Çiçek: Öcalan yüz yıllık kötülük düzenine karşı çıkıyor 2019-08-17 09:01:42 İSTANBUL - Öcalan’ın Ahlat ve Malazgirt’te başlayan Türk-Kürt ilişkisinin 1921 Anayasası’na kadar gelişimine değinirken tarihsel bir güzelleme yapmadığını vurgulayan HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Cengiz Çiçek, Öcalan’ın yüz yıllık kötülük düzenine karşı çıktığını söyledi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 7 Ağustos’ta avukatlarıyla yaptığı görüşmede dikkati çektiği Kürt-Türk ilişkisinin tarihsel seyrine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hakların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eşbaşkanı Cengiz Çiçek, Öcalan’ın Ahlat ve Malazgirt’ten bahsederken tarihsel güzelleme yapmadığını, yüz yıllık kötülük düzenine karşı çıktığını vurguladı.    HUKUKU AŞAN BİR SAVAŞ HALİ    İmralı’daki tecridin hukuku aşan son derece politik ve ideolojik bir savaş hedefiyle ele alındığını vurgulayan Çiçek, “Dönemine göre güncel nedenleri değişse de İmralı tecrit politikalarının temel amacının bir bütün olarak Sayın Öcalan’ın politik karşılığına ve müdahilliğine yönelik olduğunu biliyoruz. O nedenle sürekli bir devlet operasyonuyla karşı karşıyayız” dedi.   ÇÖZÜM ADRESİ DAHA DA NETLEŞTİ    Öcalan’la son dönemde yapılan görüşmelerin bu politik tutuma göre belirlendiğini ifade eden Çiçek, “Bununla beraber yıllar içerisinde mutlak tecrit ile devreye konulan tüm saldırı ve baskı politikalarını toplumsal direniş boşa çıkardı. Her geçen gün derinleşen Kürt meselesinde çözüm adresinin daha da netleşmesinin de görüşme takvimini etkilediğini de söyleyebilmek mümkün. Bu genel tespitlerin dışında özel olarak son İmralı avukat görüşmesine izin verilmesinin esas amacının henüz ne olduğunu bilebilecek durumda da değiliz. Açıkçası buna çok kafa yormanın da doğru bir iz sürme yöntemi olduğunu düşünmüyorum. Devlet tarafından bilinçli olarak kapalı bir alan olarak tutulan İmralı’da yapılan görüşmelere dair yapılacak her iyi niyetli yorum da geçmiş tecrübelerden sabitle söylenecek olursa, tecrit politikalarının esas amaçlarından olan algı operasyonu, çarpıtma ve gerçeği ters yüz etme politikalarına hizmet ediyor” diye belirtti.   ‘DEMOKRATİK SİYASET TUTUM ALMALI’   Tecridin hukukun dışına çıkarılıp politikleştirmesine karşı demokratik siyasetinin tutum alması gerektiğini ifade eden Çiçek, “İmralı’daki tecrit politikaları ahlaka ve hukuka ne kadar uygun? Devleti yönetenlerin temel sorunlarımız hakkında söyledikleri ne kadar Türkiye halklarının lehine, Sayın Öcalan’ın söyledikleri ne kadar lehine? Hangi siyasal anlayış ya da söylemler, toplumu ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak daha fazla demokratik çıkışa yönlendiriyor? Dolayısıyla söz konusu İmralı olduğunda demokrasi güçlerinin ya da kendisini demokratik kriterlerle tanımlayan güçlerin bu kadar iktidar oyunlarının oynandığı bir sahada duymadıkları, görmediklerinden ziyade duyduğu ve gördükleri üzerinden yorum yapmaları, tavır geliştirmeleri, en doğru tutum olacaktır. Aksi durum, tecrit politikalarının amacına hizmet eden çarpıtma düzeninin dişlisi haline gelmekten kurtulamayacağız. Yine bu kadar algı operasyonuna zemin sunan tecrit politikasına siyaseten, ahlaken ve hukuken karşı çıkmak da öncelikli demokratik tutum olmak zorundadır” diye konuştu.    ‘ÖCALAN ÇÖZÜME ODAKLANIYOR’   Öcalan’ın avukatları ile yaptığı görüşme sonucunda “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum. Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldıralım” sözlerine değinen Çiçek, Öcalan’ın halklara kadermiş gibi dayatılan savaş politikalarına karşı barış politikasını gerçekleştirdiğini söyledi. Çiçek, şöyle devam etti: “Öcalan, sürekli bir savaş halinin ve insan kaybının bir arada yaşama duygularını zayıflattığı ve dolayısıyla demokratik çözüm ihtimalini de zayıfladığını görüyor. Öcalan’daki bu barış ısrarının temelinde, yüz yıl önce uluslararası sömürgeci güçlerin bir bölge sorunu olarak yarattıkları Kürt ve Kürdistan sorununu, günümüzde küresel kapitalizmin tekelinden çıkarma arayışının yattığını söyleyebiliriz. Neticede Öcalan, tarihsel Kürt-Türk ilişkilerinin gönüllü, rızaya dayalı ve kendi öz güçleri üzerinden geliştirildiğinde her iki halka nasıl kazandırdığının, küresel güçlerin bu ilişkiye müdahalesiyle birlikte her iki halka da nasıl kaybettirdiğinin bilinci ve tespiti üzerinden sorunun çözümüne odaklanıyor.”    ‘KÜRT SORUNU HER YERİ KUŞATIYOR’   “Öcalan, gerek uluslararası gerekse ulusal ölçekteki iktidar çıkarlarından ziyade halkların çıkarlarını esas alan bir çözüm zeminini güçlendirmeye çalışıyor” diye devam eden Çiçek, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün Türkiye’yi ekonomik ve siyasal alanda küresel kapitalizme bağlı kıldığını hatırlattı. Kürt sorunun çözümsüzlüğünün içerde milliyetçiliğin din haline getirilmesi ve ulus-devletçi iktidarların iktidar üretim aracına dönüştürdüğüne dikkati çeken Çiçek, şunları dile getirdi: “Bu ikili iktidar devinimi, doğal olarak yıllar içerisinde her türden toplumsal değerin iğdiş edilmesi gibi bir sonuç doğurmasına neden oluyor. Bu gayri ahlakilik düzeni ve iktidar uğruna her türlü değerin çarçur edilmesi süreci, sadece toplumsal doğaya dönük bir savaş olarak kalmıyor. Her türlü ranta dayalı bu düzen, Kaz Dağlarında doğaya, Hasankeyf’te tarihe, Barış Akademisyenleri şahsında düşünceye, KHK’liler şahsında emeğe ve eril zihniyetin doğal olarak zirveleştiği zaman diliminde kadına yönelik savaş halini alıyor. Dolayısıyla Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde devrede olan savaş hali ve bu halin yarattığı zihniyet, her yeri kuşatıyor, teslim alıyor ve tecrit ediyor.”   'BARIŞ DİĞER SORUNLARI DA ÇÖZER'   Kürt sorununa demokratik çözüm, Kürt-Türk ilişkilerinin demokratikleştirilmesiyle beraber diğer alanlardaki demokratikleşme sürecinin hızlanacağının da görülmesi gerektiğini ifade eden Çiçek, şöyle dedi: “Nitekim son yıllarda Türkiye’deki ekonomiye, toprağa, ormanlara, kentlere, akarsulara dönük politikalara baktığımızda sermaye gruplarını zenginleştiren, ülke insanını fakirleştiren bir seyir göze çarpıyor. O nedenle sormak gerekir; ülkeye, coğrafyasına, tarihine, doğasına, kültürüne ve toplumsal değerlerine bu kadar ihanet eden bir siyasal anlayıştan Kürt sorununda nasıl bir 'milli ve yerli' duruş beklenebilir mi?”    ‘ÖCALAN ARAYIŞINI DERİNLEŞTİRİYOR’   “Öcalan bu gerçekten yola çıkarak ortak tarihimizin, kültürümüzün, inanç değerlerimizin kısacası bu toprakların gerçeğine, ruhuna uygun bir çözüm-barış arayışını derinleştirmeye çalışıyor” diyen Çiçek şunları ifade etti: “Bu toprakların tarihinde herkese yer vardı. Hristiyan’a, Yahudi’ye, Müslüman’a, Alevi’ye, Türk’e, Kürt’e, Arap’a, Çerkes’e vs. Bu coğrafyayı anayurt tutmuş her farklılık, bir arada yaşamın formülünü bulmuşlardı. İmparatorluktan ulus-devlete seyreden büzüşme-küçülme döneminde yaşanan travmatik dönemler, zihni ve politik büzüşme sürecini de beraberinde getirdi. Kendi dinamikleri ve koşulları bağlamında reel olarak açıklanabilecek bu geçiş sürecinin kodları, 21. Yüzyıl gerçekliğini karşılamaktan uzak olduğu kadar, yüz yıl öncesinin travmasının halen canlı tutulması, toplumu ve siyaseti hastalıklı durumdan çıkarmıyor. İşte bu hastalıklı ve travmatik durum, çarpık, yanılsatan, inkâr eden ve despotik siyasetlerle Türkiye halklarını esir almaya devam ediyor.”   ‘BU HAFIZASIZLIK DEMEK’   Mevcut imparatorluk bakiyesini, yüz yıldır dincilik ve milliyetçilik politikalarıyla ayakta tutma çabaları, teritoryal açıdan sonuç almış gibi görünse de Türklüğü ve Sünnilik kimliklerini de zarar verdiğini ifade eden Çiçek, bu iki kimliğin tarihsel süreç içerisinde diğer etnik ve inanç kimlikleriyle iç içe geçerek birbirlerini beslediğini anımsattı. İç içe geçmiş bu kimliklerin ve ortak değerlerin birbirinden koparılmaya çalışılması, sadece kültürel değil tarihsel bir kopmaya ve kırılma sürecine işaret edeceğini belirten Çiçek, şunları söyledi: “Bu da tek kelimeyle hafızasızlık demektir. Örneğin İstanbul seçimleri öncesi adaylardan biri olan İmamoğlu üzerinden Karadenizli insanlarımıza yönelik yapılan Pontus tartışmalarında da bunu gördük. Pontus karşıtlığı üzerinden güncel seçim zaferi elde etmek isteyen günümüz iktidarı, Karadeniz’in tarihsel gerçeğini yok sayarak, bölgenin kültürel kimlik oluşumunda başat rol oynayan tarihsel birikimleri de inkâr ederek tarihimize, kültürümüze ve insani değerlerimize büyük bir kötülük yapmış oluyor. Öcalan, aslında kuruluşundan bugüne çeşitli yöntemlerle hayata geçirilen bu ‘Yüz yıllık kötülük düzenine' karşı çıkıyor.”   'KÜRT HALKINA YER AÇMAYA ÇALIŞIYOR'   Öcalan’ında sistematik bir şekilde elenmeye çalışılan Kürt kimliğine ve kültürüne ait olduğu ve Kürt halkının hak ettiği bir yer açmaya çalıştığının altını çizen Çiçek, Öcalan’ın çabasının Kürt varlığının yok sayılması ve elenmesi politikalarına karşı, tarihsel ilişkilerin hakikat zemininde yeniden tesis edileceği anlamına gelen bir yer açmaya çalıştığına dikkati çekti.   ‘ONURLU BİR BARIŞ DEMEKTİR’   Öcalan’ın bu çabasının günümüz siyasal ikliminde Kürt sorununa demokratik çözüm getireceğini vurgulayan Çiçek, devamla şöyle dedi: “Öcalan’ın çabası ortak tarihimizle barışma anlamına gelecek. Bütün kültürlerin, kimliklerin tarihi ve kimlikleriyle de barışılacağı gibi tarihsel bir sonuca gebe olacak Kürt sorununda onurlu barış demektir. Daha özetle Kürt sorununun demokratik çözümü sistemin demokratikleşmesi demek, Kürt sorununda onurlu barış, bu toprakların ortak tarihiyle savaş halinin da son bulması demektir.”    ‘GÜZELLEME YAPMIYOR’   Öcalan’ın halkların tarihsel ilişkilerine sık sık vurgu yaparak bu ilişkilerin ruhuna ve gerçeğine uygun bir çözüm önermesini sürekli gündemde tuttuğunu hatırlatan Çiçek, “Tarih günümüzde gizli” ilkesinden hareketle tarihin ve günümüzün diyalektik bağını kurarak doğru tespitler ve adil çözümlere ulaşabileceğini söyledi. Günümüzde adaleti güç dengelerine göre değil tarihsel ilişkilerin esasına ve evrensel değerlerin gerekliliğine göre tesis etmek gerektiğini belirten Çiçek, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Örneğin Öcalan Ahlat ve 1071’den bahsederken bir tarihsel güzelleme yapmıyor. Günümüz Kürt-Türk ilişkilerini fazlasıyla belirleyen tarihsel ittifaklara ve dönüm noktalarına işaret ediyor. Ayrıca bu mekân ve zamanların resmi tarih okuması dışında ele alınması ve bu temelde dersler çıkarılması gerektiğini salık veriyor. Örneğin Ahlat’ı ele alalım; tarih boyunca uygarlıkların beşiği yerlerden, kültürlerin ve dillerin harmanlandığı ve bir arada yaşayabildiği yegane merkezlerden birisi olarak ön plana çıkıyor. Bu yönüyle çok uluslu ve çok kültürlü tarihimize en iyi örneklerden birisi.   KRİTİK ROL    Aynı şekilde Türk kavminin Anadolu’yu yurt edinme sürecinde kritik rol oynamış bir yer. Bu yer edinme sürecinde yerli halk olan Kürtlerle Türklerin tarihsel işbirliğinin sonucu olarak günümüze kadar seyreden Anadolu Türk tarihinin hikâyesi de başlamış oluyor. Sonraki süreçleri acısıyla tatlısıyla, doğrusuyla yanlışıyla değerlendirmek ayrı bir tartışma konusu. Ancak Öcalan, böylesi bir ilk olma özelliği olan yer ve tarihlere vurgu yaparak günümüz tekçi ve inkârcı politikacılara bir şeyi hatırlatıyor: tarihsel süreklilik içerisinde Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türk-Kürt ilişkileri bir ittifak şeklinde yürütülmeseydi, günümüzde bir Türk ulus gerçeğini bu kadar net ifade etmek mümkün olmayabilirdi.”    AHLAT’TA ÇIKAN TARİHSEL İTTİFAK   Öcalan’ın, 1924 yılından sonra Kürt sorununda tedip, tenkil ve tehcir politikalarıyla tarihsel ilişkileri yok sayan ve kültürleri bir bir yok eden anlayışın eleştirisiyle bu tarihsel yerlere ve tarihlere vurgu yaptığını sözlerine ekleyen Çiçek, “Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresine katılımında Kürdistan delegelerinin oynadığı tarihsel rolü hepimiz biliyoruz. O gün Mustafa Kemal’in önünü açan bu rol oynanmazsa belki tarih başka türlü yazılacaktı. Şimdi bu iki örnekten yola çıkarak kendini Neo Osmanlıcı ya da Kemalist olarak tarif edenlerin eleştirisini yapmak gerekir. Ahlat’ta ortaya çıkan tarihsel ittifakla varlıklarını bugüne kadar Anadolu’da var edenler, ittifak ettikleri Kürtlerin bugünkü torunlarına anayurtları Rojava’da bile açıktan savaş dayatıyorlar. Aslında böylece sıkça övündükleri Osmanlı’yı, günümüz dincilik ve Türkçülük politikaları bağlamında ne kadar araçsallaştırdıklarını da itiraf etmiş oluyor" dedi.    TARİH GERÇEKLİK PERSPEKTİFİNDE OKUNMALI   Çiçek devamla, şunları belirtti: "Benzer şekilde Neo Osmanlıcı AKP’ye karşı demokratik muhalefet yaptığını iddia eden Kemalist çevre, Mustafa Kemal’in delege olarak yer aldığı Erzurum Kongresini ne düzeyde ve nasıl anlamlandırıyor? Veya Kürtler ve Türklerin ortak vatanı olarak kabul ettiği Misak-ı Milli’nin çarpıtılmamış gerçekliğinin ne kadar arkasındalar?  Mustafa Kemal’in Kürtlerle geliştirdiği reel politikanın yüzde kaçını kendileri hayata geçirebiliyor? Erzurum ve Sivas Kongreleri sürecinden başlayarak 1921 Anayasası yapım sürecine kadar geliştirilen ittifakların nasıl tarihsel kazandırdığını ve tarihsel ittifakın ruhuna uygun kaleme alınmış o 1921 Anayasasının yüz yıllık Cumhuriyetin en ileri anayasası olduğunu görebiliyorlar mı? 1921 Anayasası başta Kürt Sorunu olmak üzere bugünün köklü sorunlarına kendisinden sonraki anayasalardan daha fazla çözüm imkânı sunuyor.”   KÜRT-TÜRK TARİHSEL İTTİFAKI   Tarihsel ittifak süreçlerinden sonraki katliamlara, haksızlıklara, yok saymalara ilişkin ise Çiçek, şunları söyledi: “Öcalan’ın da vurgu yaptığı bu tarihsel işbirliği ve reel politik buluşmaların sonucu olan ortak kazanımların demokrasiye, demokratik ilişkilere ve sisteme dönüştürülememesi sonucu, ortaya çıkan krizli yapı ve bu krizden çıkışın politik çözümü oluyor. Türkiye’de geleneksel ana akım siyasetlerin tutarsızlığı da burada yatıyor. Tarih bilincinden yoksun ya da kendi iktidarlarının aracı haline getirme amaçlı tarihi çarpıtarak, tedavüle konulan Türkçülük politikası, sadece diğer halklara değil Türk halkına da kaybettiriyor. O nedenle Öcalan ‘Türk, Kürtsüz olmaz’ dedi. 1924’den bugüne ve özellikle son yıllarda ortaya konulan Kürt karşıtı politika sadece Kürtlere değil Türklere de kaybettirdi. Kaybeden Kürtlük, yoksullaşmayla, yoksunlaşmayla, tarihsizleşmeyle ve belleksizleşmeyle kaybeden Türklük demektir. Yine kaybeden Ermeni, Rum, Arap, Çerkez, Pomak, Gürcü vs. kaybeden Türk demektir. Aynı şekilde kaybeden Alevi, Hıristiyan, Yahudi, Süryani, Keldani vs. kaybeden Müslüman demektir.”    ‘TECRİT LAĞVEDİLMELİ’   Öcalan’ın Türkiye’de Kürt sorunuyla bağlantılı bütün sorunlarını çözmede muhatap olduğunun vurgusunu yapan Çiçek, bu bağlamda İmralı tecrit koşullarının tümden lağvedilmesi olmazsa olmaz bir adım olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Türkiye kamuoyunun demokratik standartlarda ve tarihsel ilişkilere uygun bir çözüm zihniyetine hazırlaması gibi bir ön ödevi olduğunu kaydeden Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı: “Çünkü bir meselenin çözüm zihniyeti ya da gerekli olan psikolojik ortamı yaratılmadan bırakalım çözümünü, son yıllarda olduğu gibi sorunun adından bile bahsetmek pek mümkün olmuyor. Bunun için demokrasi ittifakı ulus devletlerin dini haline getirilmiş milliyetçiliğe karşı birleşik bir mücadele öncülüğü olmalıdır. O nedenle ulusal olsun, uluslararası olsun, azami kâr ve iktidar hırsıyla doğayı, tarihi, sınıfı, kadını, kültürü, halkları vs. bütün değerlerimizi talan eden, katledenlere karşı tüm toplumsal, ekolojik, sınıf, kadın vs. hareketlerin yurdun dört biryanında nehirler misali akması ve buluşmasını örgütleyecek büyük insanlık direnişine ihtiyacımız var. Nazım’ın ‘Ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor’ dediği gibidir.”    MA / Naci Kaya - İrfan Tuncçelik