Türkdoğan: Bakan'ın İmralı açıklaması 'fiili engelleri de kaldırdık' anlamı taşımalı 2019-05-17 09:03:18 ANKARA – İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Adalet Bakanı’nın ‘yasağı kaldırdık’ demesi ile mahkemenin yasağı kaldırması aynı şey değil. 2011-2016 arasında mahkeme kararı yok, fiili bir engelleme vardı. Adalet Bakanının sözleri ‘fiili engelleri de kaldırdık demek’ anlamı taşımalı" dedi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle yaklaşık 6 aydır devam eden süresiz dönüşümsüz açlık grevleri sonucunda 8 yıl aradan sonra Öcalan ile 2 Mayıs tarihinde avukatları görüşme sağlamış ve Öcalan demokratik müzakere çağrılarında bulunmuştu. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül tarafından yapılan açıklama ile İmralı’da uygulanan görüşme yasağının kaldırıldığı belirtildi. Bursa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılan yasağın Adalet Bakanlığı tarafından da açıklanmasına rağmen 2 Mayıs sonrası avukatların yaptığı görüşme başvurularına olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt verilmedi. İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.   İHD VE TİHV, CPT İLE GÖRÜŞTÜ   Hem yapılan avukat görüşünün hem de Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın önemli olduğunu kaydeden Türkdoğan, İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi’nin (CPT) 5 Mayıs’ta Türkiye’ye geldiğini, İHD ve TİHV yetkilileri ile birlikte 6 Mayıs’ta görüşme yaptıkları bilgisini verdi.  Türkdoğan, görüşmeye dair “Görüşmede hem açlık grevlerinin durumlarını, tecrit sorununu ifade ettik. Hem de işkence kötü muamele yasağına aykırı uygulamalar konusunda raporlarımızı paylaştık ve İmralı hapishanesine gitmeleri gerektiğini ifade ettik. İmralı’ya gidileceğini biliyorduk. Dün bakanın açıklaması sonrasında anladık ki İmralı’ya bir gün sonra gitmişler. 2017’de yaptığı tespitleri gözlemlemek için Türkiye’ye geldiler. Tabi ki zamanlama önemli, açlık grevlerinin olduğu bir dönemde geldi. İmralı’ya gitmeleri oldukça önemliydi” ifadelerini kullandı.   Türkdoğan, CPT’nin kendilerinin yaptığı tavsiyelere uyacağını beyan etmesinin de son derece önemli olduğunu ekledi.   ‘MESAJ ÖNEMLİ AKABİNDE GÖRÜŞME SAĞLANMASI GEREKİR’   Adalet Bakanı Gül’ün açıklamasını da değerlendiren Türkdoğan, şöyle devam etti: “Tabi bu mesajla birlikte bu hafta İmralı’da bir avukat görüşmesinin olmasını bekliyoruz. Bu açıklama sonrasında gerekiyor. Olası bir avukat görüşünde İmralı’dan devam eden açlık grevlerine ilişkin düşüncesi biraz daha net olarak kamuoyuna yansımasını bekliyoruz. İmralı’da avukat görüşmelerinin başlayacak olması tecridin kırıldığını gösterecek. Yapılacak avukat görüşmesi ve oradan çıkacak sonuçları beklemek gerekiyor. Sonuçta açlık grevindekilerin bir iradesi var. Onlar değerlendirip, karar vereceklerdir.”   ‘BAKANIN SÖZÜ TAAHHÜT ANLAMI TAŞIR’   Adalet Bakanının açıklamasının “taahhüt” anlamı taşıdığını belirten Türkdoğan, “Adalet Bakanı’nın ‘yasağı kaldırdık’ demesi ile mahkemenin yasağı kaldırması aynı şey değil. Mahkeme teknik karar alır. 2011-2016 arasında mahkeme kararı yok, fiili bir engelleme vardı. Bir Adalet Bakanının televizyonlarda İmralı’daki ‘yasakları kaldırdık’ demesi ‘fiili engelleri de kaldırdık demek’ anlamı taşımalı. Ben en azından böyle yorumluyorum. Mahkeme kararı ile aynı şey değildir. Eğer olsa avukatların zaten 22 Nisan’dan bu yana düzenli görüşme yapması gerekirdi. Ama sadece bir kere görüştüler. Bakan böyle bir şey söylüyorsa bunun taahhüt olarak alınması gerekiyor. Tereddütlerin giderilmesi bakımından avukat görüşmesinin sağlanması gerekiyor. Görüşme sağlandığı ve Öcalan’ın mesajı getirildiği takdirde tecridin sona erdiği yorumlanabilir” diye ekledi.   ‘SONUÇLARI BELİRLEYEN AÇLIK GREVLERİ OLDU’   Türkdoğan, “Özellikle Kürt siyasi hareketinin de ısrarlı olarak Öcalan’ın yasal haklarını hatırlatmasının, avukatlarıyla, aile bireyleriyle görüştürülmesini vurgulaması önemli oldu. Çünkü daha önceki süreçlere baktığımız zaman çeşitli bazı heyetler gidiyordu. Özellikle 2013-2015 arasında İmralı heyetiyle görüşmeleri söz konusu iken de avukatlarıyla görüştürülmemişti. O zaman da eleştirmiştik. Çünkü bir kişi yasal hakları neyse onlardan yararlandırılmalı. Heyet ziyaretlerini ve başka görüşmeler yapmalı. Avukatlarıyla görüşmesinin sağlanmasının birinci etkisi açlık grevleri olduğunu düşünüyorum. 8 Kasım’da Leyla Güven’in başlattığı ve 16 Aralık’ta cezaevlerinde açlık grevleri başlaması ve yaygınlaştırılması, 1 Mart itibariyle 90 hapishanede 2 bin 983 tutuklunun süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olması ve 30 tutuklunun ölüm orucuna başlaması ve kararlı duruşların etkisi olduğunu düşünüyorum. Tüm bunlar devlet yetkililerine artık yasal haklar yönünden adım atmaya zorlamıştır.”   ‘SAVAŞ OLDUĞU YERDE BARIŞ OLMAZ’   Türkdoğan, asıl meselinin PKK Lideri Öcalan’ın siyasal pozisyonu ve yapılması gereken barış görüşmeleri olduğunu belirterek, “Türkiye’de 2015’ten bu yana silahlı çatışmalar yaşanıyor ve siyasi iktidar Kürt sorununun çözümünü yeniden şiddet ve savaş politikalarına dönmüş durumda. Bunu çok sert bir şekilde yapmasının yanı sıra bunu sadece Türkiye coğrafyasında değil. Suriye’de, Irak’ta hatta İran coğrafyasında da yapmak istiyor. Ama Suriye ve Irak’ta bunu bir açık savaş boyutunda sürdürüyor. Şiddet politikalarının sürdüğü bir noktada siz barış görüşmelerini sürdürmezsiniz. Öcalan ile yapılan son heyet görüşmesinin tarihi 5 Nisan 2015, İç Güvenlik Paketi’nin Resmi Gazetede yayımlandığı tarihtir. Ve sonradan görüşme notlarından öğrendiğimiz kadarıyla Öcalan o gün İmralı heyetine bir daha benimle görüşmeye gelmeyebilirsiniz sözlerini sarf etmiştir. Her şey birbirine ne kadar paralel gidiyor. Dolayısıyla bunu bu şekilde okumak gerekiyor” dedi.    ‘TÜRKİYE YENİDEN BARIŞ GÖRÜŞMELERİNE YÖNELMELİ’   Türkiye’nin yeniden barış görüşmelerine yönelmesi gerektiğine işaret eden Türkdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “O halde yeniden Abdullah Öcalan ile görüşmelerin başlanması gerekiyor. Bu görüşmeler başlamadan da Abdullah Öcalan’ın mutlaka haklarını kullanabilmesi gerekiyor. Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla dış kamuoyuyla iletişim halinde olması gerekiyor, her türlü gazetenin kendisine iletilmesi gerekiyor. Diğer mahpuslara tanınan haklar tanınması gerekiyor. Dış dünya ile iletişimi kesilen bir insanla siz diğer bazı siyasi konuları ne kadar sağlıklı görüşüp, müzakere yapacaksınız. O açıdan özellikle Türkiye’nin şuanda içinde bulunduğu ekonomik krizin, siyasi krizin, anayasasızlık halinin aslında bir bütün olarak siyaseten ve hukuken bir çıkmaz içerisinde olduğu bu dönemde yeniden barış görüşmelerinin başlaması gerekir.”   ‘TÜRKİYE DEMOKRASİSİ İÇİN DE ÖNEMLİ’   Türkdoğan, Öcalan ve İmralı’daki diğer 3 tutuklunun 6 Mayıs’ta kamuoyuna deklare ettiği mesajda “demokratik müzakere” ve “toplumsal uzlaşı” çağrısının üzerinde önemle durulması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan şahsında PKK - devlet diyalogu çok öncelere dayanır. İlk ateşkes 1993 yılında yapıldı. Aslında Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunundaki barış arayışları çok öncelere dayanır. 1993’te kamuoyuna ateşkes ile deklare edilmiş ve bu yıllar boyu hep sürmüştür. Nitekim 2013 yılında 8’inci ateşkes tarihiydi ve ilk defa her iki tarafın fiilen uyduğu ve aslında mutabakatın sağlandığı önemli bir aşama olarak değerlendirmiştik. Bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini söylemiştik. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’dan farklı bir mesaj geleceğini düşünmüyorduk.   Öcalan bütün bu süreçleri 1970’den bu yana yaşayan biri olarak özellikle 1990’lı yıllarda Kürt sorunundaki çözüm iradesini defalarca kamuoyuna deklare etti. Mesajında 2013 Newroz Bildirgesine atıf yapması, toplumsal uzlaşmaya atıf yapması, demokratik müzakereden bahsetmesi çok önemli. Bu mektuptan hareketle Türkiye’nin 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de Başbakanlık ofisinde kamuoyuna açıklanan 10 maddelik Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümüne dair açıklananları esasları dikkate alınması gerektiğine işaret ediyor. Abdullah Öcalan’ın barış politikasındaki kararlılığını net olarak görmekteyiz.”   ‘ÖCALAN’IN KAMUOYU İLE DİYALOGUNUN ÖNÜ AÇILMALI’   Son olarak “diyalog” ile “müzakerenin” aynı şeyler olmadığının altını çizerek, “Müzakereye geçilmesi için diyalogların sağlanması gerekiyor. Hem toplumun Öcalan ile diyalog haline girmesi, hem toplumsal kesimlerin birbirleriyle diyalog haline geçmesi hem de TBMM’deki siyasi partilerin birbirleriyle diyalog halinde olmaları gerekiyor. Diyalog ve uzlaşı ortamları sağlandıktan sonra tarafların asgari eşit ortamlarda fikirlerini tartışabilecekleri, görüşebilecekleri ortamların yaratılması gerekiyor. Bu da İmralı’da masanın yeniden oluşturulması demektir. Demokratik müzakereden kasıt demokratik kesimlerin bu süreçlere katılımının öngörülen şekilde yapılması anlamı taşır. Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde tüm toplumsal kesimlerin bu süreçlere aktif olarak katılması gerekiyor ki sürece sahip çıkılabilsin.”   MA / Berivan Altan