASI    Sanıkların yargılandığı tüm dava duruşmaları boyunca avukatların taleplerini kabul etmeyen mahkeme heyeti, 8 Kasım 2018 tarihinde görülen duruşmada birçok kez talep edilen ve dosyada da X, Y, Z olarak tanımlanan kişilerin bulunması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına, Antep Emniyet Müdürlüğü’ne IŞİD sanıklarına dair albümler için müzakere yazılmasına, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak sanık Yunus Durmaz hakkında tüm kayıtların istenmesi, İçişleri Bakanlığı’nı listesinde ödülle aranan IŞİD sanıkları hakkında bilgi istenmesi, Şengül Büyükçelebi ve Hülya Balı’nın tanık olarak dinlenmesi için müzekkere, Savaş Yıldız hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılması gibi talepler kabul edildi.   İNSANLIĞA KARŞI SUÇ YARGILAMASI YAPILACAK   6 Ağustos 2019 tarihinde Ankara Cumhuriyet Savcısı Yarcan Mutlu tarafından hazırlanan yeni iddianamede, "2'si çocuk 100 kişiyi kasten öldürmek" ve "20'si çocuk 391 kişiyi kasten öldürmeye teşebbüs" suçlamalarının yanı sıra Ekinci’nin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 77'nci maddesindeki "insanlığa karşı suç"tan cezalandırılması istendi.   Dava süresince yaşananları ve gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasına dair atılmayan adımları dava avukatlarından İlke Işık değerlendirdi.   AV. IŞIK: ADALET SAĞLANAMAZ   Gar Katliamı’nın ülkenin en büyük katliamı olduğunun yargılama aşamasında mahkeme başkanı tarafından dile getirildiğini anımsatan Av. İlke Işık, IŞİD’lilerin ellerini kollarını sallayarak Ankara’nın ortasına gelip bomba patlattığı katliamın yargı sürecinin halen devam ettiğini kaydetti.   “Kimse bize 10 Ekim Ankara katliamının siyasi iktidardan bağımsız olduğunu söylemesin” diyen Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten ‘adaleti sağlayacağız’ diyorsanız katliamda yaşamını yitiren ve etkilenen herkese adalet sağlasınlar. Sadece bombacılara müebbet vererek bu saldırının üstünü kapatamazsınız. O katliamcılar Ankara’ya nasıl geldi? Antep’te polis, MİT ne yapıyordu? Katil ellini kolunu sallayıp nasıl Gar’ın önüne kadar geldi? sorularımıza cevap vermiyorlar. Geldiğimiz nokta bizi doğruluyor. Davutoğlu’nun itirafları bunun işaretidir. Sanıklar ülke içerisindeyken yakalanmadılar bilerek yakalamadılar. Yakalaması gerekliyken gizli görüşme yapanlara ne olacak? Ne yapacağız onlar cezasız mı kalacak? Hiç kimse bu katliamı unutmadı, kapatmak isteseler de kapatılmayacak kadar suçlular.”   ‘SUÇ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİ’   IŞİD sanıklarının sadece “Anayasal düzeni bozmaktan” ceza almasının yeterli olmadığını, ‘insanlığa karşı suç’ kapsamında da yargılanmaları gerektiğini vurgulayan Av. Işık, firari sanıklar yönünden devam eden dava dosyasında da taleplerine ilişkin gelen eksik belgelerin tamamlanması için girişimleri olduğunu belirtti.   Av. Işık, Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dosyası ile birleştirilen ve ‘insanlığa karşı suç’ kapsamında yargılanması istenen sanık Erman Ekici’nin dava dosyasında yeniden insanlığa karşı suç tartışmasının önünü açacağını dile getirdi.   DURUŞMA 21 KASIM’DA    Kendilerinin daha önce tutuklu sanıklar için insanlığa karşı suç kapsamının değerlendirilmesi gerektiğini birçok kez mahkemeden talep ettiklerini aktaran Işık, “Çok ilginç bir şekilde bir savcı ‘insanlığa karşı işlenmiş’ olarak tanımladı ve iddianame hazırladı ama bir yandan da Ankara 4’üncü Ağır Mahkemesi ‘insanlığa karşı suç yoktur’ diyerek gerekçeli karar yazdı. Biz o karara itiraz ettik ve Bölge Adliye Mahkemesi henüz karar vermedi. Bu konuda 21 Kasım’da görülecek mahkemede bir kez daha tüm sanıkların insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yargılanmasını isteyeceğiz” diye konuştu.   Ankara Gar Katliamı davasının uzun soluklu bir mücadele olduğunu ve bu davada bu kadar aşama kaydedilmesinin en büyük sebebinin de ailelerin mücadelesi olduğunu söyleyen Av. Işık, herkesi 21 Kasım’da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek dava duruşmasına davet etti.   MA / Berivan Altan