Güzel: Adalet Bakanlığı kadar Sağlık Bakanlığı da sorumludur 2019-05-16 09:02:57 DİYARBAKIR - HDP Milletvekili Semra Güzel, “Tutsaklar açlık grevini ölüm orucuna dönüştürdü. Açlık grevinde oldukları zaman zaten kritik aşamadaydı. Ölüm orucu demek, sürecin hızlanması anlamına geliyor. Derhal bu soruna bir çözüm üretilmeli ve adım atılmalıdır. Yapılması gereken tecridin son bulmasıdır” dedi. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi 190 günü geride bırakırken, 16 Aralık 2018’de cezaevlerinde başlatılan eylemler ise 152’nci güne girdi. Devletin ve kamuoyunun sessizliği üzerine açlık grevinde olan 30 tutuklu 30 Nisan ve 10 Mayıs itibariyle ölüm orucu eylemi başlattı. Tecridin kaldırılması talebi karşılanmazken, tutukluların sağlık sorunları ciddi tehlikelerle karşı karşıya. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Dr. Semra Güzel, tutukluların sağlık sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, yaşanabilecek olumsuzluklardan Adalet Bakanlığı ile birlikte Sağlık Bakanlığı’nı sorumlu olacağını belirtti.    ‘DEVLET DİRENİŞİ KIRMAYA YÖNELİK ADIMLAR ATIYOR’   Güzel, açlık grevinde olanların sağlık durumlarının gündeme getirilmesini istemediklerini ancak Leyla Güven’in 190, cezaevlerinde ise 152 gündür açlık grevi eyleminin sürdüğünü ve sağlık durumlarının kritik aşamayı geçtiğini söyledi. Açlık grevi eyleminin yaşam mücadelesi olduğunun altını çizen Güzel, “Taleplerinin yerine getirilmesi için mücadele ediyorlar. Taleplerinin karşılanmaması, eylemin devam etmesine neden oluyor. Kimi adımlar atıldı. Bu direnişin sağladığı adımlardır. Devlet bunları yaparken, direnişi kırmaya yönelik girişimlerde bulundu. Ancak bu taleplerin yerine getirilmemesi durumunda kritik olan durumun daha da kötüleşmesine neden oluyor” diye konuştu.    ‘TUTUKLULARIN KİŞİSEL TALEPLERİ KARŞILANMIYOR’   Açlık grevinde olanların yaşadıkları sağlık sorunlarına işaret eden Güzel, “Kişiden kişiye değişmekle birlikte vücutta olan yağ dokusu erimeye başlıyor. Protein yıkılmaya başlıyor. Bu kas yıkımlarını beraberinde getiriyor. Gözde görme bozuklukları yaşanıyor. Tüm bunlar kalıcı hasara neden olabiliyor. Duyma bozuklukları ve azalmalar yaşanıyor. Kas erimeleri, ağrıları ve bununla birlikte kalp kasındaki erimeler ciddi kalıcı hasarlara neden olabiliyor. Böbrek yetmezlikleri oluyor. Vücudu bir bütün olarak etkileyebiliyor. Bu durum her geçen gün riski arttırıyor. Sağlık açısından dakikaların bile önemi var” şeklinde olası riskleri sıraladı.    ‘KRİTİK AŞAMA RİSKLİ DURUMA GELİYOR’   Birçok cezaevinde eylemde olan tutukluların kişisel taleplerinin karşılanmadığını dile getiren Güzel, “Bir çok yerde tutsaklara B1 vitamini verilmemekte, şeker ve karbonat verilmiyor. Direnişi kırmaya yönelik çabalar var. Bunlar kritik aşamayı daha riskli bir duruma getiriyor. Cezaevindekilerin koşulları dışarda eylemde olanlardan çok daha kötü. Kişilerin hücrede tutulması, sağlık problemleri olan kişiler ve kolu olmayan tutsaklara limonun sağlam haliyle verilmesi dahi yaşandı. Aynı zamanda sağlık problemleri olan tutsakların yanında refakatçi olmaması, bunun getirdiği olumsuz sonuçlar var ve takibi yapılamıyor” şeklinde konuştu.    WERNİCKE-KORSAKOFF SENDROMU!   Açlık grevinde olanların sağlık durumu açısından geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabileceğini söyleyen Güzel, “Eylemcilerin kompleks B1 vitaminini iki tablet alması gerekiyor. 500 miligram alması gerekiyor. Bir tablet verildiği duyumlarını alıyoruz. Vitaminlerini yeterli olarak almaması durumunda Wernicke-Korsakoff Sendromu (WKS) sonucu Nörolojik hasarlar olabiliyor. Kas erimelerine bağlı, gözde görme kayıpları, işitme bozuklukları, kalpte ritim bozuklukları kalıcı hasarlar olabiliyor” şeklinde aktardı.    ‘ÖLÜM ORUCU SÜRECİN HIZLANMASI ANLAMINA GELİYOR’   Ölüm orucuna giren tutukluların öncesinde uzun süre açlık grevi eylemini sürdürdüğünü ve sağlık durumlarının ciddi tehlike uyandırdığını ifade eden Güzel, “Tutsaklar açlık grevini ölüm orucuna dönüştürdü. Açlık grevinde oldukları zaman zaten kritik aşamadaydı. Ölüm orucu demek, sürecin hızlanması anlamına geliyor. Açlık grevine girmeden ölüm orucuna başlasalardı, bu süreç daha uzun olabilirdi. Artık her dakikanın sağlık açısından önem arz ettiği bir tablonun ortaya çıkması demektir. Her an cezaevlerinden tabutların çıkabileceği anlamına gelmektedir. Derhal bu soruna bir çözüm üretilmeli ve adım atılmalıdır. Yapılması gereken tecridin son bulmasıdır” dedi.    ‘BAĞIMSIZ HEYET TALEBİ SONUÇSUZ KALDI’   Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) açlık grevlerini izlemek amacıyla bağımsız heyetlerin cezaevlerinde gözlem yapmak üzere yaptığı başvurunun sonuçsuz kaldığını dile getiren Güzel, şunları söyledi: “Bu talep karşılanmadı. TTB halen cezaevine gidemiyor. Avukatlar aracılığıyla bilgi alıyor ama ne kadar sağlıklı. Bir hekim gözüyle duruma bakmak gerekiyor. Hekimler o yüzden bağımsız heyet olması gerektiğini söylüyor. Öncelikle Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bu talebi karşılamalıdır. Kişilerin durumu kritik aşamaya gelmişse Sağlık Bakanlığı da taleplerin karşılanması için elini taşın altına koymalıdır. Kişilerin sağlığı kritik aşamayı geçmişken, kalıcı hasarların olmaması için, bunu durdurabilmek için bu yönde bir girişimin olması gerekiyor. Bu yönüyle sorumludur.”   ‘SAĞLIK BAKANLIĞI BİRİNCİ DERECE SORUMLUDUR’   Yaşanabilecek olumsuzluklardan Adalet Bakanlığı’yla birlikte Sağlık Bakanlığı’nın sorumlu olacağını vurgulayan Güzel, “Bu durum Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nı birebir ilgilendiren bir durum. Adalet Bakanlığı hukuki boyutuyla taleplerinden karşılanmasından, Sağlık Bakanlığı da kritik aşamada olan sağlık durumlarından birinci derece sorumludur” uyarısında bulundu.   MA / Özgür Paksoy