Çelebi: Sormaya, sorgulamaya ve eleştirmeye devam edeceğiz 2019-07-14 09:07:22 İSTANBUL - İktidarların sürekli olarak sorgulamayan, eleştirmeyen ve olanı kabul eden bir toplum yaratmaya çalıştığını söyleyen gazeteci Mehmet Ali Çelebi, “Sahnenin tozunu almış gazeteciler olarak bundan sonra da sormaya, sorgulamaya ve eleştirmeye devam edeceğiz” dedi. Kapatılarak mallarına el konulan Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi çalışanlarının yargılandığı davanın 5’inci duruşması 28 Haziran’da İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.  3’ü tutuklu 14 çalışanının yargılandığı davada gazetecilere toplam 14 yıl 4 ay hapis cezası verilerek, tutuklu yargılanan gazetenin imtiyaz sahibi İhsan Yaşar ve editörler Mehmet Ali Çelebi ile Reyhan Hacıoğlu tahliye edildi. Özgür Gündem davasından 1 yıl 6 ay hapis cezası bulunan Çelebi, Demokrasi Gazetesi davasındaki tahliyeden sonra Silivri Açık Cezaevine sevk edildi. Avukatların savcılığa başvuruda bulunmasıyla birlikte Çelebi, 9 Temmuz’da tahliye edildi. Çelebi, gözaltına alınma sürecini ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘SAVCI GÖRMEDEN MAHKEMEYE SEVK ETTİ’   4 Nisan 2018’de gece yarısına yakın bir saatte kapısının hızla vurulduğunu ifade eden Çelebi, kapıya vuranların açılmaması halinde kapıyı kırarak içeri girme tehdidinde bulunduğunu söyledi. Kapıyı açmasıyla birlikte maskeli bir grubun eve girdiğini belirten Çelebi, “İlk önce beni yere yatırdılar. Ardından evin her tarafını didik didik aradılar. Aramalar sonucunda evde bulunan ve hiçbir şekilde yasaklı olmayan dergiler ile dünyanın birçok ülkesine ait hak ve özgürlükler meselelerini anlatan kitaplara el koydular. Ardından beni gözaltına aldılar. Daha sonra emniyete götürmek için dışarı çıkardılar. Normalde evde üstümü aramalarına rağmen beni dışarı çıkardıklarında bütün mahalle uyansın ve herkese teşhir olsun hesabıyla bir üst araması daha yaptılar. Ardından araca bindirilerek Vatan'daki Emniyete Müdürlüğü'ne götürdüler. Emniyette uzun bir süre ifadem alınmadı. İfadem alındıktan sonra da savcılığa sevk edildim. Ama ne hikmetse bizi fiziki olarak görmesi gereken savcı bizi görmeden dosyaya bakarak mahkemeye sevk etti” dedi.   7 KİŞİLİK YERDE 42 KİŞİ KALIYOR   Anayasa'nın basına tanıdığı temel hak ve özgürlükler çerçevesinde mahkemede serbest bırakılmaları gerektiğini ifade eden Çelebi, “Ama ne hikmetse mahkeme tutuklama kararı verdi. Ardından Metris Cezaevi’ne götürüldüm. Bir gece Metris’te tutulduktan sonra Silivri Cezaevi’ne götürüldüm. 458 gün boyunca da orada tutuldum. Cezaevinde ise ilk gözüne çarpan şeyin cezaevindeki kalabalıktı. Bizim kaldığımız Silivri Cezaevi’nde daha önce Ergenekon Davası’nda yargılanan generaller kalıyordu. Normalde 7 kişinin kalması gerektiği yerde biz bazen 40-42 kişi kalıyorduk. Toplumda öyle bir baskı mekanizması oluşmuş ki her kesimden insanlar var cezaevinde. Koğuşa çoğu zaman hükümlüler geliyordu ama yer olmadığı için sahanlıkta yatmak zorunda kalıyorlardı" diye konuştu.    EN BÜYÜK SORUN SU   Cezaevlerinde sağlık sorunları açısından birçok problemin olduğunu dile getiren Çelebi, en büyük sorunun ise su olduğunu belirtti. Binlerce kişinin kaldığı cezaevlerinin suyunun temiz olması gerektiğini ifade eden Çelebi, çoğu zaman sularının limon suyu gibi aktığını söyledi. Akan suyun insan sağlığını çok olumsuz şekilde etkilediğini vurgulayan Çelebi, “Cezaevlerine verilen suyu hem sağlık bakanlığı hem de diğer kuruluşlar incelemesi gerekiyor. Ayrıca sıcak su limit olarak veriliyor. O limit aşıldığı zaman sıcak su kesiliyordu. Su kesildiğinde ne banyo ne yapabiliyorsun ne de temizlik yapabiliyorduk. Bu büyük bir sıkıntıydı” dedi.    UZUN TUTUKLULUK    Cezaevinde çoğu zaman revir ve hastane sevklerinin yapılmadığını söyleyen Çelebi, “Bizim koğuşta DBP Sultangazi İlçe Eşbaşkanı İsmail Aktaş da bulunuyordu ve kolu kırıktı. Uzun süre tedavi edilmedi. Yine cezaevlerinde çok sayıda yaşlı insan var ve cezası az kalan kişileri de çoğu zaman bahaneler bularak açık cezaevine göndermiyorlardı. Hakkında kesin bir şey olmamasına rağmen bir çok kişi cezaevinde tutuluyor. Bunların tutukluluk süreleri bazen iki yılı buluyor. Eğer bir tutuklu hakkında bariz, somut bir delil olsa zaten sen onu 3 ayda 5 ayda sonuçlandırılır. Ama şuan cezaevinde hakkındaki davalar kesinleşmemiş ve iki yılı aşkındır tutulan çok sayıda kişi var. İddia makamları bu tutukluluk süreleri boyunca acaba nereden bir senaryo bulurum, nereden bir yafta yapıştırabilirim telaşındalar” dedi.   SURİYE’Yİ ELEŞTİREN YAZIYA CEZA    Türkiye’de şuanda yüzü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğunu hatırlatan Çelebi, Türkiye’nin bu konuda Rusya ile yarıştığını söyledi. Türkiye’nin basın özgürlüğü endeksinde de üst sıralarda olduğunu dile getiren Çelebi, “Tutuklu bulunan gazetecilerin birçoğu bizim davada olduğu gibi tutuklu bulunmaları için somut bir delil gösterilmiyor. Mahkemeler Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktüre yani iktidarın o zamanki ruh haline göre yargılama yapıyor. Eğer durum mevsim normallerindeyse özgürlükçü maddeler hemen işletiyor ama hükümet kaşlarını çattıysa hemen işgüzarlık yapıyorlar. Ve dehşet verici kurgu ve senaryolarla iddianameler hazırlanıyor. Örneğin 2016 yılında yazdığım bir makale var. Yazı Suriye rejimini, Beşar Esad’ı eleştiren bir yazı. Ama iddia makamı nedense alınganlık yapmış ve dava açmış. Üç kişilik mahkeme heyeti de o alınganlık üzerinden bana 18 ay hapis cezası verdi. Yani siz Suriye’yi eleştiren bir yazıya hangi kafayla ceza verirsiniz? Burada hükümetin kaş çatmasına bakılıyor. Oda ona göre kimi zaman işçi fobiyle, kimi zaman sol fobiyle, kimi zaman Kürt fobiyle muhalifleri cezalandırma yoluna gidiliyor” diye belirtti.   GAZETECİLERE GÖZDAĞI VERİLDİ   Efrin'le ilgili yaptıkları haberlerin de tutuklanma gerekçesi yapıldığını ifade eden Çelebi, şöyle devam etti: “Uluslararası hukuka göre siz askeri gücünüzü kendi ülkenizin dışında bir yere gönderiyorsanız bu bir işgaldir. Ve buna ilişkin basının hiçbir haber yapmasını istemiyorlardı. Ki zaten buna ilişkin bazı basın organlarıyla da toplantı yapmışlardı. Bugün medyanın yüzde 95’i iktidarın denetimi altında. İktidar bu bloğun dışında hiç kimsenin bir şey yazmasını, çizmesini istemiyor. ‘Biz aynayı nereye tutuyorsak, nasıl tutuyorsak o şekilde yansıtın’ diyorlar. İddia makamları da o şekilde olaya yaklaşıyor. Aslında bizim tutuklanmamızla hedeflenen şey diğer basına gözdağı vermek ve toplumu sindirmeye çalışmaktı. Bizim üzerimizden gazetecilere ‘Siz düşünemezsiniz, siz üretemezsiniz, siz alan açamazsınız, siz olanı kabul etmek zorundasınız’ denilmek istendi.”   ‘HANGİ İLLEGAL YAPI SİGORTALI İŞÇİ ÇALIŞTIRIR?’   1960, 1971 ve 1980 darbeleri ile 1997 post modern darbesinde dahi bir matbaaya el konulmadığını ifade eden Çelebi, Türkiye’de ilk defa bir matbaaya bir gazeteyi bastığı için el konulduğunu belirtti. Matbaaların ticari kuruluşlar olduğunu dile getiren Çelebi, “Matbaaya getirilen ve legal olan her şey basılır. Zaten gazeteler, matbaalar, radyolar, TV’ler 24 saat boyunca devletin denetimi altındadır. Bir gazete basım aşamasından okuyucuya kadar defalarca o devletin gözlüklerinin altından geçiyor. Basın savcıları her şeyi didik didik ediyor. Siz o zaman yasadışı muamelesi yapmamışsınız ama hükümetin bir işaretiyle apar topar illegal muamelesi yapıyorsunuz. Dünyanın hangi ülkesinde illegal bir yapıda insanlar sigortalı çalışır? Yani o iddia makamlarının ve savcıların hangi kafa yapısıyla iddianameler ürettiği çok açık ortada” ifadelerini kullandı.   ‘SİYAHA BEYAZDIR DEMEYECEĞİZ’   “Gazeteciler sahnenin tozunu almış tiyatrocular gibidir” diyen Çelebi, sözlerini şöyle sürdürdü: “İktidarlar sürekli olarak kendilerini sorgulamayan bir toplum ister. Sosyalist basın, Kürt basını sürekli olarak yeniyi arar, olumsuz olanı, eksik olanı, yanlış olanı eleştirir. Kürt basınına, sosyalist basına yönelik baskıların nedeni de budur. Ancak bizler sahnenin tozunu almış gazeteciler olarak bundan sonra da sormaya, sorgulamaya, eleştirmeye, yanlış varsa buna yanlış demeye devam edeceğiz. Bir şey siyahsa buna bu aldır, yeşildir, beyazdır demeyeceğiz.”    MA / Sadiye Eser - Ferhat Çelik